18 Haziran 2010 Cuma
ALAİTTİN KARADAĞ CİNAYETİ AYDINLANSIN
BASINA VE KAMUOYUNA
Kardeşim, Alaattin Karadağ 19 Kasım 2009 akşamı Esenyurt-Avcılar polisi tarafından sokak ortasında infaz edilmiştir. Polisin yaptığı bu vahşet ve alçaklıktan sonra, yandaş basın bir bütün olarak biraraya gelip bir kanalizasyona dönüşerek polisin pisliklerini ve lağımlarını, yok etmeye çalışmıştır.İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, bu durumu Tv KANALİZASYONLARI'NDAN mesnet(siz) alarak cinayeti örtbas etmeye çalışmış ve olayı çatışmada ''polisin dur ihtarına, şahsın ateşle karşılık vererek polisinde ateş etmek zorunda kalması nedeniyle '', ''şahsın maalesef ölü olarak ele geçirildiğini'' söylemiştir. Bizler cenazeyi yıkamaya aldığımızda kardeşimin bedenine ondan fazla kurşun giriş çıkışı ve kardeşimin başının arka kısmında darp ve yara izi olduğunu tespit ettik. Bizim aile olarak yaptığımız suç duyurusunun
7 ay sonra işlem gömesi ve aile avukatlarımızın talep ettiği otopsi raporunun dosyaya verilmeyişi
• Bilerek ve kasden polise zaman kazandırma
• Delilleri karartma
• Tanıkları ''ikna etme''
• Mobese kayıtları ve telsizlerin kayıtlarının silinmesi
• Olayı gören tanıklarının tehdit edilmesi ve bizlerin bu kişilere ulaşamayışımız
Bu gecikmenin temel dayananağını ıspat etmektedir.
Bu POLİS VAHŞETİ'nin ardından 7 ay geçtikten sonra 16 Haziran 2010 günü, KARADAĞ Cinayeti'nin birinci duruşması gerçekleşti. Otopsi Raporunun, 25 Mart 2010 tarihinden beri dosyaya bir türlü gelmemesi üzerine aile Avukatlarımız İstanbul TTB'den Uzman 3 Profesör'ün bağımsız olarak Adli Tıp'a, eldeki bulguları ( kan, saç, Film, resim vs. testler) değerlendirip bir Otopsi Raporu hazırlamak üzere gönderilmesini istemiş fakat Mahkeme ret cevabı vermiştir. Ayrıca;
-Otopsi Raporunun üç aydır Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığında bekletilmesi ve Bakırköy'deki Mahkeme dosyasına doğal olarak intikal etmemiş olması
- II. Duruşmanın 5 ay sonraya ertelenmesi
bizlere yapılan tarifenin aslında uygulamalı bürokrasi kirliliğinden başka bir şey olmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Kardeşimi sokak ortsında infaz eden polislerden sadece bir polis memuru Oğuzhan Vural ''kasden adam öldürme, görevi kötüye kullanma ve kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf'' suçlarından yargılanmaktadır. Söz konusu olan bu polis olay yerinde yaşanan kovalamacada içerisi yolcu dolu bir dolmuşu silah zoruyla gaspeder gibi çatışma alanına sürüklemiş şoför dahil bir sürü insanın hayatını tehlikeye atmış ve olayın sonucunda kardeşime 10'dan fazla kurşun sıkmıştır.
Bir bütün olarak bu durum dikkate alındığında Oğuzhan Vural'a tutuksuz yargılama kararı verilmiş ve bizlerin tutuklama talebi reddedilerek DEMOKRASİ ve İNSAN HAKLARI'na alenen tecavüz edilmiştir.
Özellikle, adli davalarda mağdur çocukların bazı vakalarına dikkatleri çekmek istiyorum.
-Geçtiğimiz yıllarda Gaziantep'te baklava çalan çocukların 22 yıl hapis cezasına çarptırılması
-Bu olaydan iki yıl sonra Aydın'da iki çocuktan 1 milyon lira gasp ettikleri gerekçesiyle yargılanan altı çocuktan biri 22 yıl iki ay, beşi 11 yıl sekizer ay hapis cezasına mahkum oldu.(Bir milyon liranın alınması gasp ve çete suçuna sokularak 22 yıl gibi inanılmaz bir cezayla sonuçlanmıştır)
-İzmir'de iki çocuğun bir başka çocuktan tehditle 85 Ykr alması, ''nitelikli yağma '' suçundan sanıklara 1'er yıl 10'ar ay 6'şar gün hapis cezasına çarptırıldı.(Yargılama sonunda mahkeme heyeti, sanıkları önce 10'ar yıl hapis cezasıyla cezalandırdı. Gaspedilen paranın azlığını dikkate alan mahkeme heyeti, bu cezayı yarı oranında düşürdü ve sanıklara 5'er yıl hapis cezası verdi. Sanıkların pişman olması ve mahkemedeki iyi hali son ceza indirimi oldu.)
-Siirt'te taş atan göstericileri otomatik tüfekle öldüren asker serbest bırakıldı.
-2008 Ekimi'nde Güneydoğu illerinde düzenlenen eylemlerde çok sayıda çocuk ''Polislere taş attıkları'' gerekçesiyle gözaltına alınmış yaşları 13 ile 17 arasında olan çocuklar ''Örgüt üyeliği'' suçlarından yargılanmış ve haklarında 58 yıla varan hapis cezaları istenmiştir. Daha önce hukukçular tarafından yapılan açıklamalarda hakkında 20 yılın üzerinde hapis cezası istenen çocuk sayısının 100'ü aştığı vurgulanarak , '' taş atan'' onlarca çocuğun da tutuklu olduğu belirtilmişti.
Taş atan çocuklara yapılan bu insanlık dışı muameleye ek olarak, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek (Eski Adalet Bakanı): Gösterilerde polise taş atan çocuklara verilen cezaları, ''onlar aslında çocuk değil. Resmiyet'te yaşları küçük ama onlar çocuk değil'' diyerek savundu.
Alaattin Karadağ'ın infaz olayına açılan davaya baktığımızda ''kasden adam öldürme'' olmasına rağmen ve yukarıda sıraladığım çocuk vakalarına dikkat ettiğimizde çocukların en basit hırsızlık olaylarında bile 10'larca yıl hapis cezası alması, sanık polisin tutuklanmaması sonuç olarak ileride bu iki durum arasındaki fark (sanığın tutuksuz yargılanması) bir TOPLUMSAL FACİAYA dönüşebilecek,. Ve Polis Şiddeti ve Polis Terörü dizginlenemez duruma gelecek veya getirilecektir.. PVSK yasasının 2007'de çıkmasından sonra arada geçen 3 yıllık zaman zarfında 83 insanımız polis şiddetine ve polis terörüne maruz kalarak hayatını kaybetmiştir.Ülkemizde oluşan bu durum; HUKUKSAL bir Skandal olma yolunda çok ciddi mesafe katetmiştir. Biz Karadağ ailesinin yaptığı Hukuki mücadeleye destek verilmesi için duyarlılık gösterilmesi ve kamuoyu oluşturulması hususunda bir araya gelinmesi için...
İnsanlık, İnsan Hakları ve “İnsanlık Onurunu” sahiplenmeye, tüm duyarlı kesimleri, Devrimcileri, Demokratları, Aydınları, Sanatçıları, Dernekleri, Gazetecileri, İnsan Hakları Savunucularını, Vakıfları ve özellikle de Hukukçuları ...
“İnsan Yaşamının Kutsal Olduğuna İnanan” herkese (Kamuoyuna) saygıyla duyurulur.
Karadağ ailesi adına Abdullah KARADAĞ
18.06.2010
Kardeşim, Alaattin Karadağ 19 Kasım 2009 akşamı Esenyurt-Avcılar polisi tarafından sokak ortasında infaz edilmiştir. Polisin yaptığı bu vahşet ve alçaklıktan sonra, yandaş basın bir bütün olarak biraraya gelip bir kanalizasyona dönüşerek polisin pisliklerini ve lağımlarını, yok etmeye çalışmıştır.İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, bu durumu Tv KANALİZASYONLARI'NDAN mesnet(siz) alarak cinayeti örtbas etmeye çalışmış ve olayı çatışmada ''polisin dur ihtarına, şahsın ateşle karşılık vererek polisinde ateş etmek zorunda kalması nedeniyle '', ''şahsın maalesef ölü olarak ele geçirildiğini'' söylemiştir. Bizler cenazeyi yıkamaya aldığımızda kardeşimin bedenine ondan fazla kurşun giriş çıkışı ve kardeşimin başının arka kısmında darp ve yara izi olduğunu tespit ettik. Bizim aile olarak yaptığımız suç duyurusunun
7 ay sonra işlem gömesi ve aile avukatlarımızın talep ettiği otopsi raporunun dosyaya verilmeyişi
• Bilerek ve kasden polise zaman kazandırma
• Delilleri karartma
• Tanıkları ''ikna etme''
• Mobese kayıtları ve telsizlerin kayıtlarının silinmesi
• Olayı gören tanıklarının tehdit edilmesi ve bizlerin bu kişilere ulaşamayışımız
Bu gecikmenin temel dayananağını ıspat etmektedir.
Bu POLİS VAHŞETİ'nin ardından 7 ay geçtikten sonra 16 Haziran 2010 günü, KARADAĞ Cinayeti'nin birinci duruşması gerçekleşti. Otopsi Raporunun, 25 Mart 2010 tarihinden beri dosyaya bir türlü gelmemesi üzerine aile Avukatlarımız İstanbul TTB'den Uzman 3 Profesör'ün bağımsız olarak Adli Tıp'a, eldeki bulguları ( kan, saç, Film, resim vs. testler) değerlendirip bir Otopsi Raporu hazırlamak üzere gönderilmesini istemiş fakat Mahkeme ret cevabı vermiştir. Ayrıca;
-Otopsi Raporunun üç aydır Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığında bekletilmesi ve Bakırköy'deki Mahkeme dosyasına doğal olarak intikal etmemiş olması
- II. Duruşmanın 5 ay sonraya ertelenmesi
bizlere yapılan tarifenin aslında uygulamalı bürokrasi kirliliğinden başka bir şey olmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Kardeşimi sokak ortsında infaz eden polislerden sadece bir polis memuru Oğuzhan Vural ''kasden adam öldürme, görevi kötüye kullanma ve kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf'' suçlarından yargılanmaktadır. Söz konusu olan bu polis olay yerinde yaşanan kovalamacada içerisi yolcu dolu bir dolmuşu silah zoruyla gaspeder gibi çatışma alanına sürüklemiş şoför dahil bir sürü insanın hayatını tehlikeye atmış ve olayın sonucunda kardeşime 10'dan fazla kurşun sıkmıştır.
Bir bütün olarak bu durum dikkate alındığında Oğuzhan Vural'a tutuksuz yargılama kararı verilmiş ve bizlerin tutuklama talebi reddedilerek DEMOKRASİ ve İNSAN HAKLARI'na alenen tecavüz edilmiştir.
Özellikle, adli davalarda mağdur çocukların bazı vakalarına dikkatleri çekmek istiyorum.
-Geçtiğimiz yıllarda Gaziantep'te baklava çalan çocukların 22 yıl hapis cezasına çarptırılması
-Bu olaydan iki yıl sonra Aydın'da iki çocuktan 1 milyon lira gasp ettikleri gerekçesiyle yargılanan altı çocuktan biri 22 yıl iki ay, beşi 11 yıl sekizer ay hapis cezasına mahkum oldu.(Bir milyon liranın alınması gasp ve çete suçuna sokularak 22 yıl gibi inanılmaz bir cezayla sonuçlanmıştır)
-İzmir'de iki çocuğun bir başka çocuktan tehditle 85 Ykr alması, ''nitelikli yağma '' suçundan sanıklara 1'er yıl 10'ar ay 6'şar gün hapis cezasına çarptırıldı.(Yargılama sonunda mahkeme heyeti, sanıkları önce 10'ar yıl hapis cezasıyla cezalandırdı. Gaspedilen paranın azlığını dikkate alan mahkeme heyeti, bu cezayı yarı oranında düşürdü ve sanıklara 5'er yıl hapis cezası verdi. Sanıkların pişman olması ve mahkemedeki iyi hali son ceza indirimi oldu.)
-Siirt'te taş atan göstericileri otomatik tüfekle öldüren asker serbest bırakıldı.
-2008 Ekimi'nde Güneydoğu illerinde düzenlenen eylemlerde çok sayıda çocuk ''Polislere taş attıkları'' gerekçesiyle gözaltına alınmış yaşları 13 ile 17 arasında olan çocuklar ''Örgüt üyeliği'' suçlarından yargılanmış ve haklarında 58 yıla varan hapis cezaları istenmiştir. Daha önce hukukçular tarafından yapılan açıklamalarda hakkında 20 yılın üzerinde hapis cezası istenen çocuk sayısının 100'ü aştığı vurgulanarak , '' taş atan'' onlarca çocuğun da tutuklu olduğu belirtilmişti.
Taş atan çocuklara yapılan bu insanlık dışı muameleye ek olarak, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek (Eski Adalet Bakanı): Gösterilerde polise taş atan çocuklara verilen cezaları, ''onlar aslında çocuk değil. Resmiyet'te yaşları küçük ama onlar çocuk değil'' diyerek savundu.
Alaattin Karadağ'ın infaz olayına açılan davaya baktığımızda ''kasden adam öldürme'' olmasına rağmen ve yukarıda sıraladığım çocuk vakalarına dikkat ettiğimizde çocukların en basit hırsızlık olaylarında bile 10'larca yıl hapis cezası alması, sanık polisin tutuklanmaması sonuç olarak ileride bu iki durum arasındaki fark (sanığın tutuksuz yargılanması) bir TOPLUMSAL FACİAYA dönüşebilecek,. Ve Polis Şiddeti ve Polis Terörü dizginlenemez duruma gelecek veya getirilecektir.. PVSK yasasının 2007'de çıkmasından sonra arada geçen 3 yıllık zaman zarfında 83 insanımız polis şiddetine ve polis terörüne maruz kalarak hayatını kaybetmiştir.Ülkemizde oluşan bu durum; HUKUKSAL bir Skandal olma yolunda çok ciddi mesafe katetmiştir. Biz Karadağ ailesinin yaptığı Hukuki mücadeleye destek verilmesi için duyarlılık gösterilmesi ve kamuoyu oluşturulması hususunda bir araya gelinmesi için...
İnsanlık, İnsan Hakları ve “İnsanlık Onurunu” sahiplenmeye, tüm duyarlı kesimleri, Devrimcileri, Demokratları, Aydınları, Sanatçıları, Dernekleri, Gazetecileri, İnsan Hakları Savunucularını, Vakıfları ve özellikle de Hukukçuları ...
“İnsan Yaşamının Kutsal Olduğuna İnanan” herkese (Kamuoyuna) saygıyla duyurulur.
Karadağ ailesi adına Abdullah KARADAĞ
18.06.2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder