30 Ekim 2009 Cuma
KAVRAMLAR VE ANLAMLAR
Zeki BAYTERİN
30 Ekim 2009
Yeni sömürgecilik metodu bir yandan emperyalizmin ülkeye iyice yerleşmesi emperyalizmin dışsal bir olgu değil, aynı zamanda içsel bir olgu haline gelmesi sonucunu doğururken öte yandan geri bıraktırılmış ülkelerde geçmiş döneme kıyasla belli ölçülerde pazarın genişlemesine paralel olarak toplumsal üretim ve nisbi refahı artırmıştır.
Bunun sonucu olarak geri bıraktırılmış ülke içindeki çelişkiler görünüşte feodal döneme kıyasla yumuşamış halk kitlelerinin düzene karşı tepkisi ile oligarşi arasında bir suni-denge kurulmuştur. (Kesintisiz Devrim)
71'de sorunun M. Çayan tarafından konuluşu böyleydi ve yine oradan başlamakta yarar var. konu üzerine çok şey söylendi. Parti sistematiğinde en çok kurcalanan polemiklere yol açan halkalardan biri suni denge oldu. İşin doğrusu parti tezlerinin bütünü için söz konusu olan talihsizlik bu halka içinde geçerliydi genel olarak Cephe çevreleri, suni denge saptaması konusunda da geniş açılımlar gerçekleştiremediler ve çoğu kez mevcut metinleri savunup yineleme yolunu seçtiler. Tezlere eleştiri yönelten cephede ise ipin ucu çoğu kez hatta her zaman kaçtı. Yazı içinde örneklerini vereceğimiz çok garip noktalara varıldı. Bir düşünceyi önce hiç haketmediği çok saçma bir noktaya itmek ve sonra artık rahatça eleştirmek klasik bir polemik tarzı. Kimileri doğada ve toplumda denge durumunun olamayacağı gibi bütün pozitif bilimlerin ABC'si olan bir gerçeği yeniden keşfettiler, kimileri ise hareketsizlik, sessizlik durumu ile suni dengeyi karıştırarak yaygın toplumsal çalkantılar ortamında böyle bir şeyin nasıl olabileceği türünden sorularla fikir yürüttüler. Ortada, halkla oligarşi arasında hasbelkader oluşmuş bir denge vardı ve birkaç öncü eline silahları alıp ortaya çıkınca bu durum bozulacak ve kitleler ayaklanacaklardı. Böyle bir karikatür sık sık çizildi. Karikatürize etmek, eleştiriyi kolaylaştıran bir yoldu ve bu yoldan sık sık gidildi. Ama, üzüntü verici olanı polemik hırsına bulanmış bir toz duman içersinde, bu saptamaların bir arayış, bir Türkiye'yi anlama çabası olabileceği çoğu kez unutuldu. Bu yazılı metinlerin arkasında devrimin yolunu arayan, üstelik bunu vuruşurken yapan pırıl pırıl zihinlerin olduğu unutuldu ve tabi bu arada politikada bütün insaf ölçüleri de zorlandı, ama gerçek buydu.
60'lı yılların sonunda bir devrimci kuşak dünyaya ve ülkesine yaşadığı toprağa bakıyor ve onu anlamaya çalışıyordu. Devrimci iktidar için savaşmaya kararlı bu insanlar, bu işi kendi başlarına yapacaklarını da hiç düşünmediler. Bu insanlar devrimin öncü ve motor güçleri üzerine yeterince net fikirlere sahiptiler. İşçi sınıfı ve ezilen halkın örgütlenmesini önüne hedef olarak koyan bu insanlar, doğal olarak da devrim cephesine çekmeyi düşündükleri bu yığınların politik durumunu kavramayı bir görev olarak algılıyorlardı.
M. Çayan'ın manifestosu buydu.
Onun kurduğu zincir böyle bir kaygıyla gelişmiştir. Emperyalizmin konjonktürel durumundan bu durumun Türkiye'ye hangi sömürü ve egemenlik biçimleriyle yansıdığı sorularına ulaşılırken oradan da kriz devrimci durum sınıflar kombinezonu. gibi çözümlemelere varılmıştır. Savaş içinde ve savaşa yön çizmek için yazılmış bir metin olarak "Kesintisiz"in bütün mantığı, akademizme zerre kadar kaymadan, hiç bir şekilde doktora tezi havasına girmeden, doğrudan devrimin rotasına ilişkin öngörülere ulaşma kaygısına dayanır. Ve bu mantık içinde, suni denge kavramı da, genel olarak halkın politik davranış biçimlerini, daha doğrusu sosyo-ekonomik yapının bu biçimleri nasıl etkilediğini anlama isteğinin bir ifadesidir.
Aslında, M. Çayan'ın kısa geçilmiş saptaması da konuya bir netlik getirmektedir. Sorun, yeni sömürgeleşme sürecinde yaşanan dışa bağımlı kapitalistleşme ve onun siyasal formuyla ilgilidir. Emperyalizmle bütünleşme halinde, onun güdümünde yaratılan kapitalistleşme sanayileşme süreci, bir yandan tarımdaki eski ilişkileri statükoları çok bozmadan aşamalı olarak çözer ve Pazar para ilişkilerini derinlemesine yayarken, öte yandan da geçmişe oranla yaşam standartlarında bir farklılaşma, kategoriler arasında sahte bir geçişlilik hali yaratmış, böylece üretici güçler açısından bir gelişme havası yanılsamasına yol açmıştır. yayılan kapitalist ilişkilere bağlı olarak zor gücünün de yaşamın ülkenin her köşesine ulaşması ve böylece merkezi otoritenin sağlamlaşması eklenince, ortaya halkın düzene olan muhalefeti açısından karmaşık bir durum çıkmıştır. Kapitalistleşme hamlesinin yarattığı yanılsamalı gelişme atmosferi ile zorun kendini her alanda duyuran varlığının bileşkesi, sonuç olarak halkın devrim cephesine, düzen dışına çekilmesi çabasını zorlaştıran bir sürtünme faktörü yaratmıştır. Halkın tepkilerinin düzen dışı bir arayışa kaymasını güçleştiren, henüz mevcut düzen içersinde yaşayabilmenin mümkün olduğu ya da başka türlüsünün mümkün olmadığı fikrini canlı tutan bir sürtünme ya da denge halidir.
Böyle bir sürtünmenin her zaman her ülkede her konjonktürde varolduğu, zaten devrimci öncünün de bunun için gerekli olduğu söylenebilir ama her şey de bu kadar basit değildir. Burada sözü edilen olgu bu genel durumdan farklı olarak, özelde yeni sömürge ilişkisinin doğasında var olan bir olgudur. Yeni sömürgeci ilişki bağımlı ülkedeki pazarı yeni tarzda geliştiren ve emperyalist egemenliği her köşeye yayan niteliğiyle ülkenin çehresini değiştirirken, insanı ve onun düşünme tarzını da değiştirir, tepkilerini düzen sınırlarına çeken geriletici faktörler yaratır. Sorun bu faktörlerin tesbitidir. Söz konusu olan şey ne bir sessizlik halidir ne de sadece zor yoluyla sağlanmış bir basit pasifikasyondur. Bir sosyal siyasal olgudan söz edilmektedir ve bu olguyu karikatürler çizerek anlamanın ve anlatmanın imkânı yoktur
30 Ekim 2009
Yeni sömürgecilik metodu bir yandan emperyalizmin ülkeye iyice yerleşmesi emperyalizmin dışsal bir olgu değil, aynı zamanda içsel bir olgu haline gelmesi sonucunu doğururken öte yandan geri bıraktırılmış ülkelerde geçmiş döneme kıyasla belli ölçülerde pazarın genişlemesine paralel olarak toplumsal üretim ve nisbi refahı artırmıştır.
Bunun sonucu olarak geri bıraktırılmış ülke içindeki çelişkiler görünüşte feodal döneme kıyasla yumuşamış halk kitlelerinin düzene karşı tepkisi ile oligarşi arasında bir suni-denge kurulmuştur. (Kesintisiz Devrim)
71'de sorunun M. Çayan tarafından konuluşu böyleydi ve yine oradan başlamakta yarar var. konu üzerine çok şey söylendi. Parti sistematiğinde en çok kurcalanan polemiklere yol açan halkalardan biri suni denge oldu. İşin doğrusu parti tezlerinin bütünü için söz konusu olan talihsizlik bu halka içinde geçerliydi genel olarak Cephe çevreleri, suni denge saptaması konusunda da geniş açılımlar gerçekleştiremediler ve çoğu kez mevcut metinleri savunup yineleme yolunu seçtiler. Tezlere eleştiri yönelten cephede ise ipin ucu çoğu kez hatta her zaman kaçtı. Yazı içinde örneklerini vereceğimiz çok garip noktalara varıldı. Bir düşünceyi önce hiç haketmediği çok saçma bir noktaya itmek ve sonra artık rahatça eleştirmek klasik bir polemik tarzı. Kimileri doğada ve toplumda denge durumunun olamayacağı gibi bütün pozitif bilimlerin ABC'si olan bir gerçeği yeniden keşfettiler, kimileri ise hareketsizlik, sessizlik durumu ile suni dengeyi karıştırarak yaygın toplumsal çalkantılar ortamında böyle bir şeyin nasıl olabileceği türünden sorularla fikir yürüttüler. Ortada, halkla oligarşi arasında hasbelkader oluşmuş bir denge vardı ve birkaç öncü eline silahları alıp ortaya çıkınca bu durum bozulacak ve kitleler ayaklanacaklardı. Böyle bir karikatür sık sık çizildi. Karikatürize etmek, eleştiriyi kolaylaştıran bir yoldu ve bu yoldan sık sık gidildi. Ama, üzüntü verici olanı polemik hırsına bulanmış bir toz duman içersinde, bu saptamaların bir arayış, bir Türkiye'yi anlama çabası olabileceği çoğu kez unutuldu. Bu yazılı metinlerin arkasında devrimin yolunu arayan, üstelik bunu vuruşurken yapan pırıl pırıl zihinlerin olduğu unutuldu ve tabi bu arada politikada bütün insaf ölçüleri de zorlandı, ama gerçek buydu.
60'lı yılların sonunda bir devrimci kuşak dünyaya ve ülkesine yaşadığı toprağa bakıyor ve onu anlamaya çalışıyordu. Devrimci iktidar için savaşmaya kararlı bu insanlar, bu işi kendi başlarına yapacaklarını da hiç düşünmediler. Bu insanlar devrimin öncü ve motor güçleri üzerine yeterince net fikirlere sahiptiler. İşçi sınıfı ve ezilen halkın örgütlenmesini önüne hedef olarak koyan bu insanlar, doğal olarak da devrim cephesine çekmeyi düşündükleri bu yığınların politik durumunu kavramayı bir görev olarak algılıyorlardı.
M. Çayan'ın manifestosu buydu.
Onun kurduğu zincir böyle bir kaygıyla gelişmiştir. Emperyalizmin konjonktürel durumundan bu durumun Türkiye'ye hangi sömürü ve egemenlik biçimleriyle yansıdığı sorularına ulaşılırken oradan da kriz devrimci durum sınıflar kombinezonu. gibi çözümlemelere varılmıştır. Savaş içinde ve savaşa yön çizmek için yazılmış bir metin olarak "Kesintisiz"in bütün mantığı, akademizme zerre kadar kaymadan, hiç bir şekilde doktora tezi havasına girmeden, doğrudan devrimin rotasına ilişkin öngörülere ulaşma kaygısına dayanır. Ve bu mantık içinde, suni denge kavramı da, genel olarak halkın politik davranış biçimlerini, daha doğrusu sosyo-ekonomik yapının bu biçimleri nasıl etkilediğini anlama isteğinin bir ifadesidir.
Aslında, M. Çayan'ın kısa geçilmiş saptaması da konuya bir netlik getirmektedir. Sorun, yeni sömürgeleşme sürecinde yaşanan dışa bağımlı kapitalistleşme ve onun siyasal formuyla ilgilidir. Emperyalizmle bütünleşme halinde, onun güdümünde yaratılan kapitalistleşme sanayileşme süreci, bir yandan tarımdaki eski ilişkileri statükoları çok bozmadan aşamalı olarak çözer ve Pazar para ilişkilerini derinlemesine yayarken, öte yandan da geçmişe oranla yaşam standartlarında bir farklılaşma, kategoriler arasında sahte bir geçişlilik hali yaratmış, böylece üretici güçler açısından bir gelişme havası yanılsamasına yol açmıştır. yayılan kapitalist ilişkilere bağlı olarak zor gücünün de yaşamın ülkenin her köşesine ulaşması ve böylece merkezi otoritenin sağlamlaşması eklenince, ortaya halkın düzene olan muhalefeti açısından karmaşık bir durum çıkmıştır. Kapitalistleşme hamlesinin yarattığı yanılsamalı gelişme atmosferi ile zorun kendini her alanda duyuran varlığının bileşkesi, sonuç olarak halkın devrim cephesine, düzen dışına çekilmesi çabasını zorlaştıran bir sürtünme faktörü yaratmıştır. Halkın tepkilerinin düzen dışı bir arayışa kaymasını güçleştiren, henüz mevcut düzen içersinde yaşayabilmenin mümkün olduğu ya da başka türlüsünün mümkün olmadığı fikrini canlı tutan bir sürtünme ya da denge halidir.
Böyle bir sürtünmenin her zaman her ülkede her konjonktürde varolduğu, zaten devrimci öncünün de bunun için gerekli olduğu söylenebilir ama her şey de bu kadar basit değildir. Burada sözü edilen olgu bu genel durumdan farklı olarak, özelde yeni sömürge ilişkisinin doğasında var olan bir olgudur. Yeni sömürgeci ilişki bağımlı ülkedeki pazarı yeni tarzda geliştiren ve emperyalist egemenliği her köşeye yayan niteliğiyle ülkenin çehresini değiştirirken, insanı ve onun düşünme tarzını da değiştirir, tepkilerini düzen sınırlarına çeken geriletici faktörler yaratır. Sorun bu faktörlerin tesbitidir. Söz konusu olan şey ne bir sessizlik halidir ne de sadece zor yoluyla sağlanmış bir basit pasifikasyondur. Bir sosyal siyasal olgudan söz edilmektedir ve bu olguyu karikatürler çizerek anlamanın ve anlatmanın imkânı yoktur
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder