24 Şubat 2012 Cuma
YASAKÇILIK SUÇLULUK REFLEKSİDİR
Mihrac Ural – 18 Şubat 2012 / Cumartesi
Antakya’da yapılacak olan, 19 Şubat 2012 tarihli “SUYRİYE’İ KORUYALIM” mitingi valilikçe yasaklandı. Yasak kararı dün mitingi komitesine bildirildi. Bu karar esasında bu sistemin doğasını, karanlık akıl algılarını, ilkel faşizan sivil diktatörlük yönelimlerini bilenler açısından anormal bir sonuç değildir. Ancak halkımız kendi deneyleriyle görmeli ve kendi yaşam kesitleri içinde bu yasakçı, faşizan iktidar güruhunun, haklı davalara karşı nasıl davrandığını anlaması gerekmektedir. Demokratik bir hakkın önünü hiçbir haklı gerekçe olmaksızın kesmek, bu iktidarın Osmanlıdan bu güne devam eden yasakçı zihniyetin bir uzantısı olduğunu belirteceğim.
Demokrasi güçleri haftalardın bu mitingin hazırlığı ve bölge açısından önemiyle ilgili çabaları sürüp durmaktaydı. Bu mitin yer ve zaman açısından da çok önemli mesajlar taşıyordu. Bu mesajlar arasında en önemlisi barış mesajıydı. Kadim Roma kenti Antakya adını, kimlik kartlarından bile silmek isteyen ve bununla bu kentin tarihsel anlam ve masajını yok etmek isteyen iktidar güruhu, 19 Şubat mitinginin bu şehirde yapılmasını uzun zamandır kurguladığı komşuluk ilişkilerinden ihanet, düşmanlık müdahaleci şovenist dış siyasetine ve bölgede oynamak istediği kirli rollere yerinde ve zamanı da ağır bir darbe olacağının bilincindedir.
19 Şubat Antakya mitingi, Antakya’yı bölge savaşının askeri karargahı yapmak isteyen, emperyalist istihbarat teşkilatlarına ve onların bölge işbirlikçilerine karşı önemli bir cevaptı. Bölgeyi ağır bir yıkıma götürmek isteyen bu şer güçlerine “Antakya, kirli amaçlarınıza sıçrama tahtası olmayacaktır” mesajıydı.
Antakya mitingi, Komşumuz Suriye’yi bir yıldır iç kanama ile tüketmek isteyen, uygun bir ihanet fırsatında da Türkiye’yi işgalci savaş cürümü işlemek üzere saldırtmak için kışkırtan bu şer güçlerine karşı “ayrı devletler altında yaşıyor da olsa, aynı halkı kimse katledemez, kimse birbirine kırdıramaz” haykırışının ilanı olacaktı. Bu ilan bölgenin tarihsel, kültürel, gelenek, göreneği itibariyle olduğu kadar, etnik ve dil birliğiyle özgün dokusunu birbirine düşman etmek isteyen şer güçlerine ve onların çıkarları için kurgulanan ölümcül projelerine geçit verilmeyeceğinin beyanıdır.
Antakya mitingini yasaklayanlar, savaşa devam diyeni, kardeş kanı akıtmak isteyen, dünya şer güçlerinin kuklası olanlardır. Bölgeyi ölüm kumpasında, ak denizden Kafkaslara uzanan bölgede enerji kaynakları ve yolları, tatlı su, pamuk ve tahıl ambarlarını ele geçirme savaşında bölgemizi ve halklarını savaş esiri haline getirmek isteyenler, bir yıkım rotası üzerinde çalışmaktadırlar. Barışçıl olmanın ötesinde hiçbir duruşu olmayan demokrasi güçlerinin düşüncelerini ilan etmeleri üzerine bir araya gelişlerini ifade eden Antakya mitingi, dünyayı dehşete salan katliamların, yargısız infazların tetikçisi istihbarat örgütlerini ve onlara ülkemizde cirit atmalarını sağlayan güçleri tedirgin etmiştir. Bu tedirginlik başlı başına bir suçtur, bir kirli suratların deşifre olmasıdır. Olay ne etnik ne de inançsal farklılıkların kışkırtılması değildir. Bu yanılgıda olan kimi sol çevrelerin cehalet düzeyine düşmüş algılarının da aksine olay, büyük kirli işlerin merkez karargahı olarak seçilen Antakya’nın, yeni bir direnme ruhuyla ayağa kalkması sonucu hesapların alt üst olmasıdır.
Bölgede on yıllar sürmesi planlanan ve tüm bölge ülkelerini kara bir delik gibi içine çekecek olan bu savaşta milyonlarca insanın katledilmesi planlamaktadır. Antakya bu dehşet palın için merkez seçilmiştir; denize sahili olması, bölgenin içine bir cep gibi uzanması, mozaik dokusu, kuzeyi güneye bağlayan bir köprü konumunda ki geo-stratejek yapısı, böylesi kirli bir savaş için sıçrama tahtası olarak tercih edilmesine yol açmıştır. Kadimi Roma kenti Antakya, dünya şer güçlerinin askeri karargahı olarak tercih ediliş hesaplarıyla 19 Şubat mitingi uyumlu değildir. Tüm hesapların bozulması için bir kıvılcım anlamına gelecek bu mitingi yasaklarla bertaraf edilmek istenmiştir. Ancak her şeye rağmen, bölge halklarının gerçek iradesini temsilen ayağa kalkan halkın haykırışını engellemenin mümkünü yoktur. Bu halk iradesini bir kez belirgin hale getirmeye başlamıştır. Bunu dile getireceği alanları ve ortamı da kendisi yaratmaktan çekinmeyecektir.
Antakya mitingi, bir kıvılcım olacaktı. Her şey değil bir ilk adım. Bu adım bölge açısından olduğu kadar ülkemizin iç dengeleri ve özgürlük ve demokrasi çabaları açısından da hayati mesajlar taşıyordu. BOP eş başkanı Erdoğan’ın faşizan sivil diktatörlük eğilimlerinin kırılma noktası için de bir başlangıcı gücü ortaya çıkaracaktı. İmamlar ordusunun önderliğinde yeniden oluşturulan derin devletin dünya şer güçleriyle bağlantı merkez olan askeri karargahın mezarı için ilk kazma 19 Şubat Antakya mitingiyle atılmış olacaktı. Yasak kararı bu verilerle de yakından ilgilidir. Ancak bu bir iflastır. Kurumuş çalıların bir kıvılcımla tutuşacağı bellidir; sorun ülkeyi böylesine küçük bir kıvılcımla tutuşacak çalı haline getiren ihanet şebekeleriyle ilgilidir. Bu şebekeler bu gün, iç ve dış politikada halkı iradesini ayaklar altına alan Erdoğan i yönetiminde ifadesini bulmuştur; içte süren baskıcı kovuşturmalar yanı sıra komşularımıza örülün şer ekseni içinde fiili olarak yer alışın başka anlamı yoktur.
Her zaman yazıp dile getiriyorum. Burası Antakya, kadim bir şehir. Yani medeniyetin kelime anlamındaki örgülerin sosyal ilişki ve algıların şehri. Bu şehir, Uygarlığın gücünü taşır, farkında olmasa da bu şehrin sosyal dokusu 7000 yıllık uygarlık birikimlerinin sentezidir. Bu sentez, olaylara uzun süre seyirci gibi baktığı sanılır, sessizliği kimseyi aldatmasın. Bu uygar toprakların uygar insanları, tıpkı Greklerin, Maraton savaşına makyaj yaparak hazırlanmaları gibi, sakin olurlar. Perslerin yağmacı barbarlığını yenilgiye uğratan tas tamam bu huzurdur. Perslerin dev ordularını yere seren ve kaçışlarını hazırlayan kendi topraklarına yönelik tehdidin son kesitinde Greklerin sakince aldıkları tutumdur: Antakya, son düelloya bu uygar sükunetiyle hazırdır. İktidarın korkusu da budur, yasakçılığın bir refleks olarak ortaya çıkmasının da kaygısı buradandır. Bu halk kırılma noktasında sözünü söylemekten çekinmeyecek ve arkasında sonuna kadar duracak bir halktır, 19 Şubat Antakya mitingine yönelen yasak saldırısı bu halktan ve haklı duruşundan duyulan kaygıyla ilgilidir.
Her şeye rağmen dün 3. Çarı yazımda yaptığım önerimi tekrar edeceğim. Kadınlarımıza, kızlarımıza bir daha sesleneceğim bir günlük sesiz protestonuzu yapın diyeceğim. Bu Protesto kardeşlerinizin katletmek isteyenler dur demek içindir. Komşumuzun iç işlerine müdahaleyi engellemek içindir. Ülkemizi ve şehrimizi emperyalist şer odaklarına ve onların kuklası Siyonist Arap ülkelerine ve istihbarat teşkilatlarına karargah haline getirmeyi engellemek içindir. Ülke de ve ülke dışında eli kanlı Erdoğan yönetiminin halkın iradesini çiğneyen faşizan sivil diktatörlük girişimlerine dur demek içindir.
ÖNERİMİ TEKRAR EDİYORUM
Antakya miting sonrası (bildik nedenlerle faşizan sivil diktatörlüğün valileri bu mitingi yasaklasa da. Kİ YASAKLADIKLARI BİLGİSİNİ ALMIŞ BULUNUYORUZ( 18 Şubat 2012) ), 30-40 kişi de olsa Atatürk anıtının önünde PORTESTO BEKLİYİŞİ yapınız. Bu eylem yasal hakkınızdır. Bu eylem onurlu bir “eylemsizlik eylemidir”. Gandi gibi en inatçı, en karırlı en dik duran sessizlikle öfkenin sınırlanırda olduğumuzun mesajını veren bir eylem olmalıdır. Bu sessizliğinizle, kahredici zulmün, bıçağı kemiğe dayayan kalleşliklerin. Dostluğa, komşuluk ilişkilerini hiçbir neden yokken yapılan ihanetlerin, yüreklerimizde yarattığı dev fırtınalarla ezileceğini gösteren bir meydan okuyuş sessizliği olarak gündeme gelsin. Buradan başlayalım, siz Arap kadını, Türk-Kürt kadını bu adımla, bölgenin öncüsü olduğunu ortaya koyacaksın… Erkekler de sıra sıra dizilerek bu yolu yürüyecektir…
Bu toprakların kadını ve kızları görev sizdedir öncülük sizdedir laikliğinizin açık göğüsleme meydan okuma sırası sizdedir…
Antakya’da yapılacak olan, 19 Şubat 2012 tarihli “SUYRİYE’İ KORUYALIM” mitingi valilikçe yasaklandı. Yasak kararı dün mitingi komitesine bildirildi. Bu karar esasında bu sistemin doğasını, karanlık akıl algılarını, ilkel faşizan sivil diktatörlük yönelimlerini bilenler açısından anormal bir sonuç değildir. Ancak halkımız kendi deneyleriyle görmeli ve kendi yaşam kesitleri içinde bu yasakçı, faşizan iktidar güruhunun, haklı davalara karşı nasıl davrandığını anlaması gerekmektedir. Demokratik bir hakkın önünü hiçbir haklı gerekçe olmaksızın kesmek, bu iktidarın Osmanlıdan bu güne devam eden yasakçı zihniyetin bir uzantısı olduğunu belirteceğim.
Demokrasi güçleri haftalardın bu mitingin hazırlığı ve bölge açısından önemiyle ilgili çabaları sürüp durmaktaydı. Bu mitin yer ve zaman açısından da çok önemli mesajlar taşıyordu. Bu mesajlar arasında en önemlisi barış mesajıydı. Kadim Roma kenti Antakya adını, kimlik kartlarından bile silmek isteyen ve bununla bu kentin tarihsel anlam ve masajını yok etmek isteyen iktidar güruhu, 19 Şubat mitinginin bu şehirde yapılmasını uzun zamandır kurguladığı komşuluk ilişkilerinden ihanet, düşmanlık müdahaleci şovenist dış siyasetine ve bölgede oynamak istediği kirli rollere yerinde ve zamanı da ağır bir darbe olacağının bilincindedir.
19 Şubat Antakya mitingi, Antakya’yı bölge savaşının askeri karargahı yapmak isteyen, emperyalist istihbarat teşkilatlarına ve onların bölge işbirlikçilerine karşı önemli bir cevaptı. Bölgeyi ağır bir yıkıma götürmek isteyen bu şer güçlerine “Antakya, kirli amaçlarınıza sıçrama tahtası olmayacaktır” mesajıydı.
Antakya mitingi, Komşumuz Suriye’yi bir yıldır iç kanama ile tüketmek isteyen, uygun bir ihanet fırsatında da Türkiye’yi işgalci savaş cürümü işlemek üzere saldırtmak için kışkırtan bu şer güçlerine karşı “ayrı devletler altında yaşıyor da olsa, aynı halkı kimse katledemez, kimse birbirine kırdıramaz” haykırışının ilanı olacaktı. Bu ilan bölgenin tarihsel, kültürel, gelenek, göreneği itibariyle olduğu kadar, etnik ve dil birliğiyle özgün dokusunu birbirine düşman etmek isteyen şer güçlerine ve onların çıkarları için kurgulanan ölümcül projelerine geçit verilmeyeceğinin beyanıdır.
Antakya mitingini yasaklayanlar, savaşa devam diyeni, kardeş kanı akıtmak isteyen, dünya şer güçlerinin kuklası olanlardır. Bölgeyi ölüm kumpasında, ak denizden Kafkaslara uzanan bölgede enerji kaynakları ve yolları, tatlı su, pamuk ve tahıl ambarlarını ele geçirme savaşında bölgemizi ve halklarını savaş esiri haline getirmek isteyenler, bir yıkım rotası üzerinde çalışmaktadırlar. Barışçıl olmanın ötesinde hiçbir duruşu olmayan demokrasi güçlerinin düşüncelerini ilan etmeleri üzerine bir araya gelişlerini ifade eden Antakya mitingi, dünyayı dehşete salan katliamların, yargısız infazların tetikçisi istihbarat örgütlerini ve onlara ülkemizde cirit atmalarını sağlayan güçleri tedirgin etmiştir. Bu tedirginlik başlı başına bir suçtur, bir kirli suratların deşifre olmasıdır. Olay ne etnik ne de inançsal farklılıkların kışkırtılması değildir. Bu yanılgıda olan kimi sol çevrelerin cehalet düzeyine düşmüş algılarının da aksine olay, büyük kirli işlerin merkez karargahı olarak seçilen Antakya’nın, yeni bir direnme ruhuyla ayağa kalkması sonucu hesapların alt üst olmasıdır.
Bölgede on yıllar sürmesi planlanan ve tüm bölge ülkelerini kara bir delik gibi içine çekecek olan bu savaşta milyonlarca insanın katledilmesi planlamaktadır. Antakya bu dehşet palın için merkez seçilmiştir; denize sahili olması, bölgenin içine bir cep gibi uzanması, mozaik dokusu, kuzeyi güneye bağlayan bir köprü konumunda ki geo-stratejek yapısı, böylesi kirli bir savaş için sıçrama tahtası olarak tercih edilmesine yol açmıştır. Kadimi Roma kenti Antakya, dünya şer güçlerinin askeri karargahı olarak tercih ediliş hesaplarıyla 19 Şubat mitingi uyumlu değildir. Tüm hesapların bozulması için bir kıvılcım anlamına gelecek bu mitingi yasaklarla bertaraf edilmek istenmiştir. Ancak her şeye rağmen, bölge halklarının gerçek iradesini temsilen ayağa kalkan halkın haykırışını engellemenin mümkünü yoktur. Bu halk iradesini bir kez belirgin hale getirmeye başlamıştır. Bunu dile getireceği alanları ve ortamı da kendisi yaratmaktan çekinmeyecektir.
Antakya mitingi, bir kıvılcım olacaktı. Her şey değil bir ilk adım. Bu adım bölge açısından olduğu kadar ülkemizin iç dengeleri ve özgürlük ve demokrasi çabaları açısından da hayati mesajlar taşıyordu. BOP eş başkanı Erdoğan’ın faşizan sivil diktatörlük eğilimlerinin kırılma noktası için de bir başlangıcı gücü ortaya çıkaracaktı. İmamlar ordusunun önderliğinde yeniden oluşturulan derin devletin dünya şer güçleriyle bağlantı merkez olan askeri karargahın mezarı için ilk kazma 19 Şubat Antakya mitingiyle atılmış olacaktı. Yasak kararı bu verilerle de yakından ilgilidir. Ancak bu bir iflastır. Kurumuş çalıların bir kıvılcımla tutuşacağı bellidir; sorun ülkeyi böylesine küçük bir kıvılcımla tutuşacak çalı haline getiren ihanet şebekeleriyle ilgilidir. Bu şebekeler bu gün, iç ve dış politikada halkı iradesini ayaklar altına alan Erdoğan i yönetiminde ifadesini bulmuştur; içte süren baskıcı kovuşturmalar yanı sıra komşularımıza örülün şer ekseni içinde fiili olarak yer alışın başka anlamı yoktur.
Her zaman yazıp dile getiriyorum. Burası Antakya, kadim bir şehir. Yani medeniyetin kelime anlamındaki örgülerin sosyal ilişki ve algıların şehri. Bu şehir, Uygarlığın gücünü taşır, farkında olmasa da bu şehrin sosyal dokusu 7000 yıllık uygarlık birikimlerinin sentezidir. Bu sentez, olaylara uzun süre seyirci gibi baktığı sanılır, sessizliği kimseyi aldatmasın. Bu uygar toprakların uygar insanları, tıpkı Greklerin, Maraton savaşına makyaj yaparak hazırlanmaları gibi, sakin olurlar. Perslerin yağmacı barbarlığını yenilgiye uğratan tas tamam bu huzurdur. Perslerin dev ordularını yere seren ve kaçışlarını hazırlayan kendi topraklarına yönelik tehdidin son kesitinde Greklerin sakince aldıkları tutumdur: Antakya, son düelloya bu uygar sükunetiyle hazırdır. İktidarın korkusu da budur, yasakçılığın bir refleks olarak ortaya çıkmasının da kaygısı buradandır. Bu halk kırılma noktasında sözünü söylemekten çekinmeyecek ve arkasında sonuna kadar duracak bir halktır, 19 Şubat Antakya mitingine yönelen yasak saldırısı bu halktan ve haklı duruşundan duyulan kaygıyla ilgilidir.
Her şeye rağmen dün 3. Çarı yazımda yaptığım önerimi tekrar edeceğim. Kadınlarımıza, kızlarımıza bir daha sesleneceğim bir günlük sesiz protestonuzu yapın diyeceğim. Bu Protesto kardeşlerinizin katletmek isteyenler dur demek içindir. Komşumuzun iç işlerine müdahaleyi engellemek içindir. Ülkemizi ve şehrimizi emperyalist şer odaklarına ve onların kuklası Siyonist Arap ülkelerine ve istihbarat teşkilatlarına karargah haline getirmeyi engellemek içindir. Ülke de ve ülke dışında eli kanlı Erdoğan yönetiminin halkın iradesini çiğneyen faşizan sivil diktatörlük girişimlerine dur demek içindir.
ÖNERİMİ TEKRAR EDİYORUM
Antakya miting sonrası (bildik nedenlerle faşizan sivil diktatörlüğün valileri bu mitingi yasaklasa da. Kİ YASAKLADIKLARI BİLGİSİNİ ALMIŞ BULUNUYORUZ( 18 Şubat 2012) ), 30-40 kişi de olsa Atatürk anıtının önünde PORTESTO BEKLİYİŞİ yapınız. Bu eylem yasal hakkınızdır. Bu eylem onurlu bir “eylemsizlik eylemidir”. Gandi gibi en inatçı, en karırlı en dik duran sessizlikle öfkenin sınırlanırda olduğumuzun mesajını veren bir eylem olmalıdır. Bu sessizliğinizle, kahredici zulmün, bıçağı kemiğe dayayan kalleşliklerin. Dostluğa, komşuluk ilişkilerini hiçbir neden yokken yapılan ihanetlerin, yüreklerimizde yarattığı dev fırtınalarla ezileceğini gösteren bir meydan okuyuş sessizliği olarak gündeme gelsin. Buradan başlayalım, siz Arap kadını, Türk-Kürt kadını bu adımla, bölgenin öncüsü olduğunu ortaya koyacaksın… Erkekler de sıra sıra dizilerek bu yolu yürüyecektir…
Bu toprakların kadını ve kızları görev sizdedir öncülük sizdedir laikliğinizin açık göğüsleme meydan okuma sırası sizdedir…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder