21 Mayıs 2010 Cuma
ŞEYH BEDREDDİN HAYATI-MÜCADELESİ ( 1358/ 1420)
Zeki Bayterin, Acilcilerin Dedekorkutu. Yorumunda insan sevgisi, duyarlılığı ve mesajıyla Bedreddin’i anlatıyor bize. Onlarca kez okumuş olsak da yine okuyacağımız bir yazı.
Zeki BAYTERİN
22 Mayıs 2010
Simavna kadısı İsrail’ in oğlu olan Bedreddin Mahmut . Edirne’ ye bağlı simavna’ da Doğdu. Annesi sonradan İslamiyeti seçerek Melek hatun adını alan bir Hırstiyan’dı . İlk eğitimini Edirne ’ de Babasından . Şahidi’ den ve molla Yusuf’ tan aldıktan sonra Konya’ya gitti . Burada bir süre Feyzullah adında tanınmış bir hocadan fıkıh ve mantık dersleri aldı . Kahire’de mübarek Şah-ı mantıki’ nin felsefe, mantık ve ilahiyat derslerine katıldı aynı dönemde Memlük Sultanı Berkuk’un oğlu Ferec’e ders verdi. Burada öğrenimini sürdürdüğü sırada Şeyh Hüseyin Ahlati ’ nin karısının kız kardeşiyle evlendi . Şeyhle olan dostluğu kendisinin de tasavvufa yakınlaşmasını sağladı . Şeyh Hüseyin Ahlati ’ nin ölümünden sonra tekkenin Şeyhliğine getirildi .
Bedreddin 1405 yılında tekke Şeyhliğini bırakarak Edirne’ye döndü. Konya Halep ve Tire dolaylarında dolaşan Bedreddin düşünceleri etrafında birçok taraftar topladı . Bu dönemde Osmanlı Devleti’nde şehzadeler arasındaki çatışma şiddetlenmiş ve Fetret devri sırasındaki taht kavgaları büyük çatışmalara neden olmuş, Yıldırım Bayazıd ’ ın oğullarından olan Musa çelebi 1411’de edirne’de hükümdarlığını ilan etmişti. Musa Çelebi , çevrede ünü bir hayli yayılan Şeyh Bedreddin’ i kazasker olarak atadı. Bedreddin üç yıl süren kazaskerliği sırasında kendisine bağlı olan birçok kişiyi önemli görevlere getirerek düşüncelerinin yayılması için ele geçen tüm olanakları kullandı . Fakat sürüp giden çatışmalar sonucunda Mehmet çelebi iktidarı elde edip, kardeşini öldürünce , Bedreddin’ in bu görevi sona erdi .
“Öz kardeşini Musa’yı ok kirişle boğup Yani altın bir leğende kardeş kanıyla abdest alarak Çelebi Sultan Mehmet tahta çıkmış bir hünkar idi Çelebi hünkar idi ama Al Osman ülkesinde esen Bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgar idi Köylünün göz nuru zeamet Alın teri tımar idi Kırık testiler susuz Su başlarında bıyık buran sipahiler var idi “
İznik’e sürgüne gönderilen Bedreddin, burada da boş durmayarak kendisine taraftar toplamaya başladı. Müridlerinden Börklüce Mustafa’ yı Aydın’a Torlak kemal’ i de Manisa yöresine yolladı. 1416’da burada başlattığı ayaklanma önce başarı kazansa da zamanla yenilgiye dönüştü. İznik’te oturmasının kendisi için sakıncalı olduğunu gören Bedreddin, önce İsfendiyaroğulları’ na sığındı buradan Sinop üzerinden Kırım’a. daha sonra da Silistre’ ye geçti. Burada da düşüncelerini yayan Bedreddin. Önce Dobruca’ya .ardından da Deliorman’a yerleşti. Büyük bir kitleyi etkileyen Bedreddin’in gücü Mehmet Çelebiyi ürkütmüştü. Mehmet Çelebi, Şeyh Bedreddin taraftarlarını ezmek için asker toplayarak Bedreddin’in müridi Börklüce Mustafa üzerine yürüdü. Her iki seferde de yenilen Osmanlı kuvvetleri daha sonra bütün Anadolu ve Rumeli askerlerinden oluşan büyük bir orduyla Börklüce Mustafa üzerine tekrar yürüdü. Bu ordu yolda rast geldiği ihtiyar ve çocukları erkek ve kadınları, yaş ve cins farkı gözetmeksizin merhametsizce kılıçtan geçiriyordu. Börklüce Mustafa ve taraftarları tutsak edildi ve Efes’e götürüldüler. Börklüce Mustafa ’ ya işkence yapılarak inancından dönmesi istendiyse de o, sonuna kadar direndi, inancının doğruluğunu savundu. Bunun üzerine önce asılarak idam edildi, sonra da cesedi çivilerle çarmıha gerilerek kentin sokaklarında dolaştırıldı.
“Biz ki sevdamızı alaca Kıl bir heybe gibi sunduk Aba terlikle denize yürüyenlere Gölgemiz dağlara vurunca Börklüce Mustafa yonca Ve hançerin piri Ölümü masmavi bir hamayıl Gibi boynunda taşıyıp Gözleriyle bir acıya kalebent Olanın korkunç şiiri Dövülüp tavını bulunca”
Börklüce Mustafa öldürülmeden önce, müridleri onun önünde idam ediliyorlardı. Bunlar, ölürlerken yalnızca “Dede sultan eriş” dediler ve inançlarından dönmediler. Daha sonra Bedreddin’in Manisa yöresinde bulunan diğer müridi Torlak Kemal de zorlu bir savaş sonucu yakalandı ve asıldı.
“Şimdi sen ilkyazı belki Kara yün bir kuşak Gibi beline dolayıp Acıyı kav sevdayı çakmak Bilip yola çıkmak üzeresin Ellerin ovalara üzengi Denizin tuğu ağacın börkü Ve dahi ölümü bir yılkı gibi bırakıp gidensin”
Bütün bunlar Bedreddin’ in zor durumda kalmasına yol açtı. Bu sırada Rumeli ’ ye geçen Bayazıd’ ın askerleri Bedreddin’i Deliorman’ da nasıl olduğu hala tartışmalı olan bir biçimde, yakalayıp Serez’e, Çelebi Mehmed’ in huzuruna getirdiler. Sonunda Mevlana Hacı Acem’ verdiği “Malı haram kanı helaldir” yolundaki fetva uyarınca 1420’de çarşı içinde çıplak olarak asıldı….
“Yağmur çiseliyor Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir Ve yağmurda ıslanan Yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin Çırılçıplak etidir Yağmur çiseliyor Serez çarşısı dilsiz Serez çarşısı kör Havada konuşmamanın görmemenin Kahrolası hüznü Ve serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.”
Şeyh Bedreddin’in düşünceleri daha çok ölümünden sonra yayılmış. Adına simaviye denilen bir tarikat kurulmuş ve daha sonra Anadolu’da meydana gelen birçok ayaklanmada düşüncesinin etkileri görülmüştür.
Bedreddin’e göre Tanrı var olanın dışında değildir. İnsanın özündedir, Evrenin varlığı ile iç içedir. İnsan özü, taşıdığı yetenekler bakımından Tanrının benzeridir. Canlı yaratıklar içinde Tanrıya benzeyen, onun birtakım özelliklerini taşıyan yalnız insandır. Adem Tanrının örneği (sureti) biçiminde yaratılmıştır. Onun görüş biçimi Tanrıyı yansıtır bu tanrıya benzeyiş özelliği yalnız insanda vardır. Evren Tanrı ile bir ve aynı olduğu için yaratılmış değildir, öncesiz ve sonrasızdır. Ona göre “Evrende tanrıdan başka varlık yoktur.” Tanrı, yaratıcıdır, dilediğini yapar ama bu var olanın, mevcudiyetinin dışında değildir, olamaz da. Bedreddin vahdet-i vücut (varlığının birliği) yerine, vahdet-i mevcud’ u (varlığın mevcudiyeti) savunur. Ölümden sonra dirilmenin olmayacağını söyleyen Bedreddin’e göre kıyamet, cennet ve cehennem gibi şeyler bu dünyaya ait olup, iyi ve kötü davranışlar insan ruhundaki değişik yansımalardan başka bir şey değillerdir .” Bu gövde ile ayrıntıları dağılıp yok olduktan sonra, yeniden eski biçimine dönemez, yeniden birleşip bütünleşemez, var olamaz. Ölüyü diriltmenin anlamı da bu değildir. Yine İslam dininde Tanrı ile kulluk arasında kurulan ilişkilerin başında gelen ibadet, Ortodoks İslam geleneğinde Tanrıya bağlanmak, kulluk etmek biçiminde anlamlanırken, Bedreddin’ de bambaşka bir içerik kazanır, ibadet ancak bütün kötülüklerden ve özellikle bütün çıkarlarından arınmış bir gönülle yapılması gereken ahlaki bir eylemdir. İbadetin, dışa dönük bir görevin yerine getirilmesi, bir kazancın, çıkarın sağlanması, cennete gidilmesi amaçlarıyla yapılmasını açık bir dille reddeder. “Bir takım insanlar, bir takım insanlara taparlar, kimi mal mülk. Kimileri de yenilecek. İçilecek nesnelere taparda Tanrı’ya taptığını zanneder.
Bazı kaynaklar Şeyh Bedreddin ve Musa Çelebi olaylarını devletin kuruluş süreci içerisindeki iktidar mücadeleleri olarak değerlendirmekteler. Bunun toplumsal gerçekliğini de Timur ordularının Anadolu’dan çekilmesinden sonra oluşan iktidar boşluğuna bağlamaktalar. Öyle ya da böyle o dönemler için devletin halka yabancılaşması ve yönetici kadronun kişisel ahlak yönünden de bozuk olması. Zaten büyük bir sefalet ve sıkıntı içinde bulunan halk kitlelerinin derinden derine etkilenmesini getirmiştir diyebiliriz . Şeyh Bedreddin’i tekke köşelerinde post üstünde oturan diğer Şeyhlerden ayıran bazı yanları vardı. Bedreddin’e göre din yasalarını kendi çıkarlarını devam ettirmek amacıyla yorumlayıp kullananlara karşı olmak gerekiyordu. Bu amaçla 13. yy boyunca Anadolu’yu sarsan ayaklanmaların devamı niteliğindeki bir halk ayaklanmasının esin kaynağı ve örgütleyicisi olmuş, Devlet düzenini zora dayanarak sarsmaya çalışmış ve hatta devlet güçleriyle açık bir çatışma içinde yaşamını yitirmiştir. Bedreddin’ i bu düşünce ve eylemlere yönelten sebep neydi? İnançlarının etkisiyle, Tanrısal gerçeklere varmanın yolunun ancak Tanrı ışığının içe doğuşundan geçtiği, insanın Tanrıyla özdeşleştiği ve cennetin ancak bu dünyada kurulabileceği fikrine inanmasıydı. Çevresinde gördükleriyse çıplak yalınayak ve başları kabak insanlardı. Yani bir yanda yoksulluk ve esaret zincirine bağlı kalabalık insan toplulukları, diğer yanda zevk-ü sefa içerisinde bir avuç insan idi. Dinler ve mezhepler arasında fark gözetmemek gerektiğini öne süren Bedreddin, toplumda herkesin eşit ölçüde çalışmasının, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasının ve birlikte üreterek, birlikte tüketilmesinin yani bütün insanları yeryüzündeki var olan her şeyden ortaklaşa yararlanmalarının kavgasını vermiştir.”Yar yanağından gayri her şeyi paylaşmak.”Her türlü sömürü biçimine karşı çıkarak, emeğin kutsallığı fikrini öne süren Bedreddin’i ortak mülkiyeti savunması ve insan emeğine vermiş olduğu önem nedeniyle bir çeşit ütopik Sosyalist sayabiliriz
Kaynaklar. Sosyalizm ve toplumsal mücadeleler ansiklopedisi Türk halk hareketleri ve devrimler /Ç. Yetkin Şeyh Bedreddin Destanı /N.Hikmet Bedreddin Üzerine Şiirler /H.Yavuz
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder