18 Aralık 2011 Pazar
SURİYE'DE DİN ADAMLARI EMPARYALYİZME KARŞI DİRENİŞTE
Arap Alevi şeyhi Zülfikar Gazel ve
Antakya ve Tüm Doğunun Ortodoks Rum Patriği Ignatius 4. Hezim,
ANTAKYA ve SAİR EL MEŞRİK KİLİSELERİ
SURİYE DEDİ
Mihrac Ural – 16 Aralık 2011
Bu makaleyi, din adamları örnek alsın diye yazdım.
Örnek din adamları, eli öpülesi inanç önderleri, haktan ve halktan yana korkusuzca tutum takınabilendir. Suriye halkıyla yönetimiyle haklı bir davanın mücadelesini verirken, Suriye’de toplanan Hıristiyan din adamları da desteklerini ilan ettiler, bölgenin tüm din adamlarına örnek oldular….
Antakya ve Sair el Meşrik (tüm Şark) kiliseleri Patrikleri Suriye’de toplandı, “ Antakya ve Tüm Doğunun Ortodoks Süryani Patriği Zekka 1. Ayvas ve Antakya, Tüm Doğu, İskenderun ve Kudüs Melkite Patriği Gregory 3. Lahham her türlü yabancı müdahaleyi ve şiddeti reddettiklerini belirttiler. Suriye'ye gerekçesi ne olursa olsun uygulanan yaptırımların kaldırılmasını talep eden Patrikler bugün Maarratusednaya'daki Süryani Aziz Efram Manastırında düzenledikleri toplantıda, Suriye'deki vatandaşları uzlaşmaya çağıran bir mesaj yöneltti…. Yüce Allaha, Suriye'yi koruması, barış, güven ve refaha kavuşturması için dua eden Patrikler, vatandaşlara yüreklerinde korkuya yer vermeme çağrısı yaptı. Patrikler mesajlarında, reformları ve atılan olumlu adımları teşvik ederek adalet, özgürlük, insanlık onuru, sosyal adalet ve vatandaşlık haklarına saygı gösterilmesini istedi. Yüce Allaha, Suriye'yi koruması, barış, güven ve refaha kavuşturması için dua eden Patrikler, vatandaşlara yüreklerinde korkuya yer vermeme” çağrısı yaptı.(15 Aralık 2011.Geniş okuma için link; http://www.sana.sy/tur/236/2011/12/16/388589.htm)
Bu çağrı, vatansever din adamı için önemli bir belirtidir; haksızlığa karşı haklıyı savunarak, duaları ve nasihatleriyle da destek vererek, direnenlere güç katar. Dua siyasettir diye ondan uzak kalmaz, eli kanlı şebekelerden korkmadan tutum alır.
Suriye 7000 yıllık bir ülke. Kimliğiyle, kültürüyle, tarihi uygarlıkların ardı arkasına kuruluşuyla tam bir mozaik ve uyumlu bir bütündür. Bu bütünün bir parçası da Şark kilisesidir. Suriye bir anavatandır bütün farklılıklarıyla bir anavatan. Suriye kimliği, ne ad olarak ne de coğrafya olarak tek boyutlu değildir. Arapları olduğu kadar tam etnik yapıları ve farklı inançları temsil eder. Suriye etnik bir topluluğun adı da değildir; bu nedenle “Ena Suri” (Ben Suriyeliyim) denince, tarihi bir kimlik ve kültür anlaşılır, ne din ne mezhep ne de etnik yapı. Bu nedenle de bu gün Suriye halkı, “Benim dinim de mezhebim de Suriye’dir” diyerek birliğini ilan ediyor; bütünlüğüne göz dikmiş eli kanlı şebekelere ve onların destekçisi karanlık amaçların emperyalistlerine dur diyor.
Bu adım çok yönlü bir mesaj ve anlamlıdır. Suriye’nin kiliseleri, Antakya ve doğu kiliseleri patrikliği önderliğinde bir kez daha kendi vatandaşına olduğu kadar dünya şer güçlerine karşı bir duruş sergilemiş oldu. Tarih içinde Antakya kilisesi ve patriklerinin toprağa, vatana ve tüm farklılıklarıyla üzerinde yaşayan insan toplulukları karışındaki sorumluluğunu gösterdi. Halkın din adamı olmanın gerçek anlam ve mahiyetini ortaya koydu. Din adamlarına ders teşkil eden, örnek alınması gereken bu davranış, Suriye mozaiğinin birbiriyle ne kadar sağlamca tutunmuş olduğunu ortaya koydu; Suriye halkı, yönetimi ve lideriyle uğramakta olduğu zulme karşı direnişine manevi bir güç katılmış olundu. Antakya ve tüm şark kiliselerinin ortaya koyduğu bu anlamlı duruş, bu coğrafyanın köklü kimliğine ve kültürünün asaletine de bir gösterge oldu.
ANTAKYA BAŞKENT
Kadim Roma kenti Antakya bir başkenttir ve farklı inançlar onun merkezindedir. Bu tüm dinler için geçerlidir. Şark kiliseleri, kendilerini kadim Roma kenti Antakya merkezli olarak adlandırırlar. Dünyanın ilk kilisesinin Antakya’da kurulması kadar, Yahudilikten koparak, bir din olarak Hıristiyanlık adını alması da ilk kez Antakya’da gerçekleşmiştir; İncil’de konu şöyle anlatılır “Onu bulunca Antakya’ya getirdi. Ve vaki oldu ki, bütün bir yıl kilise ile bir arada toplandılar ve çok kimselere öğrettiler; ve şakirtlerin Hıristiyan diye çağrılması önce Antakya’da oldu” (İncil, Resullerin İşleri 11 / 26)
Antakya’nın öncü, ilklerin şehri olma özelliğini önceki yazılarımda çok işledim. Tek boyutlu, ilkel milliyetçi bölücülüğe karşı alternatif bir önerme olarak, çoğulculuk yanı sıra çok başkentliliği savundum. Önerdim de; Ankara resmi, İstanbul mali, Diyarbakır ve Antakya seçmeli başkent olmalıdır dedim. Bu belirleme, tarihi, kültürel, etnik vd. farklılıkların barış içinde bir arada yaşamasının önemli bir unsuru olur dedim. Bölücülüğe karşı birlik bu yoldan emniyetle geçer diye de bağladım.
Böylesi bir kentin dünden bu güne taşıdığı bir kültür mirası olarak Şark aleminin tüm Hıristiyanları “Antakya patrikliği” adı altında toplanır. Türkiye şarkın başkenti özelliği çok eskilere dayanır. Roma imparatorluğu, Antakya’yı MÖ. 333 kurduğunda, kuzeyle güneyi birleştiren bir köprü olarak tasarlamıştır. Antakya’nın kadim Roma köprüsünün yıkılması üzerine yazdığım yazıda, bu köprünün farklı uygarlıkları, kuzeyden güneye, güneyden kuzeye nasıl taşıdığını ve bu köprüyü yıkan barbarların bu kenti katlederken hangi uygarlık ve tarih bilincini, kimlik ve kültürünü yıkmak istediklerini vurguladım. Kimliksizlerin kimliklilere, tarihsizlerin tarihlilere karşı savaşında yıkılan Antakya’nın Roma köprüsü esasında Şarkın tüm etnik ve inanç dokularını birleştiren bir inci gerdanlıktı. Bu yıkım ne yazık ki, birçok inanç Şeyhinin coğrafya, kültür, vatan ve inanç algısını da yıktığı görülmektedir. Ancak yıkılan yıkılır kalan sağlar ise yola devam eder. Bu nedenle, Antakya ve Tüm Şark Kiliselerinin Suriye’ye destek açıklamasını bu minvalde kavramak yanlış olmayacaktır.
Şark kilisesi, her zaman batı kilisesinden farklı bir konumlanış içinde olmuştur. Şark kilisesi çok daha halkın içinde olan bir kilisedir. Batı, haçlılardan bu yana bölgemiz üzerine sürdüğü tecavüzler öncelikli olarak da şark kilisesini yıkma hedefi taşımıştır. Dün, ikona savaşlarından, haçlılara uzanan süreçte uğradığı saldırılara karşı bu toprakların farklılıklarıyla omuz omuza vererek haklı davalarında tutum almıştır. Bu gün Filistin davasının öncüleri arasında olmasının da anlamı budur.
Bu topraklarda gerçek yerliler olarak köklü bağlara sahip olan Şark kiliseleri, Antakya adı etrafında birlik oluşturarak sadece kendini değil, bölgemize çöllerden çıkıp gelmiş haliyle tarihsiz, kimliksiz ve kültürsüz şeriat hamlelerine karşı bu torakların tüm inançlarıyla, etnik yapılarıyla omuz omuza direnişe de omuz vermektedir. Tarihsiz ülkelerin tarihi kirletme çabalarına karşı durmaktadır., Dış güçlerin saldırılarına, tetikçileriyle yarattıkları kanlı süreçlere dur demektedir.
Ünlü sözü hepimiz biliriz; “Din egemenlerin elinde halkın afyonudur”. Bu özdeyişin kiliseler kadar camileri de kapsadığı açıktır. Bu söz öncelikle dini siyasete alet edenler içindir. Batı kilisesi yüzyıllar süren egemenliğiyle, engizasyon mahkemeleriyle, yayılmacı feodal imparatorlukların aracı olmasıyla hatta 20 yy faşizminin temel dayanaklarından biri olmasıyla alameti farika sahibidir. Ancak, batılı yayılmacı kilise yönelimlerine karşı doğu kiliselerinin oynadığı vatansever roller de az değildir; balkan savaşlarında, Yunan özgürlüğünde ve bu gün Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalelerde onur duyulacak roller üstlenmiştir. Doğu kilisesinde bu direnmeci çizginin tarihini çok eskilere kadar götürmek yanlış değildir; Haçlı seferlerine karşı aldıkları duruş bu tarihin anlamlı bir ifadesidir.
Din adamlarının onurlu tutumlarına İslam’da en önemli örnek, Kerbela şehidi Hz Hüseyin’dir. O da bir din adamıydı, daha da ötesi, insanlık adına haksızlığa karşı direnişin sembolüydü. Yüzlerce yıldır o inancın her bir insanında yaşamaya da devam etmektedir. Filistin davasında Rahip Kabbuçi, Rahip Batilus, Mıtran Ata Alla Hanna gibi eli öpülesi halk kahramanlarını da burada anmak yerindedir.
Antakya ve tüm Şark kiliseleri patriklerini Suriye’ye yönelik eli kanlı şebekelerin tahribatlara, emperyalistlerin yaratıcı anarşiyle oluşturdukları kanlı süreçlere karşı ortaya koydukları tutum selamlanmayı hak eden bir tutumdur. Bu tutum, bölgenin din adamlarına, özellikle de Antakya’mızın din adamlarına önemli bir referans olduğunu düşünüyorum. Zalim bir devletin kanlı iç savaşlarında taraf olmak değil Suriye gibi bir ülkenin bizi de içine alan haklı davasının yanında olmayı tercih etmek bir tarihi sorumluluktur. Bununda ötesi, inancın gereğidir.
Antakya’nın onurlu şeyhleri için vereceğim örnek yaşanmış onlarca olaydan birisini yeterli görüyorum.Umarım herkese örnek olur; 11 Temmuz 2011 tarihinde Amerikan ve Fransanın Şam büyükelçiliklerini protesto ettik; Suriye’nin iç işlerine hukuksuzca karışıyor ve kanlı eylemleri kışkırtıyorlardı. Lazkiye’den yola 1000 kişiyle çıktık. 20 otobüs. Ülkenin her şehrinden farklı sayıda insanda akın akın şama ABD ve Fransa Büyükelçiliğinin önündeki sahaya akıyordu. Doktorlar, mühendisler, sanatçılar, yazarlar, emekçiler, belediye başkanları, milletvekilleri, sosyalistler, devrimciler, liberaller, vatanseverler hepimiz yollardaydık. Bir de aramızda Erdemin, onurun timsali şeyhlerimizde vardı. Hiçbir etkinlikte bizi yalnız bırakmayan, omuz omuza olan, onur ve şerefle erdem ve izzetle aramızda olan Şeyh Zülfikar Gazel (Merhum, büyük bilge Şeyh Fadıl Ğazal’in oğlu), Şeyh Muvaffak Gazel, Şeyh İsa Ğadir gibi bilge şeyhler vardı.
İşte bunlar da Şeyh ve bu güzelim insanlar, sadece duayla değil, yumurta, domates ve taşlarla da protestolarımıza katıldı…Çünkü, haklı davalarda, hak konuşur kimse kimseden büyük olamaz. Bu başlı başına bir sınavdır. Halkın din adamı da tas tamam budur. Gerisi teferruattır….
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder