11 Şubat 2012 Cumartesi
HALEP ve "YA EYYEHUL KAFİRAN"
Mihrac Ural -10 Şubat 2012 / Cuma
Bu gün Halep şehri kan ağlıyor ben de onunla ağlıyorum. Halep kenti bu gün sabah vakti, haksız ve hakir akılların, emperyalist kuklası tetikçilerin intihar saldırısıyla sarsıldı. Vahşet çağlarının insanlık evrimini tamamlamamış barbarları, Halep’te kana boyadı; ilk belirlemeler 50 ölü 175 yaralı. Bu şehir doğruları arkasında dik durmanın bedelini, zalimce katledilerek ödemekle yüz yüze geldi.
Halep, 7000 yıllık ülkesi tarihin kimliklere dokulu Suriye’nin tipik ifadesidir. Bu şehrin tarihi binlerce yıl gerilere dayanır, medeniyet kuran bir şehirdir. Hittilerin gözde şehridir, Asurlular, Büyük İskender, Roma, Fars, Arap (637), Hamadani’ler dönemiyle birlikte, o günkü dünyanın ticaret merkezi, dokuma tezgahlarının harıl harıl ninniler söyleyerek çalıştığı şehirdir. Roma hamamları, Halep fıstığı, hanları ve çarşılarıyla bu şehir bu coğrafyanın her köşesine insan ortak akıl üretimi sonuçları taşıyandır. Bu şehrin taş mimarisin şarkın en büyük e en anlamlı mesajı olarak durmaktadır. Bu şehirde tüm inançlar, tüm mezhepler, tün etnik dokular kardeşçe barış içinde bir arada yaşıyor. Barbarların hedefi de tas tamam budur.
İslam’ı vahşet dini olarak lanse eden bu kafirlere söylenecek tek söz, aynı nedenlerle söylemiş Kuran’daki Kafirun süresi yerli yerine oturur. “De ki: Ey kafirler. Taptığınıza tapmıyorum. Siz de benim taptığıma tapmazsınız. Ben de sizin taptığınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmazsınız. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır ( El Kafirûn. Meali bana ait. M.U)
Bu kafirlerin yaptıkları için diyeceğim, bu dini ayaklar altına alan, insanı Allaha isyan ettiren, çılgınlıkların karanlık dehlizlerinde tetikçilik yapan, zıvanadan çıkmış kafirler sizinle tarihsel bir hesaplaşmamız var. Bu coğrafyanın tüm uygar kentleri, karanlık akıllarınıza karşı direniş bayrağını, Halep’e yaptığınız tecavüze karşı daha da yükseklere taşıyacak.
Barbarlar bugün, bu tarihi şehrin ortaya koyduğu siyasal duruşa karşı saldırıya geçtiler. Uzun zamandır Halep halkına yönelik ağır suçlamalar yaparak kışkırtanlar, Halep’in sarsılmaz bir iradeyle halkçı yönetiminin arkasında durması, reformları desteklemesi ve bu kazanımlarını ikame etme çabası dünya şer güçlerini de rahatsız etti. Hemen hemen her gün, milyonları milyonlara katarak meydanları doldurup komplolara, teröre lanet savuran Halep bu gün kan ağlıyor. Onu hedef alan karanlık akıllar tetikçi şebekeler, insanlık dışı eylemleriyle Halep’i acımasızca kalleşçe ve korkakça yaraladılar. Halep ağır yaralı ama onurlu ve gururlu. Aldığı siyasi tutumun haklılığında gösteren bu saldırılar ona güç veriyor acının yarattığı reflekstir bu, doğal olan, sağlıklı olan her vücudun refleksidir bu. Toplumların refleksi de doğanın refleksi gibidir, işte Halep budur, direnme de tas tamam budur.
Halep kan ağlıyor ben de onunla ağlıyorum. İki anavatanımdan biri Suriye’de her gün kan ağlıyor..Bu kanlı olaylarda doğrudan doğruya Türkiye’nin parmağı bulunuyor. Erdoğan yönetimi başından itibaren istisnasız tüm kanlı olayların baş aktörüydü. Artık çuvala sığmayan mızrak yakalanan 36 MİT subayıyla da ortaya çıkmıştır ki, sayı bunun çok ötesindedir; gerçek rakam 49 subaydır, Türkiye, diğer 11 MİT ajanını, kaçakçı diye lanse etmeye çalışıyor.
Suriye’deki kan deryasının birinci sorumlusu faşizan bir sivili diktatörlük kuran Erdoğan yönetimidir; halkalara, aydınlara, yazarlara, siyasi muhaliflere işkence, zindan, sürgün baskılarıyla kan ağlatan, Erdoğan yönetimi komşumuz Suriye’nin bir iç savaş içinde kan gölüne dönmesi için bir tetikçi olarak, BOP eş başkanı olarak çılgın girişimlerine devam ediyor. Eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekesinin tüm kanlı eylemlerinde Türkiye’nin parmağı artık yeterince açıktır.
Halep uzun zamandır hedefteydi. Kışkırtmalarla oda kanlı isyanlara ve tahriplere katılır diye beklediler: Ümitlerini kestikleri yerde de ona saldırdılar. BM Genel konseyinde, Rusya ve Çin’in Vetosuyla aldıkları ağır hezimet dünya şer güçlerini bunalıma soktu. Körfez ülkeleri gibi tarihsiz ülkeler emperyalist çıkarların kuklaları olarak elçiliklerini çektiler. Avrupa ülkeleri de buna katıldı. Ama bütün bunlar arkasında halkın iradesi duran bir yönetimi sarsamadı.
Her defasında iflasla sonuçlanan kanlı saldırılar, böylece bir kez daha sahneye kondu. Askeri müdahale yapamayanlar, Türkiye’nin desteğiyle öbek öbek eli kanlı şebekeleri Suriye’ye göndermeye devam ettiler. Aklın, vicdanın almayacağı eylemler böylece Suriye’ye kan ağlatmaya başladı. Halep’te patlayan bombalar masum insanları bu akılsızlığın girişimi katletti. Bu menfur girişim, bu bölgenin kaderini esir almak, kan sızıntıyla lime lime yok etmek için sahneleniyor. Ancak bu bölgenin onurlu insanları, bu kavganın varacağı yere kadar gitme kararlılığıyla, yürekleri pimi çekilmiş bir bomba gibi bekliyor.
Cemal Abdül-Nasır, Mısır-Suriye birliği kurulduğunda, bu ülke için “Arapların canlı yüreği Suriye’dir” demiş. Dillere destan olan bu cümle, Suriye’nin tarihsel direnme çizgisini anlatır. Bu cümleyi Suriye de Halep için söyler. Halep, bölge tarihinin en aydınlık şehri aklın her türden hurafeyi süzgeçten geçirdiği bir kent. Hamadaniler devletinin başkenti (944-1260), Hasibi orada yerleşmiş (950’ler), en gözde öğrencisi Muhammed bin Ali el Cilli bu kenti merkez almıştır. Taş mimarisi insanlık tarihinin şehirleşme estetiğine ilham olan bir şehirdir. Suriye’nin inanç karakterini veren bu şehir, İslam algısının daha bir insanı boyut aldığı yerdir. Bu şehirde müzik ise bir başkadır. Bu kentin Müzik algısını anlamak için yaşanmış bir olayı burada aktarmak oldukça anlamlı bir mesaj olacaktır. Bunu da anadilimin sesi olan, her düzlemdeki müthiş yetileriyle bu mücadelenin yıldızı olacak insanlar için aktarmayı uygun görüyorum.
Arap aleminin en ünlü musikarı Mısırla Muhammed Abdull Vahab Halep kentinde konser vermeye gelmiştir. Organizatör, Abdulvahab’ı bir otelin lobisinde 7-8 kişinin önüne çıkarır. “Buyur söyle” der. Adulvahap şaşkınlığa düşer. O, ünü yere göğe sığmaz bir müzisyendir. “bu ne demek oluyor, ben mi 7-8 kişi önde nasıl söyleyeceğim? “ diye dehşetini ifade eder. Organizatör hafif bir sesle “sen söyle” der. Abdülvahhab, anlaşma gereği söylemeye başlar. İki parça sonrası lobide dinleyici olanlar ayağa kalkar. “onay verilmiştir” derler. Vahhab hayretler içinde “bu ne demek oluyor ?” diye sorar. Organizatörde şunu söyler; “Burası Halep, arşında burada, bu heyet sesini yeterli bir kalitede bulmaza şehrinin insanlarını asla kötü bir sesi dinletmez. Kara bu 7-8 kişiden çıkar” der. Ertesi gün yüz bini aşkın kişi Muhammed Abdülvahab’ı dinliyordu. Halep işte böylesine yoğun, böylesine ince, böylesine derin içerikte sanat algısı olan bir şehridir. Bu nedenle de Muveşşahat Endelusiyyanın piri Sabah Fahri burada yetişmiştir; “Hamratul hub” parçasını dinleyip de aşkını katmerlemeyen bir insan oğlu olamaz. Helep böylesine bir insanlık üretim şehridir. Bu satırların yazarı, bu acı günde bu satırları yazarken iletmek istediği mesaj uygarlık gücenen güç uygarlıklarını er yada geç hezimete uğratacağı mesajını vermek istemiştir.
SONUÇ:
Kimse umutsuz olmasın, Suriye direnmesine devam edecektir: Helep’te, Şam’da Lazkiye ve tartusDe tüm şehirler bu karanlık akıllara karşı direnecektir: bu direnişe Türkiye halkları da omuz verecektir. Bilmeyenlere bir kez daha şunu hatırlatacağım. Suriye olaylarını baştan bir takıp edip yorumlayan biri olarak tüm araştırmacıların da ortak kanısı olan “Şam ve Halep şehirleri kararlarını doğru verir ve verdikleri karar zafer kazanır”. Bu gerçek tarihin her kesitinde olduğu gibi bu günde geçerlidir.
Bu gün Halep şehri kan ağlıyor ben de onunla ağlıyorum. Halep kenti bu gün sabah vakti, haksız ve hakir akılların, emperyalist kuklası tetikçilerin intihar saldırısıyla sarsıldı. Vahşet çağlarının insanlık evrimini tamamlamamış barbarları, Halep’te kana boyadı; ilk belirlemeler 50 ölü 175 yaralı. Bu şehir doğruları arkasında dik durmanın bedelini, zalimce katledilerek ödemekle yüz yüze geldi.
Halep, 7000 yıllık ülkesi tarihin kimliklere dokulu Suriye’nin tipik ifadesidir. Bu şehrin tarihi binlerce yıl gerilere dayanır, medeniyet kuran bir şehirdir. Hittilerin gözde şehridir, Asurlular, Büyük İskender, Roma, Fars, Arap (637), Hamadani’ler dönemiyle birlikte, o günkü dünyanın ticaret merkezi, dokuma tezgahlarının harıl harıl ninniler söyleyerek çalıştığı şehirdir. Roma hamamları, Halep fıstığı, hanları ve çarşılarıyla bu şehir bu coğrafyanın her köşesine insan ortak akıl üretimi sonuçları taşıyandır. Bu şehrin taş mimarisin şarkın en büyük e en anlamlı mesajı olarak durmaktadır. Bu şehirde tüm inançlar, tüm mezhepler, tün etnik dokular kardeşçe barış içinde bir arada yaşıyor. Barbarların hedefi de tas tamam budur.
İslam’ı vahşet dini olarak lanse eden bu kafirlere söylenecek tek söz, aynı nedenlerle söylemiş Kuran’daki Kafirun süresi yerli yerine oturur. “De ki: Ey kafirler. Taptığınıza tapmıyorum. Siz de benim taptığıma tapmazsınız. Ben de sizin taptığınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmazsınız. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır ( El Kafirûn. Meali bana ait. M.U)
Bu kafirlerin yaptıkları için diyeceğim, bu dini ayaklar altına alan, insanı Allaha isyan ettiren, çılgınlıkların karanlık dehlizlerinde tetikçilik yapan, zıvanadan çıkmış kafirler sizinle tarihsel bir hesaplaşmamız var. Bu coğrafyanın tüm uygar kentleri, karanlık akıllarınıza karşı direniş bayrağını, Halep’e yaptığınız tecavüze karşı daha da yükseklere taşıyacak.
Barbarlar bugün, bu tarihi şehrin ortaya koyduğu siyasal duruşa karşı saldırıya geçtiler. Uzun zamandır Halep halkına yönelik ağır suçlamalar yaparak kışkırtanlar, Halep’in sarsılmaz bir iradeyle halkçı yönetiminin arkasında durması, reformları desteklemesi ve bu kazanımlarını ikame etme çabası dünya şer güçlerini de rahatsız etti. Hemen hemen her gün, milyonları milyonlara katarak meydanları doldurup komplolara, teröre lanet savuran Halep bu gün kan ağlıyor. Onu hedef alan karanlık akıllar tetikçi şebekeler, insanlık dışı eylemleriyle Halep’i acımasızca kalleşçe ve korkakça yaraladılar. Halep ağır yaralı ama onurlu ve gururlu. Aldığı siyasi tutumun haklılığında gösteren bu saldırılar ona güç veriyor acının yarattığı reflekstir bu, doğal olan, sağlıklı olan her vücudun refleksidir bu. Toplumların refleksi de doğanın refleksi gibidir, işte Halep budur, direnme de tas tamam budur.
Halep kan ağlıyor ben de onunla ağlıyorum. İki anavatanımdan biri Suriye’de her gün kan ağlıyor..Bu kanlı olaylarda doğrudan doğruya Türkiye’nin parmağı bulunuyor. Erdoğan yönetimi başından itibaren istisnasız tüm kanlı olayların baş aktörüydü. Artık çuvala sığmayan mızrak yakalanan 36 MİT subayıyla da ortaya çıkmıştır ki, sayı bunun çok ötesindedir; gerçek rakam 49 subaydır, Türkiye, diğer 11 MİT ajanını, kaçakçı diye lanse etmeye çalışıyor.
Suriye’deki kan deryasının birinci sorumlusu faşizan bir sivili diktatörlük kuran Erdoğan yönetimidir; halkalara, aydınlara, yazarlara, siyasi muhaliflere işkence, zindan, sürgün baskılarıyla kan ağlatan, Erdoğan yönetimi komşumuz Suriye’nin bir iç savaş içinde kan gölüne dönmesi için bir tetikçi olarak, BOP eş başkanı olarak çılgın girişimlerine devam ediyor. Eli kanlı Müslüman Kardeşler Örgütü şebekesinin tüm kanlı eylemlerinde Türkiye’nin parmağı artık yeterince açıktır.
Halep uzun zamandır hedefteydi. Kışkırtmalarla oda kanlı isyanlara ve tahriplere katılır diye beklediler: Ümitlerini kestikleri yerde de ona saldırdılar. BM Genel konseyinde, Rusya ve Çin’in Vetosuyla aldıkları ağır hezimet dünya şer güçlerini bunalıma soktu. Körfez ülkeleri gibi tarihsiz ülkeler emperyalist çıkarların kuklaları olarak elçiliklerini çektiler. Avrupa ülkeleri de buna katıldı. Ama bütün bunlar arkasında halkın iradesi duran bir yönetimi sarsamadı.
Her defasında iflasla sonuçlanan kanlı saldırılar, böylece bir kez daha sahneye kondu. Askeri müdahale yapamayanlar, Türkiye’nin desteğiyle öbek öbek eli kanlı şebekeleri Suriye’ye göndermeye devam ettiler. Aklın, vicdanın almayacağı eylemler böylece Suriye’ye kan ağlatmaya başladı. Halep’te patlayan bombalar masum insanları bu akılsızlığın girişimi katletti. Bu menfur girişim, bu bölgenin kaderini esir almak, kan sızıntıyla lime lime yok etmek için sahneleniyor. Ancak bu bölgenin onurlu insanları, bu kavganın varacağı yere kadar gitme kararlılığıyla, yürekleri pimi çekilmiş bir bomba gibi bekliyor.
Cemal Abdül-Nasır, Mısır-Suriye birliği kurulduğunda, bu ülke için “Arapların canlı yüreği Suriye’dir” demiş. Dillere destan olan bu cümle, Suriye’nin tarihsel direnme çizgisini anlatır. Bu cümleyi Suriye de Halep için söyler. Halep, bölge tarihinin en aydınlık şehri aklın her türden hurafeyi süzgeçten geçirdiği bir kent. Hamadaniler devletinin başkenti (944-1260), Hasibi orada yerleşmiş (950’ler), en gözde öğrencisi Muhammed bin Ali el Cilli bu kenti merkez almıştır. Taş mimarisi insanlık tarihinin şehirleşme estetiğine ilham olan bir şehirdir. Suriye’nin inanç karakterini veren bu şehir, İslam algısının daha bir insanı boyut aldığı yerdir. Bu şehirde müzik ise bir başkadır. Bu kentin Müzik algısını anlamak için yaşanmış bir olayı burada aktarmak oldukça anlamlı bir mesaj olacaktır. Bunu da anadilimin sesi olan, her düzlemdeki müthiş yetileriyle bu mücadelenin yıldızı olacak insanlar için aktarmayı uygun görüyorum.
Arap aleminin en ünlü musikarı Mısırla Muhammed Abdull Vahab Halep kentinde konser vermeye gelmiştir. Organizatör, Abdulvahab’ı bir otelin lobisinde 7-8 kişinin önüne çıkarır. “Buyur söyle” der. Adulvahap şaşkınlığa düşer. O, ünü yere göğe sığmaz bir müzisyendir. “bu ne demek oluyor, ben mi 7-8 kişi önde nasıl söyleyeceğim? “ diye dehşetini ifade eder. Organizatör hafif bir sesle “sen söyle” der. Abdülvahhab, anlaşma gereği söylemeye başlar. İki parça sonrası lobide dinleyici olanlar ayağa kalkar. “onay verilmiştir” derler. Vahhab hayretler içinde “bu ne demek oluyor ?” diye sorar. Organizatörde şunu söyler; “Burası Halep, arşında burada, bu heyet sesini yeterli bir kalitede bulmaza şehrinin insanlarını asla kötü bir sesi dinletmez. Kara bu 7-8 kişiden çıkar” der. Ertesi gün yüz bini aşkın kişi Muhammed Abdülvahab’ı dinliyordu. Halep işte böylesine yoğun, böylesine ince, böylesine derin içerikte sanat algısı olan bir şehridir. Bu nedenle de Muveşşahat Endelusiyyanın piri Sabah Fahri burada yetişmiştir; “Hamratul hub” parçasını dinleyip de aşkını katmerlemeyen bir insan oğlu olamaz. Helep böylesine bir insanlık üretim şehridir. Bu satırların yazarı, bu acı günde bu satırları yazarken iletmek istediği mesaj uygarlık gücenen güç uygarlıklarını er yada geç hezimete uğratacağı mesajını vermek istemiştir.
SONUÇ:
Kimse umutsuz olmasın, Suriye direnmesine devam edecektir: Helep’te, Şam’da Lazkiye ve tartusDe tüm şehirler bu karanlık akıllara karşı direnecektir: bu direnişe Türkiye halkları da omuz verecektir. Bilmeyenlere bir kez daha şunu hatırlatacağım. Suriye olaylarını baştan bir takıp edip yorumlayan biri olarak tüm araştırmacıların da ortak kanısı olan “Şam ve Halep şehirleri kararlarını doğru verir ve verdikleri karar zafer kazanır”. Bu gerçek tarihin her kesitinde olduğu gibi bu günde geçerlidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder