8 Ekim 2009 Perşembe
AYDINLAR VE DEMOKRATİK DÖNÜŞÜM
Yener Orkunoğlu
8 Ekim 2009
Aziz Nesin, Türk aydınları hakkında şöyle yazmıştı :
”Tastaman ellibeş yıl oldu ben o karikatürü göreli, unutamıyorum. Bir geminin burnu karaya iyice girip saplanmış; o denli ki, geminin burnunda gözcülük yapan denizcinin kafasına ağacın dalları çarptıktan sonra gözcü haykırıyor:
- Karaaaa !
Bu öyle bir aptalca haykırış ki, ben o karikatürdeki gözcünün boğuk, korkak, kısık sesini ellibeş yıldanberi hala duymaktayım. Unutamadım, çünkü aydınlarımızın ancak iş işten, atı alan Üsküdar'ı geçtikten, Üsküdar'da sabah olduktan, kafasına denk dedikten sonra gerçeği görüp haykıran o aptal ve korkak sesleri, hep sürüyor. Günün verilerine dayanarak geleceği sezmek yada bulgulamak, sonra da bunu duyurup halkı uyandırmak aslında aydının göreviyken, ne 27 Mayıs'ı, ne 12 Mart'ı ne de 12 Eylül'ü önceden görüp halka duyurabildik.”
***
Evet, böyle demişti Aziz Nesin. Türk aydını niçin bu durumda? Böyle bir soru önemli bir sorudur, ama bugün ele alınmak istenen konu bu değil.
Bir toplumda demokratik dönüşüm, kafaların değişmesini gerektirir. Kafaların değişmesine yol açan olgu ise toplumsal taleplerdir. Toplumsal talepler de genelde o toplumun doğal liderleri veya aydınları tarafından dile getirilir. O halde demokratik dönüşüm önce aydınların kafasında değişikliği gerektirir. Önce aydın demokratik düşünecek ki, toplumun demokratik dönüşümünde rol oynasın. Demokrasiyi özümleyemeyen bir aydın nasıl demokratik dönüşüme katkıda bulunabilir ?
ENTELEKTÜEL BOLLUĞU ve AYDIN KITLIĞI
Aydın kime denir? Entelektüel kimdir ? Kim akademisyendir? Günlük basın dilinde bu kavramların çoğu birbirine karışmış durumda. Bazen de bu üç kavram özdeş olarak kullanılır. Daha önce bir yazımda bu kavramları açıklamaya çalışmıştım. Sadece bir iki cümleyle farklılıkları açıklayıp, geçeceğim.
'Entelektüel', fikir üretiminde bulunan insan anlamına gelir. İnsanlık tarihinde ilk entelektüeller, üretim fazlası ile doğdular. Üretim araçlarındaki gelişme emek üretkenliğinde dolayısıyla üretimde bir artışa neden oldu. Emek üretkenliğindeki artış ise, toplumdaki bir zümre için maddi üretimin dışında ideolojik, zihinsel üretim alanında faaliyet gösterme olanağı sağladı. Felsefe, hukuk, siyaset, kültür, sanat vb. gibi ideolojik zihinsel alanlar entelektüllerin faaliyet gösterdikleri alan olmuştur. Entelektüelin bir zümre olarak toplumsal konumu, maddi üretim süreci tarafından değil, düşünsel (zihinsel) üretim içindeki fonksiyonu tarafından belirlenir. Entelektüelin sosyal görevi, fikir ve düşünce üretimidir.
Entelektüelin fikir üretimi, ya ezen sınıfın veya ezilen sınıfın yararına olabilir. Entelektüelin tutumunu belirleyen, onun hangi sınıf için fikir üretiminde bulunduğudur. Entelektüel, bilincini, ya ezen sınııfın yada ezilen sınıfın hizmetine sunar; bilincini hangi sınıfın hizmetine verirse o sınıfın entelektüelidir.
İşte burada ‘entelektüel’ ve ‘aydın’ arasındaki fark gündeme gelir. Entelektüel kavramı, daha geniş kavramdır. Fikir üretiminde bulunanların tümünü içerir. Her aydın bir entelektüeldir, ama her entelektüel bir aydın değildir. Kısaca aydın, hem fikir üretiminde bulunan hem de aydınlatan insandır. Demek ki, aydın aydınlatarak ezilen insanın yanında taraf tutan biridir. Oysa bir entelektüel, devletin meşruluğunu ideolojik olarak meşrulaştıran insan olabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisini geliştirenler, entelektüeldir, ama aydın değildir.
Türkiye’de hem entelektüel bolluğu var hem de aydın kıtlığı var.
Entelektüel bolluk ve aydın kıtlığı ile neyi kastediyorum ?
Türkiye Cumhuriyeti, dine dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine, ‘halka dayanmadan ama halk adına‘ kurulmuş bir devlettir. Tarihi geleneklerinden dolayı, Türkiye’de köklü bir demokrasi bilinci olmadığından, Türkiye Cumhuriyeti oligarşik nitelikte bir cumhuriyet oldu.
Oligarşik cumhuriyet kendi entelektüellerini yetiştirdi. Ancak bu Kemalist cumhuriyet entellerinin bir sorunu var: Şeriat düzenini savunan gerici-dinci muhalefet hareketlerine karşı haklı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni savundular.
Geçmişte şeriat devletine karşı, cumhuriyeti savunmak, ilericilikti. Ama oligarşik cumhuriyetin demokratikleşmesine karşı çıkmak, gericiliktir. Bir zamaların ilericileri, bugün gerici bir konuma gelmişlerdir.
Türkiye oligarşik cumhuriyeti savunan entelektüellerinin bol olduğu bir ülke. Cumhuriyetin demokratikleşmesine karşı çıkanlar çok. Genel Kurmay’ın izin verdiği kadar düşünebilen insandan demokrat aydın olur mu?
Oligarşik cumhuriyetin demokratik dönüşümünü isteyen aydınların sayısı az. Bu açıdan, demokrat aydın kıtlığı var.
***
Türkiye’de demokratikleşmenin birinci sorunu ‘Kürt Sorunudur‘. Kürt tarafı, 25 yıl süren savaştan sonra barış elini uzatıyor. Oligarşik Cumhuriyet’ten Demokratik Cumhuriyet‘e geçiş için mücadele ediyor.
Kürt sorununun demokratik çözümü için devlet üzerindeki baskının artırılması gerekmektedir. Türk halkının tutarlı demokratik bilinci, devlet üzerinde olacak en büyük baskıdır. Türk halkındaki demokratik bilincin geliştirilmesi ise şunu gerektirir: Anti-demokratik oligarşik cumhuriyeti savunan entelektüellere karşı, demokratik dönüşümden yana olan demokrat Türk aydınlarının sayı ve etkisinin artırılması.
Yoksa Aziz Nesin’in anlattığı şey her zaman Türk aydınının başına gelecektir.
8 Ekim 2009
Aziz Nesin, Türk aydınları hakkında şöyle yazmıştı :
”Tastaman ellibeş yıl oldu ben o karikatürü göreli, unutamıyorum. Bir geminin burnu karaya iyice girip saplanmış; o denli ki, geminin burnunda gözcülük yapan denizcinin kafasına ağacın dalları çarptıktan sonra gözcü haykırıyor:
- Karaaaa !
Bu öyle bir aptalca haykırış ki, ben o karikatürdeki gözcünün boğuk, korkak, kısık sesini ellibeş yıldanberi hala duymaktayım. Unutamadım, çünkü aydınlarımızın ancak iş işten, atı alan Üsküdar'ı geçtikten, Üsküdar'da sabah olduktan, kafasına denk dedikten sonra gerçeği görüp haykıran o aptal ve korkak sesleri, hep sürüyor. Günün verilerine dayanarak geleceği sezmek yada bulgulamak, sonra da bunu duyurup halkı uyandırmak aslında aydının göreviyken, ne 27 Mayıs'ı, ne 12 Mart'ı ne de 12 Eylül'ü önceden görüp halka duyurabildik.”
***
Evet, böyle demişti Aziz Nesin. Türk aydını niçin bu durumda? Böyle bir soru önemli bir sorudur, ama bugün ele alınmak istenen konu bu değil.
Bir toplumda demokratik dönüşüm, kafaların değişmesini gerektirir. Kafaların değişmesine yol açan olgu ise toplumsal taleplerdir. Toplumsal talepler de genelde o toplumun doğal liderleri veya aydınları tarafından dile getirilir. O halde demokratik dönüşüm önce aydınların kafasında değişikliği gerektirir. Önce aydın demokratik düşünecek ki, toplumun demokratik dönüşümünde rol oynasın. Demokrasiyi özümleyemeyen bir aydın nasıl demokratik dönüşüme katkıda bulunabilir ?
ENTELEKTÜEL BOLLUĞU ve AYDIN KITLIĞI
Aydın kime denir? Entelektüel kimdir ? Kim akademisyendir? Günlük basın dilinde bu kavramların çoğu birbirine karışmış durumda. Bazen de bu üç kavram özdeş olarak kullanılır. Daha önce bir yazımda bu kavramları açıklamaya çalışmıştım. Sadece bir iki cümleyle farklılıkları açıklayıp, geçeceğim.
'Entelektüel', fikir üretiminde bulunan insan anlamına gelir. İnsanlık tarihinde ilk entelektüeller, üretim fazlası ile doğdular. Üretim araçlarındaki gelişme emek üretkenliğinde dolayısıyla üretimde bir artışa neden oldu. Emek üretkenliğindeki artış ise, toplumdaki bir zümre için maddi üretimin dışında ideolojik, zihinsel üretim alanında faaliyet gösterme olanağı sağladı. Felsefe, hukuk, siyaset, kültür, sanat vb. gibi ideolojik zihinsel alanlar entelektüllerin faaliyet gösterdikleri alan olmuştur. Entelektüelin bir zümre olarak toplumsal konumu, maddi üretim süreci tarafından değil, düşünsel (zihinsel) üretim içindeki fonksiyonu tarafından belirlenir. Entelektüelin sosyal görevi, fikir ve düşünce üretimidir.
Entelektüelin fikir üretimi, ya ezen sınıfın veya ezilen sınıfın yararına olabilir. Entelektüelin tutumunu belirleyen, onun hangi sınıf için fikir üretiminde bulunduğudur. Entelektüel, bilincini, ya ezen sınııfın yada ezilen sınıfın hizmetine sunar; bilincini hangi sınıfın hizmetine verirse o sınıfın entelektüelidir.
İşte burada ‘entelektüel’ ve ‘aydın’ arasındaki fark gündeme gelir. Entelektüel kavramı, daha geniş kavramdır. Fikir üretiminde bulunanların tümünü içerir. Her aydın bir entelektüeldir, ama her entelektüel bir aydın değildir. Kısaca aydın, hem fikir üretiminde bulunan hem de aydınlatan insandır. Demek ki, aydın aydınlatarak ezilen insanın yanında taraf tutan biridir. Oysa bir entelektüel, devletin meşruluğunu ideolojik olarak meşrulaştıran insan olabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisini geliştirenler, entelektüeldir, ama aydın değildir.
Türkiye’de hem entelektüel bolluğu var hem de aydın kıtlığı var.
Entelektüel bolluk ve aydın kıtlığı ile neyi kastediyorum ?
Türkiye Cumhuriyeti, dine dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine, ‘halka dayanmadan ama halk adına‘ kurulmuş bir devlettir. Tarihi geleneklerinden dolayı, Türkiye’de köklü bir demokrasi bilinci olmadığından, Türkiye Cumhuriyeti oligarşik nitelikte bir cumhuriyet oldu.
Oligarşik cumhuriyet kendi entelektüellerini yetiştirdi. Ancak bu Kemalist cumhuriyet entellerinin bir sorunu var: Şeriat düzenini savunan gerici-dinci muhalefet hareketlerine karşı haklı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni savundular.
Geçmişte şeriat devletine karşı, cumhuriyeti savunmak, ilericilikti. Ama oligarşik cumhuriyetin demokratikleşmesine karşı çıkmak, gericiliktir. Bir zamaların ilericileri, bugün gerici bir konuma gelmişlerdir.
Türkiye oligarşik cumhuriyeti savunan entelektüellerinin bol olduğu bir ülke. Cumhuriyetin demokratikleşmesine karşı çıkanlar çok. Genel Kurmay’ın izin verdiği kadar düşünebilen insandan demokrat aydın olur mu?
Oligarşik cumhuriyetin demokratik dönüşümünü isteyen aydınların sayısı az. Bu açıdan, demokrat aydın kıtlığı var.
***
Türkiye’de demokratikleşmenin birinci sorunu ‘Kürt Sorunudur‘. Kürt tarafı, 25 yıl süren savaştan sonra barış elini uzatıyor. Oligarşik Cumhuriyet’ten Demokratik Cumhuriyet‘e geçiş için mücadele ediyor.
Kürt sorununun demokratik çözümü için devlet üzerindeki baskının artırılması gerekmektedir. Türk halkının tutarlı demokratik bilinci, devlet üzerinde olacak en büyük baskıdır. Türk halkındaki demokratik bilincin geliştirilmesi ise şunu gerektirir: Anti-demokratik oligarşik cumhuriyeti savunan entelektüellere karşı, demokratik dönüşümden yana olan demokrat Türk aydınlarının sayı ve etkisinin artırılması.
Yoksa Aziz Nesin’in anlattığı şey her zaman Türk aydınının başına gelecektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder