11 Kasım 2009 Çarşamba
THKP-C (Acilciler); "DEMOKRATİK AÇILIMA DESTEĞİMİZ SÜRÜYOR"
THKP-C(Acilciler) basın bildirisi (10 Kasım 2009)
Örgütümüz THKP-C(Acilciler), demokratik açılım sürecini halkımızın acil bir talebi olarak görür ve sonuna kadar desteklediğini bir kez daha ilan eder.
Örgütümüz, 10 Kasım 2009 tarihli TBMM 15. birleşiminde tartışmaya açılan “Demokratik açılım” sorunu üzerinde önemle durmuştur.
Önceki duyurumuzda da ilan ettiğimiz gibi, “demokratik açılım”, halkımızın, on yıllardır uğruna mücadele ettiği ve bu mücadelenin birikimleri sonucu ortaya çıkan basıncın etkisiyle gündeme gelen acil bir talebidir.
Açılımın gerçek sahibi, halklarımız ve on yıllardır süren devrimci örgütsel mücadeledir. Kürt halkının özgürlük mücadelesi, bu süreci hepimiz adına daha geniş bir alana ve daha derin bir kapsama taşıyan ana maniveladır.
Demokratik açılım sürecini devlet statülerini değiştirmeyi birincil amaç edinmemiş olan hiçbir siyasal güç sonuna kadar götüremez. Bu nedenle demokratik açılıma sahip çıkmakla kalınmamalı, sonuna kadar götürülmesi için çaba sarf edilmesini gerekmektedir. Demokrasinin bir biçimde ve tutarlıca ikamesini isteyen tüm siyasal güçler için bir ölçü olan tutum, demokratik açılımı sonuna kadar götürme kararlılığıdır.
Ortak ülkemiz, güçlü bir değişim dalgası altında halklarımızın taleplerini ikame etme şansını yakalamıştır. Kürt halkının özgürlük mücadelesi başta olmak üzere, demokrasi uğruna üç kuşaktır mücadele eden devrimci güçlerin oluşturduğu bu güçlü değişim süreci, siyasal güçlerin de sınavı olarak belirmiştir.
Sınav öncelikle egemen olanları kendi gerçeklikleriyle yüz yüze bırakacaktır.
Hükümet bu sınavda nereye kadar, nasıl ilerleyebileceğini gösterecektir. Tarihin tüm verileri hiçbir iktidarın kendi sistemini sonuna kadar zorlamayacağını gösteren gerçekliği göz önüne alınırsa, hükümetlere güvenin sınırları da belirlenmiş olur. Buna rağmen açılım iddiasında olanları sonuna kadar takip etmek, iddialarıyla ne ölçüde tutarlı ya da tutarsız olduklarını, ortaya çıkarmak önem taşımaktadır.
Bu aynı zamanda demokrasi mücadelesi sürecinde bilinç kazanma sürecidir. Halkımız kendi deneyimleriyle bu gerçekleri ve taleplerine ilişkin tutarlı siyasal yönelimleri, tutarsız olanlarından ayırt edebilecektir.
TBMM 15. birleşimindeki oturumlarda, hükümet sözcüleri, Demokrasi ve özgürlük açılımını malum ve iflas etmiş olan “güvenlik” sorunuyla ilgili olarak algılama yönündeki yaklaşımları önemli bir tutarsızlık olarak kendini göstermiştir.
Hükümet, muhalefetin milliyetçi baskıları ve çoğu yerde ırkçılığa varan refleksleri karşısında gösterdiği kaypak tutum, açılım konusundaki dar sınırlarına önemli bir işaretti. İçişleri Bakanı Atalay’ın “Terörün kabul edilebilir bir noktaya çekilmesi” yünündeki tabiri, soruna demokrasi ve özgürlükler, toplumsal ve ulusal siyasi hak ve talepler açısından çok, güvenlik açısından bakıldığını gösteren bir söylemdi. Bu algı on yıllardır iflas etmiş bir tezin yeniden gündeme konulmasıydı. Bu aynı zamanda Hükümetin, milliyetçi muhalefetin baskısı altında beklenen teslimiyetinin ortaya çıkmasıydı. Bakanın “Herkes için daha fazla özgürlük” söyleminin ayakları bu yüzden havada kalmıştır.
Hükümet adına Bakan Beşir Atalay’ın küreselleşme ve evrensel insan hakları üzerine söyledikleri, “dağdakileri silahsızlandırmak, düze indirmek” olarak görmek, sorunu karikatürize etmektir. Böylesi çelişkili tutum ve söylemler, sorunu gerçekliğiyle kavramaktan kaçıştır. Hükümet adına Atalay’ın yaptığı konuşma, genelde bu kaçışa eğilim göstermiştir. Böylesi kaypak tutumlar, hükümetin, muhalefetin çizdiği rotaya tutsak olacağına bir işarettir.
Demokratik açılım ülkemizin ertelenmez bir talebi olarak, bin bir etki ve yönlendirme altında olan, özgür ve bağımsız bir tutum takınma durumunda olamayan hükümetlere bırakılacak basitlikte bir sorun değildir.
TBMM gündemindeki “demokratik açılım” tartışmaları, iktidar kadar muhalefetin de bir sınavıdır. Bu sınav ilk elden bir dizi gerçeği açığa vurdu.
Örgütümüzün on yıllar öncesinden, sosyal demokrat olduğu iddiasında olanların gerçekte “Modern Faşist” tutumlar içinde olduklarına işaret etmiştir.
Ana muhalefet partisi olarak CHP adına konuşan Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, ülkemizde “sosyal demokrat”ların geçmiş yüzyılın faşist parti söylemleriyle meşgul olduklarını göstermiştir. Osmanlı aklının milliyetçi eğilimlerince beslenen, çağların değişmesine karşın değişmeden süren bu söylemler, savaş kışkırtıcısı olduğunu göstermiştir.
CHP adına Öymen, Anadolu’nun etnik farklılıklarını, yerli toplumların bu topraklardaki izlerini, yer isimleri, insan adları, yerel etkinlikleri Türkleştirmenin bir “kılıç hakkı” olduğu anlamına gelen, egemen ulusun her türden kültürel etkinliğini, hükümranlığı altındaki topraklarda gösterme hakkı olduğunu vurgulamıştır. Bu mantıkla CHP, devlet terörünün meşru olduğunu vurgulayarak, bilinçaltındaki militarist çehresini ortaya dökmüştür.
Öymen, ülkemizde Türk etnik tanımlamasının tüm farklılıkları tanımlayacağı ve bunun dışında bir tanımlamaya karşı savaşın kesilmeden sürmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bir savaş kışkırtıcısı, bir kan ve gözyaşı kışkırtıcısı olarak kendini tanımlayan CHP, sözcüsü Onur Öymen ağzıyla, “bunun için anaların ağlamasını sorun etmeyeceğiz” diyerek ırkçı savaş kışkırtıcısı duruşlarını sergilemiştir. “Kurtuluş savaşında kimse anaların gözyaşı dökmesini sorgulamamıştır” diyerek yaptığı demagoji, birlikte barış içinde yaşama umutlarını katleden faşizan bir duruş sergilemiştir.
Bu minvalde MHP temsilcisi, malum ırkçı tutumlarını sergileyerek, Kürt halkının doğal hakkı olan, siyasal talepleri uğruna yükselttiği özgürlük hareketine ve ülkemizdeki tüm farklılıklara karşı bir savaş hükümeti ve programının uygulanması yönünde konuşmaları, bu kesimin “gerektiğinde silahlı sarılarak dağa çıkacak” milisler olduklarını bir kez daha kamuoyu önünde deklare etmiştir.
MHP “demokratik sürecin hiçbir boyutuyla ilgili olmayacağı”nı belirterek çağdışı konumunu, siyasi tartışmalardan rant elde çabasında oyalandığını, milliyetçi reflekslerin oya dönüşmesi siyasetine takılı kaldığını göstermiştir. Gizli oturumlarda, ülkenin kimlere nasıl pazarlandığı konusunu gündeme getiren AKP sözcüsüne MHP’lilerin gösterdiği tepki ise, milliyetçilik adına bu partinin ne kadar ahlaksız bir ikiyüzlülük içinde olduğunu ortaya sermiştir.
TBMM oturumları ve ortaya konan tartışmalar, sonuçları itibariyle, halkımızın demokratik açılım sürecindeki bilinçlenmesi için önemli sunular yapmıştır. Devamı gerçekleri daha da çok açığa vuracaktır.
TBMM 15. birleşim oturumlarında, DTP adına konuşan Grup Başkanvekili Kışanak, ülkemizin ortak sorunlarını ve bu sorunların acısı altında kıvranan milyonlar adına ayakları yere basan bir konuşma yapmıştır. Hiçbir etnik önceliğe yönelmeden, en doğru tutumu, en barışçıl tarzda, adil ve insani erdemler noktasında ele alarak seslendirmiştir. Tüm Anadolu halkları adına, Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani ve diğer kültürel toplulukların sorunlarını, kadın sorunu, Alevi sorunu ve diğer inançların sorunlarını dile getirmiştir. Demokrasinin bir gösteri değil, ikame edilmesi gereken gerçekçi bir talep olarak ele alınması gerektiğini vurgulamıştır.
Halkımız gerçek temsilcilerini ve bu uğurda nelerin nerelerde, nasıl seslendirileceğini, DTP temsilcisinin konuşmasıyla görmüştür. Meclis kürsüsünde ilk kez yapılan böylesi bir oturumun, nasıl yararlı hale getirebileceğinin de iyi bir örneğini ortaya koymuştur.
Örgütümüz, halkımızın demokrasi mücadelesindeki eğitimiyle yakından ilgili olan bu verilere önemle dikkat çeker.
Örgütümüz, diyalog sürecini tüm boyutlarıyla bir kazanım süreci olarak görür; bu sürecin öncelikle örgütlü devrimci güçlerin arkasında durması gereken bir süreç olduğunu vurgular. Çoksesli olmak, farklılıklarımızı bir zenginlik olarak algılamak ve bunların hak ve istihkakını anayasal, yasal ve kurumsal olarak güvenceye almak bu sürecin sonunda varılacak bir hedef olduğuna işaret eden örgütümüz, bu yolda her ne ad altında olursa olsun engeller oluşturmayı, tarihe karşı direnmek olarak reddeder.
Örgütümüz, THKP-C (Acilciler) parlamentoda gündeme gelen bu diyalog ve tartışmalarda DTP’nin hepimiz adına, halklarımız, inançlarımız ve tüm halklarımız adına ortaya koyduğu tutumu desteklediğini ilan eder.
Örgütümüz bu desteği, farklılıklarımızın özgün örgütlenmeleri ve özgür mücadeleleriyle, geniş kitlelerin etkinliğine dönüşmesi için bir adım sayar. Milliyetçi-ırkçı söylemlerin bölücülüğüne karşı, farklılıkların demokrasi için dayanışması çağrısını yineler.
Örgütümüz THKP-C(Acilciler), demokratik açılım sürecini halkımızın acil bir talebi olarak görür ve sonuna kadar desteklediğini bir kez daha ilan eder.
THKP-C(Acilciler)
10 Kasım 2009
Örgütümüz THKP-C(Acilciler), demokratik açılım sürecini halkımızın acil bir talebi olarak görür ve sonuna kadar desteklediğini bir kez daha ilan eder.
Örgütümüz, 10 Kasım 2009 tarihli TBMM 15. birleşiminde tartışmaya açılan “Demokratik açılım” sorunu üzerinde önemle durmuştur.
Önceki duyurumuzda da ilan ettiğimiz gibi, “demokratik açılım”, halkımızın, on yıllardır uğruna mücadele ettiği ve bu mücadelenin birikimleri sonucu ortaya çıkan basıncın etkisiyle gündeme gelen acil bir talebidir.
Açılımın gerçek sahibi, halklarımız ve on yıllardır süren devrimci örgütsel mücadeledir. Kürt halkının özgürlük mücadelesi, bu süreci hepimiz adına daha geniş bir alana ve daha derin bir kapsama taşıyan ana maniveladır.
Demokratik açılım sürecini devlet statülerini değiştirmeyi birincil amaç edinmemiş olan hiçbir siyasal güç sonuna kadar götüremez. Bu nedenle demokratik açılıma sahip çıkmakla kalınmamalı, sonuna kadar götürülmesi için çaba sarf edilmesini gerekmektedir. Demokrasinin bir biçimde ve tutarlıca ikamesini isteyen tüm siyasal güçler için bir ölçü olan tutum, demokratik açılımı sonuna kadar götürme kararlılığıdır.
Ortak ülkemiz, güçlü bir değişim dalgası altında halklarımızın taleplerini ikame etme şansını yakalamıştır. Kürt halkının özgürlük mücadelesi başta olmak üzere, demokrasi uğruna üç kuşaktır mücadele eden devrimci güçlerin oluşturduğu bu güçlü değişim süreci, siyasal güçlerin de sınavı olarak belirmiştir.
Sınav öncelikle egemen olanları kendi gerçeklikleriyle yüz yüze bırakacaktır.
Hükümet bu sınavda nereye kadar, nasıl ilerleyebileceğini gösterecektir. Tarihin tüm verileri hiçbir iktidarın kendi sistemini sonuna kadar zorlamayacağını gösteren gerçekliği göz önüne alınırsa, hükümetlere güvenin sınırları da belirlenmiş olur. Buna rağmen açılım iddiasında olanları sonuna kadar takip etmek, iddialarıyla ne ölçüde tutarlı ya da tutarsız olduklarını, ortaya çıkarmak önem taşımaktadır.
Bu aynı zamanda demokrasi mücadelesi sürecinde bilinç kazanma sürecidir. Halkımız kendi deneyimleriyle bu gerçekleri ve taleplerine ilişkin tutarlı siyasal yönelimleri, tutarsız olanlarından ayırt edebilecektir.
TBMM 15. birleşimindeki oturumlarda, hükümet sözcüleri, Demokrasi ve özgürlük açılımını malum ve iflas etmiş olan “güvenlik” sorunuyla ilgili olarak algılama yönündeki yaklaşımları önemli bir tutarsızlık olarak kendini göstermiştir.
Hükümet, muhalefetin milliyetçi baskıları ve çoğu yerde ırkçılığa varan refleksleri karşısında gösterdiği kaypak tutum, açılım konusundaki dar sınırlarına önemli bir işaretti. İçişleri Bakanı Atalay’ın “Terörün kabul edilebilir bir noktaya çekilmesi” yünündeki tabiri, soruna demokrasi ve özgürlükler, toplumsal ve ulusal siyasi hak ve talepler açısından çok, güvenlik açısından bakıldığını gösteren bir söylemdi. Bu algı on yıllardır iflas etmiş bir tezin yeniden gündeme konulmasıydı. Bu aynı zamanda Hükümetin, milliyetçi muhalefetin baskısı altında beklenen teslimiyetinin ortaya çıkmasıydı. Bakanın “Herkes için daha fazla özgürlük” söyleminin ayakları bu yüzden havada kalmıştır.
Hükümet adına Bakan Beşir Atalay’ın küreselleşme ve evrensel insan hakları üzerine söyledikleri, “dağdakileri silahsızlandırmak, düze indirmek” olarak görmek, sorunu karikatürize etmektir. Böylesi çelişkili tutum ve söylemler, sorunu gerçekliğiyle kavramaktan kaçıştır. Hükümet adına Atalay’ın yaptığı konuşma, genelde bu kaçışa eğilim göstermiştir. Böylesi kaypak tutumlar, hükümetin, muhalefetin çizdiği rotaya tutsak olacağına bir işarettir.
Demokratik açılım ülkemizin ertelenmez bir talebi olarak, bin bir etki ve yönlendirme altında olan, özgür ve bağımsız bir tutum takınma durumunda olamayan hükümetlere bırakılacak basitlikte bir sorun değildir.
TBMM gündemindeki “demokratik açılım” tartışmaları, iktidar kadar muhalefetin de bir sınavıdır. Bu sınav ilk elden bir dizi gerçeği açığa vurdu.
Örgütümüzün on yıllar öncesinden, sosyal demokrat olduğu iddiasında olanların gerçekte “Modern Faşist” tutumlar içinde olduklarına işaret etmiştir.
Ana muhalefet partisi olarak CHP adına konuşan Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, ülkemizde “sosyal demokrat”ların geçmiş yüzyılın faşist parti söylemleriyle meşgul olduklarını göstermiştir. Osmanlı aklının milliyetçi eğilimlerince beslenen, çağların değişmesine karşın değişmeden süren bu söylemler, savaş kışkırtıcısı olduğunu göstermiştir.
CHP adına Öymen, Anadolu’nun etnik farklılıklarını, yerli toplumların bu topraklardaki izlerini, yer isimleri, insan adları, yerel etkinlikleri Türkleştirmenin bir “kılıç hakkı” olduğu anlamına gelen, egemen ulusun her türden kültürel etkinliğini, hükümranlığı altındaki topraklarda gösterme hakkı olduğunu vurgulamıştır. Bu mantıkla CHP, devlet terörünün meşru olduğunu vurgulayarak, bilinçaltındaki militarist çehresini ortaya dökmüştür.
Öymen, ülkemizde Türk etnik tanımlamasının tüm farklılıkları tanımlayacağı ve bunun dışında bir tanımlamaya karşı savaşın kesilmeden sürmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bir savaş kışkırtıcısı, bir kan ve gözyaşı kışkırtıcısı olarak kendini tanımlayan CHP, sözcüsü Onur Öymen ağzıyla, “bunun için anaların ağlamasını sorun etmeyeceğiz” diyerek ırkçı savaş kışkırtıcısı duruşlarını sergilemiştir. “Kurtuluş savaşında kimse anaların gözyaşı dökmesini sorgulamamıştır” diyerek yaptığı demagoji, birlikte barış içinde yaşama umutlarını katleden faşizan bir duruş sergilemiştir.
Bu minvalde MHP temsilcisi, malum ırkçı tutumlarını sergileyerek, Kürt halkının doğal hakkı olan, siyasal talepleri uğruna yükselttiği özgürlük hareketine ve ülkemizdeki tüm farklılıklara karşı bir savaş hükümeti ve programının uygulanması yönünde konuşmaları, bu kesimin “gerektiğinde silahlı sarılarak dağa çıkacak” milisler olduklarını bir kez daha kamuoyu önünde deklare etmiştir.
MHP “demokratik sürecin hiçbir boyutuyla ilgili olmayacağı”nı belirterek çağdışı konumunu, siyasi tartışmalardan rant elde çabasında oyalandığını, milliyetçi reflekslerin oya dönüşmesi siyasetine takılı kaldığını göstermiştir. Gizli oturumlarda, ülkenin kimlere nasıl pazarlandığı konusunu gündeme getiren AKP sözcüsüne MHP’lilerin gösterdiği tepki ise, milliyetçilik adına bu partinin ne kadar ahlaksız bir ikiyüzlülük içinde olduğunu ortaya sermiştir.
TBMM oturumları ve ortaya konan tartışmalar, sonuçları itibariyle, halkımızın demokratik açılım sürecindeki bilinçlenmesi için önemli sunular yapmıştır. Devamı gerçekleri daha da çok açığa vuracaktır.
TBMM 15. birleşim oturumlarında, DTP adına konuşan Grup Başkanvekili Kışanak, ülkemizin ortak sorunlarını ve bu sorunların acısı altında kıvranan milyonlar adına ayakları yere basan bir konuşma yapmıştır. Hiçbir etnik önceliğe yönelmeden, en doğru tutumu, en barışçıl tarzda, adil ve insani erdemler noktasında ele alarak seslendirmiştir. Tüm Anadolu halkları adına, Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani ve diğer kültürel toplulukların sorunlarını, kadın sorunu, Alevi sorunu ve diğer inançların sorunlarını dile getirmiştir. Demokrasinin bir gösteri değil, ikame edilmesi gereken gerçekçi bir talep olarak ele alınması gerektiğini vurgulamıştır.
Halkımız gerçek temsilcilerini ve bu uğurda nelerin nerelerde, nasıl seslendirileceğini, DTP temsilcisinin konuşmasıyla görmüştür. Meclis kürsüsünde ilk kez yapılan böylesi bir oturumun, nasıl yararlı hale getirebileceğinin de iyi bir örneğini ortaya koymuştur.
Örgütümüz, halkımızın demokrasi mücadelesindeki eğitimiyle yakından ilgili olan bu verilere önemle dikkat çeker.
Örgütümüz, diyalog sürecini tüm boyutlarıyla bir kazanım süreci olarak görür; bu sürecin öncelikle örgütlü devrimci güçlerin arkasında durması gereken bir süreç olduğunu vurgular. Çoksesli olmak, farklılıklarımızı bir zenginlik olarak algılamak ve bunların hak ve istihkakını anayasal, yasal ve kurumsal olarak güvenceye almak bu sürecin sonunda varılacak bir hedef olduğuna işaret eden örgütümüz, bu yolda her ne ad altında olursa olsun engeller oluşturmayı, tarihe karşı direnmek olarak reddeder.
Örgütümüz, THKP-C (Acilciler) parlamentoda gündeme gelen bu diyalog ve tartışmalarda DTP’nin hepimiz adına, halklarımız, inançlarımız ve tüm halklarımız adına ortaya koyduğu tutumu desteklediğini ilan eder.
Örgütümüz bu desteği, farklılıklarımızın özgün örgütlenmeleri ve özgür mücadeleleriyle, geniş kitlelerin etkinliğine dönüşmesi için bir adım sayar. Milliyetçi-ırkçı söylemlerin bölücülüğüne karşı, farklılıkların demokrasi için dayanışması çağrısını yineler.
Örgütümüz THKP-C(Acilciler), demokratik açılım sürecini halkımızın acil bir talebi olarak görür ve sonuna kadar desteklediğini bir kez daha ilan eder.
THKP-C(Acilciler)
10 Kasım 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder