6 Haziran 2010 Pazar
KIRLGAN NOKTALAR
Zeki BAYTERİN
6 Haziran 2010
ırılgan noktaların başında devrimci hareketlerin işçi işsiz ve yoksulların bu çalışmalara yönelişlerinin nesnel arka planını doğru kavrayamamaları gelmektedir.
Bu çalışmalara çoğu zaman traji komik bir şekilde herkesin derneksel kurumsal merkezi var, neden bizimde olmasın tarzında bir yaklaşımla, kimi zaman ise kitlelerin bu çalışmalara gösterdiği ilgiden dolayı belli bir bölgede salt yeni ilişkiler yaratmak amacıyla sağlam olan politik yaklaşım temel alınmamıştır. Bu çalışmalar çoğu zaman düşünsel arka planı oldukça özensiz geçici yerel yaklaşımlar ve ihtiyaçlar üzerinden biçimlenmiştir.
Bir diğer kırılma noktası. Bu çalışmaların salt kültür sanat çalışmaları ile siyasal tepkilerin birikimi ile biçimler ölçüsünde giderek zayıflaması içerik olarak daralması, kendi içine kapanarak kitle mücadelesinin odağı olmaktan uzaklaşmalarıdır. Kırılma noktalarından biri de, bu çalışmaların çoğu örneklerde görüldüğü gibi, salt profesyonel sanatsal çalışmalara dönüşmesi, böylece daha dar bir kitleyle yönelmesi, kitle ile kurum ilişkisinin ise dershane öğrenci ilişkisine dönüşmesidir. Daha birçok kırılma noktalarının derinleşmesine ve kalıcı hale gelmesine paralel olarak, bu çalışma ve kurumlaşmaların bir kısmının birbirinin taklidine dönüşmüş, hayatla bağ kuramayan hedeflerine ulaşmada zorlanan, emekçi kitlelere ulaşmada dili yetersiz, pratik olarak cılız saz folklor kurslarına kaba ajitasyon propaganda bürolarına dönüşerek etkisizleşmişlerdir.
Bir bölümü ise yoksul emekçi kitleleri kucaklamaktan çok kendi iradesiyle gelene dahi yabancı dışlayıcı tavır lüksü en net olanıdır, aydın gençliğin sınırlı bir bölümünü kendisine çeken profesyonel sanat araştırma kurumlarına dönüşerek, takınmaları gereken asıl tutumdan uzaklaşmışlardır. Yinede kuşkusuz bu pratiklerin olumlu yanları da vardır ve bunlar görmezden gelinemez belki söz konusu birçok dernek kültür merkezi ve kurumların daha çalışmanın başından bütünlüklü bir amacı taşımadıkları da söylenebilir, ancak sorun tamda bu noktadadır. Hiçbir devrimci kurum olumlu birikimleri bünyesinde toparlayıp kitlelere yönelen devrimci kitle çalışması merkezi haline gelen bir kurumlaşma düzeyi yaratamamıştır.
Bu çalışma ve kurumların kırılganlıkları esas olarak onları örgütleyen güçlerin, genel olarak devrimci hareketin sorunlarına, özelde ise açık kitle çalışmasına yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır. Kuşkusuz bu açık çalışma kanalları daha ilk ortaya çıktığı andan itibaren güçlü bir mücadele potansiyeline, başta yeni işçi kesimleri olmak üzere ilerici temelde arayış içerisinde olan emekçileri devrimci temelde kucaklama yetenek ve becerisine sahip olduğunu göstermiştir. Sonuçta politik kültürel mücadele kurum ve dernek çalışmaları biçimsel anlamda bugün ve tarafımızdan keşfedilmiş değildir, ayrıca zaten devrimci mücadele tarihinde özellikle yerellerde benzer çalışma biçimleri dernekler kurum ve kültür merkezleri pratiği de hiç yabancı bir tarz değildir, birçok konuda olduğu gibi bu alanda da hiçbir şeye sıfırdan başlanmaz, atılan her adım kesinlikle ilk adım değil daha önce atılmış benzeri adımlardan sonra atılmış olan yeni bir adımdır, Devrimci pratik gelişimini asla tek bir araca alternatifsiz tek bir taktik atılıma mahkum etmez mücadelenin farklı gelişme sürecinde her boyutun ihtiyaçlarına göre sonsuz çeşitlilikte çalışma ve örgütlenme biçimlerine başvurulabilir ve başvurulacaktır hatta belki de bu gün düşünemeyeceğimiz kadar yeni ve karmaşık çalışma biçimleri devrimci yaşamın gündemine gelebilecektir.
Bir sosyalist hiçbir şekilde örgütlenme biçiminde baştan önyargıyla yaklaşma lüksüne sahip değildir. Asıl sorun, hangi biçim ve araçlarla gerçekleştirildiği sorunu değil sosyalist hareketin stratejik yaklaşımının ezilen sömürülen kitlelerle buluşma noktalarının her koşulda ve her zaman bir biçimde yaratılabilmesi gerektiği sorunudur. Politik kültürel alan çalışmaları bu anlamda anlık gelip geçici bir açık alan çalışması ya da az önemsenecek demokratik çalışma süreci değil ihtiyacın karşılanması temelinde anlamlıdır.
Uzun vadede bu sürecin gelişerek başka biçimlere evrimleşmesi veya dönüşmesi de mümkündür. Ancak temel yöntemi temel örgütlenme biçimi son derece net bir kavrayışa sahip olan sosyalist hareket her koşulda bu kavrayışla örtüşen bir kitle çalışması tarzını yaratıp hayata geçirmek zorundadır. Açık alan çalışması denebilecek kitlesel mücadele alanının kalıcı kökleşen ilişkiler ve örgütlü yaşam biçimi bakımından hayati önem taşır. Geniş insan toplulukları yani kitlesel güçler hangi devrimci süreçte olursa olsun ancak açık alanlarda bir araya getirilebilirler, devrimci örgütlülük biçimlerinin asıl gövdesinin açık alan dışında inşası ve bu temelde oluşturulması ayrı şeydir, işçi sınıfı ve diğer ezilen kesimlerle kurulan kitlesel ilişkiler alanı başka bir şeydir, asıl gövdenin de zaten tecrit olunmuş steril bir ortamda değil, kitlesel ilişkiler alanının çok renkli çok sesli yapısı içerisinde kendisini inşa eder. Sürecin her aşamasında devrimci hareketin kitlelerle kurduğu ilişki, büyük topluluklar halinde bir araya getirilip ortak hareket etmelerini sağlamak yasal osun ya da olmasın açıkta alenen yapılan bir iştir, binlerce insanı ancak sokakta alanlarda ve irili ufaklı kurumlaşmalarda bir araya getirebilirsiniz. Ayrıca açık alan kavramı mutlaka yasal alan kavram demek değildir, mücadelenin devasa hareketlilik günleri bir yana bu gün bile onlarca örneğini görebileceğimiz açıkça yapılan çoğu eylemlilik ve bir araya geliş biçiminin hiçbir yasa da yeri yoktur ama buna rağmen gerçekleşirler.
Faraza binlerce kişiyle bir alana gidersiniz kimse size miting için izninizin olup olmadığını soramaz. Yani sonuçta kitlelerle ilişkiler alanı devrimci hareketin kendi çabası ve ısrarcı tutumuyla yarattığı bir alandır, sosyalist hareketin kitle çalışması ve kurumlaşma mantığı da bu çerçeve içerisinde anlamlıdır. Lenin’in son derece derinlikli bir yaklaşımla uyardığı gibi, bu çalışmaların ve kurumların aritmetik bir toplamı değildir, burada sözü edilen şey bütün bu çalışma ve örgütlenme biçimlerinin belli bir rota doğrultusunda merkezi olarak organize edilmesi, hayatı emekleriyle anlamlandıran ezilenlerden yana olan bütün güçlerin birikimlerinin genel stratejik yaklaşım için yoğunlaştırılmasıdır.
Kırılma noktalarının en önemli en uç noktalarından olanı gelenek içerisinde tasfiye kopuş ve ayrılık dönemlerinde yaşandığı bildik bazen onlarca yıl süren anlaşılması güç suskunluk, ve vahi inmiş gibi aniden yaşanılan her şeyin yeniden hatırlanması, yoldaşı bir avuç kar dese dağa koşanların yollar ayrılınca tek uğraşının eski yoldaşının açığını bulmak, eski olumsuzlukları hatırlamak, bildik manzaradır, her gelenekte her süreçte özellikle pratikte devrimci politikanın üretilmediği dönemlere denk düşmektedir, yine burada bozulmaz bir alışkanlıktır konuşma hakkı olanlar üst düzey insanlardır, geneli tarih dedikleri olguyu kendileriyle sınırlı görmekte hiç sakınca görmezler emek veren bedel ödeyen isimsiz çoğunluk için demokrasinin işlemediği gerçeğidir, kaldı ki dönem gerçeği, aile ilişkilerinin geleneğe yansımasının yoğunluğu da hiç göz ardı edilmeyecek kadar yaygın olduğudur, bir ayağı karada bir ayağı gölde bunak tiplemelerin, Bizans oyunlarıyla sözü edilen birçok konuyu baştan karartma çabası sonucu, bilinen doğrularla dünden bu güne ışık tutma çabası sonuçsuzdur, sözde konu tarih 35’ yıldan bu güne çıkan sonuç kaba tabirle çocukluk arkadaşım hayali ortağımın da, osurunca mangalda kül bırakmayan zavallı ve yanındaki fısıldayan kırk tekelerden daha namuslu olduğunu anlamış olmamdır, ne üst düzey, ne sorumluluk düzeyi, ne dün, nede bu gün, duygular heveslisi olmadı hiç, kendi küçük dünyamızda iddialı olmaksa birkaç bunamış muhatap değil ,biz 40’ kişiyiz 40’ senedir de birbirimizi iyi, çok iyi biliriz, derine inmek için tarihten söz etmeden magazin sitesi kurmak doğru olur, Örneğin benim hiç anlatacak askerlik anılarım olmadı, bir yıldır da yazıyorum yararının olacağına inanıp kendime dedikodu yapmayı yakıştırsam ne elim kırık nede hafıza sorunum var yüzü gibi kendiside karanlık olan çapsız çakalın yüzüne tükürsen yağmur hatta çiğ yağıyor der , bunamış hamam oğlanına, fısıldayan çapsızlarından farkımda ortada, galiba rahatsızlık tamda bu noktada, yıllar öncesine dayalı süreç insanını eğrisiyle doğrusuya, TİP, döneminden MDD tartışmaları sürecine, LİSELERİ, ÜNİVERSİTELERİ, ÜRETİM ALANLARI, DERNEK MAHALLE ÇALIŞMALARI, HALK EVİ, süreci ve ANTİFAŞİST, mücadele yılları ile kuşkusuz, her süreçte biz halktan insanlarla iç içe yaşayıp ölenleri, örgütsüzde olsa sesiz sitemsiz yaşayanları olduğu gibi anlatanlar, hep halk olmuştur her süreçte,
TARİHİ YAZANDA HALKTIR.
6 Haziran 2010
ırılgan noktaların başında devrimci hareketlerin işçi işsiz ve yoksulların bu çalışmalara yönelişlerinin nesnel arka planını doğru kavrayamamaları gelmektedir.
Bu çalışmalara çoğu zaman traji komik bir şekilde herkesin derneksel kurumsal merkezi var, neden bizimde olmasın tarzında bir yaklaşımla, kimi zaman ise kitlelerin bu çalışmalara gösterdiği ilgiden dolayı belli bir bölgede salt yeni ilişkiler yaratmak amacıyla sağlam olan politik yaklaşım temel alınmamıştır. Bu çalışmalar çoğu zaman düşünsel arka planı oldukça özensiz geçici yerel yaklaşımlar ve ihtiyaçlar üzerinden biçimlenmiştir.
Bir diğer kırılma noktası. Bu çalışmaların salt kültür sanat çalışmaları ile siyasal tepkilerin birikimi ile biçimler ölçüsünde giderek zayıflaması içerik olarak daralması, kendi içine kapanarak kitle mücadelesinin odağı olmaktan uzaklaşmalarıdır. Kırılma noktalarından biri de, bu çalışmaların çoğu örneklerde görüldüğü gibi, salt profesyonel sanatsal çalışmalara dönüşmesi, böylece daha dar bir kitleyle yönelmesi, kitle ile kurum ilişkisinin ise dershane öğrenci ilişkisine dönüşmesidir. Daha birçok kırılma noktalarının derinleşmesine ve kalıcı hale gelmesine paralel olarak, bu çalışma ve kurumlaşmaların bir kısmının birbirinin taklidine dönüşmüş, hayatla bağ kuramayan hedeflerine ulaşmada zorlanan, emekçi kitlelere ulaşmada dili yetersiz, pratik olarak cılız saz folklor kurslarına kaba ajitasyon propaganda bürolarına dönüşerek etkisizleşmişlerdir.
Bir bölümü ise yoksul emekçi kitleleri kucaklamaktan çok kendi iradesiyle gelene dahi yabancı dışlayıcı tavır lüksü en net olanıdır, aydın gençliğin sınırlı bir bölümünü kendisine çeken profesyonel sanat araştırma kurumlarına dönüşerek, takınmaları gereken asıl tutumdan uzaklaşmışlardır. Yinede kuşkusuz bu pratiklerin olumlu yanları da vardır ve bunlar görmezden gelinemez belki söz konusu birçok dernek kültür merkezi ve kurumların daha çalışmanın başından bütünlüklü bir amacı taşımadıkları da söylenebilir, ancak sorun tamda bu noktadadır. Hiçbir devrimci kurum olumlu birikimleri bünyesinde toparlayıp kitlelere yönelen devrimci kitle çalışması merkezi haline gelen bir kurumlaşma düzeyi yaratamamıştır.
Bu çalışma ve kurumların kırılganlıkları esas olarak onları örgütleyen güçlerin, genel olarak devrimci hareketin sorunlarına, özelde ise açık kitle çalışmasına yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır. Kuşkusuz bu açık çalışma kanalları daha ilk ortaya çıktığı andan itibaren güçlü bir mücadele potansiyeline, başta yeni işçi kesimleri olmak üzere ilerici temelde arayış içerisinde olan emekçileri devrimci temelde kucaklama yetenek ve becerisine sahip olduğunu göstermiştir. Sonuçta politik kültürel mücadele kurum ve dernek çalışmaları biçimsel anlamda bugün ve tarafımızdan keşfedilmiş değildir, ayrıca zaten devrimci mücadele tarihinde özellikle yerellerde benzer çalışma biçimleri dernekler kurum ve kültür merkezleri pratiği de hiç yabancı bir tarz değildir, birçok konuda olduğu gibi bu alanda da hiçbir şeye sıfırdan başlanmaz, atılan her adım kesinlikle ilk adım değil daha önce atılmış benzeri adımlardan sonra atılmış olan yeni bir adımdır, Devrimci pratik gelişimini asla tek bir araca alternatifsiz tek bir taktik atılıma mahkum etmez mücadelenin farklı gelişme sürecinde her boyutun ihtiyaçlarına göre sonsuz çeşitlilikte çalışma ve örgütlenme biçimlerine başvurulabilir ve başvurulacaktır hatta belki de bu gün düşünemeyeceğimiz kadar yeni ve karmaşık çalışma biçimleri devrimci yaşamın gündemine gelebilecektir.
Bir sosyalist hiçbir şekilde örgütlenme biçiminde baştan önyargıyla yaklaşma lüksüne sahip değildir. Asıl sorun, hangi biçim ve araçlarla gerçekleştirildiği sorunu değil sosyalist hareketin stratejik yaklaşımının ezilen sömürülen kitlelerle buluşma noktalarının her koşulda ve her zaman bir biçimde yaratılabilmesi gerektiği sorunudur. Politik kültürel alan çalışmaları bu anlamda anlık gelip geçici bir açık alan çalışması ya da az önemsenecek demokratik çalışma süreci değil ihtiyacın karşılanması temelinde anlamlıdır.
Uzun vadede bu sürecin gelişerek başka biçimlere evrimleşmesi veya dönüşmesi de mümkündür. Ancak temel yöntemi temel örgütlenme biçimi son derece net bir kavrayışa sahip olan sosyalist hareket her koşulda bu kavrayışla örtüşen bir kitle çalışması tarzını yaratıp hayata geçirmek zorundadır. Açık alan çalışması denebilecek kitlesel mücadele alanının kalıcı kökleşen ilişkiler ve örgütlü yaşam biçimi bakımından hayati önem taşır. Geniş insan toplulukları yani kitlesel güçler hangi devrimci süreçte olursa olsun ancak açık alanlarda bir araya getirilebilirler, devrimci örgütlülük biçimlerinin asıl gövdesinin açık alan dışında inşası ve bu temelde oluşturulması ayrı şeydir, işçi sınıfı ve diğer ezilen kesimlerle kurulan kitlesel ilişkiler alanı başka bir şeydir, asıl gövdenin de zaten tecrit olunmuş steril bir ortamda değil, kitlesel ilişkiler alanının çok renkli çok sesli yapısı içerisinde kendisini inşa eder. Sürecin her aşamasında devrimci hareketin kitlelerle kurduğu ilişki, büyük topluluklar halinde bir araya getirilip ortak hareket etmelerini sağlamak yasal osun ya da olmasın açıkta alenen yapılan bir iştir, binlerce insanı ancak sokakta alanlarda ve irili ufaklı kurumlaşmalarda bir araya getirebilirsiniz. Ayrıca açık alan kavramı mutlaka yasal alan kavram demek değildir, mücadelenin devasa hareketlilik günleri bir yana bu gün bile onlarca örneğini görebileceğimiz açıkça yapılan çoğu eylemlilik ve bir araya geliş biçiminin hiçbir yasa da yeri yoktur ama buna rağmen gerçekleşirler.
Faraza binlerce kişiyle bir alana gidersiniz kimse size miting için izninizin olup olmadığını soramaz. Yani sonuçta kitlelerle ilişkiler alanı devrimci hareketin kendi çabası ve ısrarcı tutumuyla yarattığı bir alandır, sosyalist hareketin kitle çalışması ve kurumlaşma mantığı da bu çerçeve içerisinde anlamlıdır. Lenin’in son derece derinlikli bir yaklaşımla uyardığı gibi, bu çalışmaların ve kurumların aritmetik bir toplamı değildir, burada sözü edilen şey bütün bu çalışma ve örgütlenme biçimlerinin belli bir rota doğrultusunda merkezi olarak organize edilmesi, hayatı emekleriyle anlamlandıran ezilenlerden yana olan bütün güçlerin birikimlerinin genel stratejik yaklaşım için yoğunlaştırılmasıdır.
Kırılma noktalarının en önemli en uç noktalarından olanı gelenek içerisinde tasfiye kopuş ve ayrılık dönemlerinde yaşandığı bildik bazen onlarca yıl süren anlaşılması güç suskunluk, ve vahi inmiş gibi aniden yaşanılan her şeyin yeniden hatırlanması, yoldaşı bir avuç kar dese dağa koşanların yollar ayrılınca tek uğraşının eski yoldaşının açığını bulmak, eski olumsuzlukları hatırlamak, bildik manzaradır, her gelenekte her süreçte özellikle pratikte devrimci politikanın üretilmediği dönemlere denk düşmektedir, yine burada bozulmaz bir alışkanlıktır konuşma hakkı olanlar üst düzey insanlardır, geneli tarih dedikleri olguyu kendileriyle sınırlı görmekte hiç sakınca görmezler emek veren bedel ödeyen isimsiz çoğunluk için demokrasinin işlemediği gerçeğidir, kaldı ki dönem gerçeği, aile ilişkilerinin geleneğe yansımasının yoğunluğu da hiç göz ardı edilmeyecek kadar yaygın olduğudur, bir ayağı karada bir ayağı gölde bunak tiplemelerin, Bizans oyunlarıyla sözü edilen birçok konuyu baştan karartma çabası sonucu, bilinen doğrularla dünden bu güne ışık tutma çabası sonuçsuzdur, sözde konu tarih 35’ yıldan bu güne çıkan sonuç kaba tabirle çocukluk arkadaşım hayali ortağımın da, osurunca mangalda kül bırakmayan zavallı ve yanındaki fısıldayan kırk tekelerden daha namuslu olduğunu anlamış olmamdır, ne üst düzey, ne sorumluluk düzeyi, ne dün, nede bu gün, duygular heveslisi olmadı hiç, kendi küçük dünyamızda iddialı olmaksa birkaç bunamış muhatap değil ,biz 40’ kişiyiz 40’ senedir de birbirimizi iyi, çok iyi biliriz, derine inmek için tarihten söz etmeden magazin sitesi kurmak doğru olur, Örneğin benim hiç anlatacak askerlik anılarım olmadı, bir yıldır da yazıyorum yararının olacağına inanıp kendime dedikodu yapmayı yakıştırsam ne elim kırık nede hafıza sorunum var yüzü gibi kendiside karanlık olan çapsız çakalın yüzüne tükürsen yağmur hatta çiğ yağıyor der , bunamış hamam oğlanına, fısıldayan çapsızlarından farkımda ortada, galiba rahatsızlık tamda bu noktada, yıllar öncesine dayalı süreç insanını eğrisiyle doğrusuya, TİP, döneminden MDD tartışmaları sürecine, LİSELERİ, ÜNİVERSİTELERİ, ÜRETİM ALANLARI, DERNEK MAHALLE ÇALIŞMALARI, HALK EVİ, süreci ve ANTİFAŞİST, mücadele yılları ile kuşkusuz, her süreçte biz halktan insanlarla iç içe yaşayıp ölenleri, örgütsüzde olsa sesiz sitemsiz yaşayanları olduğu gibi anlatanlar, hep halk olmuştur her süreçte,
TARİHİ YAZANDA HALKTIR.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder