19 Haziran 2010 Cumartesi
FAŞİZM Mİ? BÖLÜCÜLÜK MÜ? DEVLET BAHÇELİ’Yİ DİNLEYİN...
Bedreddin Mahir
19 Haziran 2010, ülkemizde siyasi irade, sorunları kanlı yöntemlerle çözmekten başka bir yol bilmiyor. Bu yol bir kez daha askeri ölüme gönderdi.
Aynı coğrafyada barış içinde bir yaşam yerine siyasal iktidarların dayattığı kirli savaş, Türk ve Kürt gençlerinin bitip tükenmeyen ölümlerine yol açıyor. Bitip tükenmek bilmeyen ve tek çözüm yolu daha çok demokrasi ve özgürlükten başka bir yolu olmayan sorunlarımızı şiddetle çözmek isteyen akıl, iflaslar altında gençlerin cesetleri üzerinde tepinmeye devam etmektedir. Anaların gözyaşı yağmuruna merhamet göstermeyen bu akıl, ırkçı ağızlardan daha çok kan ve daha çok gözyaşı için önermelerle tehlikeli bir dönemece yöneliyor.
MHP lideri Bahçeli, Şemdinli çatışmalarıyla ilgili, Mosollini faşizmi, Hitler Nazizm döneminden kalma, tüyleri diken diken eden açıklamalar yaparak, insanlığın yenilgiye uğrattığı, tarihin çöp tenekesinde kalmış ırkçılığı bir kez daha hortlatmaya çalışıyor.
Bir kez daha, nesli tükenmiş bir aptal siyasi kişilik olarak, faşizmin olduğu kadar, bölücülüğün hangi araç ve amaçlarla dayatılacağını gösteriyor. oluyoruz.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu gün (19 Haziran 2010) itibariyle şemdilideki çatışmalar üzerine yaptığı açıklamada, “b” savundu.
“Bölgede olağanüstü hal ilan edilmesini” isteyen Bahçeli, “ Öcalan'ın dış dünya ile irtibatının kesilmesini” önerdi. Kürt bölgelerinde “süresiz olağanüstü halin ilan edilmesini” istedi.
“Kuzey Irak'a geniş çaplı kara harekatı yapılmasını” da isteyen Bahçeli, “terör yuvası Kandil'e askeri harekat yapılması” gerektiğini dile getirdi.
Bu açıklamalar, işgalci güçlerin sömürgelerdeki özgürlük istemlerine karşı pervasız bir kinle saldırmasının ifadesi olarak dile geldi.
Bu açıklamalar, Almanya’nın 1930 yıllardaki Nazi iktidarının söylemlerini, 1920’li yıllardaki Mosollini’nin Kara Gömleklilerinin haykırışlarını hatırlattı.
Daha dün, iktidarı ve muhalefetiyle faşizmi ve siyasi liderlerden hangisinin faşizan olduğuna ilişkin tartışma ve atışmalarına tanık olmuştuk. Anlaşılan, faşizanlar iktidar ve muhalefetiyle bu ülkede ırkçılığın, milliyetçiliğin ve bölücülüğün temel dayanakları olarak yerlerini almış bulunmaktadırlar. İktidar olan silahlara verdiği emirle muhalefette bunu yetersiz görmekle kan deryasına daha da geniş kapı aralamaktadırlar. Bir ortak görev ve işlev ortaya koymaktadırlar.
Kimse uzakta aramasın, işte faşizm budur. Ortak ülkemizin sorunlarını çözmek yerine, bölücü olmak budur.
Sorunlarını demokratik yöntem ve diyalogla çözemeyen zaaflı insanların siyasal önderlik yaptığı bu ülkede, bitip tükenmeyen ölüm haberleriyle yüz yüze kalmak kaçınılmaz olmuştur.
Gersin geriye tarihe dönelim, ölüm denklemlerinin nasıl da bu türden aptallar tarafından ülkemize ve sosyal yaşantımıza dayatıldığını hatırlayalım. Cumhuriyetteki Osmanlının bu güne gelirken, yurtta sulh cihanda sulh içinde yaşamayı nasıl tahrip ettiğini hatırlayalım; bir iç fetih hareketi gibi, farklılıklarımıza ölümü, göçü, sürgünü, işkenceyi, toplu kıyımı dayatan bu akıl, bir Osmanlı aklı olarak hala yoluna devam etmektedir.
Tarihle cesurca yüzleşme sorunumuzun nedeni de bu akıldır. Gerekçe edindiği ve besleyerek bu güne getirdiği yapı, bu akılla birlikte değişmeksiniz, yaşamımızda güvenin esamisi bile anılmayacaktır.
Onlar katlediyor, onlar zulüm yapıyor, bizler de kefaret ödüyoruz. En çok da özgürlüğümüz için hepimiz adına en fedakar olanımız ödüyor. Bu da Kürt halkıdır, bu özgürlük hareketidir.
Bu gerçeği ikircimsizce algılamak ve gerçekliğini her defasında yeniden teslim etmek, yanında olmak ve böylesine ırkçı kabarmalarda açıkça “biz de özgürlük mücadelesinin saflarındayız” demek bir demokrat, bir devrimci sorumluluğudur. Bunun da ötesinde insani bir yükümlülüktür.
Kimse kimseyi aldatmasın. Bu ırkçı cehennem kabarmasının nedeni askerlerin çatışmada ölümü değildir. Şemdinli çatışmaları ise ne bir ilk ne de bir sondur. Evet, bu savaş mutlaka durmalıdır, barış gelmelidir. Ancak bunu engelleyen, devletin kendisidir; iktidarıyla muhalefetiyle, bir bütün olarak devlettir. Çünkü bu devlet statülerin esiri olarak tek boyutludur.
Ölen gençlerin anaları Türk ve Kürt’tür. Ancak gözyaşının milliyeti yoktur. Gözyaşı varlığa aittir. Varlığı tanımayanlar, ayrı varlığın gözyaşlarına bin bir vesileyle sebep olanlar, bu ülkeyi kana boyayanlardır. Gözyaşları arasında milli farklar yaratanlar, Nazilerin ırk teorisiyle insanlığı kirlettikleri gibi, ülkemizin kimyasını bozmaya çalışmaktadırlar.
Herkes bir kez daha bilmelidir ki, Kürtler ne aş ne de ekmek istiyorlar. Kürtler bunlardan çok daha değerli ve bunları içselleştirebilecekleri tek bir şey istiyorlar. O da demokratik siyasal haklarıdır. Özgürlükleridir.
Bu talep, bir iç taleptir ve bir iç sorunun da nedenidir. Bu sorunu kuzey Irak’ta ya da Kürt kamplarında aramak, çözümsüzlüğü körüklemektir. Buralarda Kürt sorunu yoktur. Bu alanlar özgürlük alanları olarak, sorunu çözmenin nefes pencereleridir. Bunun da ötesinde bu alanlar çözümsüzlüğün yarattığı sonuçlardan ibarettir. Sorunlar çözülünce, bu alanlardan söz etmeye gerek kalmayacaktır.
Sorun ortak ülkemizdedir, tarihimizdedir. Kürt özgürlük hareketi, kendi halkının tarihiyle yüzleşti ve makus kaderini yenerek özgürlük arayışını başlattı. Orada da kalmadı ortak ülkemizin tüm hak arayışlarına sözcülük etmeyi başardı; milliyetçiliğe sapmadı, bölücü olmadı. Kürtlerin seçtiği yolu seçebildiğimiz ölçüde, ortak ülkemiz barış içinde bir arada yaşamanın, demokrasinin ve özgürlüğün yolunu bulmakta zorlanmaz.
Bu gün, Irkçılar MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli’nin sözleriyle kendilerini ifade ettiler, bölücülüğün biricik kaynağı olduklarını da açıkça tanımladılar. CHP’nin sabık başkanı Baykal’ın Bahçeli’ye katkı sunan açıklamalarıyla, CHP’nin malum modern faşist potansiyelleri kendilerini iade etmiş oldular.
Sol içinden de bu tür faşizanlar az değildir. Solun milliyetçi sürüklenişini temsil eden bu türler, sokakların dengesiz söylemlerine yaslanma gibi abesle iştigaller içindedirler Solun milliyetçi refleksleri, Kürt özgürlük hareketine olduğu kadar ülkemizin farklılıklarına da top yükün karşıdırlar. Bunlar devletin iktidar ve muhalefetiyle bir bütün oluşturan faşizanlığının yanında aktif bir saf tutmaktadırlar. Ancak zamanın hakem olduğu bu süreçlerde, arkasında halkın durduğu davalar faşistlere karşı olduğu kadar bölücülere karşı da başarıdan başarıya koşacaktır. Bu bir tarihi ilerlemedir. Önünde de hiçbir güç duramaz.
Türk, Kürt, Arap ve tüm farklılıklarımızla, ortak ülkemizin demokrasi ve özgürlük ihtiyacı için bu kanlı savaşa son vermeyi başarmamız gerek. Cumhuriyetteki Osmanlı akılları tarihe devretmemiz gerek.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder