26 Nisan 2009 Pazar
(81.DOSYA) NEBİL RAHUMA YOLDAŞI POLİSE VEREN İTİRAFÇI ENGİN ERKİNER'İN POLİS İFADESİ
Mihrac Ural
25 Nisan 2009
Nebil yoldaşı, öldürüldüğü tarihten bu yana, aralıksız anan gerçek yoldaşları tüm devrim şehitleri anısına Antakya “Şehitler Haftası” etkinliği yaptı. Birileri, şehitler haftası etkinliğinin hazırlıkları sürerken, bir yerlerden emir alınmış gibi saldırıya başladılar. Çamur atma, karalama, şaibe, kurgu ve yalanlar saldırdılar. Şehitleri bile şaibe altında bırakmak istediler. Bunu yapan iki kişiydi. Biri itirafçı Engin Erkiner, diğeri MİT’e satılmış bir ajan İbrahim Yalçın (polisteki kod adı Şahin).
Bu ikilinin yolları ne zaman örgütümüze karşı bir yıkım hareketi varsa orada kesişmiştir. Ama dün olduğu gibi, bu gün de yalan ve kurgularla iştigal ettikleri açığa çıkarak gerçek kimlikleriyle göründüler. Acilciler tartışmasını takip eden herkes ortaya koyduğumuz belgeler, el yazıları, mektuplar ve üçüncü kişilerce doğrulanan belirlemelerle bu çirkin insanların amaçlarını yeterince kavramış oldu. Devrimci hareket nezdinde bunlara hayatlarında silemeyecekleri izler bırakıldı. Artık bu izlerle dolaşacak tahriplerine karşı önlemler alınacaktır.
1977 Ağustosta yakalanan Engin Erkiner, örgütümüzü tümden polise teslim etmiş bir itirafçıdır. Bu itirafçı, 1982 de örgütten kaçarak TKEP ‘li olmuştu. Sonra TKEP’ten de ayrılıp örgüt, örgüt dolaşarak bilmediğimiz işler ifa etmiştir. Bu işler şimdi daha belirgin olmaya başladı; özel harp dairesi, derin devlet işi…
İtirafçı, Doğu Perinçek’in yolundan yürüyerek, poliste yaptığı tahribatla yetinmemiş, ihbarcılığa da yönelmiştir. Son üç ay içerisinde yaptığı ihbarlar, bir çok yoldaş için yıkıcı etkiler yaratmıştır. Zira, ihbarlar artık en ince şahsi ayrıntıları bile polise gammazlama yoluna girmiştir.
Oysa bu dönem, devrimci mücadelenin olduğu kadar örgütümüzün de toparlanma ve geniş diyalog sürecinin yükseldiği bir dönemdir. THKP-C (Acilciler) örgütü etkinliklerini, gösterilerini, yayın faaliyetlerini hızla yaymaya başlamıştır. Bu durum, örgütümüzle bağını on yıllardır koparmış olanları bir araya getirirken, itirafçı ve çevresini paniğe yöneltmiştir.
Polis ifadesi yayınlanmadan önce, İfadesi yayınlanması halinde ona “ön söz” bile yazacağını belirten İtirafçı Engin, İki tokat yemeden, bir saat bile direnmeden örgütü polise teslim ettiği açığa çıkınca ifadesi etrafındaki böbürlenmeleri sona ermişti. Ancak sırtında büyük bir kambur olarak duran bu ifadenin baskısı altına girmiş olması onu korkunç bir ruh haline sokmuş oldu. Bu kamburu öretmek için akıl almaz cambazlıklar, karalamalar, kurgularla suçlamalara yöneldi. Tam bir hasta ruh haliyle çırpınmaya başladı.
Bu zavallı itirafçının polis ifadesi iğrençti. Polisle bu ölçüde işbirliği yapan bir başka kişi az bulunurdu. Doğu Perinçek’in de aynı şekilde bir itirafçı olduğu biliniyor. Doğu Perinçek kendi kamburunu örtmek için Türkiye devrimci hareketine dayattığı ihbarcılığı ve en sonunda derin devlet adamı Ergenekon davasında yer alışı her şeyi çok açık olarak ortaya koymaktadır. Engin Erkiner de tas tamam bu yolda yürümektedir.
İtirafçı Engin Erkiner, örgütümüzü kendi deyimiyle “kronolojik sıra içinde” (Polis ifadesi, s:12) polise teslim etmiş. Tüm eylemler, tüm adresler, evler, kişiler, tanıdıkları selamlaştığı, ceza evinde olup haberleştiği, olmamış ancak olası eylemleri ve kimlerin bunu yapabileceğini tek tek itiraf etmiştir. Hani derler ya hayallerini anlattı diye işte tas tamam öyle, örgütü teslim etmiş. İtirafçı,Nebil Rahuma yoldaşı da polise teslim eden ilk ve tek kişiydi. İfadesinde ilgili ilgisiz her şeye Nebil yoldaşın adını katarak poliste deşifre olması ve aranmasına yol açmıştır: bu süreç Nebil yoldaşın Ölümüne kadar süren kovuşturmaların tek nedenidir.
İtirafçının 20 sayfalık polis ifadesini okuyan herkes inanılmaz bir şok geçirmekte ve “bu hainin cezasının neden verilmediğini” sorup durmaktadır. O günde bu günde verdiğimiz cevap aynıydı. İnsan katletmek devrimci bir tutum değildi. İtirafçı da olsa, onu kuşatmak, etkisiz ve denetim altında tutmak daha zararsız olmasını sağlardı. Zaten zindanlardaydık, kaçar kaçmaz 12 Eylül darbesi geldi. Yurt dışına yoldaşları güvenli bir şekilde ve örgüt içi sorun yaratmadan çıkarmak gerekiyordu. Bu gelişmeler bizi daha sakin bir kafayla düşünmeye götürdü. Nitekim kestirme yoldan gidip şiddeti değil zamanı esas alarak sürecin sağlıklı yürümesi için çalıştık. Bunu da başardık. Bu gün patlayan lağımlardan bu tiplerin çıkması çok normal. Ancak bunların geçmişte olası zararlarının önüne geçilmiş oldu.
İtirafçı Engin, Nebil yoldaşı polise afişe eden ilk ve tek kişidir dedim, Nebil adı ifadesinde o kadar çok geçmekte ve tekrar etmektedir ki, Nebil yoldaşa duyduğu kini de yansıtması açısından dikkatlice okunmayı gerektiriyor. Ama o kendi kamburunu başkasının sırtına yıkmak, spekülatif söylemlerle kafaları bulandırmak için kurgular yapıyor. Ama tutmuyor, ne tarihler ne de olaylar yalanı gerçek yapamıyor.
Benim yakalanma tarihim 10 Mart 1978 Ankara. Ankara’da sorguya alındığımda aynı evde yakalanan yoldaşlarımda vardı. Polise direndim, aynı evde yakalananların tanımadığımı söyledim. Tümünü inkar ettim. Öğrenci olduğumu dergi satarak yaşamımı kazandığımı söyledim. Ser verdim sır vermedim. İtirafçı Engin’in polis ifadesinde sırtıma yıktığı tonlarca itirafı reddettim. Merkezi davam İstanbul’da olduğu için beni İstanbul emniyetine götürdüler orda da işkencelerden geçtim. Falaka ipinin ayaklarımda bıraktığı kesik izleri bu güne kadar kara birer leke olarak taşırım. Elektrik işkencesi ve kaba dayak ise, falaka nezdinde çok kolay şeylerdi; bilenler bilir. İstanbul faslını da ser verip sır vermeyerek tamamlayınca, sağmalcılar cezaevine sevk edildim. Emniyet müdürlüğünde Hacı Demirkaya, Nadir Nadi Çelik ve Uğur Gür’e suikast girişiminde bulunan TİKKO’cu arkadaşları gördüm, Hacı yarılı ve kan içindeydi. Sonra sağmalcılarda birlikte olduk.
İtirafçı Engin, yana yana ifademi aradı. Buldu ve gerçeği görüce utancından yerin dibine girdi. Elinde Mihrac Ural’ın polise direnişinin belgesi beyaz bir sayfa vardı. Bu durum İtirafçıyı yeni çamurlara yöneltti. İfademi kendisi gibi şaibeli göstermeye yöneldi. Ama başaramadı. Yalanlarla, tarih bilgisi gerçekliğiyle bu oyunu da tutmadı. Nebil yoldaşın yakalanması üzerine ortaya attığı yalan kurgu, bir başka yalandan besleniyordu. Duyumu kanıt göstermenin sonu buydu. Utanma ve ar duygusu bitmiş olanlar, ifademin altında ezilmişlerdi.
Sağmalcılara gittiğimde benden önce İstanbul’da yakalanmış olan Nebil yoldaş beni ilk karşılayan oldu. Derhal yatağını bana verdi. Nebil başında olduğum ekibin bir militanıydı. Çocukluktan beri de birlikte olduğum can yoldaşımdı. Kısa süre birlikte kaldık. Onu, üniversite öğrenci kavgalarından gelen, bir öğrenci gurubunun kısa sürede tahliye olmasını fırsat bilerek ve rahmetli Bedri Yağan’ın yerine koyarak özgürlüğe kavuşturdum (Bu öğrencilerden birini daha alıkoyarak, Hacı Demirkaya’nın da firarını sağlanmıştı).
Önce, Nebil benim çıkmamı istedi. Ona, benim ifadem temiz, senin durumun zorda, sen çıkacaksın dedim; sıra değil akıl hükmünü verdim ve özgür oldu. Ayrıntıları 68. Dosya Nebil… Nebil… dE anlattım.
Bu kısa sürede Nebil’le sohbetler yaptık. Bu sohbetlerimizde üçüncü kişiler de bulunuyordu. Ancak O şu an aramızda değil. Üçüncü kişilerin onayı bile olmadan ölüleri konuşturup şaibeler yaratanların olduğu bir ortamda ölüler adına konuşmak çok kolay ama gerçek olsa bile dikkat gerektiriyor. Ancak böylesi bir ahlak algısı olmayanlar bu işi ya vesveseyle, fısıldamalarla ya da MİT’e satılmış İbrahim Yalçın gibi pervasızlıkla yapmakta zorlanmazlar; bu rezil adam ölüyü de diriyi de hayaleti de kirli amacı için konuşturur. Bu satılmış adamın tarihlere bile bakmadan, düşeceği utanılmaz halleri düşünmeden Nebil yoldaşı ölümünden sonra konuşturduğu gibi. Ki, ortaya çıkan son bilgiler, Bu soytarının Nebil’le, Ali Çakmaklı’nın ölümü sonrası bir araya gelip konuşmasının mümkünü olmadığını gösteriyor. Ama kirli amaç, ekibimin bir militanı olan, emir ve talimatlarımla çalışan bir can yoldaşımı bana karşı konuşturmak, bunlar için hiçte zor olmaz.
Şu tarihlere dikkat edin ve ölü nasıl konuşturuluyor onu bilin:
23 Eylül 1980 Ali Çakmaklı’nın ölüm tarihi. Gazeteler 24 Eylülde haberi geçiyor. Nebil, Ali çakmaklı öldürüldüğünde Adana’da olduğu belirtiliyor. Nebil 29 Eylül 1980’de katlediliyor. Yani arada sadece 6 gün var. Adana’dan dönüşünün ikinci günü tutuklanmış olsa bile MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın Nebil’le görüşüp uzun uzun konuştuğu kocaman bir yalandan ibarettir. Bu yalan, tipik bir İbrahim Yalçın üretimidir. MİT’e satılmış birinin ölüleri konuşturmasından bekleyeceği şey ne olabilir diye düşünenler, İbrahim yalçın’ın el yazılı itiraflarını yorumsuz olarak http://tarihselhainler.blogspot.com/ linkine bir göz atarak okusunlar.
Nebil yoldaşın öldürülmesinde, Acilcilere yaptığı belirtilen maddi kaynak transferinde İbrahim Yalçın’ın örgüt bilgisi olmadan oynadığı rol, her zamandan daha çok ön plana çıkıyor. Buna dikkat çekmek istiyorum.
HDÖ davası “GEREKÇELİ HÜKÜM” 252 sahifedir. Çok detaylı ifade ve bilgilerle tümü çözülmüş olan bu örgütün açıklamalarında Nebil öldürülmesi, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesiyle ilgili bir misilleme den çok, Acile aktarıldığı iddia edilen altınlarla ilgilidir; yani İbrahim Yalçın’ın örgüt kararı olmadan aldığı ve ne yaptığı belli olmayan altınlarla ilgili olarak, HDÖ’ye “ihanetle” suçlandığı görülmektedir. Şimdi, itirafçı Engin’in, Nebilin ölümünden Ali Çakmaklı olayını esas alan ve bunun için bana yönelen suçlamalarını nereye koymak gerektiğini soracağım? MİT’e üç beş kuruşa satılmış İbrahim yalçın’ın herkesçe bilenen ve bu güne kadar süren para tutkusunun bu işte, örgüt haberi olmadan nasıl rol oynadığı artık açığa çıkmış bulunmaktadır. Nebil yoldaşımızın katlinde İbrahim Yalçın adli MİT ajanının dolaysız parmağı bulunmakta ve bu gerçeği örtmek için, saptırma kurguları, ortağı itirafçı Engin’le tezgahlamaktadırlar. Bu ikilinin bir araya gelmesinin altındaki gerçekleri de böylece açığa çıkmaktadır.
Ali Çakmaklı’nın ölüm haberini bile okumadan önce Nebili tutuklayanların, Ali Çakmaklı sorunu üzerine Acilcilere misilleme yapacaklarını düşünmek çok aptalcadır: böyle bir şey yoktur olamaz da. Ali Çakmaklı'yı kim ve nasıl öldürdü henüz bilinmezken, Öldürülme olayının gazetede yayınlandığı gün olan 24 Eylül 1980’de ya da en geç ertesi gün arkadaşları tarafından tutuklanan Nebil yoldaşın bu konuyla ilgili bir misillemeye muhatap olduğunu düşünmek çok safçadır. Ama Nebil, bizimde bilmediğimiz çok önemli bir başka bilgiyi kendisi vermişse ve bu bilgi onun tutuklanmasına ve katline yol açmışsa çok ayrı bir şeydir (Bu konuda araştırmacı arkadaşlar, farklı yönden ve çok önemli bilgiler aktarıyorlar: Ali Çakmaklı’ınn öldürüldüğü gün, Nebil’in Adana’da olması gibi yoruma çok açık bilgiler). Her halükarda, Nebil’in öldürülmesinde İbrahim Yalçı’nın örgütümüz haberi olmadan almaya tenezzül ettiğini ve kendi hırsızlığı için Nebil’in ölümüne bahane yarattığının bilinmesi gerekmektedir. Bu konuyu daha sonra etraflıca işleyeceğim.
Nebil 1977 Ağustos yakalanmaları ardından İtirafçı Engin’e dolup dolup taşmış bir militandı. Bu konu ekibimin içinde olduğu kadar, örgütün önemli kadrolarınca da biliyordu. Ama zindanda olana saldırmak anlamsızdı ve siyasi açıdan doğru değildi. Bu konuyu Isparta cezaevinde çözdüm. İtirafçı ve onun itiraflarını poliste reddetmeyenler her şeyi üstlenecekti. Dava bu zemin üzerinde yürüyecek, poliste direnenler en kısa yoldan özgür olmalarına olanak sağlanacaktı. İtirafçının yapacak bir şeyi yoktu teslim olmuştu ve kararlarıma uymak zorundaydı. Bu oldu. Isparta’da başlayan merkezi davamız bu çerçevede yol haritasına sahipti.
Nebil yoldaş, itirafçıya karşı her zaman soğuktu. Bu adamdan tedirgindi. 1977 Ağustos yakalanmalarından öncede durum buydu. Bunu gözlemleyen kimileri yazılarına da konu etiler. Bu günkü tartışmalarda ses çıkarmayanların tümü İtirafçının polisteki rezil tutumunu bilir. İtirafçı örgütü yıkmıştı ve tek tek her birimizi polise afişletmişti. Acil hareketinde olup o denem itirafçıdan zarar görmeyen tek bir kişi ve bölge kalmamıştı. İtirafçı Engin Erkiner, Nebil yoldaşı polise veren ilk ve tek kişidir.
Deşifre edilen Engin adam, acınası hallere düştü. Polis ifadesi, boğazını sıkan bir idam ipine dönüştü. Bunun kabusları altına girdi. Bu nedenle yazdığı her satırda Mihrac Ural’a saldırma ihtiyacı duydu. Bu refleks bir hasta refleksidir. Ruhunu hafakanlar basıyor. Bu onu geriyor ve ayıbını örtmek için başkasını suçlamaya, şaibe yaratmaya yöneltiyor. Yer yüzünde, İtirafçının kamburunu örtecek bir örtü de yok.
İtirafçı ayıbını örtmek için kendi kurgularıyla yarattığı senaryolara bir de asıp kesip cezai hayaller üretiyor. Kendisine uygulanması gereken cezaları, uydurma suçlularına yöneltiyor. Buradan ona sözüm var, Engin sana acıyorum, seni her yerde ve zamanda ezebileceğimi biliyorsun. Ama ben asla şiddeti siyasi hasımlarım için bir çözüm yolu olarak düşünmedim. Seni ciddiye almadığım için de zararlarını kuşatmakla yetindim. Bunu örgütümle, yoldaşlarımla başardım. Senin gibi bir ufak kişiye bu kadarı yeter de artar.
Bu ön bilgiler ışığında İtirafçı Engin Erkiner’in Nebil Rahuma yoldaşı polise nasıl ihbar ettiğini, onu nasıl afişe edip firari duruma düşürdüğünü kendi ağzından, resmi belge ve imzasıyla, polis ifadesinden aktaracağım.
Bu belge ne hasım iddiası, nede üçüncü kişilerin onayını bekleyin bir duyumdur. Bu belge iddialarımızda ne kadar tutarlı olduğumuzu gösteren açık bir kanıttır. Bu belge Nebil’i ilk ve tek olarak polise teslim edenin kim olduğunu göstermektedir.
Bu belge çamur atma değil tarihe sunulmuş bir kanıttır. Nebil Rahuma yoldaşı, örgütü ve bizleri polise ispiyonlayanın kim olduğunu gösteren hukuki bir kanıttır.
Okur olarak bunu değerlendirin ve ona göre bu çirkin insanı algılayın.
İşte Halep işte arşın.
İtirafçı Engin Erkiner’in polis ifadesinin özeti şudur:
“Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner İfadesi, s:16)
İfadesini polise yardımla açarak işe koyulan itirafçı Engin, Nebil yoldaşı polise gammazlarken, akla hayale gelmeyecek ayrıntılarıyla birlikte adını 17 kez tekrar ederek şunları itiraf ediyor.
Buyurun birlikte okuyalım:
“Nisan ayı sonlarında benim evimde yapılan toplantı sonunda MİHRAÇ giderken mayıs ayı başlarında İstanbul’a 2 insan göndereceğini söylemiş ve bunlarla buluşabilmem için de Taksim civarında şimdi hatırlayamadığım bir yerde randevu kararlaştırmıştık. Verilen randevu günü kararlaştırılan mahalle gittim, orada ALİ SÖNMEZ ve NEBİL ile karşılaştım ve tanıştım ALİ’nin soyadının SÖNMEZ olduğunu Emniyet müdürlüğünde öğrendim. ALİ ve NEBİL Antakya’dan talimatlı olarak geldiklerinden bunlara ayrıca eyleme girip girmeme konusunda herhangi bir sual tevcih etmedim.” ( Engin Erkiner’in polis İfadesi sayfa:10 )
“SORULDU: ALİ ve NEBİL Antakya’dan gelirken bir adet Fransız yapısı gerilla tipi İmsa otomatik makinalı tabanca (Baskın sırasında yakalanmıştır.), bir adet 14 lü tabanca (Baskında yakalandı.), bir adet 7,65 mm. Çapında tabanca (Baskında yakalanmıştır. Uzun brovningi olanı.) ve şarjörü iki defa doldurabilecek miktarda mermi getirmişlerdir.” (Engin Erkiner’in polis ifadesi,s:10)
“SORULDU: bir banka soyma eylemini gerçekleştirmek üzere ben, MUHARREM, ALİ ve NEBİL karar aldıktan sonra bankayı tespit etmek ve istihbarat toplamak maksadıyla teker teker İstanbul’un muhtelif semtlerindeki müsait bankaları dolaşmaya başladık. Bu arada Merter İş bankasının müsait durumda olduğu bilgisini arkadaşlardan biri bana getirdi Hep beraber bankaya giderek tetkik ettik, kaçış yollarını tespit ettik. Bu arada söylemeyi unuttum Ankara kadrosundan HAKKI Haziran ayı içinde eylemlerde kullanacağımız bir şoför getirmişti…
“…Ben soygundan sonra akşamleyin Cihangir’deki eve gelecektim. Belirtilen gün ve saatte yaptığımız plan gereğince Merter İş Bankası soygunu MUHARREM, ALİ, NEBİL ve şoför MUSTAFA tarafından gerçekleştirildi. Yukarıda söylemeyi unuttum eylemden birkaç gün önce kirli sarı renkte, Murat marka bir arabayı düz kontak yaparak çaldıklarını ve Cihangir’deki ev civarına getirdiklerini biliyorum…
“... Yukarıda da belirttiğim gibi soygun planlanan günde yapıldı, ben de akşamleyin kararlaştırıldığı gibi Cihangir’deki eve giderek paraları bir kere de beraber saydık. Bir kere de diyorum, zira daha önce MUHARREM, ALİ, NEBİL ve MUSTAFA paraları saymışlardı. Eve geldiğim vakit miktarını 200.000 TL. olduğunu söylemişlerdi. Paraları ve silahları Cihangir’deki eve bırakıp ben o gece kendi evime döndüm. Birkaç gün sonra da ALİ ile birlikte Antakya’ya hareket ettik. Antakya’ya giderken bankadan gasp ettiğimiz paranın 170.000 TL. civarında bir meblağı yanımıza aldık. ALİ ile birlikte MİHRAÇ’ın evine gittik. 4-5 gece burada kaldık. MİHRAÇ’ın evinde kaldığımız müddetçe örgütü, durumu ve Türkiye’deki genel siyasi ortam üzerinde konuştuk… Yukarıda da söylediğim gibi 4-5 gün MİHRAÇ’ın evinde kaldıktan sonra malzemelerle birlikte BEN, ALİ, NEBİL beraberce İstanbul’a döndük. Yukarıda söylemeyi unuttum MİHRAÇ’ın evine gittiğim vakit yanımda getirdiğim 170.000 TL. civarındaki parayı malzeme alması için MİHRAÇ’a vermiştim. MİHRAÇ orada kaldığım 4-5 gün içinde 400 adet civarında dinamit lokumu, tahminen 150 adet civarında elektrikli ve normal funye, 10 kutu 7,65mm. Çapında mermi, 8-9 kutu 60 lık 9 mm. lik uzun mermi, 2 adet Kalaşinkov marka tüfek, tahminen 200 adet civarında Kalaşinkov mermisi temin ederek bana teslim etmişti. Ayrıca tahminen 10 adet “Sosyal-Emperyalizm” (iki kelime çizildi) “ SOVYET SOSYAL EMPERYALİZM TEZLERİNİN SAÇMALIĞI” başlıklı 212 sahifelik ve HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ imzasını taşıyan broşürü vermişti. Bütün bu malzemeleri 2 bavul ve bir el çantasına koyarak yukarıda da söylediğim gibi BEN, ALİ ve NEBİL ile birlikte İstanbul’a getirdim… 1 Mayıs hadiselerinde İnterkontinental Otelinden ateş edildiğine dair gazetelerde çıkan haberleri okumuştum. Bu sebepten eylem hedefi olarak İnterkontinental’i seçtim. Eylem şekli olarak ta bu otelin kurşunlanmasına karar verdim. Eylem kadrosu olarak şoför MUSTAFA, NEBİL, MUİHARREM’i seçtim ve kendilerine böyle bir eylemi gerçekleştireceğimizi söyledim… saat 22.00 civarında eylemi yukarıda saydığım kadro gerçekleştirdi. Eylem planı şu…şekildeydi; Araba Bosfor Turizminin bulunduğu caddede bulunacak, MUHARREM ve NEBİL eylem günü kendilerine verdiğim iki adet kalaşinkov ve 4 adet dolu şarjörle İnönü Gezisinin Taksim tarafına bakan yüzündeki parmaklıkların hemin arkasında yer alan fundalıklar içinde otele ateş edeceklerdi. Eylem planlandığımız şekilde gerçekleştirildi, ben hadiseden sonra Taksim’e gittim, Taksim’e vardığım zaman saat 22,30 civarıydı, otelde fazla anormal bir durum göremedim. Buradan eve döndüm, ertesi gün gazetelerde otelin kurşunlanma olayını okudum. Sonra cihangir’deki eve giderek silah ve şarjörleri aldım, NEBİL ve MUHARREM eylem gecesi adam başına birer şarjörden biraz fazla mermiyi otele sıkmışlardı.” ( Engin Erkiner’in polis ifadesi s:10-11)
“ Bundan sonra yeni bir eylem gerçekleştirmek suretiyle para temin etmeyi düşündüm. ALİ, MUHARREM, NEBİL’i yanıma alarak Yusufpaşa Ak Bank’ı kontrol ettik, ancak orada gördüğümüz şahıslardan şüphelendik, bunların polis olabileceğini düşündük ve bu yüzden bu bankayı soymaktan vazgeçtik. Bu banka yerine Harbiye Ak Bank şubesini seçtik. Soygun planını şu şekilde yapmıştık; şoför MUSTAFA yukarıda da bahsettiğim gibi İnterkontinental eylemine katılan ve bu eylem için yeniden plakası değiştirilen beyaz renkli Reno ile Rayoevinin yanındaki sokakta istikameti Spor ve Sergi Sarayına doğru duracaktı. Eylemi BEN, NEBİL, ALİ, İBRAHİM YALÇIN gerçekleştirecektik. 18 Ağustos gecesi ben Cihangir’deki evde kaldım ve soygunun son planları üzerinde tartıştık, ertesi sabah saat 08,30 civarında topluca evden çıkarak Reno’ya bindik ve Spor Sergi Sarayına giden ve Rayo evinin yanında bulunan caddenin köşesinde arabadan indik. MUSTAFA DA arabayı caddenin içine çekerek arabada kaldı. Biz topluca bankaya girdik. Banka içinde şu şekilde ( daha önce yapılan plan çerçevesinde) yer aldı. İBRAHİM YALÇIN elinde 7,65 mm. çapında bir tabanca idi kapıyı tuttu. ALİ SÖNMEZ ceketinin içene sakladığı Fransız yapısı otomatik tabancayı ceketinin içinden çıkartarak vezne gitti. Yanlış oldu ALİ elinde 14 lü tabanca ile vezneye gitti ve vezneden paraları aldı. NEBİL ceketinin altına sakladığı Fransız yapısı otomatiği çıkartarak ortalığı kontrol etti, NEBİL’e yardımcı olarak ben de elimde 7,65 mm. tabanca ile etrafı kontrol ettim. ALİ paraları aldıktan sonra elindeki naylon torbaya koydu.”( Engin Erkiner’in polis ifadesi s: 11-12)
“SORULDU: TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI ve ya HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ’nin Türkiye çapında faaliyet gösteren ve benim tanıdığım kişileri görevleri ile birlikte şu şekilde sıralayabiliriz.
MİHRAÇ : Orta boylu,165-170 boyunda, esmer, siyah saçlı, Güney Bölge sorumlusu.
HAKKI: Uzun boylu,175 boyunda, zayıf, beyaz tenli,kısa saçlı. Ankara Bölge Sorumlusu. Üst komite üyesi, ( Bu isim takma addır)
EŞBER (BİNBAŞI), (Takma isim): 175 boyunda, zayıf,hafif sarışın. İzmir Bölge sorumlusu.
MİHRAÇ, HAKKI, EŞBER üst komite üyeleridir.
İSTANBUL:
CEMİL ORKUNOĞLU: HAS-İŞ ve TÜM-DER de örgütsel çalışmayla ilgili görevlidir.
HİLAL ORKUNOĞLU (GÖKER): TÖB-DER’de örgütsel çalışmayla ilgili görevlidir.
BELMA GÜRDİL: Boğaziçi üniversitesinde örgütsel çalışmayla ilgili görevlidir.
ALİŞAN ÖZDEMİR: Sempatizan durumundadır.
BENGÜ: (Soyadını bilmiyorum) Sempatizan durumundadır.
İMAM KILIÇ: Sempatizan durumundadır.
ALİ SÖNMEZ : Örgütün eylem kadrosunda yer alır (takma ismi ZEKİ)
NEBİL: (Soyadını bilmiyorum), örgütün eylem kadrosundadır.
MUHARREM : (Soyadını bilmiyorum) örgütün eylem kadrosundadır.
MUSTAFA: (Soyadını bilmiyorum) Bütün eylem kadrosunda yer alır.
İBRAHİM YALÇIN: örgütün eylem kadrosundadır.
ALİ YILDIRIM: Sempatizan durumundadır.
HAYDAR YILMAZ: örgütün eylem kadrosundadır. ( takma ismi AHMET’tir)
NEBİL’in takma ismi SABRİ, MUHARREM’in takma ismi SİNAN’dır.
FİLİZ: (Soyadını bilmiyorum) Sempatizan durumundadır.
ATAKAN SAKARYA: Sempatizan durumundadır.
ERCÜMENT: ( Soyadını bilmiyorum) Sempatizan durumundadır.
ORHAN: (Soyadını bilmiyorum) sempatizan durumundadır.
ZUHAL: (Soyadını bilmiyorum) sempatizan durumundadır.
MEHMET ÇELİKEL: Seviyesi sempatizanlığın biraz ilerisi ve HAS-İŞ’te çalışır.
CUMALİ ÇAKMAKLI: Sempatizan durumundadır.
NAİM İME: TÜM-DER’de faaliyet göstermekte olup ACİL’e yaklaşmak durumundadır…” (Engin Erkiner’in polis ifadesi, s: 15-16)
Bu ifadeyle birlikte İtirafçı Engin Erkiner’in Nebil yoldaşı polise ilk ve tek teslim eden kişi olmasına rağmen, yoldaşın mütevazi isminden nemalanmak, kendisi ve MİT’e satılmış ortağının yaptıkları çirkinlikleri lanetliyor bunlara sesiz kalanları da ayıplıyorum.
Bunlarla aramızda zamanı hakem koymakla yetiniyorum.
25 Nisan 2009
Nebil yoldaşı, öldürüldüğü tarihten bu yana, aralıksız anan gerçek yoldaşları tüm devrim şehitleri anısına Antakya “Şehitler Haftası” etkinliği yaptı. Birileri, şehitler haftası etkinliğinin hazırlıkları sürerken, bir yerlerden emir alınmış gibi saldırıya başladılar. Çamur atma, karalama, şaibe, kurgu ve yalanlar saldırdılar. Şehitleri bile şaibe altında bırakmak istediler. Bunu yapan iki kişiydi. Biri itirafçı Engin Erkiner, diğeri MİT’e satılmış bir ajan İbrahim Yalçın (polisteki kod adı Şahin).
Bu ikilinin yolları ne zaman örgütümüze karşı bir yıkım hareketi varsa orada kesişmiştir. Ama dün olduğu gibi, bu gün de yalan ve kurgularla iştigal ettikleri açığa çıkarak gerçek kimlikleriyle göründüler. Acilciler tartışmasını takip eden herkes ortaya koyduğumuz belgeler, el yazıları, mektuplar ve üçüncü kişilerce doğrulanan belirlemelerle bu çirkin insanların amaçlarını yeterince kavramış oldu. Devrimci hareket nezdinde bunlara hayatlarında silemeyecekleri izler bırakıldı. Artık bu izlerle dolaşacak tahriplerine karşı önlemler alınacaktır.
1977 Ağustosta yakalanan Engin Erkiner, örgütümüzü tümden polise teslim etmiş bir itirafçıdır. Bu itirafçı, 1982 de örgütten kaçarak TKEP ‘li olmuştu. Sonra TKEP’ten de ayrılıp örgüt, örgüt dolaşarak bilmediğimiz işler ifa etmiştir. Bu işler şimdi daha belirgin olmaya başladı; özel harp dairesi, derin devlet işi…
İtirafçı, Doğu Perinçek’in yolundan yürüyerek, poliste yaptığı tahribatla yetinmemiş, ihbarcılığa da yönelmiştir. Son üç ay içerisinde yaptığı ihbarlar, bir çok yoldaş için yıkıcı etkiler yaratmıştır. Zira, ihbarlar artık en ince şahsi ayrıntıları bile polise gammazlama yoluna girmiştir.
Oysa bu dönem, devrimci mücadelenin olduğu kadar örgütümüzün de toparlanma ve geniş diyalog sürecinin yükseldiği bir dönemdir. THKP-C (Acilciler) örgütü etkinliklerini, gösterilerini, yayın faaliyetlerini hızla yaymaya başlamıştır. Bu durum, örgütümüzle bağını on yıllardır koparmış olanları bir araya getirirken, itirafçı ve çevresini paniğe yöneltmiştir.
Polis ifadesi yayınlanmadan önce, İfadesi yayınlanması halinde ona “ön söz” bile yazacağını belirten İtirafçı Engin, İki tokat yemeden, bir saat bile direnmeden örgütü polise teslim ettiği açığa çıkınca ifadesi etrafındaki böbürlenmeleri sona ermişti. Ancak sırtında büyük bir kambur olarak duran bu ifadenin baskısı altına girmiş olması onu korkunç bir ruh haline sokmuş oldu. Bu kamburu öretmek için akıl almaz cambazlıklar, karalamalar, kurgularla suçlamalara yöneldi. Tam bir hasta ruh haliyle çırpınmaya başladı.
Bu zavallı itirafçının polis ifadesi iğrençti. Polisle bu ölçüde işbirliği yapan bir başka kişi az bulunurdu. Doğu Perinçek’in de aynı şekilde bir itirafçı olduğu biliniyor. Doğu Perinçek kendi kamburunu örtmek için Türkiye devrimci hareketine dayattığı ihbarcılığı ve en sonunda derin devlet adamı Ergenekon davasında yer alışı her şeyi çok açık olarak ortaya koymaktadır. Engin Erkiner de tas tamam bu yolda yürümektedir.
İtirafçı Engin Erkiner, örgütümüzü kendi deyimiyle “kronolojik sıra içinde” (Polis ifadesi, s:12) polise teslim etmiş. Tüm eylemler, tüm adresler, evler, kişiler, tanıdıkları selamlaştığı, ceza evinde olup haberleştiği, olmamış ancak olası eylemleri ve kimlerin bunu yapabileceğini tek tek itiraf etmiştir. Hani derler ya hayallerini anlattı diye işte tas tamam öyle, örgütü teslim etmiş. İtirafçı,Nebil Rahuma yoldaşı da polise teslim eden ilk ve tek kişiydi. İfadesinde ilgili ilgisiz her şeye Nebil yoldaşın adını katarak poliste deşifre olması ve aranmasına yol açmıştır: bu süreç Nebil yoldaşın Ölümüne kadar süren kovuşturmaların tek nedenidir.
İtirafçının 20 sayfalık polis ifadesini okuyan herkes inanılmaz bir şok geçirmekte ve “bu hainin cezasının neden verilmediğini” sorup durmaktadır. O günde bu günde verdiğimiz cevap aynıydı. İnsan katletmek devrimci bir tutum değildi. İtirafçı da olsa, onu kuşatmak, etkisiz ve denetim altında tutmak daha zararsız olmasını sağlardı. Zaten zindanlardaydık, kaçar kaçmaz 12 Eylül darbesi geldi. Yurt dışına yoldaşları güvenli bir şekilde ve örgüt içi sorun yaratmadan çıkarmak gerekiyordu. Bu gelişmeler bizi daha sakin bir kafayla düşünmeye götürdü. Nitekim kestirme yoldan gidip şiddeti değil zamanı esas alarak sürecin sağlıklı yürümesi için çalıştık. Bunu da başardık. Bu gün patlayan lağımlardan bu tiplerin çıkması çok normal. Ancak bunların geçmişte olası zararlarının önüne geçilmiş oldu.
İtirafçı Engin, Nebil yoldaşı polise afişe eden ilk ve tek kişidir dedim, Nebil adı ifadesinde o kadar çok geçmekte ve tekrar etmektedir ki, Nebil yoldaşa duyduğu kini de yansıtması açısından dikkatlice okunmayı gerektiriyor. Ama o kendi kamburunu başkasının sırtına yıkmak, spekülatif söylemlerle kafaları bulandırmak için kurgular yapıyor. Ama tutmuyor, ne tarihler ne de olaylar yalanı gerçek yapamıyor.
Benim yakalanma tarihim 10 Mart 1978 Ankara. Ankara’da sorguya alındığımda aynı evde yakalanan yoldaşlarımda vardı. Polise direndim, aynı evde yakalananların tanımadığımı söyledim. Tümünü inkar ettim. Öğrenci olduğumu dergi satarak yaşamımı kazandığımı söyledim. Ser verdim sır vermedim. İtirafçı Engin’in polis ifadesinde sırtıma yıktığı tonlarca itirafı reddettim. Merkezi davam İstanbul’da olduğu için beni İstanbul emniyetine götürdüler orda da işkencelerden geçtim. Falaka ipinin ayaklarımda bıraktığı kesik izleri bu güne kadar kara birer leke olarak taşırım. Elektrik işkencesi ve kaba dayak ise, falaka nezdinde çok kolay şeylerdi; bilenler bilir. İstanbul faslını da ser verip sır vermeyerek tamamlayınca, sağmalcılar cezaevine sevk edildim. Emniyet müdürlüğünde Hacı Demirkaya, Nadir Nadi Çelik ve Uğur Gür’e suikast girişiminde bulunan TİKKO’cu arkadaşları gördüm, Hacı yarılı ve kan içindeydi. Sonra sağmalcılarda birlikte olduk.
İtirafçı Engin, yana yana ifademi aradı. Buldu ve gerçeği görüce utancından yerin dibine girdi. Elinde Mihrac Ural’ın polise direnişinin belgesi beyaz bir sayfa vardı. Bu durum İtirafçıyı yeni çamurlara yöneltti. İfademi kendisi gibi şaibeli göstermeye yöneldi. Ama başaramadı. Yalanlarla, tarih bilgisi gerçekliğiyle bu oyunu da tutmadı. Nebil yoldaşın yakalanması üzerine ortaya attığı yalan kurgu, bir başka yalandan besleniyordu. Duyumu kanıt göstermenin sonu buydu. Utanma ve ar duygusu bitmiş olanlar, ifademin altında ezilmişlerdi.
Sağmalcılara gittiğimde benden önce İstanbul’da yakalanmış olan Nebil yoldaş beni ilk karşılayan oldu. Derhal yatağını bana verdi. Nebil başında olduğum ekibin bir militanıydı. Çocukluktan beri de birlikte olduğum can yoldaşımdı. Kısa süre birlikte kaldık. Onu, üniversite öğrenci kavgalarından gelen, bir öğrenci gurubunun kısa sürede tahliye olmasını fırsat bilerek ve rahmetli Bedri Yağan’ın yerine koyarak özgürlüğe kavuşturdum (Bu öğrencilerden birini daha alıkoyarak, Hacı Demirkaya’nın da firarını sağlanmıştı).
Önce, Nebil benim çıkmamı istedi. Ona, benim ifadem temiz, senin durumun zorda, sen çıkacaksın dedim; sıra değil akıl hükmünü verdim ve özgür oldu. Ayrıntıları 68. Dosya Nebil… Nebil… dE anlattım.
Bu kısa sürede Nebil’le sohbetler yaptık. Bu sohbetlerimizde üçüncü kişiler de bulunuyordu. Ancak O şu an aramızda değil. Üçüncü kişilerin onayı bile olmadan ölüleri konuşturup şaibeler yaratanların olduğu bir ortamda ölüler adına konuşmak çok kolay ama gerçek olsa bile dikkat gerektiriyor. Ancak böylesi bir ahlak algısı olmayanlar bu işi ya vesveseyle, fısıldamalarla ya da MİT’e satılmış İbrahim Yalçın gibi pervasızlıkla yapmakta zorlanmazlar; bu rezil adam ölüyü de diriyi de hayaleti de kirli amacı için konuşturur. Bu satılmış adamın tarihlere bile bakmadan, düşeceği utanılmaz halleri düşünmeden Nebil yoldaşı ölümünden sonra konuşturduğu gibi. Ki, ortaya çıkan son bilgiler, Bu soytarının Nebil’le, Ali Çakmaklı’nın ölümü sonrası bir araya gelip konuşmasının mümkünü olmadığını gösteriyor. Ama kirli amaç, ekibimin bir militanı olan, emir ve talimatlarımla çalışan bir can yoldaşımı bana karşı konuşturmak, bunlar için hiçte zor olmaz.
Şu tarihlere dikkat edin ve ölü nasıl konuşturuluyor onu bilin:
23 Eylül 1980 Ali Çakmaklı’nın ölüm tarihi. Gazeteler 24 Eylülde haberi geçiyor. Nebil, Ali çakmaklı öldürüldüğünde Adana’da olduğu belirtiliyor. Nebil 29 Eylül 1980’de katlediliyor. Yani arada sadece 6 gün var. Adana’dan dönüşünün ikinci günü tutuklanmış olsa bile MİT ajanı İbrahim Yalçın’ın Nebil’le görüşüp uzun uzun konuştuğu kocaman bir yalandan ibarettir. Bu yalan, tipik bir İbrahim Yalçın üretimidir. MİT’e satılmış birinin ölüleri konuşturmasından bekleyeceği şey ne olabilir diye düşünenler, İbrahim yalçın’ın el yazılı itiraflarını yorumsuz olarak http://tarihselhainler.blogspot.com/ linkine bir göz atarak okusunlar.
Nebil yoldaşın öldürülmesinde, Acilcilere yaptığı belirtilen maddi kaynak transferinde İbrahim Yalçın’ın örgüt bilgisi olmadan oynadığı rol, her zamandan daha çok ön plana çıkıyor. Buna dikkat çekmek istiyorum.
HDÖ davası “GEREKÇELİ HÜKÜM” 252 sahifedir. Çok detaylı ifade ve bilgilerle tümü çözülmüş olan bu örgütün açıklamalarında Nebil öldürülmesi, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesiyle ilgili bir misilleme den çok, Acile aktarıldığı iddia edilen altınlarla ilgilidir; yani İbrahim Yalçın’ın örgüt kararı olmadan aldığı ve ne yaptığı belli olmayan altınlarla ilgili olarak, HDÖ’ye “ihanetle” suçlandığı görülmektedir. Şimdi, itirafçı Engin’in, Nebilin ölümünden Ali Çakmaklı olayını esas alan ve bunun için bana yönelen suçlamalarını nereye koymak gerektiğini soracağım? MİT’e üç beş kuruşa satılmış İbrahim yalçın’ın herkesçe bilenen ve bu güne kadar süren para tutkusunun bu işte, örgüt haberi olmadan nasıl rol oynadığı artık açığa çıkmış bulunmaktadır. Nebil yoldaşımızın katlinde İbrahim Yalçın adli MİT ajanının dolaysız parmağı bulunmakta ve bu gerçeği örtmek için, saptırma kurguları, ortağı itirafçı Engin’le tezgahlamaktadırlar. Bu ikilinin bir araya gelmesinin altındaki gerçekleri de böylece açığa çıkmaktadır.
Ali Çakmaklı’nın ölüm haberini bile okumadan önce Nebili tutuklayanların, Ali Çakmaklı sorunu üzerine Acilcilere misilleme yapacaklarını düşünmek çok aptalcadır: böyle bir şey yoktur olamaz da. Ali Çakmaklı'yı kim ve nasıl öldürdü henüz bilinmezken, Öldürülme olayının gazetede yayınlandığı gün olan 24 Eylül 1980’de ya da en geç ertesi gün arkadaşları tarafından tutuklanan Nebil yoldaşın bu konuyla ilgili bir misillemeye muhatap olduğunu düşünmek çok safçadır. Ama Nebil, bizimde bilmediğimiz çok önemli bir başka bilgiyi kendisi vermişse ve bu bilgi onun tutuklanmasına ve katline yol açmışsa çok ayrı bir şeydir (Bu konuda araştırmacı arkadaşlar, farklı yönden ve çok önemli bilgiler aktarıyorlar: Ali Çakmaklı’ınn öldürüldüğü gün, Nebil’in Adana’da olması gibi yoruma çok açık bilgiler). Her halükarda, Nebil’in öldürülmesinde İbrahim Yalçı’nın örgütümüz haberi olmadan almaya tenezzül ettiğini ve kendi hırsızlığı için Nebil’in ölümüne bahane yarattığının bilinmesi gerekmektedir. Bu konuyu daha sonra etraflıca işleyeceğim.
Nebil 1977 Ağustos yakalanmaları ardından İtirafçı Engin’e dolup dolup taşmış bir militandı. Bu konu ekibimin içinde olduğu kadar, örgütün önemli kadrolarınca da biliyordu. Ama zindanda olana saldırmak anlamsızdı ve siyasi açıdan doğru değildi. Bu konuyu Isparta cezaevinde çözdüm. İtirafçı ve onun itiraflarını poliste reddetmeyenler her şeyi üstlenecekti. Dava bu zemin üzerinde yürüyecek, poliste direnenler en kısa yoldan özgür olmalarına olanak sağlanacaktı. İtirafçının yapacak bir şeyi yoktu teslim olmuştu ve kararlarıma uymak zorundaydı. Bu oldu. Isparta’da başlayan merkezi davamız bu çerçevede yol haritasına sahipti.
Nebil yoldaş, itirafçıya karşı her zaman soğuktu. Bu adamdan tedirgindi. 1977 Ağustos yakalanmalarından öncede durum buydu. Bunu gözlemleyen kimileri yazılarına da konu etiler. Bu günkü tartışmalarda ses çıkarmayanların tümü İtirafçının polisteki rezil tutumunu bilir. İtirafçı örgütü yıkmıştı ve tek tek her birimizi polise afişletmişti. Acil hareketinde olup o denem itirafçıdan zarar görmeyen tek bir kişi ve bölge kalmamıştı. İtirafçı Engin Erkiner, Nebil yoldaşı polise veren ilk ve tek kişidir.
Deşifre edilen Engin adam, acınası hallere düştü. Polis ifadesi, boğazını sıkan bir idam ipine dönüştü. Bunun kabusları altına girdi. Bu nedenle yazdığı her satırda Mihrac Ural’a saldırma ihtiyacı duydu. Bu refleks bir hasta refleksidir. Ruhunu hafakanlar basıyor. Bu onu geriyor ve ayıbını örtmek için başkasını suçlamaya, şaibe yaratmaya yöneltiyor. Yer yüzünde, İtirafçının kamburunu örtecek bir örtü de yok.
İtirafçı ayıbını örtmek için kendi kurgularıyla yarattığı senaryolara bir de asıp kesip cezai hayaller üretiyor. Kendisine uygulanması gereken cezaları, uydurma suçlularına yöneltiyor. Buradan ona sözüm var, Engin sana acıyorum, seni her yerde ve zamanda ezebileceğimi biliyorsun. Ama ben asla şiddeti siyasi hasımlarım için bir çözüm yolu olarak düşünmedim. Seni ciddiye almadığım için de zararlarını kuşatmakla yetindim. Bunu örgütümle, yoldaşlarımla başardım. Senin gibi bir ufak kişiye bu kadarı yeter de artar.
Bu ön bilgiler ışığında İtirafçı Engin Erkiner’in Nebil Rahuma yoldaşı polise nasıl ihbar ettiğini, onu nasıl afişe edip firari duruma düşürdüğünü kendi ağzından, resmi belge ve imzasıyla, polis ifadesinden aktaracağım.
Bu belge ne hasım iddiası, nede üçüncü kişilerin onayını bekleyin bir duyumdur. Bu belge iddialarımızda ne kadar tutarlı olduğumuzu gösteren açık bir kanıttır. Bu belge Nebil’i ilk ve tek olarak polise teslim edenin kim olduğunu göstermektedir.
Bu belge çamur atma değil tarihe sunulmuş bir kanıttır. Nebil Rahuma yoldaşı, örgütü ve bizleri polise ispiyonlayanın kim olduğunu gösteren hukuki bir kanıttır.
Okur olarak bunu değerlendirin ve ona göre bu çirkin insanı algılayın.
İşte Halep işte arşın.
İtirafçı Engin Erkiner’in polis ifadesinin özeti şudur:
“Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner İfadesi, s:16)
İfadesini polise yardımla açarak işe koyulan itirafçı Engin, Nebil yoldaşı polise gammazlarken, akla hayale gelmeyecek ayrıntılarıyla birlikte adını 17 kez tekrar ederek şunları itiraf ediyor.
Buyurun birlikte okuyalım:
“Nisan ayı sonlarında benim evimde yapılan toplantı sonunda MİHRAÇ giderken mayıs ayı başlarında İstanbul’a 2 insan göndereceğini söylemiş ve bunlarla buluşabilmem için de Taksim civarında şimdi hatırlayamadığım bir yerde randevu kararlaştırmıştık. Verilen randevu günü kararlaştırılan mahalle gittim, orada ALİ SÖNMEZ ve NEBİL ile karşılaştım ve tanıştım ALİ’nin soyadının SÖNMEZ olduğunu Emniyet müdürlüğünde öğrendim. ALİ ve NEBİL Antakya’dan talimatlı olarak geldiklerinden bunlara ayrıca eyleme girip girmeme konusunda herhangi bir sual tevcih etmedim.” ( Engin Erkiner’in polis İfadesi sayfa:10 )
“SORULDU: ALİ ve NEBİL Antakya’dan gelirken bir adet Fransız yapısı gerilla tipi İmsa otomatik makinalı tabanca (Baskın sırasında yakalanmıştır.), bir adet 14 lü tabanca (Baskında yakalandı.), bir adet 7,65 mm. Çapında tabanca (Baskında yakalanmıştır. Uzun brovningi olanı.) ve şarjörü iki defa doldurabilecek miktarda mermi getirmişlerdir.” (Engin Erkiner’in polis ifadesi,s:10)
“SORULDU: bir banka soyma eylemini gerçekleştirmek üzere ben, MUHARREM, ALİ ve NEBİL karar aldıktan sonra bankayı tespit etmek ve istihbarat toplamak maksadıyla teker teker İstanbul’un muhtelif semtlerindeki müsait bankaları dolaşmaya başladık. Bu arada Merter İş bankasının müsait durumda olduğu bilgisini arkadaşlardan biri bana getirdi Hep beraber bankaya giderek tetkik ettik, kaçış yollarını tespit ettik. Bu arada söylemeyi unuttum Ankara kadrosundan HAKKI Haziran ayı içinde eylemlerde kullanacağımız bir şoför getirmişti…
“…Ben soygundan sonra akşamleyin Cihangir’deki eve gelecektim. Belirtilen gün ve saatte yaptığımız plan gereğince Merter İş Bankası soygunu MUHARREM, ALİ, NEBİL ve şoför MUSTAFA tarafından gerçekleştirildi. Yukarıda söylemeyi unuttum eylemden birkaç gün önce kirli sarı renkte, Murat marka bir arabayı düz kontak yaparak çaldıklarını ve Cihangir’deki ev civarına getirdiklerini biliyorum…
“... Yukarıda da belirttiğim gibi soygun planlanan günde yapıldı, ben de akşamleyin kararlaştırıldığı gibi Cihangir’deki eve giderek paraları bir kere de beraber saydık. Bir kere de diyorum, zira daha önce MUHARREM, ALİ, NEBİL ve MUSTAFA paraları saymışlardı. Eve geldiğim vakit miktarını 200.000 TL. olduğunu söylemişlerdi. Paraları ve silahları Cihangir’deki eve bırakıp ben o gece kendi evime döndüm. Birkaç gün sonra da ALİ ile birlikte Antakya’ya hareket ettik. Antakya’ya giderken bankadan gasp ettiğimiz paranın 170.000 TL. civarında bir meblağı yanımıza aldık. ALİ ile birlikte MİHRAÇ’ın evine gittik. 4-5 gece burada kaldık. MİHRAÇ’ın evinde kaldığımız müddetçe örgütü, durumu ve Türkiye’deki genel siyasi ortam üzerinde konuştuk… Yukarıda da söylediğim gibi 4-5 gün MİHRAÇ’ın evinde kaldıktan sonra malzemelerle birlikte BEN, ALİ, NEBİL beraberce İstanbul’a döndük. Yukarıda söylemeyi unuttum MİHRAÇ’ın evine gittiğim vakit yanımda getirdiğim 170.000 TL. civarındaki parayı malzeme alması için MİHRAÇ’a vermiştim. MİHRAÇ orada kaldığım 4-5 gün içinde 400 adet civarında dinamit lokumu, tahminen 150 adet civarında elektrikli ve normal funye, 10 kutu 7,65mm. Çapında mermi, 8-9 kutu 60 lık 9 mm. lik uzun mermi, 2 adet Kalaşinkov marka tüfek, tahminen 200 adet civarında Kalaşinkov mermisi temin ederek bana teslim etmişti. Ayrıca tahminen 10 adet “Sosyal-Emperyalizm” (iki kelime çizildi) “ SOVYET SOSYAL EMPERYALİZM TEZLERİNİN SAÇMALIĞI” başlıklı 212 sahifelik ve HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ imzasını taşıyan broşürü vermişti. Bütün bu malzemeleri 2 bavul ve bir el çantasına koyarak yukarıda da söylediğim gibi BEN, ALİ ve NEBİL ile birlikte İstanbul’a getirdim… 1 Mayıs hadiselerinde İnterkontinental Otelinden ateş edildiğine dair gazetelerde çıkan haberleri okumuştum. Bu sebepten eylem hedefi olarak İnterkontinental’i seçtim. Eylem şekli olarak ta bu otelin kurşunlanmasına karar verdim. Eylem kadrosu olarak şoför MUSTAFA, NEBİL, MUİHARREM’i seçtim ve kendilerine böyle bir eylemi gerçekleştireceğimizi söyledim… saat 22.00 civarında eylemi yukarıda saydığım kadro gerçekleştirdi. Eylem planı şu…şekildeydi; Araba Bosfor Turizminin bulunduğu caddede bulunacak, MUHARREM ve NEBİL eylem günü kendilerine verdiğim iki adet kalaşinkov ve 4 adet dolu şarjörle İnönü Gezisinin Taksim tarafına bakan yüzündeki parmaklıkların hemin arkasında yer alan fundalıklar içinde otele ateş edeceklerdi. Eylem planlandığımız şekilde gerçekleştirildi, ben hadiseden sonra Taksim’e gittim, Taksim’e vardığım zaman saat 22,30 civarıydı, otelde fazla anormal bir durum göremedim. Buradan eve döndüm, ertesi gün gazetelerde otelin kurşunlanma olayını okudum. Sonra cihangir’deki eve giderek silah ve şarjörleri aldım, NEBİL ve MUHARREM eylem gecesi adam başına birer şarjörden biraz fazla mermiyi otele sıkmışlardı.” ( Engin Erkiner’in polis ifadesi s:10-11)
“ Bundan sonra yeni bir eylem gerçekleştirmek suretiyle para temin etmeyi düşündüm. ALİ, MUHARREM, NEBİL’i yanıma alarak Yusufpaşa Ak Bank’ı kontrol ettik, ancak orada gördüğümüz şahıslardan şüphelendik, bunların polis olabileceğini düşündük ve bu yüzden bu bankayı soymaktan vazgeçtik. Bu banka yerine Harbiye Ak Bank şubesini seçtik. Soygun planını şu şekilde yapmıştık; şoför MUSTAFA yukarıda da bahsettiğim gibi İnterkontinental eylemine katılan ve bu eylem için yeniden plakası değiştirilen beyaz renkli Reno ile Rayoevinin yanındaki sokakta istikameti Spor ve Sergi Sarayına doğru duracaktı. Eylemi BEN, NEBİL, ALİ, İBRAHİM YALÇIN gerçekleştirecektik. 18 Ağustos gecesi ben Cihangir’deki evde kaldım ve soygunun son planları üzerinde tartıştık, ertesi sabah saat 08,30 civarında topluca evden çıkarak Reno’ya bindik ve Spor Sergi Sarayına giden ve Rayo evinin yanında bulunan caddenin köşesinde arabadan indik. MUSTAFA DA arabayı caddenin içine çekerek arabada kaldı. Biz topluca bankaya girdik. Banka içinde şu şekilde ( daha önce yapılan plan çerçevesinde) yer aldı. İBRAHİM YALÇIN elinde 7,65 mm. çapında bir tabanca idi kapıyı tuttu. ALİ SÖNMEZ ceketinin içene sakladığı Fransız yapısı otomatik tabancayı ceketinin içinden çıkartarak vezne gitti. Yanlış oldu ALİ elinde 14 lü tabanca ile vezneye gitti ve vezneden paraları aldı. NEBİL ceketinin altına sakladığı Fransız yapısı otomatiği çıkartarak ortalığı kontrol etti, NEBİL’e yardımcı olarak ben de elimde 7,65 mm. tabanca ile etrafı kontrol ettim. ALİ paraları aldıktan sonra elindeki naylon torbaya koydu.”( Engin Erkiner’in polis ifadesi s: 11-12)
“SORULDU: TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI ve ya HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ’nin Türkiye çapında faaliyet gösteren ve benim tanıdığım kişileri görevleri ile birlikte şu şekilde sıralayabiliriz.
MİHRAÇ : Orta boylu,165-170 boyunda, esmer, siyah saçlı, Güney Bölge sorumlusu.
HAKKI: Uzun boylu,175 boyunda, zayıf, beyaz tenli,kısa saçlı. Ankara Bölge Sorumlusu. Üst komite üyesi, ( Bu isim takma addır)
EŞBER (BİNBAŞI), (Takma isim): 175 boyunda, zayıf,hafif sarışın. İzmir Bölge sorumlusu.
MİHRAÇ, HAKKI, EŞBER üst komite üyeleridir.
İSTANBUL:
CEMİL ORKUNOĞLU: HAS-İŞ ve TÜM-DER de örgütsel çalışmayla ilgili görevlidir.
HİLAL ORKUNOĞLU (GÖKER): TÖB-DER’de örgütsel çalışmayla ilgili görevlidir.
BELMA GÜRDİL: Boğaziçi üniversitesinde örgütsel çalışmayla ilgili görevlidir.
ALİŞAN ÖZDEMİR: Sempatizan durumundadır.
BENGÜ: (Soyadını bilmiyorum) Sempatizan durumundadır.
İMAM KILIÇ: Sempatizan durumundadır.
ALİ SÖNMEZ : Örgütün eylem kadrosunda yer alır (takma ismi ZEKİ)
NEBİL: (Soyadını bilmiyorum), örgütün eylem kadrosundadır.
MUHARREM : (Soyadını bilmiyorum) örgütün eylem kadrosundadır.
MUSTAFA: (Soyadını bilmiyorum) Bütün eylem kadrosunda yer alır.
İBRAHİM YALÇIN: örgütün eylem kadrosundadır.
ALİ YILDIRIM: Sempatizan durumundadır.
HAYDAR YILMAZ: örgütün eylem kadrosundadır. ( takma ismi AHMET’tir)
NEBİL’in takma ismi SABRİ, MUHARREM’in takma ismi SİNAN’dır.
FİLİZ: (Soyadını bilmiyorum) Sempatizan durumundadır.
ATAKAN SAKARYA: Sempatizan durumundadır.
ERCÜMENT: ( Soyadını bilmiyorum) Sempatizan durumundadır.
ORHAN: (Soyadını bilmiyorum) sempatizan durumundadır.
ZUHAL: (Soyadını bilmiyorum) sempatizan durumundadır.
MEHMET ÇELİKEL: Seviyesi sempatizanlığın biraz ilerisi ve HAS-İŞ’te çalışır.
CUMALİ ÇAKMAKLI: Sempatizan durumundadır.
NAİM İME: TÜM-DER’de faaliyet göstermekte olup ACİL’e yaklaşmak durumundadır…” (Engin Erkiner’in polis ifadesi, s: 15-16)
Bu ifadeyle birlikte İtirafçı Engin Erkiner’in Nebil yoldaşı polise ilk ve tek teslim eden kişi olmasına rağmen, yoldaşın mütevazi isminden nemalanmak, kendisi ve MİT’e satılmış ortağının yaptıkları çirkinlikleri lanetliyor bunlara sesiz kalanları da ayıplıyorum.
Bunlarla aramızda zamanı hakem koymakla yetiniyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder