3 Aralık 2011 Cumartesi
“İSTANBUL MECLİSİ”
Mihrac Ural
3 Aralık 2011
İstanbul meclisi reenkarnasyon yoluyla yeniden dirildi. Okur böyle bir meclisi biliyor mu? Sanmam. Bu isimde hatırlayacağı bir meclis varsa I. Dünya savaşı sonrası İşgal kuvvetlerinin güdümündeki padişah meclisine, alameti farika olarak, Ankara’da kurulan Millet Meclisiyle farkını anlatmak için “İstanbul meclisi” adı verildiğini hatırlayabilir. Cumhuriyetin kitaplarında Ankara Meclisi ve İstanbul meclisi kavramları böyle işlenir. Biri bağımsızlık savaşının diğeri ise işbirlikçiliği temsi eder vatana ihaneti…
Yaklaşık yüz yıl sonra, aynı evsafta, aynı tıynette ve özelikleriyle İstanbul meclisi, yine İstanbul’da aynı akılların yani Osmanlı aklının ürünü olarak oluşturuldu. Erdoğan’ının Osmanlı akıl güdüleri yeni Osmanlıcılık hezeyanlarıyla, komşumuz Suriye’nin iç işlerine hiçbir neden ve gerekçe olmaksızın karışmanın bir uzantısı olarak, halkıyla hiçbir bağı olmayan, siyasi bir alternatif programı bile bulunmayan eli kanlı şebekelere İstanbul’da bir meclis kurduruldu. Emperyalistlerin bölgedeki çıkarları ve karanlık amaçları için kurulan bu meclis, tıpkı Padişahın İstanbul Osmanlı meclisi Mebussan-ı gibi dış güçlerin denetimi altında kuruldu. On yılı aşkın süredir en iyi komşuluk ilişkileriyle ortak bakanlar kurulu toplantılarıyla, ilkeli ve paylaşımcı komşuluk ilişkileriyle kardeşleştiğimiz Suriye’yi arkadan hançerleyen bu tutum, ikiyüzlü ihanet siyasetinin bir uzantısı olarak gündeme geldi. Komşumuzun iç işlerine menfur bir müdahale olarak dayatılan ve hiçbir gerekçeye dayanmayan bu girişimler, Osmanlı aklının bölgede nasıl bir taşeronluk yaptığına önemli bir göstergedir. Bununla da kalmayıp Suriyeli asker kaçaklarını toplayarak, mali, askeri, teknik her türden lojistik destekle komşumuzda yaşanan kanlı süreçleri organize eden aynı akıl, ülkemiz ve halklarımız için ne türden tarihi düşmanlıklar ektiğinin farkında bile değildir. Bu akıl I. Dünya savaşına giderken Osmanlı aklının aynıyla yenide zuhurudur.
İşte Osmanlının İstanbul Meclisi bu gün yine sahnede. Suriye halkı ülkelerine ihanet etmiş şebekelerin Erdoğan öncülüğünde İstanbul’da kurulan “Suriye Ulusal Meclisi” adli şebeke topluluğuna bu adı veriyor.
Suriye halkı İstanbul Meclisi olarak tanımladığı bu meclise verdiği isimle Erdoğan yönetiminin halkından ve halkının çıkarlarından ne kadar uzak olduğunu da ifade etmek üzere dile getiriyor. Kurucuları, destekçileri, yeri ve işleviyle bir ihanet meclisi, Türkiye kamuoyu açısından çok şeyi çağrıştırır özeliktedir.
Suriye aydınları, emperyalizme karşı mücadelelerini halkla omuz omuza sürdürürken İstanbul meclisinin emperyalist çıkar argümanlarıyla ortaya koyduğu tutumların tüm bölge için taşıdığı risklere karşı direnme çabası içindedirler. Suriye halkı yönetimiyle birlikte Emperyalizme karşı direnirken, İstanbul meclisi de yüz yıl önce olduğu gibi emperyalistler gericilere dayanarak karanlık amaçlara kuklalık yapıyor. Tarihin bu tekrarı, bölgemizin bu günü ve yarını için derslerle doludur.
Suriyeli hanilerin İstanbul meclisi başkanlığını şimdilik Burhan Galyun adlı bir kukla yapıyor. Fransızların, Katar’la birlikte tercih ettikleri bu kişi, ülkesine karşı her türlü komplonun içinde yer almaya hazır, Tarihleri itibariyle de bu işlerde adı sık sık duyulan şebekeler bu meclis içinde sahiplerine hizmet yarışı içine girmiş bulunmaktadırlar. Aralarındaki amansız çelişki ve düşmanlıklarıyla, birbirilerine kuyu kazan bu öbeklerin tek amaç ve hedefi, bölgenin direnme gücü olan Suriye’nin halkçı yönetimini yıkmak olarak belirlemiş bulunmaktadırlar. “Alternatif programınız nedir? “diye soranlara ise “buna gerek yok hedefimiz Suriye yönetimini yıkmaktır, gerisi sonra gelir “ demekle yetiniyorlar. Kendini bilmez bu öbeklere, siyasetle iştigal edip etmediklerini sormanın bu açıdan bir anlamı yoktur. Kuklaların bu halleri yüz yıl önce de bu günde hiç değişmeden sahibinin sesi olmaya devam ediyor. İstanbul’un bu meclislerle oluşan tarihi, Yeni Osmanlıcılık hezeyanları için de önemli bir referans sayılabilir.
Burhan Galyun, İstanbul meclisi adına başlangıçtaki örtülü söylemlerini terk ederek açık, kaba ve pervasızca, ülkesinin NATO güçlerince bombalanıp işgal edilmesi, en azından Türkiye tarafından Hatay’a yakın sınır bölgelerinde, Suriye içinde silahtan arındırılmış bir bölgenin kurulması gerektiğini savunur olmuştur. Türk askerinin, hiçbir nedeni olmaksızın komşu ülke Suriye askerlerini gençlerinin katledilmesine çağrı yapıyor. Her iki tarafın gençlerinin kanlı bir çatışmayla tarihi düşmanlıklar içine girmesini önemsemeyen bu akıl bir kukla olarak iktidara uzanmanın yollarını kanla sulama çağrısı yapıyor. Ülkesinde halkın ezici çoğunlukla, milyonları milyonlara ekleyerek yönetimi desteklediği gerçeğinin bilmenin ezikliği içinde Türk gençliğini, ilgisi olmadığı haksız bir kavgada intihara davet ediyor. Erdoğan yönetimi de bunun için komşumuz Suriye’ye karşı, her gün bitip tükenmez kamuoyu oluşturma çabası vererek, gençlerimizin katli için senaryolar üretip duruyor.
Bu talepler, bu günün “İstanbul Meclisi”yle yüz yıl önceki İstanbul meclisinin talepleriyle aynı; Padişahın denetimindeki İstanbul Meclisinin, Anadolu’da mücadele eden halk güçlerine karşı söylemleriyle aynı olan Suriye muhalefetinin İstanbul meclisi vatan ihanetinin tipik bir tarihi tekrarı gibidir. İstanbul Meclisi dünde, bu günde aynıyla dış güçleri ülkenin işgaline davet ederek, ucu açık bir ölüm organizesinin figüranı olmaktadır. Buna karşı, Suriye halkçı yönetimi de halkına dayanarak anti-emperyalist mücadelesini yükselteme çalışmaktadır.
Bu gerçekleri yeterince kavrayamamış olan ülkemiz sol güçlerinin, hiçbir gerçekliği bulunmayan, kof laflardan ibaret bir geviş getirme çabasıyla, Suriye halkının, yönetimiyle omuz omuza yükselttiği direnişi bir yere oturtamamaları, bir kez daha marjinal algıların kısırlığına işaret etmektedir. Bu algılar, hiçbir orijinalitesi olmayan ölçümlerle bire bir ülkemizi ve halklarımızı ilgilendiren sorunlarda şaşkın kalmayı, edilgen olmayı ve sonuçta bu gün tüm verileriyle ortaya çıkmış olan halktan kopuk halleri tanımlamaktadır. Bunun da ötesinde, Siyonist solculuk diye tanımlayacağımız türlerde az değildir; bu türler, gerici güçlerin tetikçiliğini yapan eli kanlı şebekeleri “halkın hareketi” olarak görürler. Bu çevre daha çok Erdoğan iktidarının 5. Kolu olarak işlev görür, Fethullahçı cemaatin, imamlar ordusunca yönlendirilen bu kampanyaya, itirafçı, muhbirler aktif katkı yapma eğilimi göstermektedir. Liberalizm adı altında, medyanın şaklabanlarının hevesle yaptığı karalama kampanyası esasında ülkemizle ilgili geleceğin şekillenmesinde, halklarımızı nelerin beklediğine bir işarettir.
Suriye’deki gelişmelerin doğrudan doğruya ülkemizle de ilgili olduğunu buradan tespit etmek yanlış olmayacaktır. Bölgemizin merkezi ülkesi olarak, sorunların, çelişkilerin evrensel ölçekteki tüm verileriyle Suriye merkezinde yüz yüze kalmış olması, ülkemizin bu günü ve yarınıyla ilgili tablo için de önemli bir veridir. Ülkemizin çok boyutlu saflaşması komşumuzun sorunlarıyla ilgili alınacak tutumda saflaşacağı artık açık olmuştur. Bu sol için olduğu kadar iktidar içinde geçerli bir ölçüdür. Sol güçler bu tarihi sınavda aldıkları yerle anlamlı hale gelecektir. Erdoğan iktidarı da bu saflaşma baştan itibaren aldığı yerin kefaretini ödemekle yüz yüze kalacaktır. Suriye olaylarının bölgesel olduğu gibi, evrensel ölçekteki ilişkilere etkisini buradan görmek yanlış olmayacaktır. Dünyanın gerginlik halindeki farklı süper güç ilişkileri, bu bölgede ve özel olarak Suriye olaylarında yüz yüze gelerek, sorunlarını bir biçimde dengeye oturtacaktır.
İşte bu gerçeklerin ışığında Suriye muhalefetinin İstanbul Meclis başkanı Burhan Ğalyun’un açıklamaları anlam kazanmakta. Ğalyun; "Esad hükümeti devrilir ve muhalefet iktidara gelirse, Suriye’nin İran ile özel bir ilişkisi kalmayacak ve Hizbullah'la ve Filistin direnme örgütü HAMAS’la ilişkiler de kesilecektir" yönünde yaptığı ilan, bölgemizde yapılmak istenenlerin de bir özetidir.
Ğalyun, Suriye halkı bir yana, Filistin, Lübnan, Irak ve bil cümle Arap halkının yüz yıldır uğruna mücadele ettiği değerleri bir kenara attığını göstermiştir. “Her şey İsrail için” için diyerek bölgedeki gelişmelerin özetini vermiştir. HAMAS’la bağını keseceğini söyleyerek, Filistin direnme hareketlerine karşı gerici Arap ülkelerinin yanında İsrail’le onursuz ikili barış yoluna göreceğini ifade etmiş oldu. Hizbullah’la ilişkisini keseceğini ifade etmesi ise, Siyonizme karşı mücadelede Arap tarihinin ilk zaferini kazanan, yenilmez İsrail Ordusu imajını yerle bir eden, bölgenin halklar lehine güvenliğine katkı yapan direnme gücünü kırmak demektir. Bu en hafif deyimle İsrail’e sunulabilecek en büyük destektir. Bölgenin tüm haklı davalarına karşı ilanı harptır. İran’a karşı tutum almak bu bütün içinde emperyalistlerin gerici Arap yönetimleriyle, Türkiye ve İsrail’le bölgede yapılacak siyasal düzenlemenin bir parçası olmaktır. Burhan Ğalyun ve İstanbul Meclisi zaten bu görevli sahibinin sesini temsil etmektedir.
Bu veriler, her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya koymaya yeterli. Amaç, İsrail’in güvenliğiyle ilgili bir senaryo etrafında örülmüştür, bunun ikamesine çalışılıyor. İsrail yöneticileri, Suriye yönetiminin yıkılacağı umuduyla izlerken, şunu dile getiriyorlar; “Haaretz Gazetesi’nin sorularını yanıtlayan Barak “Esed rejiminin düşüşü, radikal eksene zarar verecek ve zayıflatacak. Esed’in düşüşü Hizbullah’ı zayıflatır. Esed’in düşüşü, Hamas’ı zayıflatır. Esed’in düşüşü sadece İsrail için değil tüm Ortadoğu için iyi olacaktır. Ürdün Kralı Abdullah’ın çağrısı, Esed rejiminin düşüşünün yakın olduğuna işaret etmekte" (http://www.israhaber.com/galyun-iran-hizbullah-ve-hamasla-iliskimizi-kesecegiz-13764-haberi.html )
Bu noktadan gerisin geriye dönüp bölgenin tüm ülkeler, yönetimleri, siyasal hareketleri tasnif etmek zor olmayacaktır. İstanbul Meclisi bir ihanet meclisidir. Bu ihanet dün sadece Osmanlıyı ilgilendiriyordu bu gün tüm bölgeyi ve bu bölgenin tüm siyasal hareketlerini ve insanlığını ilgilendiriyor.
Bölgemizin dünden bu güne gelen tüm sorunlu dosyalarının kaynağında I. Dünya savaşı olduğunu ifade edeceğim. Açılıp kapanmamış tüm dosyalar I. Dünya savaşı artığıdır. O kesitte açılan ve bu güne kadar kapanmayan dosyalar, bölge halklarının enerjisini tüketmiştir. II. Dünya savaşı ardından konuşlandırılan İsrail devleti bu sorunlara yeni bir boyut eklemiştir. Bitmeyen ölüm denklemi böylece yükselip karmaşıklaşmıştır. Türkiye, Atatürk önderliğinde Anadolu halklarına dayanarak, padişahın emperyalist kuklası İstanbul meclisi Mebusanından ve onu yönlendiren uluslararası şer güçlerinden kurtulmuştur. Bu kurtuluş, Cumhuriyetteki Osmanlının bitip tükenmez gayri ahlaki kıyım ve yıkım süreçlerine rağmen, sonuçta kukla padişah ve İstanbul meclisinden kurtuluş gerçekleşmiştir.
Bu gün, tarihin tekerrürü gibi bir İstanbul meclisiyle daha yüz yüze kaldık. Bu kez komşumuz Suriye’nin muhalifleri aynı rolü, emperyalistler adına bölgemizde ikame etmeye çalışıyorlar. Dün, saflar nasıl oluştuysa bu günde aynı ölçütlerle oluşmaktadır.
Bu saflaşmada tarihin deneyleri ve yargısı şudur; vatana ihanet edenler er ya da geç yenilgiye uğrayacaktır. Ülkesini yabancılara peşkeş çekenler er ya da geç yenilecektir. Halkına dayanmayan hiçbir güç başarı kazanamayacaktır. Halkıyla omuz omuza olanlar ise, yeryüzünün hiçbir gücü tarafından mağlup edilemeyecektir.
Suriye’den yana tutum alışımızın nedeni de budur
3 Aralık 2011
İstanbul meclisi reenkarnasyon yoluyla yeniden dirildi. Okur böyle bir meclisi biliyor mu? Sanmam. Bu isimde hatırlayacağı bir meclis varsa I. Dünya savaşı sonrası İşgal kuvvetlerinin güdümündeki padişah meclisine, alameti farika olarak, Ankara’da kurulan Millet Meclisiyle farkını anlatmak için “İstanbul meclisi” adı verildiğini hatırlayabilir. Cumhuriyetin kitaplarında Ankara Meclisi ve İstanbul meclisi kavramları böyle işlenir. Biri bağımsızlık savaşının diğeri ise işbirlikçiliği temsi eder vatana ihaneti…
Yaklaşık yüz yıl sonra, aynı evsafta, aynı tıynette ve özelikleriyle İstanbul meclisi, yine İstanbul’da aynı akılların yani Osmanlı aklının ürünü olarak oluşturuldu. Erdoğan’ının Osmanlı akıl güdüleri yeni Osmanlıcılık hezeyanlarıyla, komşumuz Suriye’nin iç işlerine hiçbir neden ve gerekçe olmaksızın karışmanın bir uzantısı olarak, halkıyla hiçbir bağı olmayan, siyasi bir alternatif programı bile bulunmayan eli kanlı şebekelere İstanbul’da bir meclis kurduruldu. Emperyalistlerin bölgedeki çıkarları ve karanlık amaçları için kurulan bu meclis, tıpkı Padişahın İstanbul Osmanlı meclisi Mebussan-ı gibi dış güçlerin denetimi altında kuruldu. On yılı aşkın süredir en iyi komşuluk ilişkileriyle ortak bakanlar kurulu toplantılarıyla, ilkeli ve paylaşımcı komşuluk ilişkileriyle kardeşleştiğimiz Suriye’yi arkadan hançerleyen bu tutum, ikiyüzlü ihanet siyasetinin bir uzantısı olarak gündeme geldi. Komşumuzun iç işlerine menfur bir müdahale olarak dayatılan ve hiçbir gerekçeye dayanmayan bu girişimler, Osmanlı aklının bölgede nasıl bir taşeronluk yaptığına önemli bir göstergedir. Bununla da kalmayıp Suriyeli asker kaçaklarını toplayarak, mali, askeri, teknik her türden lojistik destekle komşumuzda yaşanan kanlı süreçleri organize eden aynı akıl, ülkemiz ve halklarımız için ne türden tarihi düşmanlıklar ektiğinin farkında bile değildir. Bu akıl I. Dünya savaşına giderken Osmanlı aklının aynıyla yenide zuhurudur.
İşte Osmanlının İstanbul Meclisi bu gün yine sahnede. Suriye halkı ülkelerine ihanet etmiş şebekelerin Erdoğan öncülüğünde İstanbul’da kurulan “Suriye Ulusal Meclisi” adli şebeke topluluğuna bu adı veriyor.
Suriye halkı İstanbul Meclisi olarak tanımladığı bu meclise verdiği isimle Erdoğan yönetiminin halkından ve halkının çıkarlarından ne kadar uzak olduğunu da ifade etmek üzere dile getiriyor. Kurucuları, destekçileri, yeri ve işleviyle bir ihanet meclisi, Türkiye kamuoyu açısından çok şeyi çağrıştırır özeliktedir.
Suriye aydınları, emperyalizme karşı mücadelelerini halkla omuz omuza sürdürürken İstanbul meclisinin emperyalist çıkar argümanlarıyla ortaya koyduğu tutumların tüm bölge için taşıdığı risklere karşı direnme çabası içindedirler. Suriye halkı yönetimiyle birlikte Emperyalizme karşı direnirken, İstanbul meclisi de yüz yıl önce olduğu gibi emperyalistler gericilere dayanarak karanlık amaçlara kuklalık yapıyor. Tarihin bu tekrarı, bölgemizin bu günü ve yarını için derslerle doludur.
Suriyeli hanilerin İstanbul meclisi başkanlığını şimdilik Burhan Galyun adlı bir kukla yapıyor. Fransızların, Katar’la birlikte tercih ettikleri bu kişi, ülkesine karşı her türlü komplonun içinde yer almaya hazır, Tarihleri itibariyle de bu işlerde adı sık sık duyulan şebekeler bu meclis içinde sahiplerine hizmet yarışı içine girmiş bulunmaktadırlar. Aralarındaki amansız çelişki ve düşmanlıklarıyla, birbirilerine kuyu kazan bu öbeklerin tek amaç ve hedefi, bölgenin direnme gücü olan Suriye’nin halkçı yönetimini yıkmak olarak belirlemiş bulunmaktadırlar. “Alternatif programınız nedir? “diye soranlara ise “buna gerek yok hedefimiz Suriye yönetimini yıkmaktır, gerisi sonra gelir “ demekle yetiniyorlar. Kendini bilmez bu öbeklere, siyasetle iştigal edip etmediklerini sormanın bu açıdan bir anlamı yoktur. Kuklaların bu halleri yüz yıl önce de bu günde hiç değişmeden sahibinin sesi olmaya devam ediyor. İstanbul’un bu meclislerle oluşan tarihi, Yeni Osmanlıcılık hezeyanları için de önemli bir referans sayılabilir.
Burhan Galyun, İstanbul meclisi adına başlangıçtaki örtülü söylemlerini terk ederek açık, kaba ve pervasızca, ülkesinin NATO güçlerince bombalanıp işgal edilmesi, en azından Türkiye tarafından Hatay’a yakın sınır bölgelerinde, Suriye içinde silahtan arındırılmış bir bölgenin kurulması gerektiğini savunur olmuştur. Türk askerinin, hiçbir nedeni olmaksızın komşu ülke Suriye askerlerini gençlerinin katledilmesine çağrı yapıyor. Her iki tarafın gençlerinin kanlı bir çatışmayla tarihi düşmanlıklar içine girmesini önemsemeyen bu akıl bir kukla olarak iktidara uzanmanın yollarını kanla sulama çağrısı yapıyor. Ülkesinde halkın ezici çoğunlukla, milyonları milyonlara ekleyerek yönetimi desteklediği gerçeğinin bilmenin ezikliği içinde Türk gençliğini, ilgisi olmadığı haksız bir kavgada intihara davet ediyor. Erdoğan yönetimi de bunun için komşumuz Suriye’ye karşı, her gün bitip tükenmez kamuoyu oluşturma çabası vererek, gençlerimizin katli için senaryolar üretip duruyor.
Bu talepler, bu günün “İstanbul Meclisi”yle yüz yıl önceki İstanbul meclisinin talepleriyle aynı; Padişahın denetimindeki İstanbul Meclisinin, Anadolu’da mücadele eden halk güçlerine karşı söylemleriyle aynı olan Suriye muhalefetinin İstanbul meclisi vatan ihanetinin tipik bir tarihi tekrarı gibidir. İstanbul Meclisi dünde, bu günde aynıyla dış güçleri ülkenin işgaline davet ederek, ucu açık bir ölüm organizesinin figüranı olmaktadır. Buna karşı, Suriye halkçı yönetimi de halkına dayanarak anti-emperyalist mücadelesini yükselteme çalışmaktadır.
Bu gerçekleri yeterince kavrayamamış olan ülkemiz sol güçlerinin, hiçbir gerçekliği bulunmayan, kof laflardan ibaret bir geviş getirme çabasıyla, Suriye halkının, yönetimiyle omuz omuza yükselttiği direnişi bir yere oturtamamaları, bir kez daha marjinal algıların kısırlığına işaret etmektedir. Bu algılar, hiçbir orijinalitesi olmayan ölçümlerle bire bir ülkemizi ve halklarımızı ilgilendiren sorunlarda şaşkın kalmayı, edilgen olmayı ve sonuçta bu gün tüm verileriyle ortaya çıkmış olan halktan kopuk halleri tanımlamaktadır. Bunun da ötesinde, Siyonist solculuk diye tanımlayacağımız türlerde az değildir; bu türler, gerici güçlerin tetikçiliğini yapan eli kanlı şebekeleri “halkın hareketi” olarak görürler. Bu çevre daha çok Erdoğan iktidarının 5. Kolu olarak işlev görür, Fethullahçı cemaatin, imamlar ordusunca yönlendirilen bu kampanyaya, itirafçı, muhbirler aktif katkı yapma eğilimi göstermektedir. Liberalizm adı altında, medyanın şaklabanlarının hevesle yaptığı karalama kampanyası esasında ülkemizle ilgili geleceğin şekillenmesinde, halklarımızı nelerin beklediğine bir işarettir.
Suriye’deki gelişmelerin doğrudan doğruya ülkemizle de ilgili olduğunu buradan tespit etmek yanlış olmayacaktır. Bölgemizin merkezi ülkesi olarak, sorunların, çelişkilerin evrensel ölçekteki tüm verileriyle Suriye merkezinde yüz yüze kalmış olması, ülkemizin bu günü ve yarınıyla ilgili tablo için de önemli bir veridir. Ülkemizin çok boyutlu saflaşması komşumuzun sorunlarıyla ilgili alınacak tutumda saflaşacağı artık açık olmuştur. Bu sol için olduğu kadar iktidar içinde geçerli bir ölçüdür. Sol güçler bu tarihi sınavda aldıkları yerle anlamlı hale gelecektir. Erdoğan iktidarı da bu saflaşma baştan itibaren aldığı yerin kefaretini ödemekle yüz yüze kalacaktır. Suriye olaylarının bölgesel olduğu gibi, evrensel ölçekteki ilişkilere etkisini buradan görmek yanlış olmayacaktır. Dünyanın gerginlik halindeki farklı süper güç ilişkileri, bu bölgede ve özel olarak Suriye olaylarında yüz yüze gelerek, sorunlarını bir biçimde dengeye oturtacaktır.
İşte bu gerçeklerin ışığında Suriye muhalefetinin İstanbul Meclis başkanı Burhan Ğalyun’un açıklamaları anlam kazanmakta. Ğalyun; "Esad hükümeti devrilir ve muhalefet iktidara gelirse, Suriye’nin İran ile özel bir ilişkisi kalmayacak ve Hizbullah'la ve Filistin direnme örgütü HAMAS’la ilişkiler de kesilecektir" yönünde yaptığı ilan, bölgemizde yapılmak istenenlerin de bir özetidir.
Ğalyun, Suriye halkı bir yana, Filistin, Lübnan, Irak ve bil cümle Arap halkının yüz yıldır uğruna mücadele ettiği değerleri bir kenara attığını göstermiştir. “Her şey İsrail için” için diyerek bölgedeki gelişmelerin özetini vermiştir. HAMAS’la bağını keseceğini söyleyerek, Filistin direnme hareketlerine karşı gerici Arap ülkelerinin yanında İsrail’le onursuz ikili barış yoluna göreceğini ifade etmiş oldu. Hizbullah’la ilişkisini keseceğini ifade etmesi ise, Siyonizme karşı mücadelede Arap tarihinin ilk zaferini kazanan, yenilmez İsrail Ordusu imajını yerle bir eden, bölgenin halklar lehine güvenliğine katkı yapan direnme gücünü kırmak demektir. Bu en hafif deyimle İsrail’e sunulabilecek en büyük destektir. Bölgenin tüm haklı davalarına karşı ilanı harptır. İran’a karşı tutum almak bu bütün içinde emperyalistlerin gerici Arap yönetimleriyle, Türkiye ve İsrail’le bölgede yapılacak siyasal düzenlemenin bir parçası olmaktır. Burhan Ğalyun ve İstanbul Meclisi zaten bu görevli sahibinin sesini temsil etmektedir.
Bu veriler, her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya koymaya yeterli. Amaç, İsrail’in güvenliğiyle ilgili bir senaryo etrafında örülmüştür, bunun ikamesine çalışılıyor. İsrail yöneticileri, Suriye yönetiminin yıkılacağı umuduyla izlerken, şunu dile getiriyorlar; “Haaretz Gazetesi’nin sorularını yanıtlayan Barak “Esed rejiminin düşüşü, radikal eksene zarar verecek ve zayıflatacak. Esed’in düşüşü Hizbullah’ı zayıflatır. Esed’in düşüşü, Hamas’ı zayıflatır. Esed’in düşüşü sadece İsrail için değil tüm Ortadoğu için iyi olacaktır. Ürdün Kralı Abdullah’ın çağrısı, Esed rejiminin düşüşünün yakın olduğuna işaret etmekte" (http://www.israhaber.com/galyun-iran-hizbullah-ve-hamasla-iliskimizi-kesecegiz-13764-haberi.html )
Bu noktadan gerisin geriye dönüp bölgenin tüm ülkeler, yönetimleri, siyasal hareketleri tasnif etmek zor olmayacaktır. İstanbul Meclisi bir ihanet meclisidir. Bu ihanet dün sadece Osmanlıyı ilgilendiriyordu bu gün tüm bölgeyi ve bu bölgenin tüm siyasal hareketlerini ve insanlığını ilgilendiriyor.
Bölgemizin dünden bu güne gelen tüm sorunlu dosyalarının kaynağında I. Dünya savaşı olduğunu ifade edeceğim. Açılıp kapanmamış tüm dosyalar I. Dünya savaşı artığıdır. O kesitte açılan ve bu güne kadar kapanmayan dosyalar, bölge halklarının enerjisini tüketmiştir. II. Dünya savaşı ardından konuşlandırılan İsrail devleti bu sorunlara yeni bir boyut eklemiştir. Bitmeyen ölüm denklemi böylece yükselip karmaşıklaşmıştır. Türkiye, Atatürk önderliğinde Anadolu halklarına dayanarak, padişahın emperyalist kuklası İstanbul meclisi Mebusanından ve onu yönlendiren uluslararası şer güçlerinden kurtulmuştur. Bu kurtuluş, Cumhuriyetteki Osmanlının bitip tükenmez gayri ahlaki kıyım ve yıkım süreçlerine rağmen, sonuçta kukla padişah ve İstanbul meclisinden kurtuluş gerçekleşmiştir.
Bu gün, tarihin tekerrürü gibi bir İstanbul meclisiyle daha yüz yüze kaldık. Bu kez komşumuz Suriye’nin muhalifleri aynı rolü, emperyalistler adına bölgemizde ikame etmeye çalışıyorlar. Dün, saflar nasıl oluştuysa bu günde aynı ölçütlerle oluşmaktadır.
Bu saflaşmada tarihin deneyleri ve yargısı şudur; vatana ihanet edenler er ya da geç yenilgiye uğrayacaktır. Ülkesini yabancılara peşkeş çekenler er ya da geç yenilecektir. Halkına dayanmayan hiçbir güç başarı kazanamayacaktır. Halkıyla omuz omuza olanlar ise, yeryüzünün hiçbir gücü tarafından mağlup edilemeyecektir.
Suriye’den yana tutum alışımızın nedeni de budur
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder