22 Ekim 2009 Perşembe
SİYASAL POPPERİZM
Yener Orkunoğlu
22 Ekim 2009
y.orkunoglu@googlemail.com
Geçmişte İttihat ve Terakki’ciler, Türkiye’de örgüt kurmak için bir araya gelerek tartışırlar. Bir an önce örgüt kurmak isterler. Toplantıya katılmış olan, Z. Gökalp’a da sorarlar. ‘Hoca sen ne düşünüyorsun örgüt konusunda’. Gökalp bir soruyla cevap verir: ‘Kurulacak örgütün, teorisi, ideolojisi ne olacak?’ Ötekiler Z. Gökalp’a şöyle cevap verirler: ‘Önce örgütü kuralım, ideolojisi ve teorisini sonra düşünürüz’.
Sosyalist sol olarak biz de bazen böyle yapıyoruz. Önce yapıp sonra düşünüyoruz. Doğruyu saptayıp hayata geçireceğimize, yanlışlıklar yaparak ve yanlışlıklardan arınarak doğruyu bulma gibi uzun sancılı bir süreç izliyoruz. Bu da, K. Popper’nin bilimsel teorilerin gelişmesine dair düşüncesinin, siyasal alanda uygulanması oluyor herhalde. Eylemsizlik kalmaktansa, bir şeyler yapmaya çalışmak elbette doğru. Ama eyleme yön veren bir teori olmayınca, eylemcilik etkisiz kalmaktadır. Siyasal rotasını bulmak isteyen örgütlerin tutumlarını eleştirmek amacıyla ‘siyasal Popperizm’ kavranımı kullanıyorum. Siyasal Popperizmi, kısmen Kürt hareketinde de görüyoruz: Deneme sınama yoluyla doğruya ulaşmak.
Karl R. Popper, deneme ve yanılma yolunun bilimsel araştırmada en bilimsel yöntem olduğunu savunan Avusturyalı bir bilim adamı. Popper’in yönteminin en bilimsel yöntem olduğunu kabul etmiyorum. ‘Deneme ve yanılma yöntemi” bir yöntem olabilir, ama en bilimsel yöntem değildir.
Popper, 1902 Viyana’da doğmuş, üniversite’de felsefe, fizik, matematik ve psikoloji okuyan, bilim felsefesi konusunda çalışmalar yapan bir filozof. ‘Eleştirel Akılcılık’ düşüncesini savunan Popper’in dünyada ve Türkiye’de çok taraftarı var.
1920’li yıllarda Viyanalı bir grup bilim adamının oluşturduğu bir felsefe ekolu gelişir. Önceleri ‘Viyana Çevresi’ adıyla anılan ekol, sonraları ’Mantıkçı Pozitivizm’, ‘Mantıkçı Empirizm’, ‘Yeni Pozitivizm’ gibi isimler alır. Bu felsefe ekolu şu düşünceyi savunur: Bilimsel teori, doğrulanabilir bir düşünce sistemdir. Bilimi doğrulayan deneydir. Bilim doğrulanılır; metafizik ise doğrulanamaz . Bilim doğrulanabilir olmasıyla metafizikten ayrılır. Metafizik ise ‘deneyin dışındadır’; deneyle doğrulanamadığından bilimsel değildir. Bu bakış açısı mantıki sonucuna götürüldüğünde şu sonuç ortaya çıkıyor: Özgürlük, eşitlik, hümanizm, etik vb. metafizik şeylerdir. Böylece bu sorunlar, bilimsel incelemenin ve bilimin dışına itilir. Zaten şunu söyler Popper: ‘Tüm politik düşünceler arasında belki en tehlikeli olan düşünce, insanı bütünsel ve mutlu kılmaya çalışan düşüncedir.’
Popper, Viyana Çevresi’nin düşüncesine karşı çıkar ve ‘Bilimin özelliği doğrulanabilir olması değil, yalnışlanabilir olmasıdır’ der. Doğrulanabilirlik ilkesinin yerine yalnışlanabilirlik ilkesini getirir. Popper şöyle der: ‘Bana göre deneme ve yanılma metodu, bilimsel metoda öteki metotlardan çok daha yakındır gibi gözüküyor.’
Bana göre deneme ve yanılma yolu en bilimsel yöntem değildir. Bilimin özü görünüşün arkasındaki özü açığa çıkarmaktır. Özü açığa çıkarmak bir yöntem sorunudur. Bu nedenle yöntem sorunu bilimin özünü oluşturur. Bir olguyu tümüyle kavramak, bütünlüğü dikkate alan bir yöntemi gerektirir. Ama Popper, bütünlükçü bakış açısına düşmandır. ‘...bütünlükçülük, Eflatun’dan beri eski çağ düşüncesinin temel bir özelliği olmuştur. Bütüncü düşünüş tarzı düşüncenin gelişmesinde yüksek bir düzeyi veya daha geç bir aşamayı temsil etmek şöyle dursun, bilim-öncesi bir aşamanın özelliği’dir.
Marksist düşünceye düşman olan Popper, ‘Tarihselciliğin Sefaleti’ ve ‘Açık Toplumun Düşmanları’ adlı eserlerinde Marksizm’e saldırır. Marks’ın ‘Filozoflar sadece dünyayı değişik biçimlerde yorumlamakla yetindiler, söz konusu olan onu değiştirmektir’ sözünü anti-bilimsel bulur. Ona göre söz konusu olan dünyanın değiştirilmesi ise, burada ancak ve ancak teknolojik ve dolayısıyla bilimsel çalışmalar yoluyla değişiklik yapılabilir. Popper, felsefeyi bilimden soyutlamakta ve burjuvazinin ideolojisine ‘bilimsel felsefi’ bir biçim kazandırmaktadır.
Liberalizmin ateşli savunucusu olan Popper, liberalizmin akıllı filozoflarından biridir. Marksizm’i “çürütmeye” çalışma çabasında önce Hegel’i eleştirir. Marksist diyalektiği hem doğa bilimleri hem de toplumsal bilim alanlarının dışına atmaya çaba gösterir. Diyalektiğe, bütünselliğe ve tarihsel materyalizme karşıdır. 1940 yıllarında yazdığı ‘Diyalektik Nedir?’’ adlı makalesinde, diyalektik düşünceye saldırır: Diyalektiğin ‘içi boş’ ve ‘bilim dışı’ olduğunu iddia eder. Popper ‘diyalektik düşünce yalnışlanamaz. Bu nedenle bilimsel değildir’ diyerek diyalektiğe karşı olduğunu dile getirir. Popper bir pragmatisttir, bilim anlayışı tek boyutludur. Gözlem ve deneyin dışında gerçeklerin kavramlaştırılması çabasını reddettiği için ampiristtir.
Popper, liberal kapitalizmin savunuculuğunu yapan bir reformcudur: ‘Bir kere yeryüzünü cennet yapamayacağımıza göre ve ancak işleri biraz düzeltebileceğimizi anlayınca, onları ancak azar azar düzeltebileceğimizi de anlarız.’
Popper’e verilecek cevabı Goethe’ye bırakalım.’Çürümüş ve yıkılmaya yüz tutmuş tarihi dönemlerde, çok belirgin, bir öznel gericilik göze çarparken, bütün ilerici dönemlerde dünyayı kendi bütünselliği içinde ve olduğu gibi kavramak gerçeği görülmektedir‘
22 Ekim 2009
y.orkunoglu@googlemail.com
Geçmişte İttihat ve Terakki’ciler, Türkiye’de örgüt kurmak için bir araya gelerek tartışırlar. Bir an önce örgüt kurmak isterler. Toplantıya katılmış olan, Z. Gökalp’a da sorarlar. ‘Hoca sen ne düşünüyorsun örgüt konusunda’. Gökalp bir soruyla cevap verir: ‘Kurulacak örgütün, teorisi, ideolojisi ne olacak?’ Ötekiler Z. Gökalp’a şöyle cevap verirler: ‘Önce örgütü kuralım, ideolojisi ve teorisini sonra düşünürüz’.
Sosyalist sol olarak biz de bazen böyle yapıyoruz. Önce yapıp sonra düşünüyoruz. Doğruyu saptayıp hayata geçireceğimize, yanlışlıklar yaparak ve yanlışlıklardan arınarak doğruyu bulma gibi uzun sancılı bir süreç izliyoruz. Bu da, K. Popper’nin bilimsel teorilerin gelişmesine dair düşüncesinin, siyasal alanda uygulanması oluyor herhalde. Eylemsizlik kalmaktansa, bir şeyler yapmaya çalışmak elbette doğru. Ama eyleme yön veren bir teori olmayınca, eylemcilik etkisiz kalmaktadır. Siyasal rotasını bulmak isteyen örgütlerin tutumlarını eleştirmek amacıyla ‘siyasal Popperizm’ kavranımı kullanıyorum. Siyasal Popperizmi, kısmen Kürt hareketinde de görüyoruz: Deneme sınama yoluyla doğruya ulaşmak.
Karl R. Popper, deneme ve yanılma yolunun bilimsel araştırmada en bilimsel yöntem olduğunu savunan Avusturyalı bir bilim adamı. Popper’in yönteminin en bilimsel yöntem olduğunu kabul etmiyorum. ‘Deneme ve yanılma yöntemi” bir yöntem olabilir, ama en bilimsel yöntem değildir.
Popper, 1902 Viyana’da doğmuş, üniversite’de felsefe, fizik, matematik ve psikoloji okuyan, bilim felsefesi konusunda çalışmalar yapan bir filozof. ‘Eleştirel Akılcılık’ düşüncesini savunan Popper’in dünyada ve Türkiye’de çok taraftarı var.
1920’li yıllarda Viyanalı bir grup bilim adamının oluşturduğu bir felsefe ekolu gelişir. Önceleri ‘Viyana Çevresi’ adıyla anılan ekol, sonraları ’Mantıkçı Pozitivizm’, ‘Mantıkçı Empirizm’, ‘Yeni Pozitivizm’ gibi isimler alır. Bu felsefe ekolu şu düşünceyi savunur: Bilimsel teori, doğrulanabilir bir düşünce sistemdir. Bilimi doğrulayan deneydir. Bilim doğrulanılır; metafizik ise doğrulanamaz . Bilim doğrulanabilir olmasıyla metafizikten ayrılır. Metafizik ise ‘deneyin dışındadır’; deneyle doğrulanamadığından bilimsel değildir. Bu bakış açısı mantıki sonucuna götürüldüğünde şu sonuç ortaya çıkıyor: Özgürlük, eşitlik, hümanizm, etik vb. metafizik şeylerdir. Böylece bu sorunlar, bilimsel incelemenin ve bilimin dışına itilir. Zaten şunu söyler Popper: ‘Tüm politik düşünceler arasında belki en tehlikeli olan düşünce, insanı bütünsel ve mutlu kılmaya çalışan düşüncedir.’
Popper, Viyana Çevresi’nin düşüncesine karşı çıkar ve ‘Bilimin özelliği doğrulanabilir olması değil, yalnışlanabilir olmasıdır’ der. Doğrulanabilirlik ilkesinin yerine yalnışlanabilirlik ilkesini getirir. Popper şöyle der: ‘Bana göre deneme ve yanılma metodu, bilimsel metoda öteki metotlardan çok daha yakındır gibi gözüküyor.’
Bana göre deneme ve yanılma yolu en bilimsel yöntem değildir. Bilimin özü görünüşün arkasındaki özü açığa çıkarmaktır. Özü açığa çıkarmak bir yöntem sorunudur. Bu nedenle yöntem sorunu bilimin özünü oluşturur. Bir olguyu tümüyle kavramak, bütünlüğü dikkate alan bir yöntemi gerektirir. Ama Popper, bütünlükçü bakış açısına düşmandır. ‘...bütünlükçülük, Eflatun’dan beri eski çağ düşüncesinin temel bir özelliği olmuştur. Bütüncü düşünüş tarzı düşüncenin gelişmesinde yüksek bir düzeyi veya daha geç bir aşamayı temsil etmek şöyle dursun, bilim-öncesi bir aşamanın özelliği’dir.
Marksist düşünceye düşman olan Popper, ‘Tarihselciliğin Sefaleti’ ve ‘Açık Toplumun Düşmanları’ adlı eserlerinde Marksizm’e saldırır. Marks’ın ‘Filozoflar sadece dünyayı değişik biçimlerde yorumlamakla yetindiler, söz konusu olan onu değiştirmektir’ sözünü anti-bilimsel bulur. Ona göre söz konusu olan dünyanın değiştirilmesi ise, burada ancak ve ancak teknolojik ve dolayısıyla bilimsel çalışmalar yoluyla değişiklik yapılabilir. Popper, felsefeyi bilimden soyutlamakta ve burjuvazinin ideolojisine ‘bilimsel felsefi’ bir biçim kazandırmaktadır.
Liberalizmin ateşli savunucusu olan Popper, liberalizmin akıllı filozoflarından biridir. Marksizm’i “çürütmeye” çalışma çabasında önce Hegel’i eleştirir. Marksist diyalektiği hem doğa bilimleri hem de toplumsal bilim alanlarının dışına atmaya çaba gösterir. Diyalektiğe, bütünselliğe ve tarihsel materyalizme karşıdır. 1940 yıllarında yazdığı ‘Diyalektik Nedir?’’ adlı makalesinde, diyalektik düşünceye saldırır: Diyalektiğin ‘içi boş’ ve ‘bilim dışı’ olduğunu iddia eder. Popper ‘diyalektik düşünce yalnışlanamaz. Bu nedenle bilimsel değildir’ diyerek diyalektiğe karşı olduğunu dile getirir. Popper bir pragmatisttir, bilim anlayışı tek boyutludur. Gözlem ve deneyin dışında gerçeklerin kavramlaştırılması çabasını reddettiği için ampiristtir.
Popper, liberal kapitalizmin savunuculuğunu yapan bir reformcudur: ‘Bir kere yeryüzünü cennet yapamayacağımıza göre ve ancak işleri biraz düzeltebileceğimizi anlayınca, onları ancak azar azar düzeltebileceğimizi de anlarız.’
Popper’e verilecek cevabı Goethe’ye bırakalım.’Çürümüş ve yıkılmaya yüz tutmuş tarihi dönemlerde, çok belirgin, bir öznel gericilik göze çarparken, bütün ilerici dönemlerde dünyayı kendi bütünselliği içinde ve olduğu gibi kavramak gerçeği görülmektedir‘
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder