24 Ocak 2010 Pazar
DEVRİMCİ OLUŞUM
Zeki BAYTERİN
25 OCAK 2010
Bir gün insan virgülü kaybetti.
O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı, virgülsüz.
Cümleleri basitleşince, düşünceleri de basitleşti.
Bir başka gün, ünlem işaretini kaybetti,
Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuştu, ne hiçbir şeye kızıyor nede bir şeye seviniyordu.
Hep ünlemsiz yaşıyordu.
Bir süre sonra soru işaretini kaybetti, ve soru soramaz oldu.
Hiçbir şey ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu.
Ne evren, ne dünya, nede kendisi umurundaydı.
Birkaç yıl sonra iki nokta üst üste işaretini kaybetti ve davranış sebebini başkalarına açıklamaktan vazgeçti.
Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işareti kalmıştı.
Kendine özgü tek düşüncesi yoktu, hep tırnakla alıyordu düşünceleri başkasından.
Son noktaya geldiğinde, düşünmeyi ve konuşmayı çoktan unutmuştu. Kanevski
Fedakarlık kavramından çok uzakta tanımlanması gereken devrimcilik, kişisel yaşam ve toplumsal görevler arasındaki gerilimin çözüm noktası olarak belirginleşir ve bütünlüklü bir yaşam biçimi olarak kendini ortaya koyar. Ama yine de, teorik alanda durum ne olursa olsun, pratik yaşam içersinde sosyalist hareketin tarihi kadar eski olan bu gerilim yakamızı bırakmaz. Mevcut sömürü düzenini değiştirmek dahası bir bütün olarak dünyayı değiştirmek için yola çıkmış insanların örgütlenerek yarattığı ortak irade ile aynı insanların tek tek varlıkları, bu varlıkların günlük yaşamda kendini ortaya koyuş biçimleri arasındaki ilişki, her zaman üzerinde durulması gereken bir sorun olmuştur.
İlk anda soruna özellikle Marksist düşünceye yabancı bir insanın gözüyle bakıyorsak, durum biraz karışık gibi görünür. Bir yanda devasa güç ve organizasyona sahip olan düzeni alt etmek için ciddi bir alternatif örgütlenmeyi yaratmak zorunluluğu vardır ki oluşturulan bu örgütlenmenin başka faktörlerin yanında her durumda ve her zaman karşıt gücün baskısı altında olması nedeniyle disiplinli merkezi bir güç olmak zorundadır.
Her şeyden önce dikkat edilmesi gereken şey, insan ilişkilerinin bu en karmaşık alanına yönelirken belli bir alçak gönüllülük dozunun muhafaza edilmesi gerektiğidir. Bu alanın kendisine bilgelik ve her şeyi bilme kuruntularını atfedenleri her zaman boşa düşürdüğü, insanoğlunun binlerce yıldır uğraşa geldiği bir sorunu bir makalede çözümleme heveslerinin pratikte pek işe yaramadığı defalarca kanıtlanmıştır. Bu yüzden, tarih boyunca her toplumsal süreçle birlikte gelişerek değişen bir alanı tanımlamaktan çok, bu alanı da belirleyen başka bir süreci bütünüyle tanımak ve tanımlamak olarak anlaşılmalıdır. Olguya böyle bir bakış açısıyla yaklaştığımızda ise üzerinde durmamız gereken en sağlam temel sosyalist düşüncenin normal günlük yaşantıya eklemlenen bir olgu değil, kuşatıcı bütünlüklü bir ideoloji olduğu gerçeğidir. Devrimci yapının insanlardan oluştuğu, insanların da sevgi ilişkileriyle birlikte var oldukları bir kez unutulduğunda ve bu alanın ortak mücadeleye daha baştan itibaren aykırı olduğu önyargısına teslim olunduğunda artık yapacak bir şey kalmaz. Ya oturup bu aykırılığın eninde sonunda belirecek olan tahribatını bekleriz, ya da işi baştan sıkı tutmak adına feodal kışla kurallarını getirir ortaya koyarız.
Oysa devrimci oluşum bütünlüklü bir anlayışla ele alındığında, yapının inşası böyle bir referans noktasından kurulduğunda çözüm imkanlarının da varlığı karşımıza çıkacaktır. Ancak bütün bunları söylediğimizde yine de sorun bitmiş sayılmaz söylediklerimizin sadece doğru oldukları ve bizim tarafımızdan kavranmış oldukları için kendiliğinden hayata geçmelerini bekleyemeyiz. Bir dönüştürücü araç olarak devrimci oluşum bütün bunları hayatın akışına bırakmayan bir irade oluşturur.
Her şeyden önce devrimci oluşumun üzerine inşa edildiği toplumsal doku, pek çok açıdan çürütülmüş insan erezyonuyla sakatlanmış bir dokudur. Ve bu zemin üzerinde hareket eden devrimci oluşum, mevcut sistemle yürüttüğü mücadelenin yanı sıra kendi insan profiliyle de hesaplaşmak, hayatın her noktasına iradi müdahalelerde bulunmak, içerdiği insan ilişkileri alanını, yani aslında bizzat kendisini dönüştürmek zorundadır.
Devrimci oluşum toplumsal dokunun çürümüşlüğünden, o dokudan gelen insanların eksikliğinden yakınarak zaman geçirme lüksüne sahip değildir. O, yalnızca politik deneyimlerin biriktiği bir yer değil, aynı zamanda yüzlerce hayat deneyiminin, yüzlerce değişik davranış örneklerinin biriktiği, bütün bunların belli kurallar ve yöntemlere dönüştüğü bir alandır. Hiç bir zaman mükemmel durumlar ve mükemmel işleyişler sıfır hatayla yürütülen müdahale biçimleri yoktur. Gelişmenin en üst noktalarında bile devrimci mücadele durmadan yeni insani deneyimler kazanır, yeni olgulardan yeni dersler ve yeni müdahale yöntemleri çıkarır. Bütün bunlar sürecin çok kitleselleştiği, dolayısıyla mücadele unsurlarının düzeyinin nispeten düştüğü koşullarda bile ara verilemeyecek zorunlu görevlerdir. Sonuçta bugünkü insan yapısı kurulmak istenen geleceğin oluşumunu belirleyecektir.
Devrimci oluşum insanın içsel sorumluluk ve dönüşüm istekleriyle iradi kural ve müdahalelerin bir arada bulunduğu bir organizasyondur, ve her zaman da böyle olacaktır.
Toplam deneyim tek insana, tek insan da toplam deneyimin biriktiği havuza durmadan yeni unsurlar ekleyecek, çoğu zaman içersinde değişebilecek kurallar ve yöntemler oluşacak ama hiçbir zaman örgütsel yapı ne düzenle hesaplaşırken ne de iç yapısında kendiliğindenci bir yoldan yürümeyecektir.
Hayat değil, ama insanlar arasındaki ilişkilerin özgün alanları devrimci mücadele içersinde kendisine yer bulmaya devam edecek. Ayrıca, pratikte sağlanması pek kolay olmasa da, kendi iç dünyasıyla barışık, belli bir dinginliğe sahip insanın devrimci mücadeleye daha yararlı olduğu, olacağı da pratikte binlerce kez kanıtlanmıştır.
Bütün bu gerçekliklerle uyum sağlamak, kurallarla gerçek hayatın bir arada olduğu herhangi bir başka alandan daha zor değildir. Sadece emirleri yerine getiren insanlarla değil, devrimci kimliğe sahip, kişilikli insanlarla yürütülecek yüksek insani ilişkiler düzeyidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder