20 Mart 2012 Salı
NEWROZ DOĞANIN ÖZGÜRLÜK İÇİN ÇİZDİĞİ YOL HARİTASIDIR
Mihrac Ural - 21 Mart 2012 / Çarşamba
3iyd Newroz min ehem el a3yad el hak. Haza el yom na7tefal bihi 3ala ma ya3ni min ma3na bil zuhur. Va haza el yom yum mukaddes bi kıbbi el Farsiyyi. Hazel yom hulika minel Nar Nuran. El yovm 3iyd el rab3 min Nisan (her yıl eski takvim gereği 4 Nisanda kutlanır). Va kul 3am va intom bi hayr.
İkinci anavatanım Suriye’nin en verimli topraklarında, dağlardayım. Hilal el Hasibi (Verimli ay) denilen toprakların ne olduğunu anlamak için dağların, ovaların, yerin göğün nasıl da çiçeklerle dolup taştığını temaşa etmek yeterlidir. Doğanın uyanışı, gelinlik, giyişini burada izlemek, kışın acımasız karanlığından, soğuklarından uyanıp rengarenk çiçeklere bürünmenin özgürlüğünü burada algılamak çok daha kolay. Doğanının özgürlüğe dair mesajı bir yol haritası olarak bu topraklarda çok daha anlamlıdır.
Bu gün, bu çiçek bahçelerini kanlı arenaya çevirmek isteyenler, eli kanlı şebekeleri dünyanın her yerinden toplayıp komşumuz Suriye’nin üzerine saldıkları görülmektedir. Bu topraklardaki baharı katletmek, halkın kazanımlarının yolunu kesmek için, doğanın mesajı olan, farklı renkleriyle özgürce, barış içinde bir arada yaşamayı kanlı bir arenaya çevirmek istiyorlar. Bu ölüm denkleminde Türkiye, halkının iradesi çiğnenerek, Erdoğan iktidarının sıradan tetikçi rolüyle yer alışı, Osmanlıdan bu güne süren acımasız tarihi devam ettirmeye çalışmaktadır. Üstelik bunu, emperyalist çıkarlar için, Arapların tarihsiz ve kimliksi ülkelerinin kukla yönetimleriyle yapmaktadır. Coğrafya kadar toplumsal var oluşun tüm dinamikleriyle ortak paydaları olan bölge halklarını bölüp-yönetmek, servetlerini bu yolla talan etmek için geliştirilen bu kanlı saldırganlık, baharı kahredici bir sonbahara çevirmektedir. Ancak doğa yol haritasını tüm iradelere rağmen getirip önümüze sermekte engel tanımamaktadır. Tüm engellere rağmen doğa, bahar, yeni gün, çiçek deryası, özgürlük, barış ve kardeşliğe dair verileri, halkların çıkarları uğruna direnmesi için Newrozla bir mesaj olarak vermektedir.
Bu ise tamamıyla yaşam kültürünün ölüm kültürüyle, ezelden gelen ve ebede uzanacak olan kavgasını temsil etmektedir. Biz kendi adımıza, halkımız adına doğayla tarihle uyum içinde bu mesajı Newrozla almaktayız. Bu yaşam kültüründen yana olmak iradesi ve algısıdır.
Önceki yılların Newroz bayramı dolaysıyla yazdığım makaleyi taşıdığı önemli mesajı dolayşsıyla bu yılda sizlerle paylaşıyorum.
“Toprak doğada insandan önce vardı. İnsan toplumsallaştıkça toprağı yaşama açtı. Toprak yaşama açılıp, kararlı bir sürecin parçası oldukça, yerleşik düzene geçildi, anavatanlar oluştu. Ekim oldu, biçim oldu, hars oldu.
Tarihin derinliklerinden bu güne taşınan kültürel değerleri bu sürecin emekleri oluşturdu Bilince yansıyan gerçeklerin soyutlanmasıyla da bu güne kültür olarak ulaştı. Newroz bu sürecin ürünüdür. Bize baharı, eşitliği, bereketi yeniden doğup doğayı eğitme kavgamızı tanımladı.
Çiçekleri açtı, doğayı temizleyerek, yaşamın aydınlık geleceğine hamlesini tetikledi, gündüzü geceye eşitledi, eşitlik algılarımıza doğayı şahit kıldı, toprağa kök salmamıza, toplumsal bir bilinç içinde hareket etmemize olanak sağladı, semavi dinler dahil, erdemli kurallarımızın oluşumuna katkı yaptı. Barbarlıktan çıkışımızın rotasını çizdi. Tüm insanlığa ait bu değerler manzumesiyle insanlık ailesinin farklılıklarıyla kardeş olduğunu anlattı, barışı bilince çıkardı.” (21 Mart 2009)
Newroz, doğanın özgürlük için çizdiği bir yol haritasıdır. Bu pusulayı görmezden gelenler, başkalarına çektirdikleri acının esiri olurlar. Kaoslarını, kimlik bunalımlarını aşmamış bir toplumun, tarihiyle cesurca yüzleşmeden bu yol haritasını izlemesi mümkün değildir. Doğa kabuğunu soyduğu gibi toplumlar da eskimiş, tarihsel işlevini kaybetmiş kabuklarını, statülerini değiştirmekle yükümlüdürler. Bu olmadan hiç bir yol haritası izlenemez. Bir ülkenin en büyük handikabı bu adımları atmaktaki kararsızlıktır. Ortak ülkemizde Newrozun yolu, bu handikabın engelleriyle, statülerin kahredici ilkelliğiyle kesilmiştir; yeniden doğuşun simgesi olmaya devam etmesi bundandır. Acının da umudun da Newrozda anlam bulan tanımı budur.
Doğayla barış insanla barıştır, siyasetle toplumla sanatla, kültürle barıştır. Bu barışı ikame etmek için Newrozun yol haritasını takip edelim. Adım adım, özgürlüklere, eşitlik ve adalete yükselelim; insan haklarına, emekçilerin sorunlarına eğilelim.
Bunun yolu farklılıklarımızın birer eşit, birer kurucu olduğu bir demokratik cumhuriyetin ikamesiyle mümkündür.
Bunu ikame edelim.”
Bu günü daha da anlamlı kılan, toplumsal algılarımızda silinmez yerleriyle bizler için kendini yakanladır; “sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” gerçeğini bedenlerinde ifade edenlerdir. İnsanlığın en erdemli en özverili olanlarıdır. Demokrasi ve özgürlük taleplerimize anlam derinliği katan, 12 Eylül rejiminin karanlık ölüm baskılarına karşı direnerek yoldaşlarıyla birlikte Diyarbakır zindanında kendini yakan Mazlum Doğan’lar, bu günü diğer günlerden farklı kılmamızın da gerekçeleridir. Bu gün, Suriyeli olma günüdür, bu gün tüm bölge halkları için özlemle beklenen baharı çiçekleriyle dünyamızı doldurması için fedakarca davranma günüdür. Mazlum Doğan ve arkadaşları bu idealleri kendi halkları için ölümüne kadar giderek ortaya koyarken, bizlerin eli kolu bağlı durmasının onursuzca bir duruş olacağını anlatmaya yeterlidir.
Küçük bir katkılarla, duyarlı olmakla, yaşam kültürünü ölüm kültürüne karşı zafere götürebiliriz. Anavatanımız bizden bunu bekliyor. Newroz’la her günümüzün bahar olması için, tüm insanlığın kardeşçe barış içinde yaşaması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemeliyiz. Gelecek kuşaklara ait bir emanet olan bu coğrafyayı kana bulamak isteyenlere geçit vermemeliyiz.
3iyd Newroz min ehem el a3yad el hak. Haza el yom na7tefal bihi 3ala ma ya3ni min ma3na bil zuhur. Va haza el yom yum mukaddes bi kıbbi el Farsiyyi. Hazel yom hulika minel Nar Nuran. El yovm 3iyd el rab3 min Nisan (her yıl eski takvim gereği 4 Nisanda kutlanır). Va kul 3am va intom bi hayr.
İkinci anavatanım Suriye’nin en verimli topraklarında, dağlardayım. Hilal el Hasibi (Verimli ay) denilen toprakların ne olduğunu anlamak için dağların, ovaların, yerin göğün nasıl da çiçeklerle dolup taştığını temaşa etmek yeterlidir. Doğanın uyanışı, gelinlik, giyişini burada izlemek, kışın acımasız karanlığından, soğuklarından uyanıp rengarenk çiçeklere bürünmenin özgürlüğünü burada algılamak çok daha kolay. Doğanının özgürlüğe dair mesajı bir yol haritası olarak bu topraklarda çok daha anlamlıdır.
Bu gün, bu çiçek bahçelerini kanlı arenaya çevirmek isteyenler, eli kanlı şebekeleri dünyanın her yerinden toplayıp komşumuz Suriye’nin üzerine saldıkları görülmektedir. Bu topraklardaki baharı katletmek, halkın kazanımlarının yolunu kesmek için, doğanın mesajı olan, farklı renkleriyle özgürce, barış içinde bir arada yaşamayı kanlı bir arenaya çevirmek istiyorlar. Bu ölüm denkleminde Türkiye, halkının iradesi çiğnenerek, Erdoğan iktidarının sıradan tetikçi rolüyle yer alışı, Osmanlıdan bu güne süren acımasız tarihi devam ettirmeye çalışmaktadır. Üstelik bunu, emperyalist çıkarlar için, Arapların tarihsiz ve kimliksi ülkelerinin kukla yönetimleriyle yapmaktadır. Coğrafya kadar toplumsal var oluşun tüm dinamikleriyle ortak paydaları olan bölge halklarını bölüp-yönetmek, servetlerini bu yolla talan etmek için geliştirilen bu kanlı saldırganlık, baharı kahredici bir sonbahara çevirmektedir. Ancak doğa yol haritasını tüm iradelere rağmen getirip önümüze sermekte engel tanımamaktadır. Tüm engellere rağmen doğa, bahar, yeni gün, çiçek deryası, özgürlük, barış ve kardeşliğe dair verileri, halkların çıkarları uğruna direnmesi için Newrozla bir mesaj olarak vermektedir.
Bu ise tamamıyla yaşam kültürünün ölüm kültürüyle, ezelden gelen ve ebede uzanacak olan kavgasını temsil etmektedir. Biz kendi adımıza, halkımız adına doğayla tarihle uyum içinde bu mesajı Newrozla almaktayız. Bu yaşam kültüründen yana olmak iradesi ve algısıdır.
Önceki yılların Newroz bayramı dolaysıyla yazdığım makaleyi taşıdığı önemli mesajı dolayşsıyla bu yılda sizlerle paylaşıyorum.
“Toprak doğada insandan önce vardı. İnsan toplumsallaştıkça toprağı yaşama açtı. Toprak yaşama açılıp, kararlı bir sürecin parçası oldukça, yerleşik düzene geçildi, anavatanlar oluştu. Ekim oldu, biçim oldu, hars oldu.
Tarihin derinliklerinden bu güne taşınan kültürel değerleri bu sürecin emekleri oluşturdu Bilince yansıyan gerçeklerin soyutlanmasıyla da bu güne kültür olarak ulaştı. Newroz bu sürecin ürünüdür. Bize baharı, eşitliği, bereketi yeniden doğup doğayı eğitme kavgamızı tanımladı.
Çiçekleri açtı, doğayı temizleyerek, yaşamın aydınlık geleceğine hamlesini tetikledi, gündüzü geceye eşitledi, eşitlik algılarımıza doğayı şahit kıldı, toprağa kök salmamıza, toplumsal bir bilinç içinde hareket etmemize olanak sağladı, semavi dinler dahil, erdemli kurallarımızın oluşumuna katkı yaptı. Barbarlıktan çıkışımızın rotasını çizdi. Tüm insanlığa ait bu değerler manzumesiyle insanlık ailesinin farklılıklarıyla kardeş olduğunu anlattı, barışı bilince çıkardı.” (21 Mart 2009)
Newroz, doğanın özgürlük için çizdiği bir yol haritasıdır. Bu pusulayı görmezden gelenler, başkalarına çektirdikleri acının esiri olurlar. Kaoslarını, kimlik bunalımlarını aşmamış bir toplumun, tarihiyle cesurca yüzleşmeden bu yol haritasını izlemesi mümkün değildir. Doğa kabuğunu soyduğu gibi toplumlar da eskimiş, tarihsel işlevini kaybetmiş kabuklarını, statülerini değiştirmekle yükümlüdürler. Bu olmadan hiç bir yol haritası izlenemez. Bir ülkenin en büyük handikabı bu adımları atmaktaki kararsızlıktır. Ortak ülkemizde Newrozun yolu, bu handikabın engelleriyle, statülerin kahredici ilkelliğiyle kesilmiştir; yeniden doğuşun simgesi olmaya devam etmesi bundandır. Acının da umudun da Newrozda anlam bulan tanımı budur.
Doğayla barış insanla barıştır, siyasetle toplumla sanatla, kültürle barıştır. Bu barışı ikame etmek için Newrozun yol haritasını takip edelim. Adım adım, özgürlüklere, eşitlik ve adalete yükselelim; insan haklarına, emekçilerin sorunlarına eğilelim.
Bunun yolu farklılıklarımızın birer eşit, birer kurucu olduğu bir demokratik cumhuriyetin ikamesiyle mümkündür.
Bunu ikame edelim.”
Bu günü daha da anlamlı kılan, toplumsal algılarımızda silinmez yerleriyle bizler için kendini yakanladır; “sen yanmasan, ben yanmasam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” gerçeğini bedenlerinde ifade edenlerdir. İnsanlığın en erdemli en özverili olanlarıdır. Demokrasi ve özgürlük taleplerimize anlam derinliği katan, 12 Eylül rejiminin karanlık ölüm baskılarına karşı direnerek yoldaşlarıyla birlikte Diyarbakır zindanında kendini yakan Mazlum Doğan’lar, bu günü diğer günlerden farklı kılmamızın da gerekçeleridir. Bu gün, Suriyeli olma günüdür, bu gün tüm bölge halkları için özlemle beklenen baharı çiçekleriyle dünyamızı doldurması için fedakarca davranma günüdür. Mazlum Doğan ve arkadaşları bu idealleri kendi halkları için ölümüne kadar giderek ortaya koyarken, bizlerin eli kolu bağlı durmasının onursuzca bir duruş olacağını anlatmaya yeterlidir.
Küçük bir katkılarla, duyarlı olmakla, yaşam kültürünü ölüm kültürüne karşı zafere götürebiliriz. Anavatanımız bizden bunu bekliyor. Newroz’la her günümüzün bahar olması için, tüm insanlığın kardeşçe barış içinde yaşaması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemeliyiz. Gelecek kuşaklara ait bir emanet olan bu coğrafyayı kana bulamak isteyenlere geçit vermemeliyiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder