18 Ekim 2011
Bu tartışmalar, solun ve özel olarak kendini aydın tanımlayanların ne hale düştüğünün bir ifadesidir. Bir anda kendimi 1974-80 döneminde buldum. O kesitin tartışmalarının da çok gerisinde bir tartışma alıp başını gidiyor gibi. Dostum Av.Ali Yıldırım aynı zamanda kılı kırk yararak belge toplayan araştırmacı yazadır. FKF/DEV-GENÇ TARİHİ (3.Baskı), ATEŞTE SEMAHA DURMAK (6. Baskı), OSMANLI ENGİZASYONU (5. Baskı) vd kitaplarıyla ülkemiz düşün ortamına bir araştırmacı yaszar, aydın olarak katkı sunan bir şahsiyettir. Bu yanıyla beğenirsiz ya da beğenmezsiniz o kendi eekleriyle ayakları yere sağlam basan bir aydındır.
Bir yıldan fazla zamandır Deniz Gezmişle ilgili araştırmalar yaptığını benimle paylaştı. Kitabın taslaklarını benimle paylaşıp görüş alış verişi yapmak istediğini iletti. Çalışma üzerine yazışmalarımız oldu. "Denizler orjinalitemizidir, bize aıt olan, bitdan olandır" diyerek, görüşlerimi özetlidim durdum. Bize ait olan bu değerin farklı bakış açılarıyla birkez daha, bin kez daha ele alınması gerektiğini ifade ettim. Bunun halklarımız adına, özgürlük ve demokrasi adına, direnmenin hak kazanımındaki rolü adına yapılması geretiğini ifade ettim.
Değerli dostum Ali Yıldırım çalışmasını bitirdi ve yayınladı. Belgesel bir roman olarak ele alınacak bu çalışma "DENİZ GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ" başlığıyla yayınlandı. Yazar'ın adı da Deniz Gezmiş değil "Ali Yıldırım" olarak yazıldı. Ancak, kimi çevrelerden tepki gördü. Üstelik bu tepki, Deniz Gezmiş'i sahiplenmek isteyen ama onan adına hiç bir çalışması olmayanlar tarafından, sansurcü bir yöntemle, ilkel akılla ve aralarında deni Gezmişin idama kadar gidişine neden olan dirinme çizgisine en aykırı tiplerle organize edilmeye çalışıldı. Protestocuların arasında arkadaşlarını polise teslim etmiş itirafçılar ve direnmede hayaı boyunca yan çizmiş tipler bulunmaktadır. Bu protestonun en komik yanı ise, yazar Ali Yıldırım'ı "para kazanmak için Deniz Gezmiş adını kullanmak"la suçlamasıdır.
Böylesi karalamacı aptal akıllara ne cevap verilir insan şaşyırıyor; bu protestocuların en hamasisi görünmek isteyen itirafçı Engin Erkiner'in, bana yönelik karalamalarında "para, para .para" diye durması, Avrupa'da bir etkinliğin topladığı paraları Küba ziyaretinde yemesi, ortağı MİT ajanıyla yaptıkları tokatçılıkla Gaziantepli Ali Yıldırım adına şirketler kurup kalpazanlık yapmalarından da anlıyorum ki, bu cahil soytarının, taktığı at gözlükleriyle herkesi "para" için karalaması bir kültür haline gelmiştir. Bu soytarıyı yeterince teşhir edip çöplüğe atttık. Üzerine fazla söz söylemeye değmez.
Bu tartışmanın, belli bir kesitini sizlerle paylaşacağım. Bu kesit Ali Yıldırım7ın bana gönderdiği bir iletiyle başlayıp öylece devam eder. Dostam Ali yıldırım, Mehmet Yavuz ve benim yazışmalarımızı alta aktaracağım. Konuyu bu yazışmalardan takip etmek sanırım daha kolay olacaktır.
Birlikte okuyalım.
Ali Yıldırım'dan, Mihrac Ural'a ilk ileti
16 Ekim 2011 12:23
Hocam,
İçerisinde Engin Erkiner'in de bulunduğu bir gurup yazdığım kitap nedeniyle hakaretlerle dolu bir açıklama yaptılar. Cumartesi radikal haber yaptı.
Aşağıda benim bugün yaptığım basın açıklaması ve dünkü haber var
selamlar
YAZAR ALİ YILDIRIM’IN
“DENİZ GEZMİŞ’İN GÜNLÜĞÜ”
KİTABI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI
Ankara, 16 Ekim 2011
.sansür girişimini şiddetle red ediyorum!
.kitabım Denizlerin ve ideallerinin manifestosudur!
Tarafımdan kaleme alınan Deniz Gezmiş’in Günlüğü kitabıyla ilgili olarak kendisini “68’li”, “Deniz Gezmiş’in arkadaşları” olarak adlandıran bazı kişiler kamuoyuna şahsıma yönelik hakaretler içeren bir açıklama yapmışlardır. Şurası bilinmelidir ki bu yaptıkları işin adı yeni tip DGM yargıçlığıdır. Bu tavırlarının yıllardır düşünce özgürlüğü konusunda ülkemizde terör estiren siyasal iktidarların yaptıklarından en küçük bir farkı yoktur. Sol tarihimizde kendi yazarlarımıza yönelik bu türden kampanyalar elbette yaşanmıştır. Acaba Aziz Nesin’e yönelik kampanya yürütenlerin bugün hangisi hatırlanmaktadır?
Deniz Gezmiş’in anısına yapılan asıl saygısızlık onunla ilgili olarak belgelere dayalı olarak yazılmış, sağlam bir içeriğe sahip, Deniz’e ve yoluna sahip çıkan bir çalışmaya sansür uygulanmaya kalkışılmasıdır.
Kitapta Denizlerin ve mücadelelerinin anısını gölgeleyecek tek bir cümlenin ortaya konulması durumunda kamuoyu önünde binlerce kez özür dilemeye hazırım. Ama şundan eminim ki asıl özür dileyecek olanlar açıklama sahibi sansürcüler olacaktır!
Kitap her bir satırı bilgi ve belgelere dayalı olarak tarihsel bir akış içerisinde gün gün yazılmıştır. Kitabın kapağında yazar olarak adım ve resmim bulunmaktadır. Eğer kitap bir başkası tarafından yazılmış olsa idi üzerinde yazar olarak imzam yer alır mıydı?
Bu kitap Deniz Gezmiş’in yaşamının son 18 ayının günlük dökümüdür. Yaşamının bu kesitinin gün gün tespit edilmeye çalışılmasıdır. Kitap bu anlamıyla Deniz Gezmiş’in günlüğüdür. Fakat elbette Deniz Gezmiş tarafından yazılan bir günlük değildir. Kitabın adından kapağından sunuşuna kadar belgesel bir kurgu olduğu açıktır. Bu kitabın bir kurgu olduğunu yazmayı insan aklına hakaret olarak görmüştüm. Yazar olarak benim bu günlüğü Deniz Gezmiş’in yazmış olduğu yönünde en küçük bir imam, bir tek cümlem söz konusu değildir. Kitapta “bu günlük Deniz Gezmiş’e aittir, onun kaleminden çıkmıştır” türünden bir iddia bulunmamaktadır. Kitabın daha ilk satırını okuyan bir kimsenin bu satırların Deniz dışında bir başkası tarafından yani yazar tarafından yazılmış olduğunu fark etmemesi imkansızdır.
Kitabın adı ise yazarın yaratma özgürlüğü kapsamındadır. Adı içeriğine uygundur. Elbette kitabına ad koyma hak ve yetkisi yazarına aittir. Deniz Gezmiş’in Günlüğü kitabımı hiç görmeden, tek bir satırını dahi okumadan hakkımdaki açıklamaya imza atan kimseler ise bu tutumları ile yazar lanetleme ayinine katılmaktadırlar. Kendilerinin, okumadıkları kitap hakkında toplatma kararı veren DGM savcılarından hiçbir farkları bulunmamaktadır. Çok yazık, çok zavallıca…
Açıklamacıların kitabın içeriğine dair en küçük bir itirazları bulunmamaktadır. Buna rağmen yazarı “Deniz Gezmiş istismarı yapmakla, para kazanmak için yazmakla” suçlayabilmektedirler. Bu yaklaşım tam anlamıyla bir vicdansızlıktır. Hayatta paradan başka değerler olduğunu unutmuş kimselerin yaklaşımıdır. Yazdığım kitaplar kitapçılardadır. Kalemimi hangi amaçla kullandığım ortadadır: FKF/DEV-GENÇ TARİHİ(3.Baskı), ATEŞTE SEMAHA DURMAK(6.Baskı), OSMANLI ENGİZİSYONU (5.baskı) vd.
Deniz ve ideallerine kimin ne ölçüde sahip çıktığı hakkında kim karar verecektir? Kimin ne kadar devrimci ve sosyalist olduğunu kim değerlendirecektir? Kimin ne yazacağını, nasıl yazacağını kim belirleyecektir? Elbette açıklama sahipleri değil… Kitabım Denizlerin ve ideallerinin manifestosudur!
ALİ YILDIRIM
Mihrac Ural'dan Ali Yıldırım'a ileti
17 Ekim 2011 02:46
Değerli Ali Yıldırım,
Öncelikle Deniz Gezmiş gibi bu toprakların evladı olan, bizden olan, bizi dile getiren bir devrimci şahsiyeti konu alan çalışmalarınızı sonuçlandırarak "DENİZ GEZMİŞ'İN GÜNLÜĞÜ" başlıklı kitapta toplayıp yayınlamış olmanızdan dolayı sizi tebrik ediyorum.
Çalışmanızdan bir yılı aşkın süredir heberdarım ve sabırsızlıkla sonuçlanmasını bekliyordum. Deniz Gezmiş'e olan saygınızı, bağlılığınızı, sevginizi ve amaçlarına olan yaklaşımlarınızı yakından biliyorum. Bu çalışma, belgesel dayanakları yanı sıra bir edebi çalışma olması itibariyle de Deniz'i, Ali Yıldırım gözüyle görme şansına, farklılığının zenginliğine vakıf olma fırsatı vereceğine inanıyorum.
Deniz Gezmiş'i sizden öncekiler de anlattı, sizden sonrakiler da anlatacak. Bu tüm tarihi şahsiyetler için geçerli bir yazım sürecidir; sorumlu bir duruş,saygı, sevgi ve mesaj taşıma kararlılığıdır. Elbetteki her anlatım yazarın eseri olacaktır. Zaten, aynı şahsiyetin binlerce kez anlatılmasına rağmen, onu okunur kılan da budur; farklılığın zenginliğidir.
En bilimsel, en doğrudan anlatım, en kanıtlı, en belgeli yazım bile hiç bir zaman tıpa tıp gerçeğin kendisi değildir, olamaz da. Hukukun ayrıntılara önem vermesinin nedeni de budur. Farklı açılardan anlatımın gerçeğe daha çok yaklaşma ve gerçeği daha isabetli ifade etme çabasıdır. Bunu anlamak için, ayrıca özel bir cümle kurmak okura saygısızlıktır. Kitap "Ali Yıldırım" imzası taşıyorsa, bunu anlamak için ayrıca "bu kitabı Deniz Gezmiş yazmamıştır" demek, okurla alay etmektir ya da bu talebi yapan aptaldır.
Kaldı ki, Deniz'i anlatmak hangi kitap başlığı altında olursa olsun, her dönhemde ihtiyaç duyacağımız onurlu bir çabadır. Özellikle de bu dönemde, gerciliğin ülkemiz insani değerlerini eriten, siyasal ilkelleşmeyi dayatarak sivil diktatörlük hezeyanlarına sürükleyen, komşularımızla kanlı süreçlere kapı aralayan ve bölgede emperyalist işbirlikçisi olarak, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanlığı adına tarihi kinler ekip, maceralara sürükleyen bir iktidar koşulunda büyük önem taşımaktadır. Deniz'i, bize bir kez daha anlatmak isteyen bu çabanıza yönelik sansürcü akıl, ayıplanmakla kalınmayacak bir akıldır. Bu duruşun mantığının gerici iktadarların sansürcü mantığının da ötesinde anlamı bulunuyor. Bu akıl, Deniz'i anlatmadaki yetmezlikleri, kısırlıkları ifade ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kişi istediği kadar aydın olsun, istediği kadar kütüphaneler yutmuş olsun, böylesi bir esere karşı bu tepkiyi göstermesi, kendisinin böylesi bir görevde, sınıfta kaldığına bir işarettir. Kitabın adı üzerinden kar sağlanacağı iddiası ise okuru aptal yerine koymaktır. Kendi kitaplarında oynadıkları oyunları ele vermek demektir; bu, Kıpti'nin şecaatini arzederken sirkatini söylemesidir...
Bu yapılan, yargısız infazdır, çekememezliktir, darlıktır. Ali Yıldırım'ı tanımadan yazım etkinliklerini bilmeden, inanç algıları yanı sıra siyasal ilkelerinin nelere tenezzül etmeyecek kadar sağlam onursal dayanaklara sahip olduğunu bilmemektir. Bu nedenlerle, saygı duyduğum değerli aydınlarında içinde yer aldığı listenin sansürcü aklını ayıplıyorum. Bu anlamsız tepkileri, devrimci hareketin halk karşısında düştüğü ötekileşmiş hallerinin refleksi olarak görüyor ve kınıyorum.
Ancak bu liste daha da vahimi isimleri de barındırması dikkat çekicidir. bu sansürcüler listesinde tandığım polis işbirlikçisi bir itirafçının olması beni hayrete düşürmüştür. Bu itirafçı 19 Ağustos 1977'de İstanbul emniyetinde tüm arkadaşlarını polise teslim etmekle yetinmemiş, tanıdığı bildiği, bilmediği herkesi ele vermiştir. Adresleri, malzemeleri ve hayallerini bile anlatmış bir ahlaksızdır; polise verdiği 20 sayfalık itirafnamasinde, sırtlarına suç yıkacağı kişilerin ihtimali eşkallerini bile vermekten çekinmemiştir; Polisin, "olmayan eylemlerin yapılması düşünülürse kim tarafından yapılabilir?" sorusuna ise, bir dizi isim sayarak insanların, işkence, zindan, ölüm ve bu güne kadar sürgünlerde acı içinde kalmasına yol açmıştır. Polis itirafnamesinde “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16) diyen bu itirafçının Denizlerin adının anıldığı bir "protestoda" yer alması, bu protestonun Denizlerin direnme mesajıyla ne kadar ilgisiz olduğunu göstermeye yeterlidir.
Bu akıl kırılması sansürcü tepki, ülkemiz demokrasi mücadelesinde özgürlüklere sıkılmış bir kurşun gibidir.
Oysa Denizlerin bizlere bıraktığı miras direnme mirasıdır, idam sehpasında bile direnen bu yiğitlerin kahramanlığıyla devrimci mücadele yoluna koyulan bizim kuşak, işkence ve zindanan bu mesajın yolunda yürüyerek ser verdi sır vermedi.
Bütün bunlara rağmen, cevabi yazınızda dile getirdiğiniz şu satırlar her şeyi açıklamaya yeter de artar diyorum;
"Bu kitap Deniz Gezmiş’in yaşamının son 18 ayının günlük dökümüdür. Yaşamının bu kesitinin gün gün tespit edilmeye çalışılmasıdır. Kitap bu anlamıyla Deniz Gezmiş’in günlüğüdür. Fakat elbette Deniz Gezmiş tarafından yazılan bir günlük değildir. Kitabın adından kapağından sunuşuna kadar belgesel bir kurgu olduğu açıktır. Bu kitabın bir kurgu olduğunu yazmayı insan aklına hakaret olarak görmüştüm. Yazar olarak benim bu günlüğü Deniz Gezmiş’in yazmış olduğu yönünde en küçük bir imam, bir tek cümlem söz konusu değildir. Kitapta “bu günlük Deniz Gezmiş’e aittir, onun kaleminden çıkmıştır” türünden bir iddia bulunmamaktadır. Kitabın daha ilk satırını okuyan bir kimsenin bu satırların Deniz dışında bir başkası tarafından yani yazar tarafından yazılmış olduğunu fark etmemesi imkansızdır."
Deniz Gezmiş, ne 68'lilere aittir ne de kimsenin özeline. O, her dönemde, uğruna idama kadar yürüdüğü siyasal, kültürel ilkelerinin kıta sahanlığında durabilen, ama edebiyatın sonsuz anlatım farklılıklarıyla zenginleşen bir mesajdır. Bu mesajın gücü, denizi bizlere bir kez daha ve yüzlerce kez daha kendi özgün anlatımıyla sunan yazar girişimine bağlıdır. Deniz Gezmiş'in günlüğü, Deniz Gezmiş'in aşkı, Deniz Gezmiş'in Deniz Gezmiş'i gibi anlamlı olabilecek yazınlarla, roman ve araştırmalarla onun mesajını gelecek kuşaklara taşımak, bize ait olan, bizden olan ve bizim için olan Deniz'i anlatmaktır.
Bunun ötesi, abesle iştigaldir....
Baki selamlarımla.
Mihrac Ural
17 Ekim 2011
_______________________________________________________________
Mihrac Ural
Kime: Ali YILDIRIM
Değerli Ali Yıldırım,
İlginç bir şey daha oldu. kadim dostum, yoldaşım Mehmet Yavuz, bu tartışmalar üzerine benden bağımsız ve hiç farkında olmadığım bir yazısını göndermiş. Üstelik bu yazıyı size gönderdiğim açıklamayı yazdıktan sonra okudum; aklın yolu birmiş, bir de siz okuyun...
Mehmet Yavuz'un yazısı:
Deniz Gezmiş Günlüğü
Mehmet Yavuz
16 Ekim 2011
Tarihe mal olmak için serden geçmek lazımdır.. Bu da kolayca göze alınacak bir hal değil..
Deniz olmak zordur..
Ama Deniz kalmak daha da zor.
Yüreklerimizde en canlı halleriyle yaşamaya devam eden Denizlerle dertleşmek, yozlaşan ilişkileri, kaybolan ülküleri, değerleri iletmek yanlış mı ?
Bence değil…
Ali Yıldırım da Deniz Gezmiş’le dertleşip ortaya bir günlük çıkarmış..
Beğenip beğenmemek kişisel bir tercihtir, saygı duyarım.. Ama buradan yola çıkarakDeniz Gezmiş’in yoldaşıymış edasıyla hava atmaya çalışanların sahte yüzlerini de teşhir etmekte fayda var…
Bunu yapmak geçmişe olan bağlılığın gereğidir..
Diyorlar ki; bu kitap Denizlerin anısına saygısızlıkmış..
Peki sen Oral Çalışlar, sen Engin Erkiner…
Hangi yüzle böyle bir bildiriye imza atıyorsunuz ?
Böyle bir bildiriye imza koyanın; her şeyden önce kendisinin o geçmişe layık olması gerekmez mi ?
Gençliğimizde Deniz olmak tutkumuzdu… İdealimizdi..
Bu nedenle anti emperyalisttik.
…
‘’Bağımsız Türkiye’’ sadece sloganımız değil, ülkümüzdü..
Halen de öyle..
Peki ya sen sorosçu Oral, ya sen ihbarcı ve itirafçı Engin; sizler ne kadar anti emperyalistsiniz bugün ?
Ne kadar Denizsiniz ?
Sizler; Denizlerin denize döktüğü 6. Filonun askerlerine selam durmuyor musunuz bugün ?
Emperyalistlerin Arap coğrafyasındaki işgallerine alkış tutmuyor musunuz ?
Sizler; Arap baharı maskesi takmış Amerikan uşağı değil misiniz ?
Behey yüzsüzler,
Behey utanmazlar,
Behey işgal çığırtkanları,
Behey muhbir, behey çamur adam...
Milletten utanmıyorsunuz, bari tarihten utanın...
Denizler yaşıyor olsaydı eğer; Ali Yıldırım’a ne yapardı bilemem ama sizlerin o alçak suratına tükürüp, kıçınıza tekmeyi basarak Dolmabahçe’den denize dökerdi..
Bundan eminim..
____________________________________________
Ali YILDIRIM
Kime: Mihrac Ural mircihan@gmail.com
Hocam,
yazdıkların için çok teşekkün ederim.
Bu Erkiner'in marifeti yalnız imza atmakla sınırlı değil, bir de aleyhimde yazı yazmış ... selamlar
____________________________
Değerli Ali Yıldırım,
Engin Erkiner, polis itirafnamesinde kendini açıkça tanımladığı gibi bir itirafçıdır. İtirafçı olmanın insan ruhunda yarattığı aşağılık kompleksini, herkese ve her emek ürünü çabaya düşman tutumlar almasını, psikanalizlere bırakacağım.
Bu adam, ortaya koyduğum siyasal yazım performansı karşısında 30 yıl sonra bir kez daha, malum teşkilatlarca muhbirlik görevine sürülmüştür. Genel Kurmay desteğiyle kurulan sitesinde, 3 yıldır sadece adım etrafında karalama yazıları yazılmıştır. hala devam da etmektedir. Ortağı MİT ajanı İbrahim Yalçın'la bu görevi ifa etmektedirler. Yazdığınız kitabı eleştirirken bile bana eleştiri gönderme çabası bu işlevin bir parçasıdır. Bu açıdan yazdığı yazı, sizden çok benimle ilgili olduğunu söyleyeceğim. İtirafçı Engin Erkiner ve ortağı MİT ajanı İbrahim Yalçın'nın bitip tükenmez ihbarlarının sonucu 14 yoldaşım hala özel mahkemelerde yargılanarak süründürülmektedir.
Bu ahlaksız adam, bu onursuz kişi, istisansız her şeyi küçümseyerek kendi kaosunu, kendi yetmezliğini örtebileceğini sanıyor. Adımın anılmadığı, başlığa çıkırılmadığı bir yazısına rastlarsanız, siyasi düzeyini anlamanız zor olmayacaktır. Bu kadar cahil, bu kadar bilgisiz, bu kadar medya sınırlarını aşmayan başka birini bulamayacaksınız. Sadece bu da değil, Komuşmuz Suriye'ye BM ve NATO askeri güçlerinin saldırı düzenlemesine, işgal etmesine devet çıkaran bir aptaldır da; inanın bu akıl zoru davette benimle ilgilidir. Bu kişi,bilinçaltı kirliliğiyle korkunç bir Alevi düşmanıdır. Milliyetçidir de; bölücülüğe karşı anadille eğitim hakkı isteyen Türkiyeli Arap'lardan özel olarak nefret eder, hiç bir demokratik hakları olmadığı, varlyıklarının bile olamayacağı iddiasında bulunur. bu ölçekteki cehalet bana göre bir görevdir bu görev de Mihrac Ural'a karşı şahsi düşmanlıktan beslenir.
Bu adam siyasi olmak bir yana şahsi kin ve intikam iç güdülerinin esiridir. Ötesi değil. Önemsenmeye değmez, hele sizin kulvarınızda asla muhatap alınmaması gereken bir ahlaksızdır.
İtirafçı Engin Erikner'in kişileri hedef almaktan başka tür bir yazısı yoktur ve bunların tümü tıpkı basımdır; her şeyi tiye alama, küçümseme, kendisinin hiçliğini örtmeye çalışmaktan ibarettir.
Şöyle bir düşünün, adam tek bir tokat yemeden itirafçı olmuş, rüyalarını bile polise anlatmış, her şeyi yakıp yıkmış, insanların sırtına olmadık suçlar yüklemiş ve örgüt örgüt dolaşarak, MİT'le devam eden ilişkisini gösteren tesfiyecilikler yapmıştır. Buna rağmen özür delemek bir yana, "bir kez daha yakalansam aynı şeyi yaparım" deme hayasızlığı göstermiş biridir. Acilciler hareketinden kovduğumuz bu kişi TKEP'e katılmış ve ortağı İbrahim Yalçın denilen MİT ajanıyla tasfiyecilik yapmıştır. TEKP öylece buharlaşmıştır.
Bana göre, bu ölçüde pervasızlığın tek kaynağı devam eden polisiye ilişkisinden başka bir şeyle izah edilemez derim. Bunu anlamak için hala aynı sitede birlikte insanları karalamakatan ve ihbar etmekten başka bir yazıları olmayan bu ikilinin İbrahim Yalçın ayağı, keydan okurcasına MİT'le ilişkisini açıklamaktan geri kalmamaktadır. Şu cümleleri bir okuyun ;
"Ben ADANA’ya MİT’e döndüğüm de Sarı’yı gördüğümü beni kongreye götürmek için geldiğini. 13 ve 16 Ekim’de ANTAKYA PTT’si önünde saat 14.00de buluşacağımızı bildirdim” (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:7)
“Bir hafta sonraya gün kestik. (28 Ağustos 1986) ben, o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler, başarılar vs. diyerek 150 bin TL’da paralarını alarak vedalaştık… Örgüt bittiği zaman, benim işim de bitecek. Artık devlet arkamda olacak hiçbir sıkıntım olmayacak. " (İbrahim Yalçın el yazısı İtirafnamesi s:9-10)
İtirafçı Engin Erkiner'e, aynı sitede sadece iki kişi olarak yazan ve bunlardan biri olan ortağı İbrahim Yalçın'la ilgili bir açıklama yapmasını isteyin. yeter de artar...
Deniz gibi direnme sembolü bir kahramanla ilgili yazma cüreti gösteren bu itirafçınını yaptığı pervasız bir utanmazlıktır. Arsızlık ve hayasızlıktır. Bu insanlar çevreye kirlilik saçmak için çırpınırlar, çevre kirletirler ve hiç bir şey üretmezler. Hayatları boyunca her kapışmada yere serildikleri için de hiç bir şey olmamış gibi, demagojinin dehlizlerinde kendilerini kandırıyorlar.
Engin Erkiner bir itirafçıdır, ötesi üzerinde durmanın hiç bir gereği yoktur. Bu ahlaksızla ilgili konu geçtiği zaman yazılı ve sözlü olarak, "Engin Erkiner öncelikle polisteki itirafçılığının belgesi olan "Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim" (Engin Erkiner Polis İfadesi, s:16) sözleri hakkında bir açıklama yapsın gerisine de hiç karışmasın " demeniz yeter de artar.
Değerli Ali hoca, Denizi ele almak, denizi işlemek, deniz hakkında farklı bir açıyla yazmak dün de bu gfünde yarın da ihtiyaçtır. bu ihtiyaç demokrasi mücadelesi yürütme kararlılığında olan herkes için olduğu gibi halkın da şiddetle arzuladığı bir yönelimdir. Halktan kopmuş, birbirini çekmeyen ve hayatını meyve veren ağaçları taşlamakla geçiren bu taşkalacılara dönüp bakmadan yolunuza devam etmeniz yeterlidir: Onlara verilecek en iyi cevap da budur....
Başarı dileklerimle
Mihrac Ural
17 Ekim 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder