4 Ekim 2011 Salı
DÜNÜ BU GÜNE BAĞLAMAK
Mikdat Abuzer - 3 Ekim 2011
İyi niyetinden şüphe etmediğim değerli bir dostum, Mihrac Ural’ın 74-80 dönemin mücadele ve zindan anılarını fotoğraflarla anlatımına kimi eleştirileri oldu. Bunlar arasında dönemin mücadele tarzlarıyla ilgili eleştirileri de dile getirdi. O dönemin devrimci gençliğinin silahlı, illegal mücadele yöntemlerinin yanlışlığına, hatta kriminal boyutlar taşıdığına dair eleştiriler yaptı. Bu gün mücadeleyi sürdürmek isteyenlerin bu konuda “özeleştiri vermesi ve bu yöntemleri terk etmesi” gerektiğini ifade etti. Bu yaklaşıma verdiğim cevap altta okurlarımla paylaşırım.
Değerli dostum, bazen sizi anlamakta güçlük çekiyorum. Olayı tek yönüyle ele alıyor ve zaman mekan kavramlarıyla ilgili bir yaklaşımı hesaba katmıyor gibisiniz. Hemen belirteyim ki, 74-80 döneminin silahlı eylemleri, illegal örgütlenmeleri ve buna ait tüm sonuçlar, zindan firar vb tüm bile istisna tümü devletin anti demokratik statüsünden, fiillerinden ve insanı hiçe sayan faşist askeri darbeciliğin ülkemiz siyasi hayatını bir karabasan altına almasındandır.
Sorarım size kim ister ki, okulunu terk etsin, ailesini terk etsin, zindana düşsün işkence görsün, firar etsin, sürgün yesin. Kim ister ki? Sakince düşünelim. fizik yasalarında etki tepkiden söz ederiz, toplum yaslarında bu etki tepki çok daha elastikidir. Yani insan sonuna kadar dayanır, kırılma noktasının ucuna gelir, o ölçüde dayanır (nesneler arası etki tepkide ise anında tepki ortaya çıkar ve la iradidir). Ondan sonra patlar. Çünkü hesap yapar, ailesi, çevresi, geleceği der ihtiyatlı davranır. Bu sonsuz sabra rağmen, insanı kim tüketir dersiniz? Soruyorum size; bunu devlet tüketir, anti-demokratik yasalar tüketir. Kürdistan’da devlet iyi işi yapıyor da insanlar özgürlüklerini silahla mı istiyorlar? Kaç kez ateşkes ilan edildi, kaç kez barış için el uzatıldı. Kaç kez “demokratik açılım” adı altında artan baskılar, artan sınır ötesi operasyonlar, artan zulüm yapıldı ve kendi hatasını oyunlarla taktiklerle, alttan alta yapılan PKK-MİT görüşmeleriyle oyalayıp durdu.
İnsanlık tarihine batı uygarlığının derin izlerini ve etkisini ikame eden Fransız Devrimi neden oldu dersiniz. Ondan sonra ardı arkası kesilmeyen toplumsal devrimler neden oldu dersiniz. Yazınıza itirazın temel noktası toptancı yaklaşmanızdır. Biz de bu gün sonuna kadar barışçıl olalım diyoruz. Bunda da ısrarlıyız ama bu dünümüzde yapmaya mecbur kaldığımız, ve iddianızın tersine etkin sonuç getiren sokaklarda, meydanlarda, dağlarda legal-illegal örgütlenmelerin mücadeleleriyle MESS’lerin, DGM’lerin lağvedilmesi, siyaseti tıkayan ceza yasasının 141-142. Maddelerinin kaldırılması ve bunlara bağlı irili-ufaklı kazanımların kaynağı nedir sanıyorsunuz. O gün bu özveriler olmasıydı, o gün elimizi taşın altına koymasaydık ne olurdu bakın size net söyleyeyim; Türkiye’de Arap halkı, 1000 yıl bu haliyle kalsa da, devlet, bu statüleri, bu ilkel milliyetçi aklı, bu anayasası, kurum ve kuruluşlarıyla anadille resmi okullarda eğitim hakkını kazanamaz. Devlet alın sizde anadille eğitim hakkınızı kullanın demez. Kürt halkının kararlı, özverili, sonuna kadar acılarla dolu mücadelesi olmasaydı şu an gördüğünüz, anadille konuşma, çocuklarına kendi dilinin isimlerini koyma, düğünlerinde kendi anadiliyle şarkı söylemeyi bile yasaklamaya devam ederdi. Kürtlere mahkemelerde anadil yasağının devamında ısrar, en basit deyimiyle bu ırkçı devletin zorlamayı nasıl yaptığını anlatmaya yeter. Kürtlerin özgürlük mücadelesi olmasaydı bunun neresinde olurduk. Sorarım size devlet toplumun dirençle istemediği bir şeyi verir mi?
Tarih okumalarıma dayanarak söylüyorum yeryüzünde böylesi bir devlet yoktur. Şu ırkça seçim sistemine bir göz at bu bile insanı çileden çıkarmaya yetemez mi? %10 seçim barajı, üstelik ülke çapında bir seçim barajı. Bu nedir? Bana anlatır mısınız. Buna rağmen bu gün için mücadelede dünya kamuoyunu da kazanmak için, daha çok barışçıl yolları tercih etmeliyiz derim. Bunu yaparken de silahlı mücadele sürecinde dünden bu güne gelenlerin, yolunu kesmemek, dengelerini bozmamak, izledikleri haklı ve sonuç almış çabalarını baltalamamak için onlara da destek vermekten geri durmamamız gereklidir. Böyle bir yol kesme, olsa olsa devletin işi olur, bu yol kesme ise ülkedeki tüm demokrasi güçlerine bir darbedir; unutmayın tüm sol ve demokratik güçler bir milletvekili bile çıkarma şansına sahip değilken (Seçim sistemiyle de ilgili olan bir durum), bağımsız adaylar, “emek, özgürlük ve demokrasi blogu” bağımsız adayları 35 milletvekili kazanmıştır. Bu sizlere önemli şeyler anlatmalıdır. Silahlı mücadele zaman, mekan dün ve bu günüyle tu kaka olarak ele alınamaz derim.
Araplar için bir cümle daha kurayım. Bu gün Araplar 5 milyon nüfuslarıyla ülkenin, Türkler ve Kürtlerden sonra üçüncü büyük etnik topluluğu olmasına rağmen, bu devlet bu topluluğun hesabını tek bir şeyde yaptığı gösteren bir amere var mı? Devlet kademelerinde görev dağılımı dahil, etnik demokratik siyasal haklara kadar tek bir adım attığı görülmüş müdür? Küçük bir aydınlatma, bundan sonra bu adım atılırsa inanınız ki Kürtlerin verdiği fedakar mücadelenin hazır sonucu olacaktır.
Bütün bunlardan anlatmak istediğim şudur, Toptancı yaklaşmayın. Dün yaptığımız her şey onurla yapıldı, bilinçle yapıldı yapılması gerektiği için yapıldı ve farkında olmasanız da bu ülkede küçük bir nefes alımı alan açıldıysa o emeklerin o mücadelelerin ürünüdür. Malatya Küre’de füze kalkanı üssü için yapılan dev protesto yürüyüşü, dünün Sinan cemgillerinin illegal, silahlı mücadele de gösterdikleri kahramanlığın tetiklediği bir adımdır. Bunu hiçe sayın yaklaşımlarınızı doğru olamaz. Dün olmasaydı bu gün için sıfırdan başlamak olacaktı. Dün yanlış değildi dün yapılması gerekenin yapılmasıydı ve beden ne ise ödenecekti nitekim hepimiz bu bedeli ödedik. Bu örnekleri yani dün yapılanların bu güne etkisin size binlerce hatta on binlerce örnekle sıralayabilirim. Bu yüzden yaklaşımınız hiçte haklı değil diyeceğim ve genç kuşaklar için iyi bir örnek oluşturmuyor diyeceğim.
Barışta ısrar bu gün bizimde temel siyasal mücadele jargonumuzdur. Ama dünü hataları ve sevaplarıyla, onurla taşıyarak sürdürüyoruz. Dünün kriminal gibi gördüğünüz olayları, o bütünün içinde, çatışan iki tarafın verileriyle ele aldığınızda daha sağlıklı bir yere oturtacağınızı umuyorum. Buna rağmen hatalar vardı, tecrübesizlikler, yetersizlikler çoktu. Ama dünün mücadelesi, tu kaka değildi. Tersine, bu güne, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin barışçıl yanı açısından bile ele alırsak, ne varsa dünden arta kalandı. Dünün de gerisinde olan bu günü yükseltmek için, sanırım dünden öğreneceğimiz çok şey bulunmaya devam ediyor.
Dikkat edin mantık yönteminizi eleştiriyorum. Bu gün yapılacaklar açısından ele aldığınız toptancı inkar yönteminizi eleştiriyorum. Bu mantığınız, Filistin davasını Siyonizm karşısında teslimiyete götüreceğini bilmelisiniz; bu ise tüm bölgenin teslim olması BOP’un bölge üzerindeki projelerinin uygulanmasıdır. Tam burada Filistin ayrı, Kürdistan ayrı demeyeniz. Arada ilke ve içerik açısından hiç bir fark yok.
Öncelikle, geçmişiyle hesaplaşması gereken devlettir, değerli dostum. Bu hem de devletin halkı, vatandaşı karşısındaki sorumluluğu açısından hukuki olarak öyledir hem de ortak bir ülkede devlet denilen siyasal erk altında yaşama için gerekli toplum psikolojisinin vicdani kanaatleri açısında öyledir. Kural olarak ve tarihin tüm deneylerinden bilinen o ki; halkı barışçıl yaşam dışına çıkmamak için, koşullar ne olursa olsun azami özveriyi, gösterir; savaş, felaket, şiddet vb ortamların özverili davrananı halktır. Devlet bu yüzden barış zamanında halka bırakın ekonomik verileri, siyasal ve demokratik verileri ki, en kolay olanı budur ( bir karar işidir, bir gereklilik, bir tarihi ilerleme olayıdır) bunları vermekle yükümlüdür. Bu, dün gibi bu gün içinde geçerli bir belirlemedir.
Devlet özür dilemekle de bu vebalinden. İnandırıcı olması gerek, yaptırımlarıyla halka gücen vermesi gerek, Anayasasıyla, yasa kurum ve kuruluşlarıyla yeniden yapılanması gerek. Anayasanın ilkel milliyetçi ilk dört maddesine ilişkin gösterdiği tek boyutlu milliyetçi refleksin olduğu bir yerde, devletin siyasal çevrelerden mücadele yöntemleri konusunda barışçıl olmalarını istemesi bile abestir diyeceğim. Buna rağmen bu günün verileriyle, hak ve taleplerimizi etkin kitle gücünün değiştirici çabasına endekslememiz yanlış değildir. Ama bu dünü inkar etmedin önemini yadsımadan, kararlılığın örnek alarak yapılmalıdır.
Her şeye rağmen geçmişe böylesi yaklaşımlarınızın daha dikkatlice ele alınmasını önereceğim. Biliniz ki en barışçıl hak hareketi ve sonuçta gerçekçi dönüşümlere yol açacak halk itaatsizliği de bir şiddet türüdür. Tarihte hiçbir şey tümden kötü değildir, hataları ve sevaplarıyla, nesnel ortamın yarattığı öznel verilerin sonucudur. Özel olarak hiçbir iradeci çaba, nesnel bir zemine sahip olmadan doğamaz.
Dün yaptıklarımız içinde hatalar olsa da bu günümüzdeki kararlılığımızı oluşturan etkinliğiyle içimizde gelecek için yaşıyor. Olayın hangi araçlarla mücadele edileceği olayı ise tamamen zaman ve mekanla ilgili, koşullarla ilgili bin bir veri ve denklemle ilgilidir; hiçbir şeyi bu verileri ortaya koymadan inkar etmemek, yadsımamak ve kutsal itap üzerine yemin ederek ret etmemek gerek. Her şey zamanında kullanılır…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder