30 Mayıs 2010 Pazar
CHP BİR ADIM İLERİ İKİ ADIM GERİ
Bedreddin Mahir
25 Mayıs 2010
Tarihte hiçbir ekonomik atılım özgürlük ve demokrasi taleplerine çözüm olamamıştır. Teşbihte hata olmaz diyerek şunu belirteceğim; ekonomik girişimlerle özgürlük ve demokrasi talebi tatmin edilseydi, emperyalistlerin sömürgelerdeki yatırımlarının ulusal özgürlük taleplerini bastırması gerekirdi; Kurtuluş Savaşı’nı Amerikan mandasına tercih eden Atatürk’ün CHP kurucusu olduğunu hatırlamanın yeri de burasıdır.
Bu anlamda ekonomik çözüm iddiası, güvenlik çözümlerine göre bir adım ileri olsa da, çözümsüzlükte ısrarın bir biçimi olmaya mahkumdur.
CHP'de değişim ortak ülkemizin temel ihtiyaçlarından biridir. Bu beklenti uzun zamandır sürüyor. Ancak CHP bunu yapabilecek iç dinamiklere sahip mi? Bu tartışma götürür.
CHP Kılçdaroğlu'yla, bir adım ileri iki adım geri atarak yerinde sayma eğilimindedir. Arkasına aldığı iddia edilen rüzgarın, yelkensiz tekneye daha çok yalpa olarak dönme ihtimali zayıf değildir.
Ülkemizin ciddi bir muhalefet, sosyal demokrat ilkelere bağlı bir alternatif arayışı içinde olduğu kesindir. Bu ihtiyacın giderilmesi, ilkelerde ve yapılanmada önemli adımların atılmasını gerektirir. CHP bunu başarabilir mi, sözün bittiği yerde fiili olarak bu yolda nasıl bir adım atabilir birlikte göreceğiz.
Ülkemizde demokrasi sorununu "aş ve iş" diyerek çözebileceği iddiasında olan CHP yeni yönetimi, geçmişin yanılgılarını tekrar edecek gibidir. Demokrasi ve özgürlük taleplerinin karnı, “iş ve aş” söylemine toktur. Eskimiş bir yöntem olarak, siyasal sorunlara ekonomik çözüm reçeteleri, ülkenin kaoslarına yenilerini eklemekten başka bir sonuç vermez. Ekonomik önermeler de artık solculuk değildir. Bu noktadaki yanılgılar, solu toparlamak bir yana mevta hallerini daha da vahim bir noktaya getirir; musalla taşında imamın Fatiha’sını bekleyen cenaze esprisi...
Ulusalcı solculuğun, farklılıkları ötekileştiren duruşu yeterince açıktır; farklılıkların demokratik haklarını ekonomik çözüm söylemiyle örtmek, artık, kimsenin kabullenmeyeceği, çirkin bir milliyetçi demagojidir. CHP, bu kulvarların bataklığından sıyrılmayı bilmelidir.
Buna CHP'nin tarih içindeki serüvenini eklediğimizde, karşımıza daha da karmaşık bir tablonun çıkacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Yakın dönemde CHP adına Baykal, önce terör çözülsün diyordu, bunun için de güvenlik önlemleri ve askeri operasyonların arkasında duruyordu. Kılıçdaroğlu, çözümün güvenlikte değil, ekonomide olduğunu söyleyerek bir adım ileri atmış oldu. Bu doğru, ancak her doğru gibi görecelidir, Baykal’a göredir.
Kılçdaroğlu’nun bu adımı, çözüm için gerçekçi bir adım olup olmadığı sorgulanabilir.
Özgürlük isteyen Kürtlerin karnını iş bularak, kredi destekleri sunarak doyurmanın mümkün olduğu yanılgısıyla atılmış böylesi adımlar, derin yaralar bırakacak ters tepmelere yol açabilir. Kürtler demokratik haklarını arıyor ve bunun ikamesini istiyor, onlar gibi ülkemizin tüm farklılıkları ötekileştirilmeden demokratik hak taleplerini dile getiriyor. Böylesine doğal haklara, demokrasi ve özgürlük arayışlarına, ekonomik çözüm önerileriyle yönelmek, onları Allah’ın rahmeti altında bitip tükenmez bekleyişlere mahkum etmek demektir.
Tarihte hiçbir ekonomik atılım özgürlük ve demokrasi taleplerine çözüm olamamıştır. Teşbihte hata olmaz diyerek şunu belirteceğim; ekonomik girişimlerle özgürlük ve demokrasi talebi tatmin edilseydi, emperyalistlerin sömürgelerdeki yatırımlarının ulusal özgürlük taleplerini bastırması gerekirdi; Kurtuluş Savaşı’nı Amerikan mandasına tercih eden Atatürk’ün CHP kurucusu olduğunu hatırlamanın yeri de burasıdır.
Bu anlamda ekonomik çözüm iddiası, güvenlik çözümlerine göre bir adım ileri olsa da çözümsüzlükte ısrarın bir biçimi olmaya mahkumdur.
Bu geri adımların birincisi; ikamesi on yıllara yayılmış, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan ekonomik yatırımlara umut bağlamadır.
İkincisi; devleti ekonomiye sürerek, yolsuzluğa, sonu iflas, hortumculuk, rüşvet, halkçılık adına şahsi çıkarlara yöneltip halkın emeğini heder etmeye götürmektir. Bu adım solcuların tükenmeyen devletçilik algılarıyla da ilgili bir yanılgıyı içermektedir.
Bilinmesi gereken çok önemli bir ekonomik ayrıntı da şudur; devletçilik ne sosyalizmdir ne de sosyallikle ilgilidir. Sosyal demokrat bir yönetimde devlet, demokratik hak ve özgürlükleri, sosyal güvenceleri ve ihtiyaçları koruma ve barış ortamını sağlamakla yükümlüdür.
Egemen sınıflar, baskı, zor ve sistemi çok yönlü koruma aracı olarak yoluna devam ederken, devletin sosyal ihtiyaçları karşılamak üzere yerine getireceği hizmetler vardır. Ancak bu hizmetler de sosyalizm değildir. Devletçilik, kapitalizmdir; sistemin krizlerine karşı geçici önlem olarak ekonomiye devletin müdahalesidir. Bu yöntem denendiği her yerde sadece iflasla sonuçlanmıştır.
Sosyalizm, yeni bir üretim tarzı, yeni bir uygarlıktır; CHP’nin böylesi kökten dönüşümlerle ilgisi olmadığını söylemeye gerek yoktur. CHP, statükocudur.
Bu statüler içinde halkımızın talepleri için yapılabilecek en gerçekçi çaba, demokrasinin sınırlarını genişletip derinleştirmektir; özgürlükleri anayasal, yasal kurum ve kuruluşlarla güvenceye almaktır; farklılıkları tanımak ve haklarını teslim etmektir. Bu alan işten de aştan da daha önemlidir. Bu alan uzun soluklu ve kalıcı yeniden yapılanmanın dinamiğini oluşturacaktır. Böylesi dinamiklerden oluşan, etkinlikleri olmayan bir ülkenin parayla pulla yapabileceği çok az şey var; bu önermeler çözüm sağlasaydı Kürt özgürlük hareketinin bastırılması için harcanan 400 milyar doların sorunları çözmüş olması gerekirdi, savaş tanrılarına inat 30 000 vatandaşın da hayatı bu ülkeye kar kalırdı.
Sonuç olarak denebilir ki, ekonomik önlemler hak taleplerini olduğu yerde pasifize ederek siyasal bir boyut kazanmasını önleme girişimidir.
CHP, Bir adım ileri, iki adım geri dans ederek ülkenin kaoslarını aşma şansı yakalayamayacaktır. CHP statülerine mahkum bir parti olarak, hala ümit verecek bir girişim içinde değildir. Bekleyip görecek olanlara, sabrın kabre kadar yolu olduğunu hatırlatmakla yetineceğim.
25 Mayıs 2010
Tarihte hiçbir ekonomik atılım özgürlük ve demokrasi taleplerine çözüm olamamıştır. Teşbihte hata olmaz diyerek şunu belirteceğim; ekonomik girişimlerle özgürlük ve demokrasi talebi tatmin edilseydi, emperyalistlerin sömürgelerdeki yatırımlarının ulusal özgürlük taleplerini bastırması gerekirdi; Kurtuluş Savaşı’nı Amerikan mandasına tercih eden Atatürk’ün CHP kurucusu olduğunu hatırlamanın yeri de burasıdır.
Bu anlamda ekonomik çözüm iddiası, güvenlik çözümlerine göre bir adım ileri olsa da, çözümsüzlükte ısrarın bir biçimi olmaya mahkumdur.
CHP'de değişim ortak ülkemizin temel ihtiyaçlarından biridir. Bu beklenti uzun zamandır sürüyor. Ancak CHP bunu yapabilecek iç dinamiklere sahip mi? Bu tartışma götürür.
CHP Kılçdaroğlu'yla, bir adım ileri iki adım geri atarak yerinde sayma eğilimindedir. Arkasına aldığı iddia edilen rüzgarın, yelkensiz tekneye daha çok yalpa olarak dönme ihtimali zayıf değildir.
Ülkemizin ciddi bir muhalefet, sosyal demokrat ilkelere bağlı bir alternatif arayışı içinde olduğu kesindir. Bu ihtiyacın giderilmesi, ilkelerde ve yapılanmada önemli adımların atılmasını gerektirir. CHP bunu başarabilir mi, sözün bittiği yerde fiili olarak bu yolda nasıl bir adım atabilir birlikte göreceğiz.
Ülkemizde demokrasi sorununu "aş ve iş" diyerek çözebileceği iddiasında olan CHP yeni yönetimi, geçmişin yanılgılarını tekrar edecek gibidir. Demokrasi ve özgürlük taleplerinin karnı, “iş ve aş” söylemine toktur. Eskimiş bir yöntem olarak, siyasal sorunlara ekonomik çözüm reçeteleri, ülkenin kaoslarına yenilerini eklemekten başka bir sonuç vermez. Ekonomik önermeler de artık solculuk değildir. Bu noktadaki yanılgılar, solu toparlamak bir yana mevta hallerini daha da vahim bir noktaya getirir; musalla taşında imamın Fatiha’sını bekleyen cenaze esprisi...
Ulusalcı solculuğun, farklılıkları ötekileştiren duruşu yeterince açıktır; farklılıkların demokratik haklarını ekonomik çözüm söylemiyle örtmek, artık, kimsenin kabullenmeyeceği, çirkin bir milliyetçi demagojidir. CHP, bu kulvarların bataklığından sıyrılmayı bilmelidir.
Buna CHP'nin tarih içindeki serüvenini eklediğimizde, karşımıza daha da karmaşık bir tablonun çıkacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Yakın dönemde CHP adına Baykal, önce terör çözülsün diyordu, bunun için de güvenlik önlemleri ve askeri operasyonların arkasında duruyordu. Kılıçdaroğlu, çözümün güvenlikte değil, ekonomide olduğunu söyleyerek bir adım ileri atmış oldu. Bu doğru, ancak her doğru gibi görecelidir, Baykal’a göredir.
Kılçdaroğlu’nun bu adımı, çözüm için gerçekçi bir adım olup olmadığı sorgulanabilir.
Özgürlük isteyen Kürtlerin karnını iş bularak, kredi destekleri sunarak doyurmanın mümkün olduğu yanılgısıyla atılmış böylesi adımlar, derin yaralar bırakacak ters tepmelere yol açabilir. Kürtler demokratik haklarını arıyor ve bunun ikamesini istiyor, onlar gibi ülkemizin tüm farklılıkları ötekileştirilmeden demokratik hak taleplerini dile getiriyor. Böylesine doğal haklara, demokrasi ve özgürlük arayışlarına, ekonomik çözüm önerileriyle yönelmek, onları Allah’ın rahmeti altında bitip tükenmez bekleyişlere mahkum etmek demektir.
Tarihte hiçbir ekonomik atılım özgürlük ve demokrasi taleplerine çözüm olamamıştır. Teşbihte hata olmaz diyerek şunu belirteceğim; ekonomik girişimlerle özgürlük ve demokrasi talebi tatmin edilseydi, emperyalistlerin sömürgelerdeki yatırımlarının ulusal özgürlük taleplerini bastırması gerekirdi; Kurtuluş Savaşı’nı Amerikan mandasına tercih eden Atatürk’ün CHP kurucusu olduğunu hatırlamanın yeri de burasıdır.
Bu anlamda ekonomik çözüm iddiası, güvenlik çözümlerine göre bir adım ileri olsa da çözümsüzlükte ısrarın bir biçimi olmaya mahkumdur.
Bu geri adımların birincisi; ikamesi on yıllara yayılmış, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan ekonomik yatırımlara umut bağlamadır.
İkincisi; devleti ekonomiye sürerek, yolsuzluğa, sonu iflas, hortumculuk, rüşvet, halkçılık adına şahsi çıkarlara yöneltip halkın emeğini heder etmeye götürmektir. Bu adım solcuların tükenmeyen devletçilik algılarıyla da ilgili bir yanılgıyı içermektedir.
Bilinmesi gereken çok önemli bir ekonomik ayrıntı da şudur; devletçilik ne sosyalizmdir ne de sosyallikle ilgilidir. Sosyal demokrat bir yönetimde devlet, demokratik hak ve özgürlükleri, sosyal güvenceleri ve ihtiyaçları koruma ve barış ortamını sağlamakla yükümlüdür.
Egemen sınıflar, baskı, zor ve sistemi çok yönlü koruma aracı olarak yoluna devam ederken, devletin sosyal ihtiyaçları karşılamak üzere yerine getireceği hizmetler vardır. Ancak bu hizmetler de sosyalizm değildir. Devletçilik, kapitalizmdir; sistemin krizlerine karşı geçici önlem olarak ekonomiye devletin müdahalesidir. Bu yöntem denendiği her yerde sadece iflasla sonuçlanmıştır.
Sosyalizm, yeni bir üretim tarzı, yeni bir uygarlıktır; CHP’nin böylesi kökten dönüşümlerle ilgisi olmadığını söylemeye gerek yoktur. CHP, statükocudur.
Bu statüler içinde halkımızın talepleri için yapılabilecek en gerçekçi çaba, demokrasinin sınırlarını genişletip derinleştirmektir; özgürlükleri anayasal, yasal kurum ve kuruluşlarla güvenceye almaktır; farklılıkları tanımak ve haklarını teslim etmektir. Bu alan işten de aştan da daha önemlidir. Bu alan uzun soluklu ve kalıcı yeniden yapılanmanın dinamiğini oluşturacaktır. Böylesi dinamiklerden oluşan, etkinlikleri olmayan bir ülkenin parayla pulla yapabileceği çok az şey var; bu önermeler çözüm sağlasaydı Kürt özgürlük hareketinin bastırılması için harcanan 400 milyar doların sorunları çözmüş olması gerekirdi, savaş tanrılarına inat 30 000 vatandaşın da hayatı bu ülkeye kar kalırdı.
Sonuç olarak denebilir ki, ekonomik önlemler hak taleplerini olduğu yerde pasifize ederek siyasal bir boyut kazanmasını önleme girişimidir.
CHP, Bir adım ileri, iki adım geri dans ederek ülkenin kaoslarını aşma şansı yakalayamayacaktır. CHP statülerine mahkum bir parti olarak, hala ümit verecek bir girişim içinde değildir. Bekleyip görecek olanlara, sabrın kabre kadar yolu olduğunu hatırlatmakla yetineceğim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder