24 Kasım 2009 Salı
ÖNCE GEÇMİŞ
Zeki Bayterin
25 Kasım 2009
Tarihsel seyrin neresinde olursak olalım, geçmişi ve geleceği bir ikilem haline getirmek kafada, geçmişi bir yana geleceği öbür tarafa koymak aptallıktır. Böyle bir durum, doğrudan doğruya, bugünümüzü tanımlama güçlüğü çektiğimizin, tanımlayamadığımızın göstergesidir. Çünkü, bugünü doğru tanımlayabilmek için, önce geçmişi yerli yerine oturtabilmek ve aradaki diyalektiği sağlıklı kurabilmek gerekir. Küçük burjuva soytarıları için tarih kendileriyle başlar ve belirlenir. Böyle bir yaklaşım, doğal olarak yanlışa ve başarısızlığa gerçekçi yorumlar getirir. Dünyanın merkezi ve her şeyin egemeni olduğunu sanan güç, yıkıma uğrar, bir anda her şey biter. Dolayısıyla, değerlendirmelerimizde ve geleceğe ilişkin saptamalarımızda, tarihin neresinde olduğumuzu ve gerçek verilerimizin neler olduğunu ortaya koyarken büyük bir özen göstermek gerekir.
Ülke tarihinin en büyük provokasyonu 1970'lerin ortalarında, bir devin, işçi sınıfının uyanışı, yüzbinlerin ayağa kalkışı oligarşiyi telaşa düşürür. Korkuları, mermiye, bombaya dönüşür l Mayıs 1977 günü. Taksim alanını can pazarına dönüştürürler otel odalarından, resmi binalardan ve plakasız arabalarından açtıkları ateşle büyük bir panik içersinde onbinlerce insan kendisini önceden kapatılmış sokaklara, ölüm tuzaklarına vurur. Akşam olduğunda, işçi sınıfı 36 insanını şehit vermiştir.
Deniz, Yusuf, Hüseyin üç kızıl gül.
Bir geleneğin adı, nasıl yaşanacağını, ne için yaşanacağını göstermekle kalmadılar nasıl ölüneceğini de gösterdiler.
Üçüde sehpaya çıkarken büyük bir umutla baktılar, bir kez sendelesinler, yüzlerinde bir kez korku izi belirsin diye beklediler, ve bir kez daha yanıldılar. İşte o yanılgıları, karşılarında gördükleri kaya gibi tavır onyıllarca sürecek bir geleneği başlattı...
Devrimci hareketin saygıyla ve borçluluk duygusuyla andığı bir başka gündür 18 Mayıs 1973 Deniz’lerin sehpada yaptığını, Diyarbakır işkencehanelerinde İbrahim yapmıştır. Bir gelenek yaratmıştır, o öldüğünde henüz doğmamış olan bugünün gencecik devrimcileri işkencehanelerde doğru davranabiliyorlarsa bu duvarın temelinde, tuğlasında İbrahim vardır. Bu yüzdendir ki, İbrahim kendi geleneklerimizin, yürüdüğümüz ayrı yolların ötesinde bir yerde, bütün devrimci geleneğin tam temelinde durur. 71 Mayıs'ı, Haziran'a dönerken ilk kara haber Nurhak dağlarından geliyordu. 31 Mayıs 1971 günü dağ taş asker kaynamaktadır, birden ve hazırlıksız yakalanırlar. Sinan, Cemgil, Alparslan ÖZDOĞAN ve Kadir MANGA katledilir. Varmak için güzel yarınlara, bizim de dağlarımız vardır Che Guevara, her küçük tepeyi bir Sierra Maestra yapmak bir görevdir. Ancak o zaman güneş doğar Nurhak'a.
l Haziran 1971' Maltepe'de bir evde Mahir ve Hüseyin kuşatılırlar, İkisi de geleneğe uygun olarak sonuna kadar savaşır. Ve Mahir ağır yaralı olarak esir düşerken Hüseyin CEVAHİR şehitler arasına katılır. 1971-1972 yılları Maltepe'den Kızıldere'ye kanlı bir onur çizgisidir. Türkiye'nin mücadele tarihini zorlamış, devrimci mücadeleyi gündeme koymuştur.
Kazanan onurdur devrimin adaletini küçümsemenin ağır yanılgısıyla İhanet edenler boynunda ölüm fermanıyla bir insan müsveddesi olarak yaşamını sürdürür.
Kana doymayanlar eylül cinayetleri devam ederken gözlerini Serdara diktiler Yaralı olarak yakalanmış, Eylül'ün komedi mahkemelerinde çok hızlı ve kırk günü geçmeyen yargılamayla Serdar’ın idamına karar verirler. 25 Ekim gecesi cellatlar savcılar yargıçlar, hepsi hazırdır. Serdar da ölüme hazırdır. Son anlarına dek pişman olmadığını haykırır hepsini küçümser. Ve o bildik tavrıyla alay eder, kendi sehpasını kendisi tekmeleyerek, son sözlerini cellatların suratına haykırarak ölümü kucaklar. Gün doğduğunda, ortada onurlu bir ölüm ve cellatların ömürleri boyunca alınlarına yazılı kalacak olan utançları vardır.
25 Kasım 2009
Tarihsel seyrin neresinde olursak olalım, geçmişi ve geleceği bir ikilem haline getirmek kafada, geçmişi bir yana geleceği öbür tarafa koymak aptallıktır. Böyle bir durum, doğrudan doğruya, bugünümüzü tanımlama güçlüğü çektiğimizin, tanımlayamadığımızın göstergesidir. Çünkü, bugünü doğru tanımlayabilmek için, önce geçmişi yerli yerine oturtabilmek ve aradaki diyalektiği sağlıklı kurabilmek gerekir. Küçük burjuva soytarıları için tarih kendileriyle başlar ve belirlenir. Böyle bir yaklaşım, doğal olarak yanlışa ve başarısızlığa gerçekçi yorumlar getirir. Dünyanın merkezi ve her şeyin egemeni olduğunu sanan güç, yıkıma uğrar, bir anda her şey biter. Dolayısıyla, değerlendirmelerimizde ve geleceğe ilişkin saptamalarımızda, tarihin neresinde olduğumuzu ve gerçek verilerimizin neler olduğunu ortaya koyarken büyük bir özen göstermek gerekir.
Ülke tarihinin en büyük provokasyonu 1970'lerin ortalarında, bir devin, işçi sınıfının uyanışı, yüzbinlerin ayağa kalkışı oligarşiyi telaşa düşürür. Korkuları, mermiye, bombaya dönüşür l Mayıs 1977 günü. Taksim alanını can pazarına dönüştürürler otel odalarından, resmi binalardan ve plakasız arabalarından açtıkları ateşle büyük bir panik içersinde onbinlerce insan kendisini önceden kapatılmış sokaklara, ölüm tuzaklarına vurur. Akşam olduğunda, işçi sınıfı 36 insanını şehit vermiştir.
Deniz, Yusuf, Hüseyin üç kızıl gül.
Bir geleneğin adı, nasıl yaşanacağını, ne için yaşanacağını göstermekle kalmadılar nasıl ölüneceğini de gösterdiler.
Üçüde sehpaya çıkarken büyük bir umutla baktılar, bir kez sendelesinler, yüzlerinde bir kez korku izi belirsin diye beklediler, ve bir kez daha yanıldılar. İşte o yanılgıları, karşılarında gördükleri kaya gibi tavır onyıllarca sürecek bir geleneği başlattı...
Devrimci hareketin saygıyla ve borçluluk duygusuyla andığı bir başka gündür 18 Mayıs 1973 Deniz’lerin sehpada yaptığını, Diyarbakır işkencehanelerinde İbrahim yapmıştır. Bir gelenek yaratmıştır, o öldüğünde henüz doğmamış olan bugünün gencecik devrimcileri işkencehanelerde doğru davranabiliyorlarsa bu duvarın temelinde, tuğlasında İbrahim vardır. Bu yüzdendir ki, İbrahim kendi geleneklerimizin, yürüdüğümüz ayrı yolların ötesinde bir yerde, bütün devrimci geleneğin tam temelinde durur. 71 Mayıs'ı, Haziran'a dönerken ilk kara haber Nurhak dağlarından geliyordu. 31 Mayıs 1971 günü dağ taş asker kaynamaktadır, birden ve hazırlıksız yakalanırlar. Sinan, Cemgil, Alparslan ÖZDOĞAN ve Kadir MANGA katledilir. Varmak için güzel yarınlara, bizim de dağlarımız vardır Che Guevara, her küçük tepeyi bir Sierra Maestra yapmak bir görevdir. Ancak o zaman güneş doğar Nurhak'a.
l Haziran 1971' Maltepe'de bir evde Mahir ve Hüseyin kuşatılırlar, İkisi de geleneğe uygun olarak sonuna kadar savaşır. Ve Mahir ağır yaralı olarak esir düşerken Hüseyin CEVAHİR şehitler arasına katılır. 1971-1972 yılları Maltepe'den Kızıldere'ye kanlı bir onur çizgisidir. Türkiye'nin mücadele tarihini zorlamış, devrimci mücadeleyi gündeme koymuştur.
Kazanan onurdur devrimin adaletini küçümsemenin ağır yanılgısıyla İhanet edenler boynunda ölüm fermanıyla bir insan müsveddesi olarak yaşamını sürdürür.
Kana doymayanlar eylül cinayetleri devam ederken gözlerini Serdara diktiler Yaralı olarak yakalanmış, Eylül'ün komedi mahkemelerinde çok hızlı ve kırk günü geçmeyen yargılamayla Serdar’ın idamına karar verirler. 25 Ekim gecesi cellatlar savcılar yargıçlar, hepsi hazırdır. Serdar da ölüme hazırdır. Son anlarına dek pişman olmadığını haykırır hepsini küçümser. Ve o bildik tavrıyla alay eder, kendi sehpasını kendisi tekmeleyerek, son sözlerini cellatların suratına haykırarak ölümü kucaklar. Gün doğduğunda, ortada onurlu bir ölüm ve cellatların ömürleri boyunca alınlarına yazılı kalacak olan utançları vardır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder