18 Ocak 2010 Pazartesi
Bugün günlerden Hrant…
Özlem Güneş
19 Ocak 2010
“Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı/
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk/ Üç
güvercin görsek Meksika geliyordu
aklımıza” -Turgut Uyar-
bugün günlerden Hrant… Beni isyana çıkardılar…
sen katledileli kaç hüzün mevsimi, kaç güvercin göğü
doldurdu, bilmiyorum… Seninle yüz yüze olsaydık şu anda, gözlerinin içine bakıp su gibi konuşurdum. Kelimeleri kanatmadan, sözcüklerin kalbini kırmadan konuşurdum. Konuşurduk... Oysa şimdi… Sol yanım her gün biraz daha azalırken dile gelmek nasıl da güç. Yine de bir yerden başlamam lazım gelir, haklısın.
iki gözüm…
belki de bizlerden ziyade o çok sevdiğin güvercinleri merak ediyorsundur. Sensizliğe alışabilmişler midir? Bilmek istersin. Sen de tanıktın, “celladına, o gitti, ben buradayım,” kavlinden cenaze arabasının üzerine konan beyaz güvercine… Seni uğurlamaya gelen binlerce yoldaşının hüznünü kanatlarına takıp uzaklara almak istercesine duruyordu omuzbaşımızda. İnat bu ya, sonuna kadar oradaydı. Bir eksildik, farkındaydı sanki. Hüznümüze, kırgınlığımıza tanıktı. Bilinmeze uçtu sonra, tedirginliğini alıp aramızdan. O gün bugündür, güvercin sokağında oturur tedirginliğimiz.
demem o ki, sen gideli, güvercinler daha bir huzursuz. Bizlerse, 'bu sefer sıra hangimizde' sualine emanet ettik bekleyişlerimizi. Her geçen gün, aleyhimize devrilmekte, bilesin. Meydanlarda, salonlarda, anmalarda biraz daha azalırken, payımıza düşen devlet miktarı çoğalıp durmakta…
bugün günlerden hüzün… Beni güvercinlere çıkardılar…
sevgili Rakel'i(ni) soracak olursan. Sabrı deniyor sensizliğin sessizliğinde. Solunun yarısı gitti, biliyorsun. Yine de, “bir bebekten katil yaratan karanlık”ların yüzüne konuşmaya devam ediyor. Senin aydınlık yüzünü taşımakta bir yiğit kadın... Onun da yüreği güvercin tedirginliğinde.
yürekdaşım…
bulunduğun yerden izliyorsun. Gerçek katillerin bulunmadı henüz. Neden mi? Örtülü devletin peçesinin altında gizli her şey… Birini kaldırınca diğeri iniveriyor. Peçe üstüne peçe… Aç, aç görünmez bir devlet. Bu bir yanı. Bir diğer yanı, yani bizim yanımız, bizim halimiz… Cenazene katılan binlerce n-isyankar kardeşinin izine rastlayamadık sonra. Birlerden bin olup akamadık zulmün sarayına. Kıramadık “sır”lar kapısını. İndiremedik tüm peçeleri. Her girişimimizde biraz daha azaldık, azaldık, azaldık… Getiremedik sonunu.
şimdilerde ne mi yapıyoruz? Her ölüm yıldönümünde azala azala seni unutmadığımızı haykırıyor yürek kardeşlerin. Böylesi günlerde sayıların hikmetinden sual olunmaz, diyorsak da inanma. Tarihe ve devlete yenildiğimiz günlerden arta kalanlarız, yan yana gelebilen.
düşlerimizden, ideallerimizden, en vahimi de devrimcilerden azaldık ama zulümden ibaret kocaman bir “ada”dayız şimdi. Her sözümüz bölücü, her adı(mı)mız tehlikeli! Alanlara her inişimizde, annelerimizin bin bir emekle kuruttuğu biricik katığımız biberin, zulmün elinde daha da kızıla çalan rengine asılı kalıyor, “kahrolsun”, yaşasın” nidalarımız. Yinede biz bunca zulüm ve bedelden sonra, d-ayak izimizi takip eden genç devrimcilere olumlu örnek olduk mu dersin yoldaş? Düşüncede özgür pratikte tutsağız, derim. Gerisini tarih getirsin.
anlayacağın gözüm, halimiz hal değil. Birbirimizden giderek eksildiğimiz bir dönemdeyiz. Kendi ideallerimize yenildik ve düşlerimizden düş-tük, bilesin… Hangi yanılgımızdan dert yansam sana. Pusulasını yitirip, yönünü şaşıranları mı anlatsam, devrim sokağından göç edip p-uslu mahallesine taşınanları mı? Sosyalizm düşünden bir celsede boşanıp burjuvaziye nikahlananları, devlete başkaldırıp gündelik yaşama teslim olanları mı? Hangi birini…
adorno'nun, 'Yanlış hayat doğru yaşanmaz' değişinden hareketle söylersem, bir zamanlar doğru olan insanlar bugün yanlış hayatları yaşıyor. 'Devrimcilerin en kötü devrimleri hayatlarıdır,' diyor şair. Bu cümleye şiddetle katılıyorum. Birçoğu için “özüne döndü” denilmekte. Bana sorarsan biz sosyalistlerin özrü kabahatinden beter. Şunu bir türlü itiraf edemiyoruz; teorideki devrimciliğimizi pratiğimize doğrulatamıyoruz. Doğru teori yanlış pratik edince de, yanlış örgütlediğimiz hayatı doğru yaşayamıyor, olmamız gereken yerde olamıyoruz. Senin de kafan karıştı, susuşundan belli. Haklısın, ne diyeyim? Senin gibi ben de, yürek kardeşlerimize akıl sır erdiremedim henüz. Çözebilirsem, bir sonraki buluşmamızda sana da izah ederim. Benden sana kadın s-özü…
bugün günlerden Ermenice… Beni tarihe çıkardılar…
bütün diller tek bir dile, bütün renkler tek bir renge boğduruluyorsa... Aşk, faili “meçhul” edilip, yerine sevgisizlik-nefret örgütleniyorsa… Devrimciler, devrimlerden d-üşüyorsa gün be gün… Ve devlet, üstümüzde, başımızda silah yerine, Kürtçe, Arapça, Lazca, Çerkezce, Süryanice arıyorsa… Ve devlet, üstümüzde, başımızda Hrant ve Ermenice… Ve devlet üstümüzde, başımızda Ahmet Kaya ve Kürtçe arıyorsa… Sözün bittiği yerdeyiz demektir. Halimizi anlamışsındır gözüm... Daha da bilmek istersen, 'Güle sor en iyisi/ Dilini kanatmadan.’
ülkende durum böyleyken dünyada farklı mı? Hayır! İsrail, tüm dünyalı kardeşlerinin yüreği önünde Filistin halkını öldürmeye devam ediyor. Bir anayiğit devlet çıkıp da bu gidişi düze çeviremiyor. Amerika dersen, işgale devam… Dünyanın lanetlileri, Amerikan postallarının açtığı yolda öl-gürlüğe adım adım ilerliyor.
Bizlerse, söylemesi dile zor, devletlerin öldürmesine karşı çıkarken, teorimizi şaşırıp, yaşamak yerine ölümü kutsamaktayız hala… 'Ne kadar çok ölürsen o kadar devrimcisin' öğretisinin müritleriyiz hepimiz. Yaşarken değil, öldükten sonra güzel, öldükten sonra sevilesi, değer verilesi, anılası ölüveriyoruz hepimiz. Bu yüzden ülkemde benim, doğum günleri değil ölüm günleri çoğalıp durmakta. İşaret parmağımı itirazlarıma banıp devletin, toplumun, tarihin tersine akarak, ölümün değil, doğumun, yaşamın, akışkanlığın elinden tutuyorum.
bugün günlerden aşk… Beni devrime çıkardılar…
'yeryüzünün ilk aşkıyız biz' diyen Boris Pasternak'a tüm devrimcilerden selam gönderiyorum. Ve tekrarlıyorum: Evet, yeryüzünün ilk aşkıyız biz…
sevgili yoldaş…
“giderek daha az yer kaplıyoruz yeryüzünde.” Doğrudur. Yine de, aleyhimize örgütlenen nefrete, adaletsizliğe, demokratik açılımın “kayıp” demokrasisine inat bugünün de aşkıyız biz… Bütün dillerden, renklerden, seslerden, bütün sözlerden bir aşk…
bütün devrimcilerin, sadece onların mı, bütün mazlum ve mağdurların selamı var sana.
gül'ce kal…
19 Ocak 2010
“Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı/
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk/ Üç
güvercin görsek Meksika geliyordu
aklımıza” -Turgut Uyar-
bugün günlerden Hrant… Beni isyana çıkardılar…
sen katledileli kaç hüzün mevsimi, kaç güvercin göğü
doldurdu, bilmiyorum… Seninle yüz yüze olsaydık şu anda, gözlerinin içine bakıp su gibi konuşurdum. Kelimeleri kanatmadan, sözcüklerin kalbini kırmadan konuşurdum. Konuşurduk... Oysa şimdi… Sol yanım her gün biraz daha azalırken dile gelmek nasıl da güç. Yine de bir yerden başlamam lazım gelir, haklısın.
iki gözüm…
belki de bizlerden ziyade o çok sevdiğin güvercinleri merak ediyorsundur. Sensizliğe alışabilmişler midir? Bilmek istersin. Sen de tanıktın, “celladına, o gitti, ben buradayım,” kavlinden cenaze arabasının üzerine konan beyaz güvercine… Seni uğurlamaya gelen binlerce yoldaşının hüznünü kanatlarına takıp uzaklara almak istercesine duruyordu omuzbaşımızda. İnat bu ya, sonuna kadar oradaydı. Bir eksildik, farkındaydı sanki. Hüznümüze, kırgınlığımıza tanıktı. Bilinmeze uçtu sonra, tedirginliğini alıp aramızdan. O gün bugündür, güvercin sokağında oturur tedirginliğimiz.
demem o ki, sen gideli, güvercinler daha bir huzursuz. Bizlerse, 'bu sefer sıra hangimizde' sualine emanet ettik bekleyişlerimizi. Her geçen gün, aleyhimize devrilmekte, bilesin. Meydanlarda, salonlarda, anmalarda biraz daha azalırken, payımıza düşen devlet miktarı çoğalıp durmakta…
bugün günlerden hüzün… Beni güvercinlere çıkardılar…
sevgili Rakel'i(ni) soracak olursan. Sabrı deniyor sensizliğin sessizliğinde. Solunun yarısı gitti, biliyorsun. Yine de, “bir bebekten katil yaratan karanlık”ların yüzüne konuşmaya devam ediyor. Senin aydınlık yüzünü taşımakta bir yiğit kadın... Onun da yüreği güvercin tedirginliğinde.
yürekdaşım…
bulunduğun yerden izliyorsun. Gerçek katillerin bulunmadı henüz. Neden mi? Örtülü devletin peçesinin altında gizli her şey… Birini kaldırınca diğeri iniveriyor. Peçe üstüne peçe… Aç, aç görünmez bir devlet. Bu bir yanı. Bir diğer yanı, yani bizim yanımız, bizim halimiz… Cenazene katılan binlerce n-isyankar kardeşinin izine rastlayamadık sonra. Birlerden bin olup akamadık zulmün sarayına. Kıramadık “sır”lar kapısını. İndiremedik tüm peçeleri. Her girişimimizde biraz daha azaldık, azaldık, azaldık… Getiremedik sonunu.
şimdilerde ne mi yapıyoruz? Her ölüm yıldönümünde azala azala seni unutmadığımızı haykırıyor yürek kardeşlerin. Böylesi günlerde sayıların hikmetinden sual olunmaz, diyorsak da inanma. Tarihe ve devlete yenildiğimiz günlerden arta kalanlarız, yan yana gelebilen.
düşlerimizden, ideallerimizden, en vahimi de devrimcilerden azaldık ama zulümden ibaret kocaman bir “ada”dayız şimdi. Her sözümüz bölücü, her adı(mı)mız tehlikeli! Alanlara her inişimizde, annelerimizin bin bir emekle kuruttuğu biricik katığımız biberin, zulmün elinde daha da kızıla çalan rengine asılı kalıyor, “kahrolsun”, yaşasın” nidalarımız. Yinede biz bunca zulüm ve bedelden sonra, d-ayak izimizi takip eden genç devrimcilere olumlu örnek olduk mu dersin yoldaş? Düşüncede özgür pratikte tutsağız, derim. Gerisini tarih getirsin.
anlayacağın gözüm, halimiz hal değil. Birbirimizden giderek eksildiğimiz bir dönemdeyiz. Kendi ideallerimize yenildik ve düşlerimizden düş-tük, bilesin… Hangi yanılgımızdan dert yansam sana. Pusulasını yitirip, yönünü şaşıranları mı anlatsam, devrim sokağından göç edip p-uslu mahallesine taşınanları mı? Sosyalizm düşünden bir celsede boşanıp burjuvaziye nikahlananları, devlete başkaldırıp gündelik yaşama teslim olanları mı? Hangi birini…
adorno'nun, 'Yanlış hayat doğru yaşanmaz' değişinden hareketle söylersem, bir zamanlar doğru olan insanlar bugün yanlış hayatları yaşıyor. 'Devrimcilerin en kötü devrimleri hayatlarıdır,' diyor şair. Bu cümleye şiddetle katılıyorum. Birçoğu için “özüne döndü” denilmekte. Bana sorarsan biz sosyalistlerin özrü kabahatinden beter. Şunu bir türlü itiraf edemiyoruz; teorideki devrimciliğimizi pratiğimize doğrulatamıyoruz. Doğru teori yanlış pratik edince de, yanlış örgütlediğimiz hayatı doğru yaşayamıyor, olmamız gereken yerde olamıyoruz. Senin de kafan karıştı, susuşundan belli. Haklısın, ne diyeyim? Senin gibi ben de, yürek kardeşlerimize akıl sır erdiremedim henüz. Çözebilirsem, bir sonraki buluşmamızda sana da izah ederim. Benden sana kadın s-özü…
bugün günlerden Ermenice… Beni tarihe çıkardılar…
bütün diller tek bir dile, bütün renkler tek bir renge boğduruluyorsa... Aşk, faili “meçhul” edilip, yerine sevgisizlik-nefret örgütleniyorsa… Devrimciler, devrimlerden d-üşüyorsa gün be gün… Ve devlet, üstümüzde, başımızda silah yerine, Kürtçe, Arapça, Lazca, Çerkezce, Süryanice arıyorsa… Ve devlet, üstümüzde, başımızda Hrant ve Ermenice… Ve devlet üstümüzde, başımızda Ahmet Kaya ve Kürtçe arıyorsa… Sözün bittiği yerdeyiz demektir. Halimizi anlamışsındır gözüm... Daha da bilmek istersen, 'Güle sor en iyisi/ Dilini kanatmadan.’
ülkende durum böyleyken dünyada farklı mı? Hayır! İsrail, tüm dünyalı kardeşlerinin yüreği önünde Filistin halkını öldürmeye devam ediyor. Bir anayiğit devlet çıkıp da bu gidişi düze çeviremiyor. Amerika dersen, işgale devam… Dünyanın lanetlileri, Amerikan postallarının açtığı yolda öl-gürlüğe adım adım ilerliyor.
Bizlerse, söylemesi dile zor, devletlerin öldürmesine karşı çıkarken, teorimizi şaşırıp, yaşamak yerine ölümü kutsamaktayız hala… 'Ne kadar çok ölürsen o kadar devrimcisin' öğretisinin müritleriyiz hepimiz. Yaşarken değil, öldükten sonra güzel, öldükten sonra sevilesi, değer verilesi, anılası ölüveriyoruz hepimiz. Bu yüzden ülkemde benim, doğum günleri değil ölüm günleri çoğalıp durmakta. İşaret parmağımı itirazlarıma banıp devletin, toplumun, tarihin tersine akarak, ölümün değil, doğumun, yaşamın, akışkanlığın elinden tutuyorum.
bugün günlerden aşk… Beni devrime çıkardılar…
'yeryüzünün ilk aşkıyız biz' diyen Boris Pasternak'a tüm devrimcilerden selam gönderiyorum. Ve tekrarlıyorum: Evet, yeryüzünün ilk aşkıyız biz…
sevgili yoldaş…
“giderek daha az yer kaplıyoruz yeryüzünde.” Doğrudur. Yine de, aleyhimize örgütlenen nefrete, adaletsizliğe, demokratik açılımın “kayıp” demokrasisine inat bugünün de aşkıyız biz… Bütün dillerden, renklerden, seslerden, bütün sözlerden bir aşk…
bütün devrimcilerin, sadece onların mı, bütün mazlum ve mağdurların selamı var sana.
gül'ce kal…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder