15 Ekim 2011 Cumartesi
YALÇIN KÜÇÜK’ÜN KİRLİ BİLİNÇALTI ve ALEVİLER
Mihrac Ural - 15 Ekim 2011
Yalçın Küçük küçüldükçe küçülüyor.
Siyaset kulvarlarında içinde düştüğü tek boyutlu milliyetçilikten bu kez tek mezhepli şovenizme uzanmış bulunuyor. Sahibinin sesi malum “Aydınlık” Gazetesinde 4 Ekim 2011 tarihli yazısından Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Nur Baba” adlı romanı üzerine yazarken, tarikatlardaki cinsellikle ilgili olarak “Grup sekse biz ‘mum söndü’ diyoruz, başlarken hatırlatıyorum. Yalnız bu mum söndü ve daha ilerisi, çırılçıplak muanaka ve kucaklaşma…” cümleler kurmuştur. Bu cümleler bire bir Alevi toplumuna karşı, tarihsel kin ve nefretin, ötekileştirme çabalarının bir verisi olarak dile gelmiştir.
Yalçın Küçük, siyasi olduğu kadar toplumsal ahlak normlarını yitirmiş biri olduğu gerçeğini, sokak diliyle dışa vurmuştur. Yalçın Küçük’ün siyasi yönelimleri itibariyle bulunduğu yer, üç kuşak özgürlük ve demokrasi mücadelesi vererek ortaya koyulan devrimci geleneğe de karşı bir duruştur. Bu duruşun, bilinçaltından kusulan mezhepsel karalamalarla örtüşmesi, eşyanın tabiatına uygundur. Bu akıllar karanlık, birer İttihatçı akıldır. Cumhuriyetteki Osmanlı bunlardır. Cumhuriyeti gericiliğe yem yapanlar, ırkçı mezhep güdüleriyle ülkeyi yönetmeye kalkışan, sivil diktatörlük hezeyanlarıyla AKP iktidarının karşı taraftan destekçileri tas tamam bunlardır.
Bu karanlık akıllar, ülkemize çöken karanlıkların da payandasıdır; her ne kadar ulusalcılık adı altında boş tenekenin çok ses çıkarması edalarında olsa da. Bu akılların karanlıklarını, tarihte örneklerini çokça yaşadığımız Alevilere bakışta gözlemlemek zor değildir. Bu akıllar, gerçekte demokrasinin, aydınlığın, uygarlığın en önemli toplumsal dinamiklerinden biri olan Alevilere karşı çirkin karalamalar yaparak kendilerini ifade ederler. Alevilik inanç algılarının içsel dokuları gereği bu eğilimleri açığa vuran bir turnusol gibidir, mihenk taşıdır.
Aleviler bilimin aydınlık yüzüdür, aklın cesaretle kullanılmasının öncüleridir. Aleviliğin evrimciliği, insanlık tarihini açıklayan tutarlı ilkeleriyle kendini yaşamda konumlandırışı, karanlık güçlerin saldırılarına muhatap olmayı getiriyor. Aleviler aydınlanmanın öncüleri olarak bu bedeli tarihler boyunca ödeyip durdular.
Alevilik, cennetle–cehennem arasındaki farkı, cehaletle–bilim arasındaki farkla açıklayan, insanın ahlaksal arınmasını temel alarak daha uyumlu bir toplumsal yaşam projesi anlamına gelen inanç algısıyla, her çağ ve mekan için insan erdem ve onuruyla ilgilidir. Bundan dolayı Aleviler açısından, tarihin her kesitinde, Yalçın Küçük gibi kafasında mumları sönmüş ortaçağ mezhep ırkçılarıyla sorunları olmuştur.
Yalçın Küçük’ün Aleviliğe yaptığı çirkin göndermelerin, ülkemizi karanlık dönemlere sürüklemek isteyen AKP zihniyetinin ırkçı mezhep yönelimleriyle kesişiyor olması tesadüf değildir. Bu, ülkemizde ısrarla dayatılmak istenen ırkçı mezhepsel ayrımcılığın bir boyutudur. Sol gibi duran çevrelerden, gericiliğe güç taşımak isteyen bir göbek bağıdır; demokratik bir ülkede, hak eşitliği ve barış içinde bir arada yaşama bilincini tahrip etmek üzere ortaya atılmakta olan sis bombalarıdır. Ülkemizi yüz yıllardır mezhep kaygıları ve normlarıyla yönetenlerin oluşturduğu akıl algısının siyasal yelpazenin her köşesine sızmış kirliliğidir. Ancak olay sadece ülkemiz sınırları içinde bir olay değildir. Bu saldırılar, bölgemizde gelişen olaylardan bağımsız ele alınamaz. Aynı mantık, aynı cehennemi denklemler, bölgemiz üzerinde dolaşan karanlık bulutların da üreticisidir. Biri birilerine karşı hırlaştıkları görüntüsü içinde olsalar da aynı mantık, aynı yöntemle demokrasinin en temel sacayağı olana Alevilerin hedef alınması dikkat çekicidir.
Son zamanlarda Alevilere karşı her taraftan yöneltilen karalama ve saldırılar, bölgede olan gelişmelere denk gelişi oldukça manidardır. Bu, bir yandan Alevileri bölmek, “alt aleviler üst aleviler” gibi Murat Bardakçı’nın saçmalıklarında dile gelen yaklaşımlar olsun, diğer yandan Alevilere ahlaksal ithamlarda bulunmak olsun aynı amaçlıdır. Bu yaklaşımların içsel mantığında yer alan böl-yönet, kirletip ötekileştir mantığı, gerçekte bölgemizde oynana büyük siyasal oyanların bir parçası olarak sahnelenmektedir.
Kendini “büyük ulusalcı” olarak ortaya koyan, bölgede Büyük Orta-doğu Projesi’ne karşı olduğu iddiasında bulunan Yalçın Küçük’ün zihniyeti de gerici güçlerle derin bir kesişme içindedir. Bu kesişmenin egemen ulus, egemen mezhep ekseninde dönüp durması, AKP zihniyetiyle aynı potada olduğuna yeterli bir göstergedir. Bu noktada, ulusalcılarla, şeriatçıların buluşması çok normaldir. Bu da bölgemizde oynanmak istenen oyunun bir parçasıdır.
Bölgemizde İsrail-Amerikan çıkarlar için yeniden dizayn edilmesi amacıyla girişilen akıl almaz senaryoları hatırlayalım. Dünya şer güçlerinin ve medya etkinliklerinin yürüttüğü yalan, kurgu, abartma uydurma haber ve baskıları hatırlayalım. Katledilen insanları, cesetlerin doğranıp nehirlere atılmasını, yakılmasını, çöp yığınları altına atılarak ortaya sergilenin mezhep düşmanlığı vahşetini hatırlayalım. Israrla sahnelenmek istenen mezhep çatışması için harcanan karanlık çabaları göz önüne alalım. Bunun hala devam ettiği bir bölge ortamında, ülkemizde Alevilere yönelik ağır saldırıları düşünelim. Bütün bunların, birbirinden bağımsız olmadığını göreceğiz. Bu gerçeklerin işaret ettiği tek şey, bölgemizde aydınlığın katledilmek, güneşin karartılmak istendiğidir. Bu ise, kaosun, bölünüp parçalanmanın, istikrarsızlığın, tarihsel düşmanlıkların ikame edilerek, tüm ülkelerin, toplulukların birbirine düşmanlıkla enerjilerini tükettiği bir bölge yaratılmak istendiğini göstermeye yeterlidir.
İşte bu tablonun tetikçileri, Murat Bardakçı ve Yalçın Küçük gibi tetikçiler olduğu görülmektedir. Bunlar, beyinlerinde mumları söndürmüş ahlak yoksunu, düşkünlerdir. Pervasızlıklarının ardındaki rahatlık, dünya ve ülkemiz şer güçleriyle aynı kulvarda olmalarıdır. Alevilerin utanç duyulacak sesiz sitemsizlikleri ise işin en traji-komik yanıdır.
Her şeye rağmen, Yalçın Küçük gibi tetikçilerin bilmediği şey, Alevilerin bu karanlık akıllarla mücadele ede ede bu güne geldiği gerçeğidir. Tarihler boyunca imparatorluklar yıkılmıştır ama Aleviliğin insanlık mesajı yolunda yürüyüşü aksamamıştır, uygarlıklar, devletler, sistemler, paktlar, dev güçler esamisi bile anılmadan tarih sahnesinden silinip gitmiştir ama Alevilik insan erdem ve onursal ilkeleriyle yoluna devam etmiştir. Bundan sonrası da öyle olacaktır.
Her şeye rağmen, Aleviler bu karanlık akıllara karşı sadece zamanın hükmünü beklemeden, toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel gücüyle de anında cevap vermeyi öğrenmelidir.
Yalçın Küçük küçüldükçe küçülüyor.
Siyaset kulvarlarında içinde düştüğü tek boyutlu milliyetçilikten bu kez tek mezhepli şovenizme uzanmış bulunuyor. Sahibinin sesi malum “Aydınlık” Gazetesinde 4 Ekim 2011 tarihli yazısından Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Nur Baba” adlı romanı üzerine yazarken, tarikatlardaki cinsellikle ilgili olarak “Grup sekse biz ‘mum söndü’ diyoruz, başlarken hatırlatıyorum. Yalnız bu mum söndü ve daha ilerisi, çırılçıplak muanaka ve kucaklaşma…” cümleler kurmuştur. Bu cümleler bire bir Alevi toplumuna karşı, tarihsel kin ve nefretin, ötekileştirme çabalarının bir verisi olarak dile gelmiştir.
Yalçın Küçük, siyasi olduğu kadar toplumsal ahlak normlarını yitirmiş biri olduğu gerçeğini, sokak diliyle dışa vurmuştur. Yalçın Küçük’ün siyasi yönelimleri itibariyle bulunduğu yer, üç kuşak özgürlük ve demokrasi mücadelesi vererek ortaya koyulan devrimci geleneğe de karşı bir duruştur. Bu duruşun, bilinçaltından kusulan mezhepsel karalamalarla örtüşmesi, eşyanın tabiatına uygundur. Bu akıllar karanlık, birer İttihatçı akıldır. Cumhuriyetteki Osmanlı bunlardır. Cumhuriyeti gericiliğe yem yapanlar, ırkçı mezhep güdüleriyle ülkeyi yönetmeye kalkışan, sivil diktatörlük hezeyanlarıyla AKP iktidarının karşı taraftan destekçileri tas tamam bunlardır.
Bu karanlık akıllar, ülkemize çöken karanlıkların da payandasıdır; her ne kadar ulusalcılık adı altında boş tenekenin çok ses çıkarması edalarında olsa da. Bu akılların karanlıklarını, tarihte örneklerini çokça yaşadığımız Alevilere bakışta gözlemlemek zor değildir. Bu akıllar, gerçekte demokrasinin, aydınlığın, uygarlığın en önemli toplumsal dinamiklerinden biri olan Alevilere karşı çirkin karalamalar yaparak kendilerini ifade ederler. Alevilik inanç algılarının içsel dokuları gereği bu eğilimleri açığa vuran bir turnusol gibidir, mihenk taşıdır.
Aleviler bilimin aydınlık yüzüdür, aklın cesaretle kullanılmasının öncüleridir. Aleviliğin evrimciliği, insanlık tarihini açıklayan tutarlı ilkeleriyle kendini yaşamda konumlandırışı, karanlık güçlerin saldırılarına muhatap olmayı getiriyor. Aleviler aydınlanmanın öncüleri olarak bu bedeli tarihler boyunca ödeyip durdular.
Alevilik, cennetle–cehennem arasındaki farkı, cehaletle–bilim arasındaki farkla açıklayan, insanın ahlaksal arınmasını temel alarak daha uyumlu bir toplumsal yaşam projesi anlamına gelen inanç algısıyla, her çağ ve mekan için insan erdem ve onuruyla ilgilidir. Bundan dolayı Aleviler açısından, tarihin her kesitinde, Yalçın Küçük gibi kafasında mumları sönmüş ortaçağ mezhep ırkçılarıyla sorunları olmuştur.
Yalçın Küçük’ün Aleviliğe yaptığı çirkin göndermelerin, ülkemizi karanlık dönemlere sürüklemek isteyen AKP zihniyetinin ırkçı mezhep yönelimleriyle kesişiyor olması tesadüf değildir. Bu, ülkemizde ısrarla dayatılmak istenen ırkçı mezhepsel ayrımcılığın bir boyutudur. Sol gibi duran çevrelerden, gericiliğe güç taşımak isteyen bir göbek bağıdır; demokratik bir ülkede, hak eşitliği ve barış içinde bir arada yaşama bilincini tahrip etmek üzere ortaya atılmakta olan sis bombalarıdır. Ülkemizi yüz yıllardır mezhep kaygıları ve normlarıyla yönetenlerin oluşturduğu akıl algısının siyasal yelpazenin her köşesine sızmış kirliliğidir. Ancak olay sadece ülkemiz sınırları içinde bir olay değildir. Bu saldırılar, bölgemizde gelişen olaylardan bağımsız ele alınamaz. Aynı mantık, aynı cehennemi denklemler, bölgemiz üzerinde dolaşan karanlık bulutların da üreticisidir. Biri birilerine karşı hırlaştıkları görüntüsü içinde olsalar da aynı mantık, aynı yöntemle demokrasinin en temel sacayağı olana Alevilerin hedef alınması dikkat çekicidir.
Son zamanlarda Alevilere karşı her taraftan yöneltilen karalama ve saldırılar, bölgede olan gelişmelere denk gelişi oldukça manidardır. Bu, bir yandan Alevileri bölmek, “alt aleviler üst aleviler” gibi Murat Bardakçı’nın saçmalıklarında dile gelen yaklaşımlar olsun, diğer yandan Alevilere ahlaksal ithamlarda bulunmak olsun aynı amaçlıdır. Bu yaklaşımların içsel mantığında yer alan böl-yönet, kirletip ötekileştir mantığı, gerçekte bölgemizde oynana büyük siyasal oyanların bir parçası olarak sahnelenmektedir.
Kendini “büyük ulusalcı” olarak ortaya koyan, bölgede Büyük Orta-doğu Projesi’ne karşı olduğu iddiasında bulunan Yalçın Küçük’ün zihniyeti de gerici güçlerle derin bir kesişme içindedir. Bu kesişmenin egemen ulus, egemen mezhep ekseninde dönüp durması, AKP zihniyetiyle aynı potada olduğuna yeterli bir göstergedir. Bu noktada, ulusalcılarla, şeriatçıların buluşması çok normaldir. Bu da bölgemizde oynanmak istenen oyunun bir parçasıdır.
Bölgemizde İsrail-Amerikan çıkarlar için yeniden dizayn edilmesi amacıyla girişilen akıl almaz senaryoları hatırlayalım. Dünya şer güçlerinin ve medya etkinliklerinin yürüttüğü yalan, kurgu, abartma uydurma haber ve baskıları hatırlayalım. Katledilen insanları, cesetlerin doğranıp nehirlere atılmasını, yakılmasını, çöp yığınları altına atılarak ortaya sergilenin mezhep düşmanlığı vahşetini hatırlayalım. Israrla sahnelenmek istenen mezhep çatışması için harcanan karanlık çabaları göz önüne alalım. Bunun hala devam ettiği bir bölge ortamında, ülkemizde Alevilere yönelik ağır saldırıları düşünelim. Bütün bunların, birbirinden bağımsız olmadığını göreceğiz. Bu gerçeklerin işaret ettiği tek şey, bölgemizde aydınlığın katledilmek, güneşin karartılmak istendiğidir. Bu ise, kaosun, bölünüp parçalanmanın, istikrarsızlığın, tarihsel düşmanlıkların ikame edilerek, tüm ülkelerin, toplulukların birbirine düşmanlıkla enerjilerini tükettiği bir bölge yaratılmak istendiğini göstermeye yeterlidir.
İşte bu tablonun tetikçileri, Murat Bardakçı ve Yalçın Küçük gibi tetikçiler olduğu görülmektedir. Bunlar, beyinlerinde mumları söndürmüş ahlak yoksunu, düşkünlerdir. Pervasızlıklarının ardındaki rahatlık, dünya ve ülkemiz şer güçleriyle aynı kulvarda olmalarıdır. Alevilerin utanç duyulacak sesiz sitemsizlikleri ise işin en traji-komik yanıdır.
Her şeye rağmen, Yalçın Küçük gibi tetikçilerin bilmediği şey, Alevilerin bu karanlık akıllarla mücadele ede ede bu güne geldiği gerçeğidir. Tarihler boyunca imparatorluklar yıkılmıştır ama Aleviliğin insanlık mesajı yolunda yürüyüşü aksamamıştır, uygarlıklar, devletler, sistemler, paktlar, dev güçler esamisi bile anılmadan tarih sahnesinden silinip gitmiştir ama Alevilik insan erdem ve onursal ilkeleriyle yoluna devam etmiştir. Bundan sonrası da öyle olacaktır.
Her şeye rağmen, Aleviler bu karanlık akıllara karşı sadece zamanın hükmünü beklemeden, toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel gücüyle de anında cevap vermeyi öğrenmelidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder