19 Ağustos 2011 Cuma
MİHRİ BELLİ ANISINA
Mihri Belli, kararlılığın, direnmenin adıdır.
Mihrac Ural
16 Ağustos 2011
Bu gün aynı saatlerde Babamı kaybettim. Aynı anda Diyarbakır grup moderatörlerü Ergun Eşsizoğlu’nun Mihri Belli’nin vefat haberi ilanını okudum. Biri babamdı biri hayatımı uğruna verdiğim devrimci davanın ortak paydalarında, kendi kulvarındaki liderlerindendi. İkisini de yazmam gerekti. Hal hatır bilen insanların geç saatlere kadar evimi boş bırakmayan taziyelerinden fırsat bulduğum ve anlamlı olmasını istediğim için sakince yazmayı yeğlediğim, saygımın da ifadesi olmasını istediğim Mihri Belli abimizle iki anımı altta paylaşıyorum.
TÜM KUŞAKLARIN DEVRİMCİSİ
Mihri Belli, bir dönemin değil, tüm dönemlerin en önde mücadele eden devrimci lideriydi.
Böylesi çok az. İki yüz yılda da özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütmek herkese nasip olmaz. Bir ülke tarihinin yüz yıllık kesitinde tüm dönemlerin, tüm kuşakların devrimcisi olmak, tek başına ne teorik donanım, ne örgütlü olmak ya da eylem içinde bulunmakla olmaz. Elbette ki uzun yaşamak bu işin varlık şartı, ama olayın iradelere bağıl yanında ise tek kelimeyle kararlı olmak gerek.
Kararlı, ısrarlı olmak, ne yaptığını ve neden yaptığına dair kendini ikna etmek gerek. Bu iradenin olduğu ve bunun için gerekli olan binlerce unsuru içselleştirmiş olmak gerek. Mihri Belli bunların özetidir, bu verilerin sentezidir.
Sevim-Mihri Belli’nin tercümeleri ise, bu ülkenin sol adına nesi varsa, onların emeklerinin de ürünü olduğunu söylememiz için yeterli bir veridir. Klasiklerin, önemli dünya devrimci hareketi yazınının bizlere, anlayabileceğimiz bir dille, Türkçeyle kazandırılmasında bu ikilinin sesiz sitemsiz emeği olduğun, devrimciliğimizin köşe taşlarını oluşturan teorik formasyonlarımızı onlara borçlu olduğumuzu burada bir kez daha anmak isterim.
SEVİM – MİHRİ BELLİ İKİLİSİ
Buna eklenmesi ve her defasında anılması gereken, dev adamların arkasında duran dev kadınlardır. Sevim Belli – Mihri Belli bu açıdan devrimci tüm kuşaklara örnek bir ikili örneği vermiştir. Biz 74-80 kuşağı devrimci mücadeleye gözlerimizi açtığımız an, bu ikilinin oluşturduğu uyumlu, üretken, kararlılıkla yürüyen devrimci bir aile olmanın mesajlarıyla yüz yüze kalmıştık. Bu birlik. Bu sürecin tüm devrimci ikilileri için bir modeldi; bu mesaja uyan tüm devrimci evlilikler, o gün de bu gün de kararlı direnme çizgilerini özgürlük ve demokrasi yolunda sürdürmektedirler.
Yazışmalarımızdan birinde, bu duygumu ülkemizin Kürt sorununu da anlatırken şöyle ifade etmiştim; “
“Aziz dostlarım, sevgili Sevim Abla ve aziz Mihri abi,
….
7. Ordu ve Hatay davası” başlıklı makaleme yapacağınız her eleştiri, benim için önem taşır. Bu açıdan bana bir katkı sayacağım eleştirilerinizi bekleyeceğim. Bunu milliyetçileşmiş-sol güçlerden bekleyemeyeceğimi de eklemeliyim.
Her yazımda belirttiğim gibi, bu ülke birimizin değil hepimizindir. Bunu her gün yeniden birbirimize kanıtlamak zorundayız. Birlikte yaşamın yolu buradan geçer. Tüm devrimci evliliklere, bir örnek olan sizin aile birliğiniz (Belli çifti olarak), sanırım makro ölçekte ulusların bir arada yaşaması için önemli bir prototip sayılabilir: bunun esası güven ve bunun sonucu sevgidir. Bu arayışın temel alındığı makalemi sizlerin eleştirisine sunuyorum.” (Mihrac Ural’dan Sevim-Mihri Belli’ye 9 Ocak 2007 iletisi)
Mihri belli devrimci hareketin abisidir. Çünkü o, nerede olursa olsun ve nasıl olursa olsun hepimizden en geç olanıydı, üstelik olgunluğa duymuş haliyle en genç olanımızdı. Bir asrı dolduran dinamik tempoyla, yaşamının son anına kadar, emekçilerin hak ve talepleri uğruna, halkların barış içinde bir arada yaşaması, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkeleri doğrultusunda ülkemizin Kürt sorunu uğruna, bölgemize yönelik emperyalist saldırılara karşı mücadele ve bütün bunları kapsadığına inandığı sosyalist idealler uğruna mücadele etmiş bir liderdi.
Mihri abinin devrimci yaşamını çok kişi yazacak, benim bilmediğim ve bildiğimden çok daha fazlası yazılacaktır. Bu kapsamda bir lider ve kuşaklar boyu süren mücadelenin anlatımı, elbette ki ciltler dolusu olacak araştırmalara, sempozyumlara konu olacaktır. Bizler de onu bir kez daha okuyacak feyiz alacağız.
Böylesi kapsamlı araştırmalara, Mihri belli abimizle bir arada bulunduğumuz birçok kesit içinden, önemli gördüğüm, benim için oldukça anlamı olan iki anıyı aktararak benim aldığım dersleri okurla paylaşmaya çalışacağım.
HRANT DİNK
Sevim –Mihri belli, çok duygusal insanlardı. Yazışmalarımızdan birinde Hrant Dink olayını yoğun olarak ele aldık. Hepimiz hüzün içindeydik. Mihri abinin duygusallığını orda birkaç satır içindeki derin anlamda kavramak zor değildi
“Wed, 31 Jan 2007 22:41:41 +0100 to mir@postmaster.co.uk
Memo; Iyi aksamlar.
Hrant Dink olayı bizi bir hayli sarstı. Utanç bir yandan üzüntü bir yandan. Biliyorsunuz...
İlişikte iki yazı gönderiyorum. İstanbul'da Harman dergisinde yayınlanıyor. Biri Mihri'den öteki benden. İyi çalışmalar diliyoruz. Selamlarımızla.
S.M. Belli”
Cevabı yazımda ise;
” Değerli Sevim abla ve Mihri abi,
Bildiğiniz gibi Hrant Dink korkakça ve kalleşçe katledildi. Bu değerli insanın katli gerçekte Türkiye denilen mozaiğinin katlidir, hepimizin katlidir. Öncelikle başınız sağ olsun diyeceğim. Bu vatanda birlikte barış içinde yaşama kararlılığının yıkılması için dış ve iç güçler ağır tahriklerde bulunmaktadırlar. Irkçı milliyetçiliğin on yıllardır pompalanıp durduğu, farklılıkların hazmedilmek istenmediği, fiziksel olarak yok edilmekle kalmayıp ruhen ve düşünce alanında da katledilmek istenmektedir. Bu devlet altında birlikte yaşamanın artık meşruiyetini yitirdiği bir döneme gelinmiş gibidir. Halkların birlikte barış içinde yaşama ilkesinin kararlı bir savunucusu olarak, bu dayatmalara ve oyunlara gelmemek gerektiğini 30 yıldır yazıp ifade etmeme rağmen, zorla biz gibi ayrı varlıkların, farklı olanların bizi istemeyenlerle birlikte yaşamada ısrarlı olmamızın bir anlamı kalmamış gibidir.
Buna rağmen, bölgemizde oynanmak istenen geniş çaplı oyunun bir halkası olan bu girişimlere karşı demokratik bir devlet altında farklılıkların haklarının anayasal ve kurumsal olarak korunduğu bir koşulda halkların barış ve birlikte yaşamalarını savunmaktan geri durmamalıyız derim.
Baki selamlar Mihrac Ural.” (25 Ocak 2007 tarihli ileti)
FKBDC VE KÜÇÜK ENVER
Tarih 1 Haziran 1982’de, Yer Suriye’nin başkenti Şam. Mevki Şam şehri civarında Filistin Halkı için Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDHKC) kampı.
Dünyanın dört bir köşesinden gelen farklı Türkiye devrimci hareketi temsilcileri, ülkemiz tarihinin ilk ve en geniş katılımlı ve kapsamlı direniş cephesi kuruluşu için toplanmıştı. Toplantıda, Türkiye devrimci hareketinden 10’nu aşkın örgüt temsilcisi bulunuyordu; Mihri belli, Abdullah Öcalan, Taner Akçam, Teslim Töre gibi bilinen isimler bir araya gelmişti. Birkaç gece, birlikte, uzun siyasal sohbet ve anekdotların verimli havası içinde bir karara varmıştık, Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephes’ni (FKBDC) kurmuştuk. Bu toplantıların sonucunda yaptığımız ilan, çok sonraları zindandan çıkıp gelen yoldaşların da ifade ettiği gibi ülke devrimci güçlerine ve halkına büyük bir umut ve heyecan vermişti.
Kurucu üyeler: Devrimci Yol, PKK, “EMEKÇİ”, SVP, TKEP; TKP/ML, THKP-C(Acilciler), DEVRİMCİ SAVAŞ, “İŞÇİNİN SESİ” Olarak yola çıkılmıştı. Tüm devrimci demokrat güçlere ve etkinliklere bu Cephe’ye katılma çağrısı yapılmıştı.
İşte bu toplantıların ilkinde, örgüt temsilcilerinin ülkemizi nasıl tanımladıklarını anlamak ve bunun üzerine nasıl bir mücadele tarzının geliştirilebileceğini, ortak bölenleri tespit etmek üzere konuşmalar yapıyorduk.
Konuşma sırası bana gelmişti. 20’li yaşlarda bir genç insan heyecanıyla, adını sık sık duyduğumuz, özellikle, onu hiç tanımadan, kendi yazılarını etraflıca incelemeden, sadece Mahir Çayan’nın eleştirileri ölçeğinde ve bu eleştirilerin verdiği açıdan onu okuyarak tanımıştık. İlk kez şahsen tanışıyorduk ama ortaya koyduğu tezlerle aramızda mesafeler yarattığımız bir dev adamla yüz yüze gelmiştim. Onun heyecanı içindeydim. Kendimi o an, bu topluluk içinde Mahir Çayan’ın eleştirilerini iletecek bir temsilci saydım ve hazır bulmuşken bunları aktarmam gerektiğine, konuşmayı buradan başlatıp mücadele önerilerimize girmeyi kararlaştırdım.
Mihri Abinin ünlü “Milli Demokratik Devrim” tezinin gerçekçi olmayan alt yapısını, ülkenin tekelci kapitalist bir ülke olmasından başlayarak mücadelenin, bu tezin ön gördüğü yoldan olmayacağı üzerine görüşlerimi belirttim. Kendi ülke ve mücadele algılarımı anlatacağıma yoğun olarak karşımdaki dev adama mesaj verin, mahirin belki de yüzüne söylemediklerini orada hazır bulmuşken söyleme çabası içinde bir tablo sergiledim.
Mihri Belli, o sakin haliyle beni dikkatle izliyordu. Konuşmam bitince kendisi özel olarak söz istedi. Konuşmamdan dolayı bana teşekkür ederek, “genç yoldaşım, bizler ülkemiz tarihini dönem dönem yaşayarak bu tezlerimizi donuk olmamaları kaydıyla kendi dönemlerinin verileri içinde ortaya koyduk. Dün aklımıza gelmeyen Faşizme karşı bir direniş cephesi oluşturma fikri ise bu gün, bizleri dünyanın en uzak köşelerinden bir araya topladı. Her dönemi kendi algılarıyla ve nesnel verileriyle ve ardından gelen dönemli ilişkisiyle algılamadan ve bunlar için her dönemde özveriyle etkin olma çabası vermeden, örgütlenme ve fiili olarak mücadele etmeden, bu detayları eleştireceğinizi kişi ve görüşler için araştırmış olmadan yüklenmek sanırım çok aceleci bir davranıştır” dedi.
Mihiri Abi bunları gerçek anlamada bir dost, yoldaş ve abi olarak yandan hafif gülümseyen yüz hatlarıyla anlatmıştı. Son cümlesindeki “Aceliceci” kelimesi, benim acilciliğimle ilgilimiydi değimliydi diye bir an aklımdan süratle geçen düşünceden sıyrılarak, cevap vermek için soluk almasını bekledim. Mihri belli devam etti “ Bizler de sizler de daha çok çabalar vereceğiz, yanılacağız, ağır yenilgiler de alacağız, Ama yeniden dik durmaya çalışarak bir kez daha deneyeceği. Zafere giden yol öyle kolay bir yol olmayacaktır. Hiçbir sonuç, yanılgısız, sihirli değnek değmiş gibi elde edilmeyecektir. Bu toplantımızın sonuçları da ne kadar başarılı olursa olsun yanılgıları da içerecektir. Dolaysıyla, deneylerimizi artırıp başarıyı yakalamak için kararlıca yürümeyi, her kesit ve dönemde böylesi bir yuvarlak masa etrafında toplanabilmeyi başarmak gerek. Önemli olan ve acil olan farklılıklarımız değil, geleceği kazanmamıza zemin olacak ortak bölenlerimizdir. Bunun için buradayız” diyerek konuşmasını bitirdi.
Cevap hakkımı kullanmadım, zira Belli’nin konuşması hepimiz için öğreticiydi, ortak bölendi, gelecekle ilgili, hepimizi bağlayacak bir mesajdı. Bu küçük atışma, uzun yıllar sürecek bir yakınlaşmanın, bir arada olmasak da telefonlarla, yazışmalarla devam edecek bilgi alış verişinin başlangıcı oldu. Bu sevim belliyle yazışmalarımızın da temelini oluşturdu.
Bu uzun girişi anlatacağım kısa anekdot için bir hazırlıktı.
“DÜNYA HALKLARINA”
Toplantımızın ikinci günüydü, Sohbetler sohbetleri izliyordu. Bu sohbetler içinde anmadan geçmeyeceğim. Başkan’ın( Öcalan’a yoldaşları öyle hitap ederdi, o dönemde her yönetici diğerine yoldaşları nasıl hitap ediyorsa öyle hitap ederdi; kimine hoca, kimine yoldaş, kimine heval, kimini üstat…) bu sohbetler içinde, Taner Akçam’ın “Demokratik Yeni-Osmanlı” tezi herkesin dikkatini çekmişti. Bu yaklaşım, sürekli bir arada olan Acilciler’le, PKK’lı olarak bizleri gerdi; “milliyetçiliğin yeni bir türüyle mi karşı karşıyayız?” fısıldaşmalarına yol açmıştı. O kesitte Avrupada’ki PKK iç sorunlarıyla ilgili sertçe eleştiriler, özel mektuplar yazarak bunu ifade edene Taner Akçam, “Karadeniz’de 150 gerillamız dolaşıyor, bir an önce mücadeleyi buradan başlatarak yürümek gerek” diyerek, sonradan sallama bir iddia olduğu ortaya çıkan söylemlerle toplantıda ağırlık koyma çabası, yapıcı olmaktan çok uzaktı. Bu duruma karşı Başkan Öcalan, kulağıma eğilip şunları söyledi “yeni Osmanlıcılıkla karşı karşıyayız ve karşımızda bir küçük Enver paşa duruyor” dedi.
Türkiye devrimci hareketi yöneticileri ilk kez bu kapsamda bir araya geliyorlardı. Kimse kimseyi tanımıyordu. Gerçek isimler bile bilinmiyor zaten 12 Eylül karanlık rejiminin kovuşturmaları altında bunu dile getirmek bile bir ihbarcılık sayılırdı.
Toplantımızın ikinci günü demiştik. Kamp ranzalarında yatıyorduk. Mihri Belli abimle ranzalarımız yan yana idi. Yönetici ve yardımcılardan oluşan bir iki sohbet öbeği oluşmuştu. Günün akşamında TKEP’in bir bildirisi Teslim Töre orada bulunanlara vermişti. Okuduk. Sovyetler Birliği Başkanı Leonid Brejnev’in ölümünün hemen sonrası sosyalist sitemle ilgili bir içeriği olun bildiride, kendi adıma dikkatimi çeken özel bir şey yoktu. Mihri abi elinde bildiriyle Başkan Öcalan’ın da aramızda olduğu sohbete katıldı. Bildiriyi okuyup okumadığımız sordu. Sorusu, soru işaretiydi? İhtiyatla, “göz gezdirdik” diye cevap verenler oldu. Başkan Öcalan, “ne var ne var, sen bu soruyu boşuna sormasın” diyerek her zamanki heyecanlı haliyle ayrıntıyı yakalamak istedi.
Mihri Belli de “Hitabı görmediniz mi” diyerek bildiriyi bize göstermeye çalıştı. Mihri belliyi tanıyanlar onun bıyık altından gülümsemesini de çok iyi bilirler. Bize İngiliz İngilizcesiyle Amerikan İngilizcesi arasındaki farkı anlatırken ve bu konularla ilgili anılarını aktarırken yaptığı mimikleri tekrar ederek, bildirinin hitabındaki “DÜNYA HALKLARINA” ibaresini gösteriyordu.
Bir an hepimiz durakladık. Kendi adıma ne demek istediğini anlamakta güçlük çekiyordum. Yüzümüzdeki hayret ve anlamlı olmayan ifadeyi görünce, sanırım İngilizceyi Amerikan’ca konuşur gibi, şunları söyledi “Arkadaşlar, devrimi yapana kadar SBKP’nin ya da her hangi bir bildirinin hitabında “DÜNYA HALKLARINA” seslenme gibi bir cüret göstermemiştir. Altı boş olan bu hitaplar, kimseyi büyük yapmaz tersine küçültür” diyerek mesajını veriyordu.
Bu anlamlı sözler, o genç yaşımda örgüt yönetici si olarak dünden bu güne mihri abiden taşıdığım bir ders olarak kulağıma küpe olmuştur.
DİRENME TEK SEÇENEĞİMİZDİR
Mihri Belli’yle Paris’te birçok kez bir araya gelip durduk görüş alış verişi yaptık. Ancak son dönemlerde mihri abinin hareketi ağırlaşmıştı. Ben ağırlıklı olarak orta-doğudaydım. 2000’li yılların başlangıcıyla birlikte, Ortadoğu farklı bir önemde öne çıkmaya devam ediyordu. Dönem, kıran kırana süren Amerika önderliğinde İsrail’in öncelikli çıkarları ve tüm emperyalist güçlerin Kafkaslardan Akdenize uzanan, Kuzey Afrika’yı içeren enerji yolları ve alanlarıyla ilgili Büyük Ortadoğu Projesiyle (BOP) mücadele dönemiydi.
Mihri Belli olayı ülkemizde en iyi kavrayan devrimci liderlerden biriydi. Bu kavrayışının, alt yapısında Milli demokratik devrim tezinden arta kalan gerçekçiliği yanı sıra, Belli’nin büyük bir yurtsever olması da vardı.
BOP, sadece bölge ülkelerini değil ülkemizi de birinci hedefleri arasında koymuştu. Bunun açıkça söylemeseler de, verilerin anlattığı her şey bunu işaret ediyordu. 12 Temmuz 2006’da İsrail’in, Lübnan’a açtığı savaş, kendi çıkarlarını öncelikli olarak ele alan bu projenin ikamesiyle ilgiliydi. İsrail7in uğradığı hezimet ise, Emperyalist güçlerin, bu projeyi direk kendi elleriyle uygulamaları gerektiğini, İsrail’in artık bu işler için yeterli olmadığı göstermiştir. 2006 Lübnan hezimetini, 2008-9 Gazze hezimeti bu kanıyı pekiştirdi. Bunun üzerine Amerikan kongresi destek fonlarını, uşakları, ajanları, ortakları ve destekçilerine akmaya başladı; Sadece Suriye’de yönetimi sarsmak için 6 miyar dolarlık bir fonun harcandığı belirtilmektedir. Ülkemizde, basına bile yansıyan bu fonların konusu hangi gazetecilerin, hangi sivil toplum adlı kuruluşların olduğu ise boy boy, çarşaf çarşaf açıklanmıştı. Bölgede kaos ve kanlı süreçler yaratacak, buradan “Yaratıcı Anarşi” tezlerine uygun ortam ve sonuçlar üretecek, gerekirse devletlerin parçalanıp kantonlara, küçük devletçiklere bölünecekleri süreçleri zorlayacak girişimler böylece hızlandırılmış oldu.
Bu gelişmeleri detaylarıyla, kaynaklarından takip eden Mihri Belli, o heyecanlı yüreğiyle her alana bilgi aktarmak ve Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) karşı, Halkların Ortadoğu Projesini “HOP” örgütlemek için çırpınıyordu. Uzun yıllar bölgede bulunmam dolaysıyla, bölge hassasiyetlerimle yazdığım ve kararlı savunma reflekslerimi aktardığım siyasi duruşlarıma karşı ipe sapa gelmez kimi itirafçı, ajan bozuntularının yapmadığı karalama kalmadığını düşündükçe, Mihri Belli gibi devrimci liderlerin varlığına, “iyi ki varsınız” demek az bile kalır.
Mihri abiyle son telefon görüşmemde tekrarla ve ısrarla “bölgemizde büyük oyunlar tezgahlanıyor, Bush ve avanesi karınlık derin işler organize ediyorlar, her ülkeyi, her topluluğu parçalara ayırmak için çırpınıyorlar BOP bunun için ve buna karşı da bizlerin HOP demesi gerek. Bölge halklarının azimle, birleşik bir direnme cephesi olmaksızın, böylesi bir proje etrafında geniş bir direnme hattı oluşturamasak tek tek bizleri yok edecekler. Lübnan Komünist Partisi LKP ile Hizbullah arasında oluşan dayanışma ve ortak tavır, tüm bölge direnme güçleri için, aramızdaki derin siyasal farklılıklara rağmen oluşturulması gereken örnek bir adımdır. Bu düşünceyle Hizbullah’ın ve LKP’nin davetine icabet ettik. Bu bir ilk adımdır. Bu ilk adımı başka adımların izleyeceği inancındayız.
Direnmeden bu bölgede yaşamanın kendini özgürce ifade etmenin yolu yoktur. Bunu önemseyip dayanışmayı yükseltmeliyiz “ dedi (Mihri Belli ile tel görüşmesi)
Bu kararlılık, bu direngenlik, bu bitmeyen azim ve tutarlılık, Mihri Belli’dir. Ders ve medrese de budur.
İşte gerçek devrimci insan, lider, gerçek öğretmen, işte gerçek direnme çizgisi budur. Seni rahmetle anıyorum Mihri Belli, Önünde saygıyla eğiliyorum. Sevim Abla başın sağ olsun, hepimizin başı sağ olsun.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder