18 Ekim 2009 Pazar
ÖĞRETİCİ SÜREÇ
Zeki BAYTERİN
18 Ekim 2009
Aradan otuzsekiz yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, hele ki bu otuzsekiz yıl çetin mücadelelerle ve yükseliş inişlerle doluysa, bir yanılsama yaşanabiliyor. 1971 ve o günlerin olayları unsurları birçok insana sanki çok uzakta duran şeylermiş gibi gelebiliyor.
Hatta belki çok düz bir bakışla, sonuçta 71'in de Türkiye'nin mücadele süreçleri içinde bir halka olduğu, daha tam bir deyişle halkalardan biri olduğu söylenebilir. Dönemin insanlarının da, olayların da, daha sonra yaşayanlardan ve yaşananlardan nitel bir farkının olmadığı düşünülebilir.
Şüphesiz kıyaslamalar iyi değildir, doğru değildir. Ama şunu söylemek gerekiyor, 1971 bir başlangıçtır, gerçekten iktidar perspektifine sahip bir devrimci sürecin miladıdır. Her ülkenin tarihinde böyle başlangıçlar vardır. Orada hep zengin deneyler, dönüp alınacak dersler durur.
Önceden olmuşlarla sonradan olanlar bir yerdedir. O miladın olguları, insanları farklı bir yerde. Kesin ve belirleyici olan ayrım noktası budur çünkü o gün yapılan şey, sadece bir politik çizginin ortaya konuluşu, ilk pratik adımın atılışı da değildir. 71 aynı zamanda bir tavrın, yeni bir ekolün, yeni devrimci kişilik formlarının ortaya konuluşudur.
Ve zaten hem genel olarak 68 72 süreci, hem de o sürecin odak noktası olan P-C yalnızca bir politik çizgi değildir. O süreç ve P-C, yeni bir insan ve ilişki biçimlenişidir. Bugün, oraya dönüşlerin yararlı olduğu kesindir. Çünkü oraya dönüş gerçekte bir geriye dönüş değildir. 71 aşılamamışlığı anlamında hâlâ bizim ilerimizdedir ve tam orada duran olgu, geçmişimiz olduğu kadar, çıkarılacak dersler anlamında geleceğimizdir. Orada, süreç içerisinde zaman zaman yitirilen bir kalite vardır her şeyden önce. Yalnızca insan kalitesi değil, insan ilişkileri ve bir bütün olarak devrime karşı tutum anlamında ciddi bir nitel düzey vardır. İlkeleriyle yaşayan, ilkelerini yaşayan insanlar ve onların tanımlara sığmaz pratik örgüt bilinçleri vardır.
Orada, sağlıklı bir eylem çizgisinin, rastgeleliğe prim vermeyen ilkeli bir hedef seçiciliğinin ipuçları vardır. Halka saygı duyan, halk düşmanlarından başka kimseye en küçük bir zarar vermemeyi ilke edinen bir anlayışın kökleri vardır.
Ve orada, sağlıklı bir önderlik anlayışının, önderliği hakedilmiş bir manevi otorite, bir sevgi olarak algılayan doğru bir bakışın temelleri bulunabilir. Onlarca insanı uzak diyarlardan yönettikten sonra, siyasi serüvenini havaalanlarında noktalayan o karanlık tipolojinin çok dışında, ona çok yabancı bir anlayıştır bu. 71'e dönülebilinir.
Bu konuda bir şanssızlığımız olduğu doğrudur. Aynı kuşaktan gelen insanların hemen hemen tümünün doğru ve güvenilir tanıklık noktasından politik olarak kaymış olmaları gerçekten bir talihsizliktir. Ama yine de, 71'e dönmek, oradan doğru gelenekleri, sağlıklı alışkanlıkları edinmek mümkündür.
Mümkündür ve gereklidir !!!
Hem genel bir çerçeve olarak, hem de tek tek objeler olarak.
Ulaş BARDAKÇI'nın örgüt olanaklarını yoktan vareden o yaratıcılığı, o tek başına bir teşkilat gibi yürüttüğü çalışma tarzı, günümüz insanı için ne kadar öğreticidir.
Mahir'in o ilkeli ve kararlı kesip atmaları, köşe bucak saklanırken yürüttüğü ideolojik çalışmaları ve güvene dayalı hakimiyeti.
Ya Hüdai Ankara'nın faşistlerine nam salmışlığı.
ATASOY’ların Nihat Yılmaz'ların bölge çalışması başarıları.
Ve diğerleri.
İyi gelenekler orada duruyor.
30 Mart, 19 Şubat, Eylüller, Haziranlar artık sadece anma günleri değildirler.
Kendi tarihimizi kavramak açısından, hücrelerimizdeki genleri farketmek açısından anlamlıdırlar.
Geçmişten öğrendikçe, bugünü anladıkça, geleceğimiz aydınlık olacaktır.
18 Ekim 2009
Aradan otuzsekiz yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, hele ki bu otuzsekiz yıl çetin mücadelelerle ve yükseliş inişlerle doluysa, bir yanılsama yaşanabiliyor. 1971 ve o günlerin olayları unsurları birçok insana sanki çok uzakta duran şeylermiş gibi gelebiliyor.
Hatta belki çok düz bir bakışla, sonuçta 71'in de Türkiye'nin mücadele süreçleri içinde bir halka olduğu, daha tam bir deyişle halkalardan biri olduğu söylenebilir. Dönemin insanlarının da, olayların da, daha sonra yaşayanlardan ve yaşananlardan nitel bir farkının olmadığı düşünülebilir.
Şüphesiz kıyaslamalar iyi değildir, doğru değildir. Ama şunu söylemek gerekiyor, 1971 bir başlangıçtır, gerçekten iktidar perspektifine sahip bir devrimci sürecin miladıdır. Her ülkenin tarihinde böyle başlangıçlar vardır. Orada hep zengin deneyler, dönüp alınacak dersler durur.
Önceden olmuşlarla sonradan olanlar bir yerdedir. O miladın olguları, insanları farklı bir yerde. Kesin ve belirleyici olan ayrım noktası budur çünkü o gün yapılan şey, sadece bir politik çizginin ortaya konuluşu, ilk pratik adımın atılışı da değildir. 71 aynı zamanda bir tavrın, yeni bir ekolün, yeni devrimci kişilik formlarının ortaya konuluşudur.
Ve zaten hem genel olarak 68 72 süreci, hem de o sürecin odak noktası olan P-C yalnızca bir politik çizgi değildir. O süreç ve P-C, yeni bir insan ve ilişki biçimlenişidir. Bugün, oraya dönüşlerin yararlı olduğu kesindir. Çünkü oraya dönüş gerçekte bir geriye dönüş değildir. 71 aşılamamışlığı anlamında hâlâ bizim ilerimizdedir ve tam orada duran olgu, geçmişimiz olduğu kadar, çıkarılacak dersler anlamında geleceğimizdir. Orada, süreç içerisinde zaman zaman yitirilen bir kalite vardır her şeyden önce. Yalnızca insan kalitesi değil, insan ilişkileri ve bir bütün olarak devrime karşı tutum anlamında ciddi bir nitel düzey vardır. İlkeleriyle yaşayan, ilkelerini yaşayan insanlar ve onların tanımlara sığmaz pratik örgüt bilinçleri vardır.
Orada, sağlıklı bir eylem çizgisinin, rastgeleliğe prim vermeyen ilkeli bir hedef seçiciliğinin ipuçları vardır. Halka saygı duyan, halk düşmanlarından başka kimseye en küçük bir zarar vermemeyi ilke edinen bir anlayışın kökleri vardır.
Ve orada, sağlıklı bir önderlik anlayışının, önderliği hakedilmiş bir manevi otorite, bir sevgi olarak algılayan doğru bir bakışın temelleri bulunabilir. Onlarca insanı uzak diyarlardan yönettikten sonra, siyasi serüvenini havaalanlarında noktalayan o karanlık tipolojinin çok dışında, ona çok yabancı bir anlayıştır bu. 71'e dönülebilinir.
Bu konuda bir şanssızlığımız olduğu doğrudur. Aynı kuşaktan gelen insanların hemen hemen tümünün doğru ve güvenilir tanıklık noktasından politik olarak kaymış olmaları gerçekten bir talihsizliktir. Ama yine de, 71'e dönmek, oradan doğru gelenekleri, sağlıklı alışkanlıkları edinmek mümkündür.
Mümkündür ve gereklidir !!!
Hem genel bir çerçeve olarak, hem de tek tek objeler olarak.
Ulaş BARDAKÇI'nın örgüt olanaklarını yoktan vareden o yaratıcılığı, o tek başına bir teşkilat gibi yürüttüğü çalışma tarzı, günümüz insanı için ne kadar öğreticidir.
Mahir'in o ilkeli ve kararlı kesip atmaları, köşe bucak saklanırken yürüttüğü ideolojik çalışmaları ve güvene dayalı hakimiyeti.
Ya Hüdai Ankara'nın faşistlerine nam salmışlığı.
ATASOY’ların Nihat Yılmaz'ların bölge çalışması başarıları.
Ve diğerleri.
İyi gelenekler orada duruyor.
30 Mart, 19 Şubat, Eylüller, Haziranlar artık sadece anma günleri değildirler.
Kendi tarihimizi kavramak açısından, hücrelerimizdeki genleri farketmek açısından anlamlıdırlar.
Geçmişten öğrendikçe, bugünü anladıkça, geleceğimiz aydınlık olacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder