25 Ağustos 2011 Perşembe
KAPALI ÖDENEĞİN KİRLİ VE KANLI İŞLERİ
Mihrac Ural
26 Ağustos 2011
Farkında Olmak bir aydın refleksidir.
Bildiğini açıklamak, uyarmak ve bu çabasının bedelini ödemeye hazır olmak ise bir aydın sorumluluğudur.
Sayın Mahmut Alınak, bir kez daha çığlık çığlığa, cebimizden alınan vergilerle nasıl da hepimizi birer katil, birer emperyalist kuklası yaratıcı anarşi elamanı, birere cürüm şebekesi ortağı haine getirildiğimizi anlatıyor. O ödediği bedellere yeni bedeller ödeme cesaretiyle, halklarımız adına, aydın olmanın sorumluluğu ve bilinci adına ama hepimiz adına karanlık ödeneklerin nasıl da bizleri kara delik gibi içine çeken, bir icram kaynağı olduğuna işaret ediyor.
Tüyleri diken diken eden bir vahşet denkleminin orta yerine oturtuluşumuzun resmi ağızlardan dünya basını önünde, övünülerek dile getirilmesi, esasında kan siyaseti üçerinde pervasızlığın hangi boyutu aldığını da gösteren önemli bir veridir. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Libya’daki silahlı ayaklanmacılara 300 milyon dolarlık desteği açıklarken, yaptığı gaf bu ülkede işlenen akıllara ziyan işlerin nerelere vardığına da önemli bir örnek oluşturuyordu. Bir ülkenin yüksek çıkarları adına, halkın alın teri vergilerden oluşan “kapalı ödenek” komşu ve kardeş halkların iç işlerine karışmak, bununla da kalmayıp kanlı iç savaşlarla birbirini katletmesine taraf olmak için harcandığı görülmüştür. Olayların hızlı gelişimi etkisiyle, bilinçaltındaki hoyrat talancılığın itimleriyle, farkında olmadan dile gelen bu resmi açıklama, halklarımızın bu devlete ödediği vergilerle oluşan dev servetlerin nerelere harcandığına da önemli bir göstergedir. Kapalı ödenek daha kim bilir hangi kirli ve kanlı süreçlere akıtılmaktadır; komşumuz Suriye üzerine oynana oyunlarda kime ne tür ödemeler yapıldığı ise Libya’dan sonra acilen sorgulanması gereken büyük bir sordu işaret olarak karşımızda durmaktadır.
Kumar oynar gibi, tarihi kin ve nefret kazanmak gibi, komşu ve kardeş halkların iç sorunlarına taraf olmak, sonuçta kaybedecek tek taraf olmaktır. Libya bu günde yarında istikrarsız, ucu açık bir iç savaş sürecinde kalacaktır. Bunu kestirmek hiç de zor değildir. Emperyalist güçlerin istediği de budur. Güçsüz düşmüş, birliği olmayan, bölgelere ayrılmış, kesilmeden süren kabul edilebilir bir iç savaş içindeki Libya batının tek isteğidir; yeter ki petrol ve gaz akışı durmasın, gerisinin hiçbir hukuki ve ahlaki önemi yoktur. Ülkemizin ise kazanacağı hiçbir şey olmayacaktır. Kardeşler er ya da geç barışınca da birine karşı diğerini kirli amaçları için destekleyenler, tarihsel yüz karasıyla çakmaktan başka bir şey kazanmış olmayacaktır. İşte kapalı ödenekten akan yüz milyonlarca dolar böylesine kirli bir sonuç için heder edilmiş olacaktır. Bu halklarımızın iradesi dışında, cürüm şebekelerine, icram ve vahşete ortak etmektir.
Sayın Mahmut Alınak’ın bu feryadını duymamak, bu çığlığına kulak vermemek mümkün değildir. Aydın olmak işte bu sınavlardan geçerek kazanılacak bir onurdur.
Kan üzerinden siyaset yapmak hiçbir millete onur kazandırmadı. Tarihin hiçbir kesitinde kirli ve kanlı savaşları sürdüren ve bunların sürmesi için destek verenlerin kazandığı bir şey olmadı. Tersine geride tarihi kin ve nefret tohumları ekilmiş oldu. Ülkemizde Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşın açtığı yaralar bunun en açık göstergesidir; 200 yıldır özgürlük ve demokrasi için, kendi topraklarından, emekleriyle anavatan haline getirdiği coğrafyada, başka kimseden hiçbir şey talep etmeden mücadele eden Kürt halkının, uğradığı akıllara ziyan kıyım, bu kirli, ikiyüzlü, kan üzerinden yürüyen dış politikayı anlamamız için de önemli bir veridir. Dış politikaları iç politikaların aynası yapan da tas tamam budur.
İç politikaların, Osmanlı aklı diyeceğimiz “katli vaciptir” söyleminde anlam bulan farklılıkları yok etme ve sorunlarını imhayla çözme girişimleri, aynıyla bu gün de sürmekte olduğunu belirteceğim. Kürt soruyla ilgili olarak, her türden demokratik unsuru ayaklar altına alarak “sınır ötesi operasyon” düzenlemek, bu aklın iç politikasıyla dış politikasının nasıl da ayrılmaz bir bütün olduğunu gösteriyor. Bu açıdan, korucalar ordusunun, biat kültürüyle yoğrulmuş imamlar ordusu gibi kapalı-açık ödeneklerden desteklenmesi, Libya’da organize edilen kirli iç savaşta kendi halkına karşı, NATO desteğiyle silaha sarılanlara, kapalı ödeneklerden yapılan kirli destekler gibidir. Bütün bu hengamenin kaynağında, tarihsel nedenler kadar bu günün politikalarını yönlendiren iktidarların sığı algılarının da önemli rolü bulunuyor. “komşularla sıfır sorun”, “Stratejik derinlik” başlıklarıyla belirlenen dış siyasetin sık sık dile getirildiği gibi Yeni-Osmanlıcılık’da ifadesini bulan yayılmacı yönelimleri, işte böylesi sonuçları üretmektedir. Bu siyasi yönelim iki yüzlü olmak, kan üzerinden yürümeye mahkumdur. Bu politikaların, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde Eş Başkan olarak icra edilmesi ise, ülkemizi önü engellenmez bir vahşetin orta yerine sürüklenmesidir.
Libya’da kardeş kavgasında, 300 milyon dolar destekle eli kanlı hale gelenlerin, bölgemizdeki çatışmalarda nasıl bir kirli rol oynadığını kestirmek zor değildir.
Buna karşı halklarımızı uyarmak bir aydın refleksi olduğu kadar bir aydın sorumluluğudur. Bu kirli işlerin hesabını sormayan bir toplum çürümüştür. Bunu halklarımızın kabul etmesi mümkün değildir. Zira bu kirli işler, dış politikada kaybettirdiği kadar, iç politikada halkımızın boynuna dayanan bir giyotindir.
Değerli dostum sayın Mahmut Alınak’ın hepimiz adına gösterdiği bu duyarlılığı yalnız bırakmamalıyız. Ödenecek bir bedel varsa, bu tarihi sorumluluğu halklarımız adına hepimizin üstlenmesi, tehlikeyi yerinde durdurmanın da tek yoludur.
______________________________________
BİZİM CEBİMİZDEN SİLAHLI İSYANI ÖRGÜTLEMİŞLER
Bunun Hesabını Sormak Hepimizin Görevidir
Dün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte basın toplantısı düzenleyen Libya isyancı hareketin lideri Mustafa Abdülcelil, ''Türk hükümeti bize taahhüt ettikleri nakdi meblağları ulaştırdı'' dedi.
Dışişleri Bakanı da onu doğrulayarak, isyancılara 300 milyon dolarlık ( yaklaşık yarım katrilyonluk) bir nakdi yardım yaptıklarını söyledi. Davutoğlu bununla da kalmadı, Libya Temas Grubu Başkanlığı olarak uluslar arası düzeyde isyan hareketi için yaptıkları çalışmaları anlattı.
Ahmet Davutoğlu’nun anlattıklarından açıkça belli ki, Recep Tayyip Erdoğan ve emrindeki hükümet Libya’daki isyanı teşvik etmiş ve ona destek olmuştur.
İsyan bozgunla sonuçlansaydı kuşkusuz bundan kimsenin haberi olmayacaktı. İsyan başarılı olma eğilimi gösterince zafer sarhoşluğuna kapılan Dışişleri Bakanı, yaptıkları yardımı göğsünü gere gere açığa vurdu.
Aynı şey Türkiye’de olsa, Türkiye’de patlak veren bir silahlı isyan hareketine başka bir ülke hükümeti bu şekilde teşvikçi olup destek verse, acaba Recep Tayyip Erdoğan ve onun bakanları ne derlerdi?
Türkiye’deki her meselede “yabancı parmağı” arayanlar, Türk hükümetinin Libya’ya böyle pervasızca müdahale ederek iç savaş çıkartan isyancılara destek olmasını acaba nasıl karşılayacaklar?!
Libya’daki iç savaşta binlerce insan hayatını kaybetti. Kendi açıklamaların da anlaşıldığı gibi Başbakan ve bakanları bu savaşta taraf olmuşlardır. Bu nedenle Libya’daki ölümlerden azmettirici olarak sorumludurlar. Uluslar arası Savaş Suçları Mahkemesi adil yargılama iddiası taşıyorsa, Recep Tayyip Erdoğan ve tüm hükümet üyelerini -açığa çıkan bu suçları nedeniyle- yargılaması gerekiyor.
Hükümetin isyancılara yaptığı yarım katrilyonluk para yardımı ise hiçbir gerekçe ile açıklanamaz. Sanki babalarının cebinden harcamışlar gibi bir de kıvançla anlatıyorlar.
Bu para bizim tükettiğimiz mallara bindirilen korkunç vergilerden toplanan paradır. Yani hükümet Libya’ lı isyancılara bizim cebimizden yardım etmiş. Bizden vergi adı altında toplanan paraların nerelere harcandığını böylece görmüş oluyoruz.
Hükümet sadece soluduğumuz havadan ve yürüdüğümüz kaldırımlardan vergi almıyor. Öyle bir kapan kurmuşlar ki, yediğimiz her lokma ekmek, içtiğimiz her yudum su için vergi ödüyoruz. Yaşamımızı sürdürmek için her gün, her adım başı vergi ödemek zorundayız. İşte bizden bu yollarla toplanan para Libya’lı isyancılara peşkeş çekilmiş.
Bunlarda vefa diye bir şey de yok. Daha dün Muammer Kaddafi’nin dizinin dibinde oturuyorlardı. Bugün ise onu devirmeye çalışanlarla kol koladırlar. Buna da siyaset diyorlar. Siyaset kaypaklık, döneklik, vefasızlık ve dost satmaksa lanet olsun siyasete. Böyle bir siyasetin insanlığı götüreceği yer karanlık uçurumlardır.
Sivil siyaset ve sivil toplum örgütleri AKP’nin Libya’da iç savaş başlatan silahlı isyancılara bizim cebimizden yaptığı yarım katrilyonluk yardımın hesabını sormalıdır. Hiçbir neden AKP’nin bizim paramızla bu şekilde hovardalık yapmasını haklı gösteremez.
Recep Tayyip Erdoğan hep böyle saltanat sürdüreceğini sanıyorsa yanılıyor. Umarım bir gün gelecek, yakın tarihteki pek çok örneklerde görüldüğü gibi tüm yaptıklarının hesabını tek tek verecek.
Saygılarımla
24 Ağustos 2011
Mahmut ALINAK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder