18 Ocak 2010 Pazartesi
HRANT KARDEŞLİĞİN BİR DİĞER ADIYDI
Sevgili Hrant’ın anısına…
Mehmet Güzel-Sevgi Deniz
19 Ocak 2010
Hrant Dink, ülkemize musallat olan ve her türlü aydınlanmanın karşısında duran karanlık güçler tarafından katledilenler listesine ekleneli 3 yıl oluyor. Hrant’ın katliyle oluşan öfke seline demokrasi güçlerinin desteği 3 yıldır devam ediyor. Yüz binlerin Hrant’ı yüreğine gömmesi ve O’nu demokrasi mücadelesinin başköşesine taşıması tekçi ve tetikçi karanlık güçlere en güzel yanıt olmuştur.
Barışın, kardeşliğin, hoşgörünün, sevginin… Yani insana dair ne denli güzellik varsa kararlı savunucusuydu Hrant Dink. Aydınlığa dönmüştü yüzünü ve öğretisinin temeline insan sevgisini yerleştirmişti.
Bu toprakların yetiştirdiği en önemli değerlerden biri olarak yaşadı. Tüm çabası öfkeden, kinden, her türlü şiddetten arındırılmış insanca bir yaşamı ve barış dilini bu topraklara başat kılmaktı. Bu yanıyla egemenleri de sürekli barış dilinden konuşmaya çağırıyordu. Tüm ülke halklarının sorunlarının ancak bu şekilde çözülebileceğine inanıyordu. Bu inanç ve kararlılıkla, ölüm tehditleri, hakkında açılan davalar, karanlık güçlerce sürekli gözdağı verilmesine rağmen, kendini ülkenin demokratikleşmesi mücadelesine adamaktan çekinmedi.
Hrant’ın duruşu tam da bu noktada tehlikeli ilan edilmişti. Barış dilinden konuşmak şöyle dursun, şiddet politikasıyla halkları sindirmeye devam etmek isteyen zihniyet iş başındaydı. Aradan bunca zaman geçti, ne yazık ki çözülmesi bir yana sistemin ilgili tüm kurumları; elbirliği halinde bu cinayeti saptırmaya, küllendirmeye çalışıyor. Önceki tüm benzer cinayetlerde yapıldığı gibi göstermelik soruşturmalarla ve öne sürülen tetikçi kurbanlara verilen sembolik cezalarla olay unutturulmaya isteniyor.
Ülkemiz, tarihinin hiçbir döneminde demokrasiyle tanışmamış, farklılıklara ve hak taleplerine baskı ve saldırılarla yanıt vermiştir. Bunun son örneği de Kürt halkına ve temsilcilerine yönelik son dönemde artan orandaki baskılardır. Bir yandan “demokratik açılım”la Kürt sorununu çözme iddiasında olunmakta ama öbür taraftan Kürt halkına yönelik gözaltı ve tutuklamalara hız verilmektedir. Bir cendere içerisine hapsedilen halklarımızın tüm demokratik siyaset kanalları tıkanmak istenmektedir.
Hrant, tam da bu zihniyete karşı çıkıyordu. Ve kendi halkı yanı sıra tüm ülke halklarımızın haklarının verilmesini, sorunlarının çözümünü ve hep birlikte barış içerisinde kardeşçe yaşayabilecekleri koşulların sağlanmasını istiyordu.
Buna karşılık egemen güçler, resmi ideoloji dışında kalanları yok saymış, tek potada eritmeye çalışmış, eritemediğini zora dayalı bir akıl sistematiğiyle baskılayarak, başarı kazanacağını sanmıştır. Oysa bu ülkenin aydınlarına yönelik faili belli veya meçhul cinayetlerle, dönem dönem yaratılan provokasyonlarla ve inkârlarla hiçbir hak ortadan kaldırılamaz. Haklı davası olan halklar, tüm sindirme çabalarına rağmen kendi kültürleri, kendi kimlikleriyle var olmaya devam etmektedirler. Ötekileştirilen tüm toplumsal kesimler özgürlük ve demokrasi taleplerini yükseltmeye devam ediyor.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, ülkemizin içinde bulunduğu tüm sıkıntıların son bulması için “derin güçler” tarafından öldürülen Hrant Dink’in, barışı, insan haklarını ve kardeşliği temel alan görüşleri bu sisteme egemen kılınmalıdır. Yani rejimin demokratikleştirilmesi gerekmektedir. Bunun dışında bir yol halklarımızın sorunlarını çözemez. Ancak bu şekilde ülke, halklarımızın kardeşlik bahçesine dönüştürülebilir.
Mehmet Güzel-Sevgi Deniz
19 Ocak 2010
Hrant Dink, ülkemize musallat olan ve her türlü aydınlanmanın karşısında duran karanlık güçler tarafından katledilenler listesine ekleneli 3 yıl oluyor. Hrant’ın katliyle oluşan öfke seline demokrasi güçlerinin desteği 3 yıldır devam ediyor. Yüz binlerin Hrant’ı yüreğine gömmesi ve O’nu demokrasi mücadelesinin başköşesine taşıması tekçi ve tetikçi karanlık güçlere en güzel yanıt olmuştur.
Barışın, kardeşliğin, hoşgörünün, sevginin… Yani insana dair ne denli güzellik varsa kararlı savunucusuydu Hrant Dink. Aydınlığa dönmüştü yüzünü ve öğretisinin temeline insan sevgisini yerleştirmişti.
Bu toprakların yetiştirdiği en önemli değerlerden biri olarak yaşadı. Tüm çabası öfkeden, kinden, her türlü şiddetten arındırılmış insanca bir yaşamı ve barış dilini bu topraklara başat kılmaktı. Bu yanıyla egemenleri de sürekli barış dilinden konuşmaya çağırıyordu. Tüm ülke halklarının sorunlarının ancak bu şekilde çözülebileceğine inanıyordu. Bu inanç ve kararlılıkla, ölüm tehditleri, hakkında açılan davalar, karanlık güçlerce sürekli gözdağı verilmesine rağmen, kendini ülkenin demokratikleşmesi mücadelesine adamaktan çekinmedi.
Hrant’ın duruşu tam da bu noktada tehlikeli ilan edilmişti. Barış dilinden konuşmak şöyle dursun, şiddet politikasıyla halkları sindirmeye devam etmek isteyen zihniyet iş başındaydı. Aradan bunca zaman geçti, ne yazık ki çözülmesi bir yana sistemin ilgili tüm kurumları; elbirliği halinde bu cinayeti saptırmaya, küllendirmeye çalışıyor. Önceki tüm benzer cinayetlerde yapıldığı gibi göstermelik soruşturmalarla ve öne sürülen tetikçi kurbanlara verilen sembolik cezalarla olay unutturulmaya isteniyor.
Ülkemiz, tarihinin hiçbir döneminde demokrasiyle tanışmamış, farklılıklara ve hak taleplerine baskı ve saldırılarla yanıt vermiştir. Bunun son örneği de Kürt halkına ve temsilcilerine yönelik son dönemde artan orandaki baskılardır. Bir yandan “demokratik açılım”la Kürt sorununu çözme iddiasında olunmakta ama öbür taraftan Kürt halkına yönelik gözaltı ve tutuklamalara hız verilmektedir. Bir cendere içerisine hapsedilen halklarımızın tüm demokratik siyaset kanalları tıkanmak istenmektedir.
Hrant, tam da bu zihniyete karşı çıkıyordu. Ve kendi halkı yanı sıra tüm ülke halklarımızın haklarının verilmesini, sorunlarının çözümünü ve hep birlikte barış içerisinde kardeşçe yaşayabilecekleri koşulların sağlanmasını istiyordu.
Buna karşılık egemen güçler, resmi ideoloji dışında kalanları yok saymış, tek potada eritmeye çalışmış, eritemediğini zora dayalı bir akıl sistematiğiyle baskılayarak, başarı kazanacağını sanmıştır. Oysa bu ülkenin aydınlarına yönelik faili belli veya meçhul cinayetlerle, dönem dönem yaratılan provokasyonlarla ve inkârlarla hiçbir hak ortadan kaldırılamaz. Haklı davası olan halklar, tüm sindirme çabalarına rağmen kendi kültürleri, kendi kimlikleriyle var olmaya devam etmektedirler. Ötekileştirilen tüm toplumsal kesimler özgürlük ve demokrasi taleplerini yükseltmeye devam ediyor.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, ülkemizin içinde bulunduğu tüm sıkıntıların son bulması için “derin güçler” tarafından öldürülen Hrant Dink’in, barışı, insan haklarını ve kardeşliği temel alan görüşleri bu sisteme egemen kılınmalıdır. Yani rejimin demokratikleştirilmesi gerekmektedir. Bunun dışında bir yol halklarımızın sorunlarını çözemez. Ancak bu şekilde ülke, halklarımızın kardeşlik bahçesine dönüştürülebilir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder