27 Ekim 2009 Salı
ÖNCÜ DİNAMİK VE TARİHİ YAKALAMAK
Mihrac Ural
27 Ekim 2009
Tarihin bin bir unsuru tarafından belirlenen veriler, siyasal süreçlerin öncü dinamiklerini oluşturur. Bu kesitlerin dinamikleri, potansiyelleri tükenene kadar siyasal süreci ilerletir. Kürt halkının özgürlük hareketi, barış girişimleri ülkemiz tarihinin bu kesitinde böylesi bir rol oynamaktadır.
Tarihi hareket halindeki bir olgu olarak ele almak çok kolay. Ölüyü konuşturmak gibi. Onu sonradan yazmak da öyle; oluşum süreci biten tüm olguları, daha sonra farklı biçimde kurgulamak, yorumlamak ve ona göre tutum belirlemek de budur.
Ancak tarihin oluşum süreçlerinde doğru yerde durmak ve doğru tespitler yapmak öyle kolay değildir. Ciddi birikimleri, gözlem, tecrübe ve soyutlama etkinliklerini gerektirir. Bunlar da yetmez. O noktadan geçmişe de doğru bakmak, geçmişle muhasebeyi doğru yapmış olmak, yani tarihle cesurca yüzleşmiş olmayı gerektirir.
Tarih yazılırken ya da oluşurken nerede olduğumuz, hangi tutumlarla ilgili bulunduğumuz gerçeği, ortak ülkemizin siyasal gelişmeleri karşısında sırat köprüsü gibi bir sınavdır. Bu sınavda sorgulanması gereken hallerimiz, tüm diriliğiyle elle tutulur, gözle görülür şeffaflıktadır. Sonradan tarih yazmaya benzemez.
Yarın için tarih oluşturacak, bu günün olay ve gelişmelerinde alınan tutumlar, dün ile ilgili olduğu kadar geleceğe ilişkin de var oluşumuzun konumunu belirler. Siyasal süreçte sorumlu olmanın algısı bunu gerektirir.
Ülkemizde geleceğin tarih diye yorumlayacağı olaylar dizini hızlı bir ivmede cereyan etmektedir. Bu kesitin özgün süreçlerinde Kürt halkının özgürlük mücadelesi öncü dinamik rolü üstlenmiştir. 100 yıllı aşkın süredir büyük bedel ve özverilerle bu güne gelen çabalar, sonuçta hepimiz adına bir söylemin öncü dinamiği olarak konumlanmıştır. Ortak ülkemizin demokrasi mücadele tarihinde emekçi güçlerin geçmiş dönemde üstlendikleri yükümlülükleri bu gün Kürt özgürlük hareketi üstlenmiştir. Bunu hiçbir ön yargıya mahkum olmadan ele almak, öncü bir dinamik olarak, onunla omuz omuza olmak gerek.
Öncü dinamik söylemi zaman zaman itici olabilir, ayrımcı gibi de gelebilir. Ancak öyle değil. Derin tarihi kökleri üzerinde, irademiz dışı nesnel verileriyle tarihin oluşum seyrini ilerleten dinamikleri içselleştirmek bir tercih değildir. Tersine meşru bir kabulle tüm özgün ve özgür etkinliklerimizle dayanışma içinde olacağımız bir değer olarak algılanmalı.
Tarihin tüm sosyal olaylarında böylesi dinamiklerin, bütün adına, tarihi kesit adına tutumlar geliştirdiğine tanık olunur. Durgun suya atılan bir taşın, ardı ardına genişleyen halkaları oluşturması gibi bir durumdur. Siyasal taleplerin geniş yelpazede, güçlerin ortak bir hedefe yöneltilmesi, söz konusu merkezin mihverinde olacaktır. Bu öncülük artçılık olayı değil süreci doğru algılama ve bu algının gerektirdiği sorumluluğu yerine getirmektir.
Siyasi ön yargılar bu süreçleri kıran, içe büken ve çürüten duruşlardır. Ülkemizin üç kuşaktır yürüttüğü demokrasi mücadelesini doğru kavramamak, bilinçaltının milliyetçi itmeleriyle, süreci ilerleten dinamikleri kırmaktır. Yanlış yerde durmak, gerici konuma düşmektir. Bu risk ülkemiz solunun hala netleşmemiş, açık ve aktif hale gelmemiş tarihin oluşum seyrindeki tutumlarını tanımlıyor.
Oysa gelişmelerin tüm verileri, demokrasinin ikamesinde hepimiz adına, tüm taleplerimiz adına işleyen bir süreci gösteriyor. Kürt özgürlük hareketi, bu gün geldiği noktada sadece Kürt merkezli bir siyasal hareket değildir. Eksikleriyle fazlalıklarıyla Anadolu’nun tüm halkları ve farklılıklarının demokratik haklarını ve barış gereksinimlerini karşılayacak önermelerle süreci biçimlendiriyor. Hepimiz adına olma esprisi de budur.
Türkiye sosyalist hareketinin öncülük ettiği üç kuşak demokrasi mücadelesinde, Kürt halkının siyasal örgütlenmelerinin ortaya koyduğu desteği oluşturan algı ne ise, bu gün Türkiye sosyalist hareketinden beklenin algı da bu olmalıdır. Tarihle uyum, gelişmeleri doğru açıdan ele almak da budur. Milliyetçi refleksler bu süreci kırmaya, anti demokratik süreçleri güçlendirmeye ve herkesin kaybettiği bir içbükey çöküşe yol açacaktır.
Egemen ulus solu, bilinçaltının derin milliyetçi reflekslerini aşmakla yükümlüdür. Her yerde karşımıza çıkan bu refleks, ciddi tahribatlara nedendir. Bölücülüğe, ötekileştirilmeye katkı yapan bu algının, tarihle cesurca yüzleşmeden kaçışı ya da bu yüzleşmede gerçekçi olmamaktan kaynaklanan hataları vardır.
Oysa;
Kürt halkının ortak ülkemizin demokrasi mücadelesi için gösterdiği özveri, fedakarlık, haklı talebi olan “bağımsız Kürdistan devleti”nden, ortak ülkemiz söylemine ve bu ülkedeki tüm farklılıkların, demokratik talepleri için bir söyleme kadar genişletilmesiyle özetlenebilir. Gerekçeleri ne olursa olsun bu gün ülkemiz demokrasi hareketini temsilen Kürt halkının özgürlük hareketi, hepimiz adına bir hareket olarak siyasetin orta yerinde durmaktadır.
Örgütsüz de olsa, etkinliği olmasa da bu ülkenin tüm farklılıkları ve ayrı varlıkları için bir öncü dinamizmi olarak yerini almıştır. Tarihin oluşum sürecinde bu gerçeği dile getirmek, ne övgüdür ne de bir tercihtir. Bu kendimize ve temsil ettiğimiz iddiasında olduğumuz değerlere, davalara kimliklere ilişkin görev belirlemesi açısından zorunludur.
Bu nedenle tarihi sonra yorumlamak ve keyfi olarak hareketlendirip yazmak gibi komik durumlara düşmemek için, tarihin oluşum sürecinde doğru tutumlarla, yükselişe omuz vermemiz gerekmek. Bu amaçla, projeler, programlar, etkinlik artırımı ve katılımı gibi önermeler yapılmalıdır. Özellikle egemen ulus devrimci hareketinin omuzlarında önemli görevler vardır. Tam bu noktada Sayın Şehmuz Diken’nin Avurapa’dan gelecek PKK’lı barış heyetinin karşılanması için önerdiği “Türk entelektüellerinin karşılaması gereklidir” yönündeki önermesi bir başlangıç için çok isabetlidir.
Milliyetçi etkilerden sıyrılma bu kesitlerdeki tutumlarla belirginleşir. Sosyalist olmak da budur. II. Enternasyonalden yollarını ayıran Komünistlerin tutumu tam bu noktadadır. Sosyalist olduğunu iddia etmek bir söylemdir sonuçta. Sınıf mücadelesi, emek mücadelesi, “ülkemizin bütün işçileri, tek parti, tek bayrak, tek dil altında birleşin” nidaları, demokrasi mücadelesinin bu günkü seri seferinde fiilen yerini almaksızın hiçbir değere sahip olamaz. Sosyalistlerin düştüğü marjinalliği burada aramak gerek.
“TARİHİ YAKALAMAK”
Tarihin yakalanması bu günün önemli konularından biridir.
Bu söylem, Kürt halkının 100 yıllık özgürlük mücadelesinin önemli bir yanına dikkat çektiği kadar, ortak ülkemiz haklarının beklentilerini ikame edecek büyük dönüşümlerin arifesinde olmamız anlamında da önem taşımaktadır. Gelişmelerin böylesine kapsayıcı olması, Kürt özgürlük hareketinin kendi tarihiyle yüzleşmesinin bir sonucudur demek yanlış olmayacaktır.
Kürt halkı ezilen bir ulus olmasına karşın, ezen ulustan önce kendi tarihiyle yüzleşmeyi göze aldı. Bu muhasebeyi yüz yılın iniş çıkışları arasında, her yenilgiden sonra, kararlıca direnmeye devam ederek, eskinin üzerine yeni deney birikimleri katarak bu güne geldi. Üzerine atılmış ölü toprağının altından kalkarak, siyasal sürecin orta yerine yerleşti.
Kürtler kendi tarihleriyle yüzleşerek, kendi kaoslarını aşabildiler. Bunu ne sosyalist ne de liberal bir söylemle başaramazlardı. Bu başarı Kürt özgürlük hareketini hepimiz adına bir hareket haline getirmiştir. Yakalanan bu halka gerçekte tarihin yakalanması gibidir.
Ülkemiz solunun marjinalliğini örten de tastamam Kürt özgürlük hareketinin olması buradan gelmektedir. Hala seçmenin %1 bile olmayan ülkemiz soluna karşılık, kendi topraklarında Kürtlerin %65’i geçen etkinliğini bu noktada algılamak gerek. Bu hiçbir komplekse yol açmamalı, hiçbir ilkel refleksi harekete geçirmemelidir. Kültür, üretilmiş bir veri ise, bu kültürün egemen olması için yeniden üretilmesinin gereği açıktır.
Bu aynı zamanda Türkiye sol hareketinin, önünde duran ve aşması gereken görevlerine de önemli bir göndermedir.
Tarihle yüzleşmek, özgürleşmektir.
Sol kendi tarihiyle yüzleşerek, özgürleşmelidir. Bunu, ülke tarihiyle yüzleşmeye kadar da derinleştirmelidir. Bu yapılmaksınız, içine girilen gerileme ve sürüklenişi durdurma şansı olmayacaktır.
Yaşadığı toprakların toplumsal, kültürel dokusunu doğru çözümlemeden ortaya konan tek boyutlu tutumlar, darbeci sürüklenişler bu topraklarda yaşayan tüm farklılıkların ümitlerini yerle bir etmiştir. Tek boyutlu hiçbir önerme, bu toprakların siyasal istençlerini tatmin edemez. Bundan çıkmak için, özgür olmak gerek, ayak bağlarımızı oluşturan binlerce köhnemiş algı ve aklı geride bırakacak yadsınmaları gerçekleştirmek gerek.
Fırat’ın ötesiyle berisi, Torosların güneyiyle kuzeyi, yükümlülüklerini yerine getirdikçe bu ülkede barış içinde bir yaşam tahayyüllerimiz gerçek olabilir. Demokratik ölçüler içinde eşitler olarak anayasal, yasal ve kurumsal güvencelerle hak ve hukuk kazanımlarımız ikame edilebilir. Tarihi yakalamak diye bir şey varsa, o da tas tamam budur.
27 Ekim 2009
Tarihin bin bir unsuru tarafından belirlenen veriler, siyasal süreçlerin öncü dinamiklerini oluşturur. Bu kesitlerin dinamikleri, potansiyelleri tükenene kadar siyasal süreci ilerletir. Kürt halkının özgürlük hareketi, barış girişimleri ülkemiz tarihinin bu kesitinde böylesi bir rol oynamaktadır.
Tarihi hareket halindeki bir olgu olarak ele almak çok kolay. Ölüyü konuşturmak gibi. Onu sonradan yazmak da öyle; oluşum süreci biten tüm olguları, daha sonra farklı biçimde kurgulamak, yorumlamak ve ona göre tutum belirlemek de budur.
Ancak tarihin oluşum süreçlerinde doğru yerde durmak ve doğru tespitler yapmak öyle kolay değildir. Ciddi birikimleri, gözlem, tecrübe ve soyutlama etkinliklerini gerektirir. Bunlar da yetmez. O noktadan geçmişe de doğru bakmak, geçmişle muhasebeyi doğru yapmış olmak, yani tarihle cesurca yüzleşmiş olmayı gerektirir.
Tarih yazılırken ya da oluşurken nerede olduğumuz, hangi tutumlarla ilgili bulunduğumuz gerçeği, ortak ülkemizin siyasal gelişmeleri karşısında sırat köprüsü gibi bir sınavdır. Bu sınavda sorgulanması gereken hallerimiz, tüm diriliğiyle elle tutulur, gözle görülür şeffaflıktadır. Sonradan tarih yazmaya benzemez.
Yarın için tarih oluşturacak, bu günün olay ve gelişmelerinde alınan tutumlar, dün ile ilgili olduğu kadar geleceğe ilişkin de var oluşumuzun konumunu belirler. Siyasal süreçte sorumlu olmanın algısı bunu gerektirir.
Ülkemizde geleceğin tarih diye yorumlayacağı olaylar dizini hızlı bir ivmede cereyan etmektedir. Bu kesitin özgün süreçlerinde Kürt halkının özgürlük mücadelesi öncü dinamik rolü üstlenmiştir. 100 yıllı aşkın süredir büyük bedel ve özverilerle bu güne gelen çabalar, sonuçta hepimiz adına bir söylemin öncü dinamiği olarak konumlanmıştır. Ortak ülkemizin demokrasi mücadele tarihinde emekçi güçlerin geçmiş dönemde üstlendikleri yükümlülükleri bu gün Kürt özgürlük hareketi üstlenmiştir. Bunu hiçbir ön yargıya mahkum olmadan ele almak, öncü bir dinamik olarak, onunla omuz omuza olmak gerek.
Öncü dinamik söylemi zaman zaman itici olabilir, ayrımcı gibi de gelebilir. Ancak öyle değil. Derin tarihi kökleri üzerinde, irademiz dışı nesnel verileriyle tarihin oluşum seyrini ilerleten dinamikleri içselleştirmek bir tercih değildir. Tersine meşru bir kabulle tüm özgün ve özgür etkinliklerimizle dayanışma içinde olacağımız bir değer olarak algılanmalı.
Tarihin tüm sosyal olaylarında böylesi dinamiklerin, bütün adına, tarihi kesit adına tutumlar geliştirdiğine tanık olunur. Durgun suya atılan bir taşın, ardı ardına genişleyen halkaları oluşturması gibi bir durumdur. Siyasal taleplerin geniş yelpazede, güçlerin ortak bir hedefe yöneltilmesi, söz konusu merkezin mihverinde olacaktır. Bu öncülük artçılık olayı değil süreci doğru algılama ve bu algının gerektirdiği sorumluluğu yerine getirmektir.
Siyasi ön yargılar bu süreçleri kıran, içe büken ve çürüten duruşlardır. Ülkemizin üç kuşaktır yürüttüğü demokrasi mücadelesini doğru kavramamak, bilinçaltının milliyetçi itmeleriyle, süreci ilerleten dinamikleri kırmaktır. Yanlış yerde durmak, gerici konuma düşmektir. Bu risk ülkemiz solunun hala netleşmemiş, açık ve aktif hale gelmemiş tarihin oluşum seyrindeki tutumlarını tanımlıyor.
Oysa gelişmelerin tüm verileri, demokrasinin ikamesinde hepimiz adına, tüm taleplerimiz adına işleyen bir süreci gösteriyor. Kürt özgürlük hareketi, bu gün geldiği noktada sadece Kürt merkezli bir siyasal hareket değildir. Eksikleriyle fazlalıklarıyla Anadolu’nun tüm halkları ve farklılıklarının demokratik haklarını ve barış gereksinimlerini karşılayacak önermelerle süreci biçimlendiriyor. Hepimiz adına olma esprisi de budur.
Türkiye sosyalist hareketinin öncülük ettiği üç kuşak demokrasi mücadelesinde, Kürt halkının siyasal örgütlenmelerinin ortaya koyduğu desteği oluşturan algı ne ise, bu gün Türkiye sosyalist hareketinden beklenin algı da bu olmalıdır. Tarihle uyum, gelişmeleri doğru açıdan ele almak da budur. Milliyetçi refleksler bu süreci kırmaya, anti demokratik süreçleri güçlendirmeye ve herkesin kaybettiği bir içbükey çöküşe yol açacaktır.
Egemen ulus solu, bilinçaltının derin milliyetçi reflekslerini aşmakla yükümlüdür. Her yerde karşımıza çıkan bu refleks, ciddi tahribatlara nedendir. Bölücülüğe, ötekileştirilmeye katkı yapan bu algının, tarihle cesurca yüzleşmeden kaçışı ya da bu yüzleşmede gerçekçi olmamaktan kaynaklanan hataları vardır.
Oysa;
Kürt halkının ortak ülkemizin demokrasi mücadelesi için gösterdiği özveri, fedakarlık, haklı talebi olan “bağımsız Kürdistan devleti”nden, ortak ülkemiz söylemine ve bu ülkedeki tüm farklılıkların, demokratik talepleri için bir söyleme kadar genişletilmesiyle özetlenebilir. Gerekçeleri ne olursa olsun bu gün ülkemiz demokrasi hareketini temsilen Kürt halkının özgürlük hareketi, hepimiz adına bir hareket olarak siyasetin orta yerinde durmaktadır.
Örgütsüz de olsa, etkinliği olmasa da bu ülkenin tüm farklılıkları ve ayrı varlıkları için bir öncü dinamizmi olarak yerini almıştır. Tarihin oluşum sürecinde bu gerçeği dile getirmek, ne övgüdür ne de bir tercihtir. Bu kendimize ve temsil ettiğimiz iddiasında olduğumuz değerlere, davalara kimliklere ilişkin görev belirlemesi açısından zorunludur.
Bu nedenle tarihi sonra yorumlamak ve keyfi olarak hareketlendirip yazmak gibi komik durumlara düşmemek için, tarihin oluşum sürecinde doğru tutumlarla, yükselişe omuz vermemiz gerekmek. Bu amaçla, projeler, programlar, etkinlik artırımı ve katılımı gibi önermeler yapılmalıdır. Özellikle egemen ulus devrimci hareketinin omuzlarında önemli görevler vardır. Tam bu noktada Sayın Şehmuz Diken’nin Avurapa’dan gelecek PKK’lı barış heyetinin karşılanması için önerdiği “Türk entelektüellerinin karşılaması gereklidir” yönündeki önermesi bir başlangıç için çok isabetlidir.
Milliyetçi etkilerden sıyrılma bu kesitlerdeki tutumlarla belirginleşir. Sosyalist olmak da budur. II. Enternasyonalden yollarını ayıran Komünistlerin tutumu tam bu noktadadır. Sosyalist olduğunu iddia etmek bir söylemdir sonuçta. Sınıf mücadelesi, emek mücadelesi, “ülkemizin bütün işçileri, tek parti, tek bayrak, tek dil altında birleşin” nidaları, demokrasi mücadelesinin bu günkü seri seferinde fiilen yerini almaksızın hiçbir değere sahip olamaz. Sosyalistlerin düştüğü marjinalliği burada aramak gerek.
“TARİHİ YAKALAMAK”
Tarihin yakalanması bu günün önemli konularından biridir.
Bu söylem, Kürt halkının 100 yıllık özgürlük mücadelesinin önemli bir yanına dikkat çektiği kadar, ortak ülkemiz haklarının beklentilerini ikame edecek büyük dönüşümlerin arifesinde olmamız anlamında da önem taşımaktadır. Gelişmelerin böylesine kapsayıcı olması, Kürt özgürlük hareketinin kendi tarihiyle yüzleşmesinin bir sonucudur demek yanlış olmayacaktır.
Kürt halkı ezilen bir ulus olmasına karşın, ezen ulustan önce kendi tarihiyle yüzleşmeyi göze aldı. Bu muhasebeyi yüz yılın iniş çıkışları arasında, her yenilgiden sonra, kararlıca direnmeye devam ederek, eskinin üzerine yeni deney birikimleri katarak bu güne geldi. Üzerine atılmış ölü toprağının altından kalkarak, siyasal sürecin orta yerine yerleşti.
Kürtler kendi tarihleriyle yüzleşerek, kendi kaoslarını aşabildiler. Bunu ne sosyalist ne de liberal bir söylemle başaramazlardı. Bu başarı Kürt özgürlük hareketini hepimiz adına bir hareket haline getirmiştir. Yakalanan bu halka gerçekte tarihin yakalanması gibidir.
Ülkemiz solunun marjinalliğini örten de tastamam Kürt özgürlük hareketinin olması buradan gelmektedir. Hala seçmenin %1 bile olmayan ülkemiz soluna karşılık, kendi topraklarında Kürtlerin %65’i geçen etkinliğini bu noktada algılamak gerek. Bu hiçbir komplekse yol açmamalı, hiçbir ilkel refleksi harekete geçirmemelidir. Kültür, üretilmiş bir veri ise, bu kültürün egemen olması için yeniden üretilmesinin gereği açıktır.
Bu aynı zamanda Türkiye sol hareketinin, önünde duran ve aşması gereken görevlerine de önemli bir göndermedir.
Tarihle yüzleşmek, özgürleşmektir.
Sol kendi tarihiyle yüzleşerek, özgürleşmelidir. Bunu, ülke tarihiyle yüzleşmeye kadar da derinleştirmelidir. Bu yapılmaksınız, içine girilen gerileme ve sürüklenişi durdurma şansı olmayacaktır.
Yaşadığı toprakların toplumsal, kültürel dokusunu doğru çözümlemeden ortaya konan tek boyutlu tutumlar, darbeci sürüklenişler bu topraklarda yaşayan tüm farklılıkların ümitlerini yerle bir etmiştir. Tek boyutlu hiçbir önerme, bu toprakların siyasal istençlerini tatmin edemez. Bundan çıkmak için, özgür olmak gerek, ayak bağlarımızı oluşturan binlerce köhnemiş algı ve aklı geride bırakacak yadsınmaları gerçekleştirmek gerek.
Fırat’ın ötesiyle berisi, Torosların güneyiyle kuzeyi, yükümlülüklerini yerine getirdikçe bu ülkede barış içinde bir yaşam tahayyüllerimiz gerçek olabilir. Demokratik ölçüler içinde eşitler olarak anayasal, yasal ve kurumsal güvencelerle hak ve hukuk kazanımlarımız ikame edilebilir. Tarihi yakalamak diye bir şey varsa, o da tas tamam budur.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder