11 Mayıs 2010 Salı
Nesrin Baytok = CHP
Mehmet Yavuz
11 Mayıs 2010
Sektörel mücadele sırasında yolumuz birkaç kez Nesrin Baytok’a çıkmıştı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşmelerimizin randevularını veriyor, parti merkezine gittiğimizde bizi odasında ağırlayıp sohbet ediyor, daha sonra da genel başkanın odasına alıyordu.
Eski genel merkez binasındaki bu ziyaretlerden birinde, heyetimizin kalabalık olması nedeniyle oturacak yer kalmamıştı. Ayakta kalanlardan Şafak Girgin arkadaşın Nesrin Baytok’un gösterdiği sehpaya oturmasıyla birlikte sehpanın ayakları kırılmış, Şafak arkadaş yere çökmüştü. Herkeste şaşkın bir gülüş vardı. Bu sırada Şafak arkadaş;
-‘’ CHP’nin tabanı gibi sehpası da çürükmüş’’ dedi..
Nesrin Baytok; bu söze karşılık hiç renk vermemişti.
Bu ziyaretler sırasında Nesrin Baytok’un parti içindeki statüsünün özel kalem müdireliğinden daha ileride olduğunu bilemiyorduk. CHP’nin gençlik kollarında yetişmiş kimi arkadaşlarımız; Nesrin Baytok’un oldukça zeki, hafızası kuvvetli birisi olduğunu belirterek onun Deniz Baykal’ın çantası olduğunu ifade ediyorlardı.
2007 genel seçimlerine kadar bizler de öyle sanıyorduk. 2007 genel seçimleri öncesinde, mücadelemizin aktif üyelerinden birisi, KOCAELİ ilinden CHP aday adayı olmuştu. Kendisi parti içinde ilçe yönetimlerinde bulunmuş aktif bir partiliydi ve Mehmet Sevigen ile yakın ilişkisi vardı. Her eylemimize Mehmet Sevigen'i özel olarak davet ederdi.
Bu ilişkilerine rağmen nakliye platformu olarak bizlerin de adaylık sürecinde kendisine destek olmamızı istemişti. Bu nedenle nakliye platformu olarak biz, birkaç telefon trafiğinden sonra parti genel merkezinden randevu alabildik.
Gurup olarak parti merkezini ziyaret etmeden önce nakliye platformu olarak mücadelemizi, beklentilerimizi, hedeflerimizi detaylı olarak ortaya koyan bir dosya hazırladık. Maksadımız, adayımız listede yer aldığında neler yapacağımızı, hedef kitlemizin kimler olduğunu partinin seçici kuruluna ayrıntılı bir şekilde bildirmekti.
Ben şahsen, CHP gibi bir partinin bu kritik seçimlerde adaylar üzerinde ciddiyetle duracağını, adayların kafa kol ilişkilere değil, projelere ve hedef kitlelere bakılarak titizlikle seçileceğini sanıyordum. Hatta bunun için yazılı önerilerde bile bulunmuştum.
Partiye büyük bir aday yönelimi olmuştu. Bu yönelim, iktidar olmak isteyen bir parti için kaçırılmaz bir fırsat olmalıydı. Adayların hiç birisi kaybedilmemeli, küstürülmemeliydi. Bunun için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini de rapor olarak sunmuştum.
Parti; bir seçici kurul oluşturmalı, her ilin aday adaylarını toplu olarak belirlenen günlerde bir araya getirmeliydi. Bu toplantılarda her aday neden aday olduğunu, yaptıkları ile yapacaklarını ve hedef kitlesini herkesin huzurunda açıklamalıydı.
Bu toplantıların neticesinde partinin seçici kurulu, parti için en yararlı çalışmayı yapacağına inandığı adayları listeye koymalıydı. Objektif kriterlere göre oluşacak bu listeye kimsenin itirazı olmaz, kendisinden daha iyi olanın listede yer alması nedeniyle siyasi hırsı olmayan dışında hiç kimse kırılmazdı. Böylesi bir durumda herkes, partinin kazanması için canla başla çalışırdı.
Oysa aday belirleme süreci bu önerilenin tam tersi olmuştu.
Belirlenen randevu çerçevesinde hazırladığımız dosya ile parti merkezine ulaştık. Partinin bahçesi, içerisi, koridorları adeta aday seliydi. Her aday adayı, yanında birileri parti civarında görüşecek, desteğini alacak birilerini bekliyordu. Duyduğumuza göre kapı önlerinde üçgündür bekleyen üst düzey bürokratlar bile varmış. Sistem olmadığı için tam anlamıyla bir sefalet ortamı hakimdi.
Biz özel kalem odasına gidip beklemeye başladık. Genel başkan ya da en azından genel başkan yardımcılarından birisiyle görüşme yapacağımız düşüncesindeydik. Bizden önce içeri girenlerin uzun kalmasını, bütün projeleri masaya yatırıp değerlendiriyorlar şeklinde algılıyorduk. Oysa böyle olmadığını, bizim sıramız geldiğinde anladık.
Uzun bir bekleyişin sonunda görüşme odasına alındık. İçeride sadece özel kalem müdiresi Nesrin Baytok vardı. Tokalaşıp oturduk.
Aday adayı arkadışımız ne zaman söze girecek olsa telefonlardan birisi çalıyor, Nesrin Baytok birileriyle üstü kapalı bir şeyler konuşuyordu. Ne kadar üstü kapalı da konuşsa, birilerine bir yerler için söz verdiği belli oluyordu. Bu telefon trafiği uzadıkça uzuyor, telefon aralarında kendimizi anlatmaya çalışıyorduk.
Bir ara telefonlar kesildiğinde aday arkadaşımız parti içindeki geçmişi ile sektörel mücadele içindeki konumunu anlatmaya başlamıştı ki; kapı çaldı. İçeriye elinde bond çanta ile birisi girdi. Kendisini Denizli Vali Yardımcısı olarak tanıttı. Adaylık için görevinden istifa etmiş. Çantasından bir dosya çıkardı. Bu dosyayı Nesrin Baytok’a verirken bizleri de kaçamak bir bakışla süzdü. Genel Başkanla görüşmek istediğini, görevi sırasında cemaat yurtlarına karşı tedbirler aldığı için tehditler aldığını, hedef duruma geldiğini söyledi. Bu talebi Nesrin Baytok tarafından reddedildi. Dosyayı kendisinin Deniz Baykal’a vereceğini söyledi. Bunun üzerine vali yardımcısı olduğunu söyleyen kişi odadan üzgün bir şekilde çıktı.
Yine sıra bize gelmişti. AKP iktidarına karşı verdiğimiz mücadeleyi, hedef kitlemizi, adayımız listede yer alırsa neler yapacağımızı Nesrin Baytok’a kısaca anlattık. Aday arkadaşımız, elindeki dosyayı genel başkana vermek ve onunla kısa bir görüşme yapmak istediğini söyledi. Nesrin Baytok cevaben; genel başkanın hiç kimseyle görüşmeyeceğini, bütün görüşmeleri kendisinin yaparak genel başkana bir rapor sunacağını söyledi.
Bunu hayretle karşıladık. Çünkü rapor vereceğini söylüyordu ama hiç not tutmuyor, dosyalarımızı almıyor hatta adayımızın ismini bile bir kenara yazmıyordu. Nesrin Baytok, bizlerden karşılıksız olarak partiye çalışmamızı, oy vermemizi, adaylık için istekte bulunmamamızı istiyordu.
Bu durum, yılların partilisi olan aday arkadaşımızı kızdırdı. Koca CHP, bir özel kalem müdiresinin kanaatiyle mi yol alacaktı ? Partinin aday listesi, neredeyse Nesrin Baytok’un iki dudağı arasındaydı… Nesrin Baytok, tek başına karar mekanizması olmuştu. Bu gücü ve yetkiyi nereden alıyordu ?
Halbuki her aday, adaylık için 3000 TL gibi yüksek bir meblağ ödüyordu. Partinin, kendisine yönelen bu ilgiye saygı duyması ve her adayını ciddiye alması gerekirken, adayları lakayt tavırlı Nesrin Baytok’un insafına terketmişti. Kaldı ki; adayların kaderini belirleyecek Nesrin Baytok’un kendisi de adaymış meğer.
Gördük ki; CHP’nin ne adaylarına, ne seçmenine, ne de üyelerine saygı duyduğu yok. Genel Merkez, ön seçim yaptığı yerlerdeki sonuçları da ters yüz ederek bunu kanıtlamıştı. Mesela Mersin’de ön seçim yapmış, bu seçimlerde ondördüncü sırada yer alan İsa GÖK’ü dalavere ile birinci sırada aday göstermişti. Ön seçimde birinci sırada yer alan aday ise seçilecek bir sıraya konmamıştı. Peki sonuç ne oldu ? Daha önce 7 milletvekili çıkardığı Mersin’den bu defa çok zorlanarak 4 milletvekili çıkardı.
Bu durum; seçmenle, üyeyle, adayla zıtlaşmanın bir sonucuydu. Partinin karar organında yer alan kişiler; partinin büyümesini, milyonları kucaklamasını değil, kendi dar çevreleri ile statükolarının devamını daha fazla önemsiyordu.
Son video olayı bana bunları anımsattı. Nesrin Baytok’un gücünü nereden aldığı belli olmuştu sanki.
11 Mayıs 2010
Sektörel mücadele sırasında yolumuz birkaç kez Nesrin Baytok’a çıkmıştı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşmelerimizin randevularını veriyor, parti merkezine gittiğimizde bizi odasında ağırlayıp sohbet ediyor, daha sonra da genel başkanın odasına alıyordu.
Eski genel merkez binasındaki bu ziyaretlerden birinde, heyetimizin kalabalık olması nedeniyle oturacak yer kalmamıştı. Ayakta kalanlardan Şafak Girgin arkadaşın Nesrin Baytok’un gösterdiği sehpaya oturmasıyla birlikte sehpanın ayakları kırılmış, Şafak arkadaş yere çökmüştü. Herkeste şaşkın bir gülüş vardı. Bu sırada Şafak arkadaş;
-‘’ CHP’nin tabanı gibi sehpası da çürükmüş’’ dedi..
Nesrin Baytok; bu söze karşılık hiç renk vermemişti.
Bu ziyaretler sırasında Nesrin Baytok’un parti içindeki statüsünün özel kalem müdireliğinden daha ileride olduğunu bilemiyorduk. CHP’nin gençlik kollarında yetişmiş kimi arkadaşlarımız; Nesrin Baytok’un oldukça zeki, hafızası kuvvetli birisi olduğunu belirterek onun Deniz Baykal’ın çantası olduğunu ifade ediyorlardı.
2007 genel seçimlerine kadar bizler de öyle sanıyorduk. 2007 genel seçimleri öncesinde, mücadelemizin aktif üyelerinden birisi, KOCAELİ ilinden CHP aday adayı olmuştu. Kendisi parti içinde ilçe yönetimlerinde bulunmuş aktif bir partiliydi ve Mehmet Sevigen ile yakın ilişkisi vardı. Her eylemimize Mehmet Sevigen'i özel olarak davet ederdi.
Bu ilişkilerine rağmen nakliye platformu olarak bizlerin de adaylık sürecinde kendisine destek olmamızı istemişti. Bu nedenle nakliye platformu olarak biz, birkaç telefon trafiğinden sonra parti genel merkezinden randevu alabildik.
Gurup olarak parti merkezini ziyaret etmeden önce nakliye platformu olarak mücadelemizi, beklentilerimizi, hedeflerimizi detaylı olarak ortaya koyan bir dosya hazırladık. Maksadımız, adayımız listede yer aldığında neler yapacağımızı, hedef kitlemizin kimler olduğunu partinin seçici kuruluna ayrıntılı bir şekilde bildirmekti.
Ben şahsen, CHP gibi bir partinin bu kritik seçimlerde adaylar üzerinde ciddiyetle duracağını, adayların kafa kol ilişkilere değil, projelere ve hedef kitlelere bakılarak titizlikle seçileceğini sanıyordum. Hatta bunun için yazılı önerilerde bile bulunmuştum.
Partiye büyük bir aday yönelimi olmuştu. Bu yönelim, iktidar olmak isteyen bir parti için kaçırılmaz bir fırsat olmalıydı. Adayların hiç birisi kaybedilmemeli, küstürülmemeliydi. Bunun için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini de rapor olarak sunmuştum.
Parti; bir seçici kurul oluşturmalı, her ilin aday adaylarını toplu olarak belirlenen günlerde bir araya getirmeliydi. Bu toplantılarda her aday neden aday olduğunu, yaptıkları ile yapacaklarını ve hedef kitlesini herkesin huzurunda açıklamalıydı.
Bu toplantıların neticesinde partinin seçici kurulu, parti için en yararlı çalışmayı yapacağına inandığı adayları listeye koymalıydı. Objektif kriterlere göre oluşacak bu listeye kimsenin itirazı olmaz, kendisinden daha iyi olanın listede yer alması nedeniyle siyasi hırsı olmayan dışında hiç kimse kırılmazdı. Böylesi bir durumda herkes, partinin kazanması için canla başla çalışırdı.
Oysa aday belirleme süreci bu önerilenin tam tersi olmuştu.
Belirlenen randevu çerçevesinde hazırladığımız dosya ile parti merkezine ulaştık. Partinin bahçesi, içerisi, koridorları adeta aday seliydi. Her aday adayı, yanında birileri parti civarında görüşecek, desteğini alacak birilerini bekliyordu. Duyduğumuza göre kapı önlerinde üçgündür bekleyen üst düzey bürokratlar bile varmış. Sistem olmadığı için tam anlamıyla bir sefalet ortamı hakimdi.
Biz özel kalem odasına gidip beklemeye başladık. Genel başkan ya da en azından genel başkan yardımcılarından birisiyle görüşme yapacağımız düşüncesindeydik. Bizden önce içeri girenlerin uzun kalmasını, bütün projeleri masaya yatırıp değerlendiriyorlar şeklinde algılıyorduk. Oysa böyle olmadığını, bizim sıramız geldiğinde anladık.
Uzun bir bekleyişin sonunda görüşme odasına alındık. İçeride sadece özel kalem müdiresi Nesrin Baytok vardı. Tokalaşıp oturduk.
Aday adayı arkadışımız ne zaman söze girecek olsa telefonlardan birisi çalıyor, Nesrin Baytok birileriyle üstü kapalı bir şeyler konuşuyordu. Ne kadar üstü kapalı da konuşsa, birilerine bir yerler için söz verdiği belli oluyordu. Bu telefon trafiği uzadıkça uzuyor, telefon aralarında kendimizi anlatmaya çalışıyorduk.
Bir ara telefonlar kesildiğinde aday arkadaşımız parti içindeki geçmişi ile sektörel mücadele içindeki konumunu anlatmaya başlamıştı ki; kapı çaldı. İçeriye elinde bond çanta ile birisi girdi. Kendisini Denizli Vali Yardımcısı olarak tanıttı. Adaylık için görevinden istifa etmiş. Çantasından bir dosya çıkardı. Bu dosyayı Nesrin Baytok’a verirken bizleri de kaçamak bir bakışla süzdü. Genel Başkanla görüşmek istediğini, görevi sırasında cemaat yurtlarına karşı tedbirler aldığı için tehditler aldığını, hedef duruma geldiğini söyledi. Bu talebi Nesrin Baytok tarafından reddedildi. Dosyayı kendisinin Deniz Baykal’a vereceğini söyledi. Bunun üzerine vali yardımcısı olduğunu söyleyen kişi odadan üzgün bir şekilde çıktı.
Yine sıra bize gelmişti. AKP iktidarına karşı verdiğimiz mücadeleyi, hedef kitlemizi, adayımız listede yer alırsa neler yapacağımızı Nesrin Baytok’a kısaca anlattık. Aday arkadaşımız, elindeki dosyayı genel başkana vermek ve onunla kısa bir görüşme yapmak istediğini söyledi. Nesrin Baytok cevaben; genel başkanın hiç kimseyle görüşmeyeceğini, bütün görüşmeleri kendisinin yaparak genel başkana bir rapor sunacağını söyledi.
Bunu hayretle karşıladık. Çünkü rapor vereceğini söylüyordu ama hiç not tutmuyor, dosyalarımızı almıyor hatta adayımızın ismini bile bir kenara yazmıyordu. Nesrin Baytok, bizlerden karşılıksız olarak partiye çalışmamızı, oy vermemizi, adaylık için istekte bulunmamamızı istiyordu.
Bu durum, yılların partilisi olan aday arkadaşımızı kızdırdı. Koca CHP, bir özel kalem müdiresinin kanaatiyle mi yol alacaktı ? Partinin aday listesi, neredeyse Nesrin Baytok’un iki dudağı arasındaydı… Nesrin Baytok, tek başına karar mekanizması olmuştu. Bu gücü ve yetkiyi nereden alıyordu ?
Halbuki her aday, adaylık için 3000 TL gibi yüksek bir meblağ ödüyordu. Partinin, kendisine yönelen bu ilgiye saygı duyması ve her adayını ciddiye alması gerekirken, adayları lakayt tavırlı Nesrin Baytok’un insafına terketmişti. Kaldı ki; adayların kaderini belirleyecek Nesrin Baytok’un kendisi de adaymış meğer.
Gördük ki; CHP’nin ne adaylarına, ne seçmenine, ne de üyelerine saygı duyduğu yok. Genel Merkez, ön seçim yaptığı yerlerdeki sonuçları da ters yüz ederek bunu kanıtlamıştı. Mesela Mersin’de ön seçim yapmış, bu seçimlerde ondördüncü sırada yer alan İsa GÖK’ü dalavere ile birinci sırada aday göstermişti. Ön seçimde birinci sırada yer alan aday ise seçilecek bir sıraya konmamıştı. Peki sonuç ne oldu ? Daha önce 7 milletvekili çıkardığı Mersin’den bu defa çok zorlanarak 4 milletvekili çıkardı.
Bu durum; seçmenle, üyeyle, adayla zıtlaşmanın bir sonucuydu. Partinin karar organında yer alan kişiler; partinin büyümesini, milyonları kucaklamasını değil, kendi dar çevreleri ile statükolarının devamını daha fazla önemsiyordu.
Son video olayı bana bunları anımsattı. Nesrin Baytok’un gücünü nereden aldığı belli olmuştu sanki.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder