23 Mart 2012 Cuma
KÜRT SORUNUNA ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Mihrac Ural – 24 Mart 2012 / Cuma
Kürt sorunu, sadece Türkiye vatandaşlarının farklılıklarıyla oluşan siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel kanaatlerinin sorunu olmadığı açık. Öncelikli olmasa da tüm bölgenin ve dünyanın da sorunudur. Ancak, iktidar güçlerinin bu soruna çözüm getirme önerilerini bir kenara koyun, sorunu açıkça tanımlamaktan dahi kaçındıklarını biliyoruz.
Ya solcular, onlar daha beter üstelik çirkince bir ikiyüzlülükle sorunu bulandırıyorlar.... Milliyetçilik mikrobu, ülke ve bölge sorunlarımızın mikseridir; karıştır-bulandır, çözümsüz kıl-çatıştır diye sıralayabileceğim bir algı dışında ortalıkta hiç bir şey yok.
Değerli Hasip Yiğitoğlu’nun yorumu, sayın Erdoğan Şenel’ın müdahalesi ve günü birlik yazanların da ortaya koydukları, içinde çok önemli doğrular olsa da kocaman bir muğlaklıktan ibarettir. Yıllardır bu konuyu yazan, her gelişme için açık ve net tutum ortaya koyma çabasında olan biri olarak benim de acil çözüm isteyen kimi yerel sorunlarda muğlakça yazdığım çok yazı olmuştur; sorunu köklü çözmek ile sorunu yerinde ve anında geçiştirici bir çözümle aşmak arasında gidip geldiğimiz dönemler olmuştur. Ama kendi adıma Kürt halkının kendi siyasal iradesi ve kararına asla müdahil olmamaya ve aynı zamanda kendi halkımın siyasal iradesine kimsenin müdahil olmamasını savundum durdum.
Değerli Hasip dostumun bu yazısı üzerine şimdi yapacağım öneri ise uzun yılların sentezi bir öneri olacaktır. Ayrıntılarda boğulmadan belirteyim. Ortaçağlarda bile yok edilememiş Kürt ulusal gerçeğini bu gün yeryüzünde hiçbir kudret yok edemeyecektir. 200 yıl içinde 39 Kürt halk ayaklanması bu ulusun ayrı bir varlık olduğunu göstermek için tarihte ödenmiş en büyük bedeldir. Egemen güç ve ulus ortak ülkemizde bu gerçeği anlaşacak siyasal irade sahibi kadroları en azında son 30 yıllık savaş koşulunda yaratamadığı yaratmakta güçlük çektiği görülmüştür. Din istismarıyla başlayan yeni süreç dini dahi millileştiren ve Yeni-Osmanlı adı altında farklılıkları bir arada tutma çabası aynı yöntemlerle ırkçı-milliyetçi egemen ulusun karanlık yönelimleriyle dayatılmaya çalışılmaktadır. Bütün bunlara karşı Kimlik hakları özgürlük ve demokrasi talepleri için mücadele eden Kürt halkı, siyasi önderlerinin ortaya koyduğu sağlıklı duruşla iç savaşa yönelmemiştir, barış içinde bir arada yaşamanın yollarını zorlamaktadır. Bu gerçek bölücülerin, egemen milliyetçi algılar olduğunun a açık ifadesi olmuştur. Bu gidiş sorunu tanımlamayı da çözümü de tıkamıştır. Kimsenin galip gelmediği bu süreçte, iç bükey çürüme emareleri belirmeye başlamıştır. Bölgede ciddi bir kırılma yaşanamaması halende de bu durum sürecektir; ortak ülkemiz kan kaybetmeye acı çekmeye devam edecektir…
Bu tabloda yükselen ve gerileyen çatışmaların acı bilançoları altında ezilsek de sonuçta gelinecek yer diyalog ve siyasal anlaşma masası olacaktır. İster sihirli bir değnekle ülkenin verili tüm siyasi kadroları bu masaya gelsin ki bu hiçbir zaman olmayacaktır, ister her iki taraf bitkin hale geline kadar, her yol ve yöntemi kullanarak çatışsın sonuçta buraya gelinecektir. Tarihten nasibini almış bir bakış bu sözlerimi tekrarla teyit edecektir.
Bu nedenle ortak ülkemizde Kürt sorunu için çözüm önerim şudur;
Uluslararası hukuk çevrelerinin yönetiminde, Kürt halkına kendi kaderi üzerinde karar vermesi için referandum yaptırılmalıdır. Bu referandum öncelikle Kürt halkının temsilcilerini seçmelidir. Seçilen temsilcilerin oluşturacağı kongre, öncelikle birlikte yaşama ya da ayrılma üzerine karar vermelidir ( belli bir takvime bağlı, belli bir mekanizma çerçevesinde -federasyon, konfederasyon vb- birlik ya da ayrılık sürecini belirlemelidir) Bu süreç hangi biçim ve takvimle olursa olsun, ayrılma hakkını açık ve net ifade eden, özgürlük ve demokrasi anayasasıyla taçlanmalıdır. Bu anayasada, her etnik ve inançsal farklılık kendi konumunu, haklarını, güvenliğini, yasa, kurum ve kuruluşlarla kendisi işleyerek ikame etmelidir. Anayasa oluşturucu meclis tüm farklılıklardan oluşarak, haklarla ilgili sınır ihlallerine belli bir uyuma kavuşturup anayasayı halk oylamasına sunarak onaylamalıdır. Her etnik ve inançsal yapı kendi sorunlarıyla ilgili yasa yapabilecek meclisleri kurup kurmamam kararı yine bu farklılıklara ait olmalıdır. Bunun sonucu kurulacak ortak cumhuriyet, demokratik, laik sistemiyle, belli aralıklarla ( en az 25 ya da 40… yıl) konumunu halk onayına sunmalıdır. Bu öneri öncelikle başkası üzerinde egemenlik hakkını demokratik biçimde ötelemeyi ve sorunu her zaman tıkayan milliyetçi etkileri kendi sahalarına göndermeyi amaçlamıştır. Bu öneriyi ülkeyi böler diye karşılayacaklara sözüm, sorunum zaten sizsiniz milliyetçi tek boyutluluğunuzla bölmüşsünüz böleceğiniz kadar, bu öneri belki farklılıkların gönüllü iradesiyle ne ölçüde ve nasıl bir araya toplanabilir bun kurtarma kaygısını taşımaktadır. Bu kaygıyı tek taraflı değil tüm tarafların sorumluluğu olarak sunmaktadır; tafralar birliği ret edecekse, söylenecek bir şey kalmamış demektir. Ayrıca ifade edeyim konu sadece Kürt konusu değil Araplar üçüncü en büyük ulusal topluluk olarak, diğer tüm farklılıklarla birlikte bu haktan yararlanması gereken taraflardır.
Bir çıkış önerisi olarak, yüz yıl sonra da olsa gelinecek yerin bu olduğunu iddia ediyorum; iç savaş ve bunun sonuca bölünme hariç, bu öneride n daha pratik, daha demokratik, daha işlevsel bir öneri olmayacaktır.
Öcalan'ın, PKK'nin ya da başka Kürt siyasal etkinliklerin rolü ise bu zemin üzerinde, istesek de istemesek de halkın kararıyla belirlenecektir; Öcalan’ı bin yıl tutsak etseniz de Kürt halkı “bu benim liderimdir, uğruna militan üzerine militan feda edeceğim” diyorsa yapacağınız hiçbir şey yoktur. Yapmaya devam ederseniz karşılığında bulmaya devam edeceksiniz demektir. Bunu inkar etmenin hiç bir faydası yoktur. Terside doğrudur, Kürt halkı kendi tercihini yapacaktır. Ona dıştan dayatılan tüm tercihler, hangi isim altında ortaya atılırsa atılsın, "Demokratik açılım yapıp yapmamak", "Kürt realitesini tanıyıp tanımamak", "BDP'yi tanıyıp tanımamak", iki yüzlü politikaların, milliyetçi militarist hezeyanların öncelikle Türk halkını aldatan sahtekarlıklarından başka bir anlama gelmeyecektir.
Tekrar edeyim milliyetçi eğilimi siyasal karar mekanizmasından uzaklaştırmadan bu ülkede hiç bir çözüm olmayacaktır. Bu böyle gelmiş böyle gider diyenler ise Lozan’da kotardıklarını da II. Sevr’le kaybettiklerinde daha iyi anlayacaklardır….
Kürt sorunu, sadece Türkiye vatandaşlarının farklılıklarıyla oluşan siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel kanaatlerinin sorunu olmadığı açık. Öncelikli olmasa da tüm bölgenin ve dünyanın da sorunudur. Ancak, iktidar güçlerinin bu soruna çözüm getirme önerilerini bir kenara koyun, sorunu açıkça tanımlamaktan dahi kaçındıklarını biliyoruz.
Ya solcular, onlar daha beter üstelik çirkince bir ikiyüzlülükle sorunu bulandırıyorlar.... Milliyetçilik mikrobu, ülke ve bölge sorunlarımızın mikseridir; karıştır-bulandır, çözümsüz kıl-çatıştır diye sıralayabileceğim bir algı dışında ortalıkta hiç bir şey yok.
Değerli Hasip Yiğitoğlu’nun yorumu, sayın Erdoğan Şenel’ın müdahalesi ve günü birlik yazanların da ortaya koydukları, içinde çok önemli doğrular olsa da kocaman bir muğlaklıktan ibarettir. Yıllardır bu konuyu yazan, her gelişme için açık ve net tutum ortaya koyma çabasında olan biri olarak benim de acil çözüm isteyen kimi yerel sorunlarda muğlakça yazdığım çok yazı olmuştur; sorunu köklü çözmek ile sorunu yerinde ve anında geçiştirici bir çözümle aşmak arasında gidip geldiğimiz dönemler olmuştur. Ama kendi adıma Kürt halkının kendi siyasal iradesi ve kararına asla müdahil olmamaya ve aynı zamanda kendi halkımın siyasal iradesine kimsenin müdahil olmamasını savundum durdum.
Değerli Hasip dostumun bu yazısı üzerine şimdi yapacağım öneri ise uzun yılların sentezi bir öneri olacaktır. Ayrıntılarda boğulmadan belirteyim. Ortaçağlarda bile yok edilememiş Kürt ulusal gerçeğini bu gün yeryüzünde hiçbir kudret yok edemeyecektir. 200 yıl içinde 39 Kürt halk ayaklanması bu ulusun ayrı bir varlık olduğunu göstermek için tarihte ödenmiş en büyük bedeldir. Egemen güç ve ulus ortak ülkemizde bu gerçeği anlaşacak siyasal irade sahibi kadroları en azında son 30 yıllık savaş koşulunda yaratamadığı yaratmakta güçlük çektiği görülmüştür. Din istismarıyla başlayan yeni süreç dini dahi millileştiren ve Yeni-Osmanlı adı altında farklılıkları bir arada tutma çabası aynı yöntemlerle ırkçı-milliyetçi egemen ulusun karanlık yönelimleriyle dayatılmaya çalışılmaktadır. Bütün bunlara karşı Kimlik hakları özgürlük ve demokrasi talepleri için mücadele eden Kürt halkı, siyasi önderlerinin ortaya koyduğu sağlıklı duruşla iç savaşa yönelmemiştir, barış içinde bir arada yaşamanın yollarını zorlamaktadır. Bu gerçek bölücülerin, egemen milliyetçi algılar olduğunun a açık ifadesi olmuştur. Bu gidiş sorunu tanımlamayı da çözümü de tıkamıştır. Kimsenin galip gelmediği bu süreçte, iç bükey çürüme emareleri belirmeye başlamıştır. Bölgede ciddi bir kırılma yaşanamaması halende de bu durum sürecektir; ortak ülkemiz kan kaybetmeye acı çekmeye devam edecektir…
Bu tabloda yükselen ve gerileyen çatışmaların acı bilançoları altında ezilsek de sonuçta gelinecek yer diyalog ve siyasal anlaşma masası olacaktır. İster sihirli bir değnekle ülkenin verili tüm siyasi kadroları bu masaya gelsin ki bu hiçbir zaman olmayacaktır, ister her iki taraf bitkin hale geline kadar, her yol ve yöntemi kullanarak çatışsın sonuçta buraya gelinecektir. Tarihten nasibini almış bir bakış bu sözlerimi tekrarla teyit edecektir.
Bu nedenle ortak ülkemizde Kürt sorunu için çözüm önerim şudur;
Uluslararası hukuk çevrelerinin yönetiminde, Kürt halkına kendi kaderi üzerinde karar vermesi için referandum yaptırılmalıdır. Bu referandum öncelikle Kürt halkının temsilcilerini seçmelidir. Seçilen temsilcilerin oluşturacağı kongre, öncelikle birlikte yaşama ya da ayrılma üzerine karar vermelidir ( belli bir takvime bağlı, belli bir mekanizma çerçevesinde -federasyon, konfederasyon vb- birlik ya da ayrılık sürecini belirlemelidir) Bu süreç hangi biçim ve takvimle olursa olsun, ayrılma hakkını açık ve net ifade eden, özgürlük ve demokrasi anayasasıyla taçlanmalıdır. Bu anayasada, her etnik ve inançsal farklılık kendi konumunu, haklarını, güvenliğini, yasa, kurum ve kuruluşlarla kendisi işleyerek ikame etmelidir. Anayasa oluşturucu meclis tüm farklılıklardan oluşarak, haklarla ilgili sınır ihlallerine belli bir uyuma kavuşturup anayasayı halk oylamasına sunarak onaylamalıdır. Her etnik ve inançsal yapı kendi sorunlarıyla ilgili yasa yapabilecek meclisleri kurup kurmamam kararı yine bu farklılıklara ait olmalıdır. Bunun sonucu kurulacak ortak cumhuriyet, demokratik, laik sistemiyle, belli aralıklarla ( en az 25 ya da 40… yıl) konumunu halk onayına sunmalıdır. Bu öneri öncelikle başkası üzerinde egemenlik hakkını demokratik biçimde ötelemeyi ve sorunu her zaman tıkayan milliyetçi etkileri kendi sahalarına göndermeyi amaçlamıştır. Bu öneriyi ülkeyi böler diye karşılayacaklara sözüm, sorunum zaten sizsiniz milliyetçi tek boyutluluğunuzla bölmüşsünüz böleceğiniz kadar, bu öneri belki farklılıkların gönüllü iradesiyle ne ölçüde ve nasıl bir araya toplanabilir bun kurtarma kaygısını taşımaktadır. Bu kaygıyı tek taraflı değil tüm tarafların sorumluluğu olarak sunmaktadır; tafralar birliği ret edecekse, söylenecek bir şey kalmamış demektir. Ayrıca ifade edeyim konu sadece Kürt konusu değil Araplar üçüncü en büyük ulusal topluluk olarak, diğer tüm farklılıklarla birlikte bu haktan yararlanması gereken taraflardır.
Bir çıkış önerisi olarak, yüz yıl sonra da olsa gelinecek yerin bu olduğunu iddia ediyorum; iç savaş ve bunun sonuca bölünme hariç, bu öneride n daha pratik, daha demokratik, daha işlevsel bir öneri olmayacaktır.
Öcalan'ın, PKK'nin ya da başka Kürt siyasal etkinliklerin rolü ise bu zemin üzerinde, istesek de istemesek de halkın kararıyla belirlenecektir; Öcalan’ı bin yıl tutsak etseniz de Kürt halkı “bu benim liderimdir, uğruna militan üzerine militan feda edeceğim” diyorsa yapacağınız hiçbir şey yoktur. Yapmaya devam ederseniz karşılığında bulmaya devam edeceksiniz demektir. Bunu inkar etmenin hiç bir faydası yoktur. Terside doğrudur, Kürt halkı kendi tercihini yapacaktır. Ona dıştan dayatılan tüm tercihler, hangi isim altında ortaya atılırsa atılsın, "Demokratik açılım yapıp yapmamak", "Kürt realitesini tanıyıp tanımamak", "BDP'yi tanıyıp tanımamak", iki yüzlü politikaların, milliyetçi militarist hezeyanların öncelikle Türk halkını aldatan sahtekarlıklarından başka bir anlama gelmeyecektir.
Tekrar edeyim milliyetçi eğilimi siyasal karar mekanizmasından uzaklaştırmadan bu ülkede hiç bir çözüm olmayacaktır. Bu böyle gelmiş böyle gider diyenler ise Lozan’da kotardıklarını da II. Sevr’le kaybettiklerinde daha iyi anlayacaklardır….
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder