13 Ekim 2009 Salı
KOLLEKTİF YALAN…
Öner Ödemiş
13 Ekim 2009
Engin Erkiner 31 Ağustos 2008 de adına açtığı sitede küfretmeye başladı. Bu güne kadar tam 149 yazı yazdı ve bir o kadarda küfür ve yalan. 125 yazı da şürekaları yazmış… Yine küfür yine yalan… Bu yazıların hemen hepsi Mihraç Ural ve arkadaşlarıyla ilgili… Neredeyse her güne bir yazı… Performans açısından baktığımızda fena sayılmaz.. Ancak içerik olarak berbat.. Yerel bir deyim vardır, yalanı tükettiğinde ve zorda kaldığında ancak doğruyu söyler diye… Yapılan tam anlamıyla bu… Şimdi yazının başına “kolektif” kavramını koyunca, küfür ve yalanların daha etkili olacağını sanarak, kolektifleştirdiler.. Kim bunlar…. Bir itirafçı, bir polis ajanı ve birde de TKP-B’li artığı…… Kolektivizm kavramı tarihinde hiç bu kadar düşkünce kullanılmamıştır, hiç bu kadar eziyetli hissetmemiştir kendini…
Neler yazdılar peki?
Bakalım….
Bir Mihrac Ural var, bu adam, Süpermen, kıyıcı, her taşın altından çıkan, aynı anda her yerde olan, diktatör…Acil örgütünü yüzlerce militanıyla tek başına yönetmiş,Merkez Komite denen şey uydurukmuş, bu adam ne derse o olurmuş, herkes ondan korkarmış, (iltica ettiği ülkenin istihbaratıyla ilgilidir, onları sırt edinmiş, onların kılıcıyla savaşıyor ama bu konuda da net değiller, şaibeleri arasında öyle çelişkiler var ki bir araya nasıl getirilir bunu anlamak güç, üstelik acilci olmadan, çocuk denecek yaşta biberonla besletilerek Acil örgütünü çökertmek için özel olarak ileri sürülmüş, mübarekler bir teknik parça üretiminden bahsediyor gibiler…Kafaları karışık bu noktada. Acil örgütü ile M.Ural ilişkiye geçtiğinde E.Erkiner örgütte yönetici. M. Ural güney bölgesin de çalışan bir unsur ve daha 20-21 yaşında. Ancak TEK YOL DEVRİM dergisini çıkarmış, 10 000 kişinin katıldığı iki büyük ve örgüt tarihinde ilk ve son olan halk mitingleri düzenlemiş, sayısız askeri eylem yapmış, örgütün bu güne kadar ayakta kalan kadro ve militan ihtiyacını karşılayacak kadar insan örgütlemiş. Yıl 1975-76. Engin Erkiner 1977 Ağustos’un da yakalandığında ve örgütü bir bütün olarak şu cümleyle; “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16) çökerttiğinde, M.Ural 22 yaşında firar durumdaydı, güney bölgesi sorumlusu olarak aranıyordu ve tüm Türkiye yi dolaşıp örgütü yeniden toparlamaya koyuluyor. Yöneticilerini kaybetmiş bir yapıyı il il dolaşarak yeniden oluşturuyor… Sonrasında yakalandığında 24 yaşında ve artık ismi Acil hareketi ile bütünleşmiş birisi olarak karşımıza çıkıyor.. 78 Acil HDÖ ayrılığında Acilin temel siyasal yönelimlerini belirliyor öncü savaşı ve halk savaşı üzerine Acilin 1. kongrede onaylanın görüşlerini belirliyor. Engin Erkiner silik kişiliğiyle M. Ural’dan yana tavır belirleyip kırk yıllık dostu Rıza salmandan kopuyor. Engin silik kişiliğiyle yedek bir unsur olarak devam ediyor. Engin Erkiner ile aynı zindanda olduğu zamanda da tek adres M.Ural oluyordu. 1980 Temmuz ayında Adana cezaevinden kaçarak yurtdışına çıkıyor.. 26 yaşında artık Acil örgütünün genel sekreteridir…
Tüm bu süreç yaşanırken İsminin çok tanındığını söyleyen Engin Erkiner, örgütü polise teslim etmenin psikolojik çöküntüsüyle ve itirafçılığının cezasız kalmasının gölgesi altında 1982 yılına kadar M. Ural’ın yanında yer alıyor. Suriye de 5 ay kalıyor, gözü hep Avrupa da, bir an önce kapağı Avrupa’ya atma telaşıyla her türlü taklayı atıyor. Avrupa’ya gider gitmez de hemen örgütten ayrılıp, provokasyonlara başlıyor. Bu arada Suriye de kalan Acil militanları İsrail’in Beyrut işgaline karşı direnişte yer alıyorlar ve hiçbir kayıp vermeden ablukadan kurtulup, Suriye ye dönüyorlar. Tüm bunlar yaşanırken, Orta-Doğu da ölümle yaşam sırt sırta giderken, o Avrupa da iltihak ettiği TKEP saflarından, örgüt içine parmak atmaya çalışmaktadır.
“1982 Ağustosunda THKP-C (Acilciler)’in kurucuları arasında bulunduğum 7 yıl önceki örgütten artık çok uzaklaştığını düşünerek bu yapıdan ayrıldım. Bu örgütte bulunduğum süre içinde (1975-1982) Genel Komite daha sonra Politbüro üyesi oldum. Fazlasıyla tanındığım için örgütün temsilcisi gibiydim.”(E.Erkiner)
Bu günde 27 yıl sonra Yapmaya çalıştığı şey budur. Hiçbir siyasi ve örgütsel ilişkisinin kalmadığı, aktif yönetici olarak ancak 1-1,5 yıl yer aldığı (1976 da örgüt kurulmuş, 1977 Ağustos ayında E.Erkiner yakalanmıştır.) Acil örgütüne ilişkin, 27 yıl sonraki bu saldırılarının başkaca bir anlamı olabilir mi?
Sıkıntıya giren esnaf, eski defterleri karıştırırmış. Bu zad 60 girdiğinde bu günü tüketince, yaşamında beklide tek doğru kararına Acil örgütünün geçmişine yöneldi. Kendini var eden ancak taşıyamadığı, altında ezilip polise pazarladığı Acil örgütüne yeniden yalan ve küfürlerle saldırarak bu güne ilişkin medet ummaktadır.(Engin Erkiner’in Polis ifadesi için bkz. www.tarihselhainler.blogspot.com)
Yalanlarını tek tek ortaya koyduk. Küfürlerini kendisine iade ettik. Ancak büyük bir yüzsüzlük ve arsızlıkla yaşadıklarından ders almadan yalan ve iftiralarına büyük bir hırsla devam etti. Yanına bir döküntüyü de yedekleyip, yalanlarını kolektifleştirmeye çalıştı.
Hanna Yoldaşın ölümüne “sabotaj” dendi. Açıkladık ve canlı tanıklarını verdik. Frenleriyle oynanmış bir aracın 300 km yolu nasıl gittiğini açıklamasını istedik. İddiaya göre, Hanna hoca Trablus kentinden çıkacağı gece, Semir –Murat Sahillioğlu- aldığı talimatla, bineceği aracın frenleriyle oynamış ve trafik kazası bu nedenle olmuş ve Hanna Maptunoğlu yoldaş böylelikle öldürülmüştür. Hanna Yoldaşın yaşamını kaybettiği kaza Lazkiye girişinde olmuştur. Ve kaza olduğunda arabada 4 kişi vardır ve tek yaşamını kaybeden kişi Hanna Yoldaş olmuştur. Üstelik yol arasında oturduğu değiştirmiştir ve arabaya Lazkiye girişinde bir muhabarat elemanı binmiştir ve güzergah Lazkiye Emniyet Müdürlüğüdür. CİA bile böylesi saçma bir sabotajı sanırım yapamaz. Yalan sınır tanımaz ise düşüleceği nokta burasıdır. Bir kez daha soruyoruz, böylesi bir sabotaj nasıl yapılabilir? Frenleriyle oynanmış bir araç yaklaşık 300 km nasıl gider? İki kişi tarafından adeta zorla Suriye ye götürüldüğü söyleniyor, Lübnan dan hareket edildiğinden, arabayı kullanan Şerif yoldaş ve Emire dışında başka arabada kimse yoktur. Emire Oflazoğlu Avrupa da yaşamaktadır ve aynı kazada yaralanmıştır. Olaydan kısa bir süre sonrada örgüt dışında kalmıştır. Yaşananların canlı tanıdığıdır. Bu yalan tutmamıştır. İnsanların kafası karıştırmak ve örgüt içinde farlı düşünenler yok edilmiştir yalanı yalanını destelemek için uydurdukları bu olay bile, tek başına bu döküntülerin gerçek yüzlerini sergilemeye yeterlidir.(Bu konuda geniş bilgi için Bk. Tarihselhainler.blogspot.com)
Ahmet Çolak Suriye’den Türkiye’ye girerken ihbar edilerek pusuya düşürülmüş ve ölümüne sebebiyet verilmiştir yalanı söylendi… Oysa gerçek tam tersiydi. Bunu da açıkladık. Bu olayında canlı tanıkları yaşamaktadır. İsimlerini verdik. Temel bir yalanı ortaya koyduk. Ahmet Çolak Türkiye’ye giderken değil, Suriye’ye giderken yaşamını kaybetti. Ve Suriye ye gittiği ilişki tamamen Acil örgütünün dışında kurulmuş bir ilişki olduğu yine canlı tanıklar tarafından ifade edildi. Detay bilgiler ilgili yazıda açık açık ortaya kondu. Bir yalanı daha ortaya çıkarılarak elinden alınmıştı.
Durmadı, durmadığı gibi yazdıklarımıza, belgelediğimiz yalanlara tek bir yanıt veremedi. Onun için önemli olan çamur at izi kalsın mantığıydı. Çamuru atıp ortadan kaybolacağını zannetti. Peşini bırakmadık, bırakmayacağız. Israrla yalanlarını önüne koyacağız….
Sonra Nebil Rahuma yalanını ortaya attı. Bunu Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi ile ilişkilendirerek aylarca ve sayfalarca yazdı, yazdırdı. Nebil Rahuma ve Ali Çakmaklı olaylarının detaylarını açıkladık…
Nebil’in Ali Çakmaklı öldürüldüğünde Adana da olduğunu, aynı gün görüştüklerini, ve ali çakmaklının öldürülmesinin ardında 6 gün sonra arkadaşları tarafından öldürüldüğünü yazdık. Canlı tanıklarıyla konuştuk. Ali Çakmaklı’nın kendi örgütüyle sorunlar yaşadığını ve bu sorundan kaynaklı olarak HDÖ’ nün ölümünden sonra tek bir defa bile onu şehitleri arasında görmediğini ve anmadığını ortaya koyduk. Bir örgütün Adana gibi bir ilde sorumlu olarak görev yapan bir yoldaşını, ölümünden sonra bir kez anmamasına dikkat çekip, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesinin Acil örgütü ile hiçbir ilgisi olmadığını ortaya koyduk. Ayrıca Nebil Rahoma’nın öldürülmesi ile de Acil örgütünün hiçbir alakası olmadığını, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesine misilleme olarak öldürülmüş olduğu yalanını belgeleriyle ortaya koyduk. Dedik ki, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesine misilleme yapmış ise eğer, ölümünden sonra onu, neden tek bir gün anmamıştır. Yayınlarında bile tek bir kelime ile “şehit yoldaşımız” diye adından bahsetmemiştir. Ali Çakmaklı ile örgütü ölümünden önce ciddi sorunlar yaşamıştır dedik… Hiçbir yanıt alamadık… Bu döküntüler yanıt verip tartışmak dışında her şeyi yaptılar… Ama asla yalanlarını ortaya çıkardığımızda tek bir kelime yanıt vermediler. Dertleri de bu değil zaten.
Devam edelim.
Müntecep Kesici, Gökhan Sacın ve Zihni Alan ile ilgili iddialarda bulundular. Ya tutarsa diye yalanlarla bezediler. Ama diğer tüm yalanları, iftiraları gibi bunlarda uyduruk şeylerdi.
Müntecep Kesici olayı yaşandığın da, olay mahallinde yaklaşık 30 kişi vardı. Olayın yaşandığı anda ise 6-7 kişi yan yana bulunuyordu. Kaza ile patlayan silahı taşıyan kişide hala yaşıyor ve bu konuya ilişkin pek çok kişi ile defalarca konuştuğu bilinmektedir. Cezaevi yattığı süreçte H.M ile yatanlar bunu bilirler. H.M. de uzunca yıllar iradesi dışı patlayan silah sonrası yaşamını kaybeden Müntecep Kesici’nin vicdanı yükünü taşımış ve her fırsatta da bunu ifade etmiştir. Kaldı ki yine yalan söylendiği gibi Müntecep Kesici’nin mezarı Basid de, şehitlikte değil, bir başka yerde bulunmaktadır. Basid de ki şehitlikte 5 yoldaşın mezarı bulunmaktadır. Cevdet Kılıç,(kalp krizinde kaybettik) Vedat Erdal, Süleyman Kılıç, Selahattin Kaya ve Hanna Maptunoğlu.
Gökhan Sacın (Sami) olayına ilişinde yalanlar devam etmiş, Sami’nin uzun işkenceler sonucunda öldürülerek Basid sahiline atıldığı söylenmiştir. Öldürülme gerekçesi ise muhalefet yapması ve örgüte Libya dan gelen paraların hesabını sorması olarak iddia edilmiştir. Bu konuya ilişkin Sami’nin kendi el yazısı ile yazdığı bir metni yayınladık. Bu metinde Sami, kimi olumsuz davranışlarından dolayı özür dilemekte ve Yusuf ile ilişkisinden dolayı olumsuz kimi davranışlara girdiğin, Avrupa da yaşamak istediğini belirtiyor. Sonrasında da bu metni yazarken yanında olan ve değişik gruptaki unsurların yanında serbest bırakılıyor. Sonrasında bir daha Sami den haber alınamıyor. Bulgaristan’a gitme ihtimalinden ve burada ki ilişkilerinden bahsederek yine tarihsel hainle bloğunda bu bilgileri yayınladık.(Belgeler ve orijinal metinler için tarihselhainler.blogspot.com sitesine bakılabilir.)
Suriye kendi hukuku olan bir devlet. Kendi yasası kuralları ve cezai yaptırımları olan, mahkemesi, yargıçları savcıları olan bir ülke. Dağ yasaları geçerli değil. Ve halkının hemen hepsinin milis olduğu denetimin yoğun olduğu, yönetimin hemen her şeyden bir biçimde haberdar olduğu bir ülke. Böyle bir ülkede, sahile bir ceset atacaksınız, bunu bu bölgede yaşayan halk görmeyecek veya görecek ama aldırış etmeyecek, kim yaptı diye sormayacak, sorgulamayacak. Kaldı ki Sami bu kasaba da uzunca yıllar kaldığı için hemen herkes Sami’yi tanır, Acil örgütü ile bağını ilişkisini bilir. Hanna yoldaşın trafik kazasında ölümünde bile arabayı kullanan, yaralı olan şoför arkadaşı gözaltına alan bir devlet yönetimi, bu kadar bariz bir ölüm olayında kesinlikle orada yaşayan arkadaşları gözaltına alır ve yargılardı. Diğer bir örnek ise Müntecep Kesici olayında yaşanmıştı. Olaydan sonra Suriye polisi tarafından Ali Sönmez göz altına alınmış, üç gün sorgulanmış, olayın kaza olduğuna kanaat getirilince serbest bırakılmıştır.
Polisle işbirliği yaptığını resmen açıklamış, el yazması ile bunu belgelemiş, Kongreye polis tarafından görevli olarak gönderildiğini ve bunun için 150 000 TL para aldığını itiraf eden İbrahim Yalçın’ı bile ölümle cezalandırmayan örgüt, Sami için neden böyle bir cezalandırma yöntemini seçsin. Kaldı ki Sami için polislik gibi bir iddiasının olmadığı da açıktır. Diğer bir önemli nokta ise Sami Libya dan Suriye ye 1983 yılını başlarında dönmüştür. Örgütten ayrıldığı ve kendisinden haber alınamadığı yıl ise 1991 yılıdır. Yani Libya dan getirdiği iddia edilen paranın üzerinden 8 yıl geçmiştir. Kaldı ki Libya’dan gelen para Libya biriminin Orta Doğu birimine gönderdiği bir paradır ve sorumluluğu tamamen M.K aittir. Bu paranın hesabını 8 yıl sonra sorma gibi bir neden ile Sami’nin öldürüldüğü yalanını söylemek, aklın sınırlarını kin ile zorlamaktan başka bir şey değildir.
Zihni Alan örgütsel bir karar ile öldürülmemiştir. Yaşanan olaylar zincirinin bir halkasında, Cemil Esat’ın evinin yakınında karşılaşılmış ve karşılaşan kişiler arasında daha önceden yaşanan sert tartışmalar sonucunda kişisel bir refleksle, silah kullanılarak öldürülmüştür. Öldürüldükten sonra olay, detayları anlatılarak, üstlenilmiştir. Öldürülme gerekçesinde iddia Zihni Alan’nın Mihraç Ural’a ilişkin pek çok kirli işi bildiği şeklindedir. Yani Mihraç Ural sözüm ona kirli işlerini Zihni Alan’a yaptırmış, Zihni Alan da yapmış ancak sonradan M.Ural çok şey biliyor diye onu öldürtmüş.
Zihni Alan yurtdışına 1981 yılında çıkmıştır. 10 yılı aşkın bir süre yurtdışında ve Acil örgütü ilişkisinde kalmıştır. Değişik görev ve sorumluluklar üstlenmiştir. En son verilen görev, Suriye de bulunan Bedri Yağan ekibinin Suriye de ve Lübnan da kalışlarına olanak sağlamak, onlara tercümanlık yapmak ve diğer ilişkilerinde yardımcı olmaktır. Bu görevi sırasında B.Yağan ekibi ile görevi dışı ilişkiler kurmak ve bu ilişkiler içerisinden para sağlamak suçlamasıyla örgüt tarafından ilişkisi kesilmiş ve kimi uyarılarda bulunularak bölgede barınmasına izin verilmiştir. Zihni Alan bununla da durmamış, örgütten ayrıldıktan sonrada çevresinde bulunan bir kişiyi (Habip) Türkiye’ye örgütlenmek ve kongreyi toplanmak üzere görevlendirerek, göndermiştir. Zihni Alan arkasına aldığı güç ile pervasız davranmış ve ortamın gerilmesine zemin yaratmıştır. Uzunca süren bu gerginlik ve sonrasında yaşanan olaylar zinciri ölüm ile sonuçlanmıştır.
Engin Erkiner ve döküntülerinin bir yılı aşkın bir süredir küfürler ekleyerek yazdıkları olayların tamamı budur. Bu konular, defalarca gerçek belgeleriyle açıklanmıştır. Canlı tanık isimleri verilmiş ve olaylar bu tanıklar tarafından tekrar tekrar anlatılmıştır, yazılmıştır,çizilmiştir.
Bir çok arkadaşın, “bu işbirlikçilere” açıklama yapılmaması konusunda tepkisel davranmasına rağmen, devrimci kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla tüm bu açıklamalar yapılmıştır.
Şimdi 30 yıl sonra bu döküntüler 1. kongre delegelerini göreve çağırıyor.
Kim Çağırıyor; İtirafçı ve Polis ajanı..
Bu tam bir komedi.
Bitiş.. Tükeniş… Çaresizlik…
Acil örgütü onurlu bir geçmişe sahiptir. Devrimci mücadele de şehitler vermiş, direnişlerde bayraklaşmış, eylemleriyle örnek yaratmış bir örgüttür. İtirafçı-polis ajanı birkaç döküntünün, yalan ve iftiralarıyla bu onurlu geçmişi kirletmesine asla izin vermeyeceğiz.
Birinde 27 yıl diğerinde 23 yıl sonra depreşen Acil sevdasının samimi ve içten olduğunu, niyetlerinin gerçekten örgütü korumak ve savunmak olduğuna inanan tek bir kişi bile bulamayacaklardır. Engin Erkiner 27 yıl önce Acilden ayrılarak TKEP’li oldu. Acilciliği 7 yıl iken (aktif olarak 1,5 yıl) TKEP’liliği, bu sürenin iki katından fazladır. Ama gel gör ki takıntısı Acil olmuştur. 60 yaşın bunama refleksi, sıkıntının asıl nedenidir. 2/60 yan yana gelmiş bunaklık günlerini Acile saldırarak geçirmekteler. Bunu yaparken de ahlaksızca, ilkesizce ve pervasızca yapmaktadırlar.
Tüm bu saldırılar, Acil örgütünün siyasal sürecinden gelen insanların bu güne ve geleceğe ilişkin kaygılarının yarattığı telaşın sonucudur. Süreç yeniden yapılanma ve demokrasi mücadelesi içerisinde mevzilenme sürecidir. Bu süreç içerisinde, her adımda yan yana gelen ve demokrasi mücadelesine bir noktasından ivme katma çabası içerinde olan insanların, önünü almaya dönük nafile bir sıkıntıdır. Dününü ve bu gününü kaybeden bir avuç insanın harisçe saldırısıdır. Vız gelir…
13 Ekim 2009
Engin Erkiner 31 Ağustos 2008 de adına açtığı sitede küfretmeye başladı. Bu güne kadar tam 149 yazı yazdı ve bir o kadarda küfür ve yalan. 125 yazı da şürekaları yazmış… Yine küfür yine yalan… Bu yazıların hemen hepsi Mihraç Ural ve arkadaşlarıyla ilgili… Neredeyse her güne bir yazı… Performans açısından baktığımızda fena sayılmaz.. Ancak içerik olarak berbat.. Yerel bir deyim vardır, yalanı tükettiğinde ve zorda kaldığında ancak doğruyu söyler diye… Yapılan tam anlamıyla bu… Şimdi yazının başına “kolektif” kavramını koyunca, küfür ve yalanların daha etkili olacağını sanarak, kolektifleştirdiler.. Kim bunlar…. Bir itirafçı, bir polis ajanı ve birde de TKP-B’li artığı…… Kolektivizm kavramı tarihinde hiç bu kadar düşkünce kullanılmamıştır, hiç bu kadar eziyetli hissetmemiştir kendini…
Neler yazdılar peki?
Bakalım….
Bir Mihrac Ural var, bu adam, Süpermen, kıyıcı, her taşın altından çıkan, aynı anda her yerde olan, diktatör…Acil örgütünü yüzlerce militanıyla tek başına yönetmiş,Merkez Komite denen şey uydurukmuş, bu adam ne derse o olurmuş, herkes ondan korkarmış, (iltica ettiği ülkenin istihbaratıyla ilgilidir, onları sırt edinmiş, onların kılıcıyla savaşıyor ama bu konuda da net değiller, şaibeleri arasında öyle çelişkiler var ki bir araya nasıl getirilir bunu anlamak güç, üstelik acilci olmadan, çocuk denecek yaşta biberonla besletilerek Acil örgütünü çökertmek için özel olarak ileri sürülmüş, mübarekler bir teknik parça üretiminden bahsediyor gibiler…Kafaları karışık bu noktada. Acil örgütü ile M.Ural ilişkiye geçtiğinde E.Erkiner örgütte yönetici. M. Ural güney bölgesin de çalışan bir unsur ve daha 20-21 yaşında. Ancak TEK YOL DEVRİM dergisini çıkarmış, 10 000 kişinin katıldığı iki büyük ve örgüt tarihinde ilk ve son olan halk mitingleri düzenlemiş, sayısız askeri eylem yapmış, örgütün bu güne kadar ayakta kalan kadro ve militan ihtiyacını karşılayacak kadar insan örgütlemiş. Yıl 1975-76. Engin Erkiner 1977 Ağustos’un da yakalandığında ve örgütü bir bütün olarak şu cümleyle; “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16) çökerttiğinde, M.Ural 22 yaşında firar durumdaydı, güney bölgesi sorumlusu olarak aranıyordu ve tüm Türkiye yi dolaşıp örgütü yeniden toparlamaya koyuluyor. Yöneticilerini kaybetmiş bir yapıyı il il dolaşarak yeniden oluşturuyor… Sonrasında yakalandığında 24 yaşında ve artık ismi Acil hareketi ile bütünleşmiş birisi olarak karşımıza çıkıyor.. 78 Acil HDÖ ayrılığında Acilin temel siyasal yönelimlerini belirliyor öncü savaşı ve halk savaşı üzerine Acilin 1. kongrede onaylanın görüşlerini belirliyor. Engin Erkiner silik kişiliğiyle M. Ural’dan yana tavır belirleyip kırk yıllık dostu Rıza salmandan kopuyor. Engin silik kişiliğiyle yedek bir unsur olarak devam ediyor. Engin Erkiner ile aynı zindanda olduğu zamanda da tek adres M.Ural oluyordu. 1980 Temmuz ayında Adana cezaevinden kaçarak yurtdışına çıkıyor.. 26 yaşında artık Acil örgütünün genel sekreteridir…
Tüm bu süreç yaşanırken İsminin çok tanındığını söyleyen Engin Erkiner, örgütü polise teslim etmenin psikolojik çöküntüsüyle ve itirafçılığının cezasız kalmasının gölgesi altında 1982 yılına kadar M. Ural’ın yanında yer alıyor. Suriye de 5 ay kalıyor, gözü hep Avrupa da, bir an önce kapağı Avrupa’ya atma telaşıyla her türlü taklayı atıyor. Avrupa’ya gider gitmez de hemen örgütten ayrılıp, provokasyonlara başlıyor. Bu arada Suriye de kalan Acil militanları İsrail’in Beyrut işgaline karşı direnişte yer alıyorlar ve hiçbir kayıp vermeden ablukadan kurtulup, Suriye ye dönüyorlar. Tüm bunlar yaşanırken, Orta-Doğu da ölümle yaşam sırt sırta giderken, o Avrupa da iltihak ettiği TKEP saflarından, örgüt içine parmak atmaya çalışmaktadır.
“1982 Ağustosunda THKP-C (Acilciler)’in kurucuları arasında bulunduğum 7 yıl önceki örgütten artık çok uzaklaştığını düşünerek bu yapıdan ayrıldım. Bu örgütte bulunduğum süre içinde (1975-1982) Genel Komite daha sonra Politbüro üyesi oldum. Fazlasıyla tanındığım için örgütün temsilcisi gibiydim.”(E.Erkiner)
Bu günde 27 yıl sonra Yapmaya çalıştığı şey budur. Hiçbir siyasi ve örgütsel ilişkisinin kalmadığı, aktif yönetici olarak ancak 1-1,5 yıl yer aldığı (1976 da örgüt kurulmuş, 1977 Ağustos ayında E.Erkiner yakalanmıştır.) Acil örgütüne ilişkin, 27 yıl sonraki bu saldırılarının başkaca bir anlamı olabilir mi?
Sıkıntıya giren esnaf, eski defterleri karıştırırmış. Bu zad 60 girdiğinde bu günü tüketince, yaşamında beklide tek doğru kararına Acil örgütünün geçmişine yöneldi. Kendini var eden ancak taşıyamadığı, altında ezilip polise pazarladığı Acil örgütüne yeniden yalan ve küfürlerle saldırarak bu güne ilişkin medet ummaktadır.(Engin Erkiner’in Polis ifadesi için bkz. www.tarihselhainler.blogspot.com)
Yalanlarını tek tek ortaya koyduk. Küfürlerini kendisine iade ettik. Ancak büyük bir yüzsüzlük ve arsızlıkla yaşadıklarından ders almadan yalan ve iftiralarına büyük bir hırsla devam etti. Yanına bir döküntüyü de yedekleyip, yalanlarını kolektifleştirmeye çalıştı.
Hanna Yoldaşın ölümüne “sabotaj” dendi. Açıkladık ve canlı tanıklarını verdik. Frenleriyle oynanmış bir aracın 300 km yolu nasıl gittiğini açıklamasını istedik. İddiaya göre, Hanna hoca Trablus kentinden çıkacağı gece, Semir –Murat Sahillioğlu- aldığı talimatla, bineceği aracın frenleriyle oynamış ve trafik kazası bu nedenle olmuş ve Hanna Maptunoğlu yoldaş böylelikle öldürülmüştür. Hanna Yoldaşın yaşamını kaybettiği kaza Lazkiye girişinde olmuştur. Ve kaza olduğunda arabada 4 kişi vardır ve tek yaşamını kaybeden kişi Hanna Yoldaş olmuştur. Üstelik yol arasında oturduğu değiştirmiştir ve arabaya Lazkiye girişinde bir muhabarat elemanı binmiştir ve güzergah Lazkiye Emniyet Müdürlüğüdür. CİA bile böylesi saçma bir sabotajı sanırım yapamaz. Yalan sınır tanımaz ise düşüleceği nokta burasıdır. Bir kez daha soruyoruz, böylesi bir sabotaj nasıl yapılabilir? Frenleriyle oynanmış bir araç yaklaşık 300 km nasıl gider? İki kişi tarafından adeta zorla Suriye ye götürüldüğü söyleniyor, Lübnan dan hareket edildiğinden, arabayı kullanan Şerif yoldaş ve Emire dışında başka arabada kimse yoktur. Emire Oflazoğlu Avrupa da yaşamaktadır ve aynı kazada yaralanmıştır. Olaydan kısa bir süre sonrada örgüt dışında kalmıştır. Yaşananların canlı tanıdığıdır. Bu yalan tutmamıştır. İnsanların kafası karıştırmak ve örgüt içinde farlı düşünenler yok edilmiştir yalanı yalanını destelemek için uydurdukları bu olay bile, tek başına bu döküntülerin gerçek yüzlerini sergilemeye yeterlidir.(Bu konuda geniş bilgi için Bk. Tarihselhainler.blogspot.com)
Ahmet Çolak Suriye’den Türkiye’ye girerken ihbar edilerek pusuya düşürülmüş ve ölümüne sebebiyet verilmiştir yalanı söylendi… Oysa gerçek tam tersiydi. Bunu da açıkladık. Bu olayında canlı tanıkları yaşamaktadır. İsimlerini verdik. Temel bir yalanı ortaya koyduk. Ahmet Çolak Türkiye’ye giderken değil, Suriye’ye giderken yaşamını kaybetti. Ve Suriye ye gittiği ilişki tamamen Acil örgütünün dışında kurulmuş bir ilişki olduğu yine canlı tanıklar tarafından ifade edildi. Detay bilgiler ilgili yazıda açık açık ortaya kondu. Bir yalanı daha ortaya çıkarılarak elinden alınmıştı.
Durmadı, durmadığı gibi yazdıklarımıza, belgelediğimiz yalanlara tek bir yanıt veremedi. Onun için önemli olan çamur at izi kalsın mantığıydı. Çamuru atıp ortadan kaybolacağını zannetti. Peşini bırakmadık, bırakmayacağız. Israrla yalanlarını önüne koyacağız….
Sonra Nebil Rahuma yalanını ortaya attı. Bunu Ali Çakmaklı’nın öldürülmesi ile ilişkilendirerek aylarca ve sayfalarca yazdı, yazdırdı. Nebil Rahuma ve Ali Çakmaklı olaylarının detaylarını açıkladık…
Nebil’in Ali Çakmaklı öldürüldüğünde Adana da olduğunu, aynı gün görüştüklerini, ve ali çakmaklının öldürülmesinin ardında 6 gün sonra arkadaşları tarafından öldürüldüğünü yazdık. Canlı tanıklarıyla konuştuk. Ali Çakmaklı’nın kendi örgütüyle sorunlar yaşadığını ve bu sorundan kaynaklı olarak HDÖ’ nün ölümünden sonra tek bir defa bile onu şehitleri arasında görmediğini ve anmadığını ortaya koyduk. Bir örgütün Adana gibi bir ilde sorumlu olarak görev yapan bir yoldaşını, ölümünden sonra bir kez anmamasına dikkat çekip, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesinin Acil örgütü ile hiçbir ilgisi olmadığını ortaya koyduk. Ayrıca Nebil Rahoma’nın öldürülmesi ile de Acil örgütünün hiçbir alakası olmadığını, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesine misilleme olarak öldürülmüş olduğu yalanını belgeleriyle ortaya koyduk. Dedik ki, Ali Çakmaklı’nın öldürülmesine misilleme yapmış ise eğer, ölümünden sonra onu, neden tek bir gün anmamıştır. Yayınlarında bile tek bir kelime ile “şehit yoldaşımız” diye adından bahsetmemiştir. Ali Çakmaklı ile örgütü ölümünden önce ciddi sorunlar yaşamıştır dedik… Hiçbir yanıt alamadık… Bu döküntüler yanıt verip tartışmak dışında her şeyi yaptılar… Ama asla yalanlarını ortaya çıkardığımızda tek bir kelime yanıt vermediler. Dertleri de bu değil zaten.
Devam edelim.
Müntecep Kesici, Gökhan Sacın ve Zihni Alan ile ilgili iddialarda bulundular. Ya tutarsa diye yalanlarla bezediler. Ama diğer tüm yalanları, iftiraları gibi bunlarda uyduruk şeylerdi.
Müntecep Kesici olayı yaşandığın da, olay mahallinde yaklaşık 30 kişi vardı. Olayın yaşandığı anda ise 6-7 kişi yan yana bulunuyordu. Kaza ile patlayan silahı taşıyan kişide hala yaşıyor ve bu konuya ilişkin pek çok kişi ile defalarca konuştuğu bilinmektedir. Cezaevi yattığı süreçte H.M ile yatanlar bunu bilirler. H.M. de uzunca yıllar iradesi dışı patlayan silah sonrası yaşamını kaybeden Müntecep Kesici’nin vicdanı yükünü taşımış ve her fırsatta da bunu ifade etmiştir. Kaldı ki yine yalan söylendiği gibi Müntecep Kesici’nin mezarı Basid de, şehitlikte değil, bir başka yerde bulunmaktadır. Basid de ki şehitlikte 5 yoldaşın mezarı bulunmaktadır. Cevdet Kılıç,(kalp krizinde kaybettik) Vedat Erdal, Süleyman Kılıç, Selahattin Kaya ve Hanna Maptunoğlu.
Gökhan Sacın (Sami) olayına ilişinde yalanlar devam etmiş, Sami’nin uzun işkenceler sonucunda öldürülerek Basid sahiline atıldığı söylenmiştir. Öldürülme gerekçesi ise muhalefet yapması ve örgüte Libya dan gelen paraların hesabını sorması olarak iddia edilmiştir. Bu konuya ilişkin Sami’nin kendi el yazısı ile yazdığı bir metni yayınladık. Bu metinde Sami, kimi olumsuz davranışlarından dolayı özür dilemekte ve Yusuf ile ilişkisinden dolayı olumsuz kimi davranışlara girdiğin, Avrupa da yaşamak istediğini belirtiyor. Sonrasında da bu metni yazarken yanında olan ve değişik gruptaki unsurların yanında serbest bırakılıyor. Sonrasında bir daha Sami den haber alınamıyor. Bulgaristan’a gitme ihtimalinden ve burada ki ilişkilerinden bahsederek yine tarihsel hainle bloğunda bu bilgileri yayınladık.(Belgeler ve orijinal metinler için tarihselhainler.blogspot.com sitesine bakılabilir.)
Suriye kendi hukuku olan bir devlet. Kendi yasası kuralları ve cezai yaptırımları olan, mahkemesi, yargıçları savcıları olan bir ülke. Dağ yasaları geçerli değil. Ve halkının hemen hepsinin milis olduğu denetimin yoğun olduğu, yönetimin hemen her şeyden bir biçimde haberdar olduğu bir ülke. Böyle bir ülkede, sahile bir ceset atacaksınız, bunu bu bölgede yaşayan halk görmeyecek veya görecek ama aldırış etmeyecek, kim yaptı diye sormayacak, sorgulamayacak. Kaldı ki Sami bu kasaba da uzunca yıllar kaldığı için hemen herkes Sami’yi tanır, Acil örgütü ile bağını ilişkisini bilir. Hanna yoldaşın trafik kazasında ölümünde bile arabayı kullanan, yaralı olan şoför arkadaşı gözaltına alan bir devlet yönetimi, bu kadar bariz bir ölüm olayında kesinlikle orada yaşayan arkadaşları gözaltına alır ve yargılardı. Diğer bir örnek ise Müntecep Kesici olayında yaşanmıştı. Olaydan sonra Suriye polisi tarafından Ali Sönmez göz altına alınmış, üç gün sorgulanmış, olayın kaza olduğuna kanaat getirilince serbest bırakılmıştır.
Polisle işbirliği yaptığını resmen açıklamış, el yazması ile bunu belgelemiş, Kongreye polis tarafından görevli olarak gönderildiğini ve bunun için 150 000 TL para aldığını itiraf eden İbrahim Yalçın’ı bile ölümle cezalandırmayan örgüt, Sami için neden böyle bir cezalandırma yöntemini seçsin. Kaldı ki Sami için polislik gibi bir iddiasının olmadığı da açıktır. Diğer bir önemli nokta ise Sami Libya dan Suriye ye 1983 yılını başlarında dönmüştür. Örgütten ayrıldığı ve kendisinden haber alınamadığı yıl ise 1991 yılıdır. Yani Libya dan getirdiği iddia edilen paranın üzerinden 8 yıl geçmiştir. Kaldı ki Libya’dan gelen para Libya biriminin Orta Doğu birimine gönderdiği bir paradır ve sorumluluğu tamamen M.K aittir. Bu paranın hesabını 8 yıl sonra sorma gibi bir neden ile Sami’nin öldürüldüğü yalanını söylemek, aklın sınırlarını kin ile zorlamaktan başka bir şey değildir.
Zihni Alan örgütsel bir karar ile öldürülmemiştir. Yaşanan olaylar zincirinin bir halkasında, Cemil Esat’ın evinin yakınında karşılaşılmış ve karşılaşan kişiler arasında daha önceden yaşanan sert tartışmalar sonucunda kişisel bir refleksle, silah kullanılarak öldürülmüştür. Öldürüldükten sonra olay, detayları anlatılarak, üstlenilmiştir. Öldürülme gerekçesinde iddia Zihni Alan’nın Mihraç Ural’a ilişkin pek çok kirli işi bildiği şeklindedir. Yani Mihraç Ural sözüm ona kirli işlerini Zihni Alan’a yaptırmış, Zihni Alan da yapmış ancak sonradan M.Ural çok şey biliyor diye onu öldürtmüş.
Zihni Alan yurtdışına 1981 yılında çıkmıştır. 10 yılı aşkın bir süre yurtdışında ve Acil örgütü ilişkisinde kalmıştır. Değişik görev ve sorumluluklar üstlenmiştir. En son verilen görev, Suriye de bulunan Bedri Yağan ekibinin Suriye de ve Lübnan da kalışlarına olanak sağlamak, onlara tercümanlık yapmak ve diğer ilişkilerinde yardımcı olmaktır. Bu görevi sırasında B.Yağan ekibi ile görevi dışı ilişkiler kurmak ve bu ilişkiler içerisinden para sağlamak suçlamasıyla örgüt tarafından ilişkisi kesilmiş ve kimi uyarılarda bulunularak bölgede barınmasına izin verilmiştir. Zihni Alan bununla da durmamış, örgütten ayrıldıktan sonrada çevresinde bulunan bir kişiyi (Habip) Türkiye’ye örgütlenmek ve kongreyi toplanmak üzere görevlendirerek, göndermiştir. Zihni Alan arkasına aldığı güç ile pervasız davranmış ve ortamın gerilmesine zemin yaratmıştır. Uzunca süren bu gerginlik ve sonrasında yaşanan olaylar zinciri ölüm ile sonuçlanmıştır.
Engin Erkiner ve döküntülerinin bir yılı aşkın bir süredir küfürler ekleyerek yazdıkları olayların tamamı budur. Bu konular, defalarca gerçek belgeleriyle açıklanmıştır. Canlı tanık isimleri verilmiş ve olaylar bu tanıklar tarafından tekrar tekrar anlatılmıştır, yazılmıştır,çizilmiştir.
Bir çok arkadaşın, “bu işbirlikçilere” açıklama yapılmaması konusunda tepkisel davranmasına rağmen, devrimci kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla tüm bu açıklamalar yapılmıştır.
Şimdi 30 yıl sonra bu döküntüler 1. kongre delegelerini göreve çağırıyor.
Kim Çağırıyor; İtirafçı ve Polis ajanı..
Bu tam bir komedi.
Bitiş.. Tükeniş… Çaresizlik…
Acil örgütü onurlu bir geçmişe sahiptir. Devrimci mücadele de şehitler vermiş, direnişlerde bayraklaşmış, eylemleriyle örnek yaratmış bir örgüttür. İtirafçı-polis ajanı birkaç döküntünün, yalan ve iftiralarıyla bu onurlu geçmişi kirletmesine asla izin vermeyeceğiz.
Birinde 27 yıl diğerinde 23 yıl sonra depreşen Acil sevdasının samimi ve içten olduğunu, niyetlerinin gerçekten örgütü korumak ve savunmak olduğuna inanan tek bir kişi bile bulamayacaklardır. Engin Erkiner 27 yıl önce Acilden ayrılarak TKEP’li oldu. Acilciliği 7 yıl iken (aktif olarak 1,5 yıl) TKEP’liliği, bu sürenin iki katından fazladır. Ama gel gör ki takıntısı Acil olmuştur. 60 yaşın bunama refleksi, sıkıntının asıl nedenidir. 2/60 yan yana gelmiş bunaklık günlerini Acile saldırarak geçirmekteler. Bunu yaparken de ahlaksızca, ilkesizce ve pervasızca yapmaktadırlar.
Tüm bu saldırılar, Acil örgütünün siyasal sürecinden gelen insanların bu güne ve geleceğe ilişkin kaygılarının yarattığı telaşın sonucudur. Süreç yeniden yapılanma ve demokrasi mücadelesi içerisinde mevzilenme sürecidir. Bu süreç içerisinde, her adımda yan yana gelen ve demokrasi mücadelesine bir noktasından ivme katma çabası içerinde olan insanların, önünü almaya dönük nafile bir sıkıntıdır. Dününü ve bu gününü kaybeden bir avuç insanın harisçe saldırısıdır. Vız gelir…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder