4 Kasım 2009 Çarşamba
SEVİYE KAYBI
Zeki Bayterin
4 Kasım 2009
Zaman zaman sosyalist örgütler içerisinde çoğunluktada siyasi olmayan bir çok bölünmeler kopmalar hatta dökülmeler yaşandığı bilinir. Doğal olarak, solun bazı kesimleri olayları izliyor, kendilerince anlamaya ve belki de kendileri açısından dersler çıkarmaya çalışıyorlar.
Ve tabii bu süreçler öyle pek devrimci tarza uygun geçmediğinden, gelişmeleri izleyen sosyalist insanlar ülkenin ve devrimin geleceği açısından kaygı duyuyorlar. Sosyalist ivmenin zaten istenilen düzeyde olmadığı koşullar yaşanırken, dipten gelen yeni sempatizan kuşaklarını canından bezdiren, sosyalist olma isteklerini törpüleyen türden olaylar, sosyalist cephede onarılması güç yaralar açıyor. Kaosun genç insanlar üzerinde yaptığı tahribatı gidermek oldukça zorlaşıyor. Ama bütün bunların ötesinde, çoğu kez gözden kaçırdığımız, üzerinden atladığımız bir başka tahribat var ki, gerçekten önemlidir. Onca toz duman içinde asıl yara alan örgütlülük fikrinin kutsallığıdır. Nedense, özellikle son yıllardaki bölünme ve ayrışma süreçlerinde solda birdenbire bir açıklık modası almış yürümüştür. Örgütsel bölünme ve ayrışmanın tarafları aslında düpedüz faydacı bir mantıkla tek tek ulaşılması güç olan taraftar ve sempatizan kitlesine kendi konumlarını ve haklılıklarını anlatabilmek, dolayısıyla da onları kazanabilmek için sözde örgütsel sorun görüntüsü altında çıkmazı yani çözümsüzlüğü yaşamakta yalanlarla sinkafı, ahlaksızlığı ilke edinmektedirler her yazının başında. Bir gün ben Refik ile Frankurt’ta bir kafede çay içerken diye başlayan yazılar normal olmasa da doğal hale gelmiştir.
Bunun gerçekten bir açıklık anlamına gelip gelmediği tartışılır. Bizim veremeyeceğimiz hesabımız yok ya da herşeyi insanların önünde tartışırız türünden boş edebiyata sarıp sarmalanan bu garip anlayış, gerçekte bir açıklık biçimine denk düşmemektedir. Çünkü, devrimci örgütlerde ilkesel olan politik açıklıktır, politikanın, sosyalist mücadelenin ideolojik sorunlarının açıkça tartışılmasıdır. Oysa, örneklerin hemen tümünde gözlenen ortak olgu, artık herşey iyiden iyiye ayyuka çıktıktan sonra mecburen girilen çıkmaz sokaktır. Sürecin bir noktasından sonra insanlara mecburen açılmaktadır ki, burada bir samimiyetten söz etmek oldukça zordur. Herşeyi insanların gözü önünde tartışma edebiyatıyla ilan edilen tutum, aslında olan biten olumsuzlukların gizlenemiyor olması noktasında ortaya çıkmaktadır. Gerçek şudur ki, Türkiye solunda, siyasi süreçlerin her noktasında teorik politik sorunları tartışma geleneği ve bu tartışmanın mekanizmaları, yöntemleri hep zayıf bazen de yanlış olmuştur. Ve zaten, soldaki ayrışmaların çoğu da politik olmayan çelişmelerin ürünü olarak gelişmiştir. Ortaya çıkan belden aşağı yoğun saldırının bir nedeni de aslında bu durumdur, işin başından beri kollektif biçimde politik sorunları tartışma geleneğinin zayıf oluşu uzunca süre yoğun bir subjektivizmi biriktirmekte ve bu birikim patladığında da hemen kendini dayatan daha çok insan kazanma içgüdüsü, şu açıklık denilen şeye neden olmaktadır. Öyle ki, nihai sonuç olarak örgütün insan unsuru, birileri tarafından kazanılan kaybedilen şekilsiz bir yığın halinde kendini ortaya koymaktadır.
Bütün bunlar bir yana, açıklık diye lanse edilen bu durumun nasıl sonuçlar yarattığı da çok önemlidir.
Her türden yanlış anlama riskini baştan kabul ederek çok net şekilde altını çizmek gerekiyor Örgüt, bir mabeddir. Örgüt, sosyalist ilişkilerin en yoğunlaşmış ifadesi olarak, bu ilişkilerin mabedidir. O, ulaşılması hem çok kolay hem de çok zor olan bir kutsallıktır. insanların gıpta ile baktığı, içindeki doğru insan ilişkilerine imrendiği bir alternatif yaşam tarzının ifadesidir. Ve burada çok sağlıklı bir romantizm de vardır. İnsanlar, devrimci yaşantıya adım attıklarında kendilerini örgütlü olmaya motive ederler, örgüt onlar için yepyeni ilişkiler, yeni bir yaşam ve tam deyimiyle söylersek bir tür efsanedir. Orada müthiş şeyler vardır, güzel şeyler vardır, orası düzenin çirkefinin ortasında sosyalist ilişkilerin adasıdır. Bir genç sempatizanın duyguları böyledir.
Bunlar önemlidir Özellikle 80 sonrasında yaşanan büyük erezyonun sonucunda örgüt fikri insanların kafasında zayıflamışken, sosyalist örgüt kendisini mutlak bir kalite gibi yaşatmak, her zamankinden bin kat fazlalaştırılmış bir özenle yüksek bir form halinde rafine etmek zorundadır. Sosyalist örgütün görevi ve sorumluluğu budur.
Oysa şimdilerde açıklık diye lanse edilen kör döğüşü, işte tam da bu çok önemli noktayı törpülemektedir. Artık her sol sempatizan, hatta cebinde dergi alacak iki lirası olan herkes her konuda bilgi sahibi olma ve tabii fikir yürütme hakkına sahiptir refik refikle filan tarihte ne konuşmuş, refik refike nasıl küfür etmiş, manzara aynen böyledir. Tabi ki birileri çıkıp bunun ne zararı var, insanlar herşeyi bilsin. diyebilir. Bu, düpedüz edebiyattır ve çok önemli iki noktayı gözardı etmektir.
Birincisi, devrimci örgütlerdeki açıklık, politik açıklık. Politikanın üretilmesindeki açıklıktır. Yoksa, devrimci örgütler, randevulardan, filan bölge komitesinde filan tarihte konuşulmuş şeylere herşeyi ayağa düşürmek, bütün ilişkilerini pekala sempatizanların bile çözdüğü sözde kod isimlerle çarşaf çarşaf yayınlamak akla zarar bir durumdur. Güvenlik sorununu, bu yazılar sayesinde düşmana ciddi bilgiler verilmesinin sakıncalarını görmezden gelip bir kalem geçiyoruz, ama çok daha önemli olan sorun, böylece bütün örgütsel kategorilerin altüst edilmesi, cebinde iki lirası olan herkesin parti fahri üyesi haline getirilmesidir. Bugün, söz konusu hareketin herhangi bir sempatizanı o hareketler hakkında hemen hemen bütün bilgiye sahiptir. Halkın önünde açılmak adı altında bütün normal çözümleri yıllar önce terk edip bu gün doğrudan okura açılan bir pencere gibi görünen tercih vahim içinden çıkılması zor bir noktaya getirmiştir. Ne olmuş yani, elbette insanlar bilecek derseniz, açıkçası bu tam tamına genç insanların duygularının okşanmasıdır, faydacı mantıkla onların zaaflı yanının kışkırtılmasıdır. Sorun, insanların olguları bilip bilmemesi değildir, sorun örgüt fikrinin zedelenmemesidir. Yanlış anlaşılmaya yer vermemek için, net olarak söylemek gerekiyor, sosyalist örgüt bünyesinde tek bir politik tartışma bile gizli kalmamalıdır. politikaya tekabül eden bütün tartışmalar elbette bilinmelidir. Sosyalist örgüt, bunun doğru kanallarını bulup, mekanizmalarını işletmekle mükelleftir. Ama yayın yoluyla herkesi ve herşeyi eşitleyen bir yöntem, pratikte tek bir sonuca yol açacaktır tarihe. Gevezelik örgütlü davranış kurallarının zayıflaması olarak düşecektir. Çünkü, bu davranışın arkasında doğrudan doğruya faydacılık vardır. Açıklık edebiyatı altına sığdırılan bu anlayışın en belirgin yanı akıllara durgunluk verecek seviyesizliğidir. Yeni sosyalist kuşak bu tür yayınlarla tanışıp siyasi terbiyesini bu yazılardan almaktadır. Bu konuda herhangi bir araştırma yapılmamış olmasına rağmen özellikle bu tür magazin ağırlıklı yazıların okunma oranının yüksek olduğu da söylenebilir. Dergilerdeki normal politik yazıları okuma zahmetine katlanmayan insanlar söz konusu ağabeylerinin küfür ve belden aşağı muhabbetlerini daha bir merakla okunmaktadır. Hatta farklı siyasi hareketlerden insanlar da bakalım bugünlerde ortalıkta neler oluyor gibi doğal bir etkiyle bu yazılara belli bir ilgi göstermektedirler. O zaman, sormak gerekiyor, bu objektif durum, söz konusu yazıları kaleme alanlara, çok ciddi sorumluluklar yüklemiyor mu?
Nasıl bir ahlak aktarılıyor insanlara, nasıl bir gelenek yaratılıyor. Tartışmaların heyecanı ve çıkar hesaplarının fırtınası içinde bölünmenin karşı tarafındaki her insana ağza alınmayacak çirkin sözlerle hitabeden bir yazar böylece ne yapmış oluyor sosyalist hareketin hatırı sayılır isimlerinden biri olarak sempatizan kuşaklarına nasıl bir örnek teşkil etmiş oluyor?
Çoğunlukla politik değil ahlaki zeminlerde yürüyen tartışmalarda böyle olması çok doğal. bölünmenin taraflarından birinin aslında geçmişte de kötü bir insan olduğu, ahlaksız olduğu keşfediliyor filan, şahsın ahlaki düşkünlüğü birden anımsanıyor yada ispatsız filan kişinin aslında eski sorgu cezaevi sürecinde ağır yanlışlar yaptığı ortaya çıkarılıyor. Ve ilginçtir, bütün bunlar daha öncesinde kimsenin aklına bile gelmiyor, ya da daha doğrusu aslında biliniyor ama uygun bir zamana dek kurcalanmıyor. Hatta biraz daha ileriye gidip, gerçekte böylesi zaaf ve düşkünlüklerin varolup olmadığı yani tamamen sıfırdan icad edilip edilmediği dahi sorulabilir. Peki bu nasıl bir ahlaktır? Nasıl bir ahlakı aktarıyoruz okuyan sempatizan insanlara. Böylece insanlara yoldaşlarınız hakkındaki bilgileri hafızanızda tutun ve sizden olduğu sürece bunları açığa çıkarmayın biçiminde bir mesaj verilmiş olmuyor mu?
Bütün bunlar çok ciddi sorunlardır. Sonuçta her zaman, sel gider kum kalır. Kum ise ülke toprağının her gün yetiştirip devrimci cepheye doğru ittiği genç insan kitleleridir. Bu insanların alması gereken devrimci kültür ve ahlakı bugünden sakatlamaya, onların yetişme ortamına kötü tohumlar saçmaya kimsenin hakkı yoktur. Ayrıca, hiç kimse, bu insanların kafalarında örgütlülük konusunda varolan düzeyli imajı yıkma hakkına da sahip değildir. Örgütü, kafalarında sosyalist ilişkilerin adası olarak tasarlayan insanlar, oradaki tartışma ve ilişkilerin de sonuçta kendi mahalle kahvelerinde kullanılan üslupla yürütüldüğünü gördüklerinde, okuduklarından bu sonucu çıkardıklarında, artık durum vahimdir. Örgütün, artık imrenilecek gıpta ile bakılacak bir temizlik odağı olmaktan çıkmasıdır ve maalesef böylesi bir sonucun acısını yalnızca söz konusu yanlışları yapan çürümüş dinazorlar çekmemekte, bütün sosyalist örgütler olumsuz havadan nasibini almaktadır. Örgütlülük bir imaj olarak insanların kafasında dün yoldaş olanın bugün şerefsiz, namussuz, p….nk, tahsilatçı hatta devrimci katili olabildiği güvensiz, kaygan bir zemine denk düşmekte, içinde entrikaların mümkün olduğu bir yapı olarak görünmektedir. Böylece 80 sonrasında zaten baskı ve demagoji ile kuşatmaya alınıp tukaka edilmiş olan örgütlülük fikri birde bu yönden zayıflatılmaktadır. İnsanlar örgütü içinde dönüşüm geçirilen bir odaktan çok, kaymamak için bir yerlere tutunulması zorunlu olan bir eğik düzlem olarak algılamaktadırlar. Böylece, fikirlerini masayı yumruklayarak savunan kadronun yerini, konuşurken kendi konumunu da kollayan kahve politikacısı tipi almaktadır. Ve zaten bütün bu kültürün kökeninde de düpedüz o bildiğimiz seviyesiz düzey vardır. Kafalarında kırk tilki dolaşan sosyalist örgüt kültürünün üzerine abanmış, onu soluksuz bırakmaktadır, düşünceleri için kavga eden ve bunu yaparken kendi çıkarını hesaplamayan bir insan tipi olduğu, böyle bir tipin olgunlaşacağı zemini insafsızca törpülemek, doğrusu geleceğimize yapılmış en büyük haksızlıktır.
Daha da vahim olanı şudur. İnsanlar, böyle bir duruma ve düzeysizliğe alışabilmektedirler. En kötüsü işte budur. İnsanlar, devrimci politikayı böylesi örneklerden öğrenerek yürümekte, bu politikanın biraz kirli bulaşık yanları olduğu fikrine alışmaktadırlar. Böyle olmamalı. Ama bazen maalesef denilebilmekte ve artık neyin mubah olduğu konusu sisler ardına saklanmaktadır. Bu, ruhumuzun öldürülmesi, teslim alınmak istenmesidir. Bugünkü çirkef yığınının içinde sosyalist örgütler gerçekten de yükselen değerlere karşı insanlığın asıl yüce değerlerinin temsilcileri olarak konum tutmaktadırlar. Bundan vazgeçmek, teslim olmak düşünülemez. Sosyalist mücadeleye çeşitli amaçları olan yüzler binler katılır, sözgelimi insanların hepsinin çok iyi insanlar olduğunu kim iddia edebilir. Aynı şekilde sosyalist örgütte bugünkü çirkefin içinden gelip arınmaya çalışan insanlardan oluşur. Ama kimse bunu bir gerekçe yapamaz, yapma hakkı yoktur.
Ayrıca, yine altı çizilmeli, burada söylenen sosyalist örgütlerde olan biten şeylerin gizlenmesi, yansıtılmaması değildir. Kötü şeyler yapılsın ama bunu insanlar bilmesin demiyoruz. Yöntem konusundaki bu tarz yanlışlığı tarzın örgüt mantığını zayıflatmasıyla ilgilidir. Ama, işin kökenine inildiğinde temel sorun, sosyalist örgütün içinde kötü şeylerin yapılmadığı bir sağlıklılığa kavuşturulmasıdır. Bunu yapmak, sosyalist hareketin son süreçlerde son derece yıpratılmış olan itibarını yeniden yükseltmek, örgüt fikrini ayağa kaldırıp bir çekim merkezi haline getirmek bugünün en yakıcı görevidir. Sosyalistlerin başka bir silahı yok.Örgüt onun tek silahıdır sonuna kadar korunmalıdır.
4 Kasım 2009
Zaman zaman sosyalist örgütler içerisinde çoğunluktada siyasi olmayan bir çok bölünmeler kopmalar hatta dökülmeler yaşandığı bilinir. Doğal olarak, solun bazı kesimleri olayları izliyor, kendilerince anlamaya ve belki de kendileri açısından dersler çıkarmaya çalışıyorlar.
Ve tabii bu süreçler öyle pek devrimci tarza uygun geçmediğinden, gelişmeleri izleyen sosyalist insanlar ülkenin ve devrimin geleceği açısından kaygı duyuyorlar. Sosyalist ivmenin zaten istenilen düzeyde olmadığı koşullar yaşanırken, dipten gelen yeni sempatizan kuşaklarını canından bezdiren, sosyalist olma isteklerini törpüleyen türden olaylar, sosyalist cephede onarılması güç yaralar açıyor. Kaosun genç insanlar üzerinde yaptığı tahribatı gidermek oldukça zorlaşıyor. Ama bütün bunların ötesinde, çoğu kez gözden kaçırdığımız, üzerinden atladığımız bir başka tahribat var ki, gerçekten önemlidir. Onca toz duman içinde asıl yara alan örgütlülük fikrinin kutsallığıdır. Nedense, özellikle son yıllardaki bölünme ve ayrışma süreçlerinde solda birdenbire bir açıklık modası almış yürümüştür. Örgütsel bölünme ve ayrışmanın tarafları aslında düpedüz faydacı bir mantıkla tek tek ulaşılması güç olan taraftar ve sempatizan kitlesine kendi konumlarını ve haklılıklarını anlatabilmek, dolayısıyla da onları kazanabilmek için sözde örgütsel sorun görüntüsü altında çıkmazı yani çözümsüzlüğü yaşamakta yalanlarla sinkafı, ahlaksızlığı ilke edinmektedirler her yazının başında. Bir gün ben Refik ile Frankurt’ta bir kafede çay içerken diye başlayan yazılar normal olmasa da doğal hale gelmiştir.
Bunun gerçekten bir açıklık anlamına gelip gelmediği tartışılır. Bizim veremeyeceğimiz hesabımız yok ya da herşeyi insanların önünde tartışırız türünden boş edebiyata sarıp sarmalanan bu garip anlayış, gerçekte bir açıklık biçimine denk düşmemektedir. Çünkü, devrimci örgütlerde ilkesel olan politik açıklıktır, politikanın, sosyalist mücadelenin ideolojik sorunlarının açıkça tartışılmasıdır. Oysa, örneklerin hemen tümünde gözlenen ortak olgu, artık herşey iyiden iyiye ayyuka çıktıktan sonra mecburen girilen çıkmaz sokaktır. Sürecin bir noktasından sonra insanlara mecburen açılmaktadır ki, burada bir samimiyetten söz etmek oldukça zordur. Herşeyi insanların gözü önünde tartışma edebiyatıyla ilan edilen tutum, aslında olan biten olumsuzlukların gizlenemiyor olması noktasında ortaya çıkmaktadır. Gerçek şudur ki, Türkiye solunda, siyasi süreçlerin her noktasında teorik politik sorunları tartışma geleneği ve bu tartışmanın mekanizmaları, yöntemleri hep zayıf bazen de yanlış olmuştur. Ve zaten, soldaki ayrışmaların çoğu da politik olmayan çelişmelerin ürünü olarak gelişmiştir. Ortaya çıkan belden aşağı yoğun saldırının bir nedeni de aslında bu durumdur, işin başından beri kollektif biçimde politik sorunları tartışma geleneğinin zayıf oluşu uzunca süre yoğun bir subjektivizmi biriktirmekte ve bu birikim patladığında da hemen kendini dayatan daha çok insan kazanma içgüdüsü, şu açıklık denilen şeye neden olmaktadır. Öyle ki, nihai sonuç olarak örgütün insan unsuru, birileri tarafından kazanılan kaybedilen şekilsiz bir yığın halinde kendini ortaya koymaktadır.
Bütün bunlar bir yana, açıklık diye lanse edilen bu durumun nasıl sonuçlar yarattığı da çok önemlidir.
Her türden yanlış anlama riskini baştan kabul ederek çok net şekilde altını çizmek gerekiyor Örgüt, bir mabeddir. Örgüt, sosyalist ilişkilerin en yoğunlaşmış ifadesi olarak, bu ilişkilerin mabedidir. O, ulaşılması hem çok kolay hem de çok zor olan bir kutsallıktır. insanların gıpta ile baktığı, içindeki doğru insan ilişkilerine imrendiği bir alternatif yaşam tarzının ifadesidir. Ve burada çok sağlıklı bir romantizm de vardır. İnsanlar, devrimci yaşantıya adım attıklarında kendilerini örgütlü olmaya motive ederler, örgüt onlar için yepyeni ilişkiler, yeni bir yaşam ve tam deyimiyle söylersek bir tür efsanedir. Orada müthiş şeyler vardır, güzel şeyler vardır, orası düzenin çirkefinin ortasında sosyalist ilişkilerin adasıdır. Bir genç sempatizanın duyguları böyledir.
Bunlar önemlidir Özellikle 80 sonrasında yaşanan büyük erezyonun sonucunda örgüt fikri insanların kafasında zayıflamışken, sosyalist örgüt kendisini mutlak bir kalite gibi yaşatmak, her zamankinden bin kat fazlalaştırılmış bir özenle yüksek bir form halinde rafine etmek zorundadır. Sosyalist örgütün görevi ve sorumluluğu budur.
Oysa şimdilerde açıklık diye lanse edilen kör döğüşü, işte tam da bu çok önemli noktayı törpülemektedir. Artık her sol sempatizan, hatta cebinde dergi alacak iki lirası olan herkes her konuda bilgi sahibi olma ve tabii fikir yürütme hakkına sahiptir refik refikle filan tarihte ne konuşmuş, refik refike nasıl küfür etmiş, manzara aynen böyledir. Tabi ki birileri çıkıp bunun ne zararı var, insanlar herşeyi bilsin. diyebilir. Bu, düpedüz edebiyattır ve çok önemli iki noktayı gözardı etmektir.
Birincisi, devrimci örgütlerdeki açıklık, politik açıklık. Politikanın üretilmesindeki açıklıktır. Yoksa, devrimci örgütler, randevulardan, filan bölge komitesinde filan tarihte konuşulmuş şeylere herşeyi ayağa düşürmek, bütün ilişkilerini pekala sempatizanların bile çözdüğü sözde kod isimlerle çarşaf çarşaf yayınlamak akla zarar bir durumdur. Güvenlik sorununu, bu yazılar sayesinde düşmana ciddi bilgiler verilmesinin sakıncalarını görmezden gelip bir kalem geçiyoruz, ama çok daha önemli olan sorun, böylece bütün örgütsel kategorilerin altüst edilmesi, cebinde iki lirası olan herkesin parti fahri üyesi haline getirilmesidir. Bugün, söz konusu hareketin herhangi bir sempatizanı o hareketler hakkında hemen hemen bütün bilgiye sahiptir. Halkın önünde açılmak adı altında bütün normal çözümleri yıllar önce terk edip bu gün doğrudan okura açılan bir pencere gibi görünen tercih vahim içinden çıkılması zor bir noktaya getirmiştir. Ne olmuş yani, elbette insanlar bilecek derseniz, açıkçası bu tam tamına genç insanların duygularının okşanmasıdır, faydacı mantıkla onların zaaflı yanının kışkırtılmasıdır. Sorun, insanların olguları bilip bilmemesi değildir, sorun örgüt fikrinin zedelenmemesidir. Yanlış anlaşılmaya yer vermemek için, net olarak söylemek gerekiyor, sosyalist örgüt bünyesinde tek bir politik tartışma bile gizli kalmamalıdır. politikaya tekabül eden bütün tartışmalar elbette bilinmelidir. Sosyalist örgüt, bunun doğru kanallarını bulup, mekanizmalarını işletmekle mükelleftir. Ama yayın yoluyla herkesi ve herşeyi eşitleyen bir yöntem, pratikte tek bir sonuca yol açacaktır tarihe. Gevezelik örgütlü davranış kurallarının zayıflaması olarak düşecektir. Çünkü, bu davranışın arkasında doğrudan doğruya faydacılık vardır. Açıklık edebiyatı altına sığdırılan bu anlayışın en belirgin yanı akıllara durgunluk verecek seviyesizliğidir. Yeni sosyalist kuşak bu tür yayınlarla tanışıp siyasi terbiyesini bu yazılardan almaktadır. Bu konuda herhangi bir araştırma yapılmamış olmasına rağmen özellikle bu tür magazin ağırlıklı yazıların okunma oranının yüksek olduğu da söylenebilir. Dergilerdeki normal politik yazıları okuma zahmetine katlanmayan insanlar söz konusu ağabeylerinin küfür ve belden aşağı muhabbetlerini daha bir merakla okunmaktadır. Hatta farklı siyasi hareketlerden insanlar da bakalım bugünlerde ortalıkta neler oluyor gibi doğal bir etkiyle bu yazılara belli bir ilgi göstermektedirler. O zaman, sormak gerekiyor, bu objektif durum, söz konusu yazıları kaleme alanlara, çok ciddi sorumluluklar yüklemiyor mu?
Nasıl bir ahlak aktarılıyor insanlara, nasıl bir gelenek yaratılıyor. Tartışmaların heyecanı ve çıkar hesaplarının fırtınası içinde bölünmenin karşı tarafındaki her insana ağza alınmayacak çirkin sözlerle hitabeden bir yazar böylece ne yapmış oluyor sosyalist hareketin hatırı sayılır isimlerinden biri olarak sempatizan kuşaklarına nasıl bir örnek teşkil etmiş oluyor?
Çoğunlukla politik değil ahlaki zeminlerde yürüyen tartışmalarda böyle olması çok doğal. bölünmenin taraflarından birinin aslında geçmişte de kötü bir insan olduğu, ahlaksız olduğu keşfediliyor filan, şahsın ahlaki düşkünlüğü birden anımsanıyor yada ispatsız filan kişinin aslında eski sorgu cezaevi sürecinde ağır yanlışlar yaptığı ortaya çıkarılıyor. Ve ilginçtir, bütün bunlar daha öncesinde kimsenin aklına bile gelmiyor, ya da daha doğrusu aslında biliniyor ama uygun bir zamana dek kurcalanmıyor. Hatta biraz daha ileriye gidip, gerçekte böylesi zaaf ve düşkünlüklerin varolup olmadığı yani tamamen sıfırdan icad edilip edilmediği dahi sorulabilir. Peki bu nasıl bir ahlaktır? Nasıl bir ahlakı aktarıyoruz okuyan sempatizan insanlara. Böylece insanlara yoldaşlarınız hakkındaki bilgileri hafızanızda tutun ve sizden olduğu sürece bunları açığa çıkarmayın biçiminde bir mesaj verilmiş olmuyor mu?
Bütün bunlar çok ciddi sorunlardır. Sonuçta her zaman, sel gider kum kalır. Kum ise ülke toprağının her gün yetiştirip devrimci cepheye doğru ittiği genç insan kitleleridir. Bu insanların alması gereken devrimci kültür ve ahlakı bugünden sakatlamaya, onların yetişme ortamına kötü tohumlar saçmaya kimsenin hakkı yoktur. Ayrıca, hiç kimse, bu insanların kafalarında örgütlülük konusunda varolan düzeyli imajı yıkma hakkına da sahip değildir. Örgütü, kafalarında sosyalist ilişkilerin adası olarak tasarlayan insanlar, oradaki tartışma ve ilişkilerin de sonuçta kendi mahalle kahvelerinde kullanılan üslupla yürütüldüğünü gördüklerinde, okuduklarından bu sonucu çıkardıklarında, artık durum vahimdir. Örgütün, artık imrenilecek gıpta ile bakılacak bir temizlik odağı olmaktan çıkmasıdır ve maalesef böylesi bir sonucun acısını yalnızca söz konusu yanlışları yapan çürümüş dinazorlar çekmemekte, bütün sosyalist örgütler olumsuz havadan nasibini almaktadır. Örgütlülük bir imaj olarak insanların kafasında dün yoldaş olanın bugün şerefsiz, namussuz, p….nk, tahsilatçı hatta devrimci katili olabildiği güvensiz, kaygan bir zemine denk düşmekte, içinde entrikaların mümkün olduğu bir yapı olarak görünmektedir. Böylece 80 sonrasında zaten baskı ve demagoji ile kuşatmaya alınıp tukaka edilmiş olan örgütlülük fikri birde bu yönden zayıflatılmaktadır. İnsanlar örgütü içinde dönüşüm geçirilen bir odaktan çok, kaymamak için bir yerlere tutunulması zorunlu olan bir eğik düzlem olarak algılamaktadırlar. Böylece, fikirlerini masayı yumruklayarak savunan kadronun yerini, konuşurken kendi konumunu da kollayan kahve politikacısı tipi almaktadır. Ve zaten bütün bu kültürün kökeninde de düpedüz o bildiğimiz seviyesiz düzey vardır. Kafalarında kırk tilki dolaşan sosyalist örgüt kültürünün üzerine abanmış, onu soluksuz bırakmaktadır, düşünceleri için kavga eden ve bunu yaparken kendi çıkarını hesaplamayan bir insan tipi olduğu, böyle bir tipin olgunlaşacağı zemini insafsızca törpülemek, doğrusu geleceğimize yapılmış en büyük haksızlıktır.
Daha da vahim olanı şudur. İnsanlar, böyle bir duruma ve düzeysizliğe alışabilmektedirler. En kötüsü işte budur. İnsanlar, devrimci politikayı böylesi örneklerden öğrenerek yürümekte, bu politikanın biraz kirli bulaşık yanları olduğu fikrine alışmaktadırlar. Böyle olmamalı. Ama bazen maalesef denilebilmekte ve artık neyin mubah olduğu konusu sisler ardına saklanmaktadır. Bu, ruhumuzun öldürülmesi, teslim alınmak istenmesidir. Bugünkü çirkef yığınının içinde sosyalist örgütler gerçekten de yükselen değerlere karşı insanlığın asıl yüce değerlerinin temsilcileri olarak konum tutmaktadırlar. Bundan vazgeçmek, teslim olmak düşünülemez. Sosyalist mücadeleye çeşitli amaçları olan yüzler binler katılır, sözgelimi insanların hepsinin çok iyi insanlar olduğunu kim iddia edebilir. Aynı şekilde sosyalist örgütte bugünkü çirkefin içinden gelip arınmaya çalışan insanlardan oluşur. Ama kimse bunu bir gerekçe yapamaz, yapma hakkı yoktur.
Ayrıca, yine altı çizilmeli, burada söylenen sosyalist örgütlerde olan biten şeylerin gizlenmesi, yansıtılmaması değildir. Kötü şeyler yapılsın ama bunu insanlar bilmesin demiyoruz. Yöntem konusundaki bu tarz yanlışlığı tarzın örgüt mantığını zayıflatmasıyla ilgilidir. Ama, işin kökenine inildiğinde temel sorun, sosyalist örgütün içinde kötü şeylerin yapılmadığı bir sağlıklılığa kavuşturulmasıdır. Bunu yapmak, sosyalist hareketin son süreçlerde son derece yıpratılmış olan itibarını yeniden yükseltmek, örgüt fikrini ayağa kaldırıp bir çekim merkezi haline getirmek bugünün en yakıcı görevidir. Sosyalistlerin başka bir silahı yok.Örgüt onun tek silahıdır sonuna kadar korunmalıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder