2 Ağustos 2011 Salı
HAMA VE TERAVİH NAMAZI
Mikdat Abuzer
1 Ağustos 2011
Suriye eli kanlı şebekelerle mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Bir karşı-devrim hareketi, “Allahu Ekber” çığlıklarıyla birlikte, ABD-İsrail ve Siyonist Araplar tarafından desteklenen “yaratıcı anarşi”, komşumuzun direnme hattını, halkı yönetimini teslim almaya uğraşıyor. Bu girişimler her adımda büyük bir iflas ve halkın tepkisiyle yüz yüze kalıyor. Suriye’nin halkçı yönetimi, reformlarını kararlılıkla sürdürürken, eli kanlı canilerle de mücadele etmesi çok normal; bölge halkları ve direnme güçleri adına ödenen bu kefaret, Suriye’nin önemi ve bölge dengelerindeki merkezi rolünü yeterince açığa vuruyor. Suriye, 40 yıldır bu geleneğin yol haritasıyla başı dik duruyor.
Bu makale esasında bir video görüntüsü ve son olayların yorumlanması üzerine kaleme alındı.Ramazanın ilk gününden itibaren dünya basınına yalan ve abartılarla yansıtılmaya çalışılan hama kenti olayları ve devletin almakta olduğu önlemler, beraberinde ele geçen suç şebekelerinin video kayıtlarıyla tescilli cürümlerini yansıtan videoların da basına yansımasına yol açtı. Kendi aralarında kahramanlık edalarıyla dolaştırdıkları, övüne övüne bitiremedikleri cürümlerini yansıtan bu video, bir insanın seyrederken bile içinin daralıp, bunalmasına yetip artıyor.
Önce videoyu izleyin
http://www.facebook.com/video/video.php?v=145893108826512&oid=159069544166340#!/video/video.php?v=263653033649078&oid=207005062651900&comments
Görüntüleri sindirmeye çalışın. Bir Pikap arabanın yük bindirme kısmında kanlar içinde, boğazları kesilmiş sivil ve güvenlik güçlerinden gençlerin hiçbir dine ve inanca sığmayan üst üste yığılışlarına bakın. Sonra karga tulumba sürüklenip “Allahu ekber” nidaları arasında şuursuz şebekelerin cesetleri boş çuval gibi Asi nehrine atışlarını görün. “bunlar Asker mi?” diye soruşlarından da anlaşılan neyi kimi neden öldürdüklerini bilmeyen bu eli kanlı zalimlerin ne yapmak istediklerini düşünün. Asi nehrinin kana bürünüşünü, cesetlerin su yüzünde çalılıklara takılışını görün. Katlettikleri insanların “yilan dini” diyerek inançlarına küfürleri dinleyin. Bunlar gibi eli kanlı şebekelerin elinde katledilen rahmetli Turan Dursun’un “Din Bu” deyişini hatırlayın. Bu vahşeti nereye oturtacağınıza karar vermediyseniz, üzerinde durmayın, her an sizin de, yakınlarınızın da toplu kıyımla aynı duruma düşebileceğinizi düşünerek, sadece önlem almaya, bu duruma düşenlere yardımcı olmaya hazır olun diyeceğim.
Kendinize geldiyseniz, yorumumu okuyun.
Bu vahşet, Suriye'de olan olayların çirkin iç yüzünü anlatmaya yeter de artar. Suriye'nin halkçı yönetimi, ülkesinin ve halkının ihtiyacı olan demokratikleşme çabalarını, reformlarını hızla yarine getirirken önü kesilmek isteniyor. işte Beşşar Esad’ın devrim gibi reformları, muhaliflerin talepleri çok aşan ve resmileşerek yürürlüğe geçen kararları sırasıyla şunlardır;
1.Kürtlerin vatandaşlık hakkı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi no:49 7 Nisan 2011
2.Sıkıyönetimin yasalarının tümden ilgası 21 Nisan 2011
3.DGM kaldırıldı 21 Nisan 2011
4.Gösteri ve yürüyüşleri serbestçe düzenlemesi kanunun 21 Nisan 2011
5.Siyasilerin de dahil olduğu Genel af ( uyuşturucu, silah kaçakçılığı, fuhuş vb. suçlar hariç) 31 Mayıs 2011
6.Genel af’a ek (kapsamının genişletilmesi) 20 Haziran 2011
7. Siyasi Partiler yasası 25 Temmuz 2011
8. Seçim kanunu (seçim idaresinin yönetimden bağımsızlaştırılması ve adli mercilerle yürütmesi) 26 Temmuz 2011
9. MAHALLİ İDARE KANUNU 31 Temmuz 2011
10. Basın yayın kanunu (hazırlıkları tamamlandı onay bekliyor)
Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinden de yararlanarak, halkın en demokratik ve en özgür şekilde siyasal, sosyal yaşamını düzenlemek, iktidarın seçimlerle barış içinde değişimini sağlamak, çoğulcu ve katılımca yeniden yapılanmayı sağlamak amacıyla alınan bu kararlar, Suriye’yi bölgenin en demokratik ülkesi haline getireceği açıktır. Yönetimin kendi eliyle giriştiği reform çabası, bir güç belirtisi olarak gündeme geldi. Bu bir atılım, olayların etkisi altında kalma değil halkı yönetimin halkı için attığı ileri bir adımdır; iktidar halka aitse, bu olayların baskısı altında geri bir adım değil, tersine halk için ileri bir adım atmaktır.
Suriye Beşşar Esad’la, yeniden yapılandırılıyor. Bunun başarılabileceği gösteriliyor. Bu nedenle, sahte “özgürlük” söylemiyle ortalığı kana bulayan şebekeler, Amerikan-İsrail’in bölgedeki projeleri için bu reformların yolunu kesmeye ve ne yapılırsa yapılsın direnen yönetimi yıkmaya çalışıyorlar. Bu konumlarıyla, yaptıkları cinnet türü vahşetle de ülkelerine ihanet ediyorlar.
Sahnelenen olaylar “Yaratıcı Anarşi”nini ikamesidir. Bu ise Büyük Ortadoğu Projesidir (BOP). Suriye’nin halkçı yönetimi tüm bölge halklarını çıkarı için bu projeyi direniyor ve kefaret ödüyor.
Bu video, ortaçağ karanlıklarının ölüm süreçlerini yansıtıyor. Örümcek akılların vahşetini yansıtıyor. Bu şebekeler, İnsanları öldürmekle kalmıyorlar, aynı zamanda "hedir demmu" diye boğazları kesilerek kanlarının akıtılmasını ibadetin bir türü sayıyorlar; kurşunla öldürmek yetmiyor, mutlaka koyun gibi bıçakla boğazının kesilmesi gerekiyor. “Hedir demmu” ancak böyle ifa edilmiş oluyor. Bu şebekelerin dini budur. Katledilenin vatanın birlinden ve güvenliğinden yana olmaları bu cürüm için yetiyor. Buna fetva veren çılgınların varlığı da tabloyu tamamlayan bir unsur oluyor. Katledip, boğazını kesip, cesedi parçalayarak Asi nehrine atmayı bir eğlence haline getiren vahşetin adı ne siyaset ne din olabilir. Suriye’de yapılmak istenenlerin özeti budur.
Oysa devlet, sivillere zarar vermemek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bu nedenle de, Suriye güvenlik güçleri ve ordu Hama kentine girmedi. Uluslar arası medyanın abartma ve yalan kurgularla örgülü yayınları bu konuda da ahlaksızca devam ediyor. Ne Hama’ya giriş haberleri ne de sivil ölümleriyle ilgili tek bir doğru haber vermeyen bu medyanın, her gün farklı ölü sayısı vermesi, her gün çelişkili açıklamalarla, uydurma videolarla olayları saptırması kar etmiyor. Yalan her defasında, belgeleriyle, kanıtlarıyla iflas etmeye devam ediyor.
Devlet sivilleri korumak için, sadece bölgeyi kuşatarak bekliyor. Giriş çıkışları kontrol ediyor ve silahlı şebekeleri zararsız hale getirmeye çalışıyor. Büyük şehirleri birbirine bağlayan tüm insanların yararlandığı otoyolları güven altına alıyor, yol kesen eşkıyaların sivillere ve güvenlik görevlilerine ölüm kusan namlularını susturuyor.
Dünyanın hiç bir devletinde tanınması mümkün olmayan bir toleransla davranın Suriye yönetimi, vatandaşı korumaya çalışıyor. Beşşar Esad'ın talimatıyla kanlı baskınlara başvurulmuyor. Buna karşı ölüm kusmaya devam eden şebekeler, halkın sabrını sonuna kadar zorlamış oluyor; halk yönetime bu şebekelerin temizlenmesi için daha hızlı davranmaya, “olacaklar ne ise olsun” diyerek çağrı yapıyor. Buna rağmen devlet halkın zarar görmemesi için, sabırla eli silahlı şebekeleri susturmaya çalışıyor.
Yönetimin ortaya koyduğu bu dev ıslahat adımlarını, bu devleti tamamen yeniden yapılandıran reformları hiçe sayanların ne siyasi bir talepleri, ne de siyasetle ilgileri olmadığı gün geçtikçe açıkça ortaya çıkmış oluyor. Bunlar sadece dış güçlerin kuklaları olarak cürüm işliyorlar. Halkın yararına olduğunu bildikleri reformların hayata geçmesini engellemeye çalışıyorlar. Olayın önü arkası budur.
Son not ise, ülkeyi ramazan ayı boyunca kana boyayacaklarını, halkın teravih namazından çıkışında, her gün isyan yaşanacağını, yönetimi yıkacağını sananlara karşı halkın gösterdiği tavır bu iddiaların ayakaltında ezildiğini gösteriyor. Böylece bir kez daha halkın ve özellikle inanan insanların bunlara yüz vermediğini, yönetiminin arkasında durmaya kararlıca devam ettiğini gösterdi. Ülke genelinde yapılan teravih namazları ibadetin gerektirdiği barışla başlayıp, barışla devam ederek bitmektedir.
Teravih bu çapulcuların, bu din bezirganlarının son şansıydı. O da halkın, inançlı insanların, ibadeti barış,sevgi ve tanrıyla kulu arasındaki bir ilişki olarak görenlerin sert şamarları altında başlarına yıkılmış oldu. Tüm çılgın çağrılarına karşı dönüp bakan bile olmadı. Onlar sadece insan katliyle lekeli akıllarına, Suriye’nin inançlı, uygar insanlarının vereceği tek bir cevap vardı; o da milyonlar üzerine milyonları ekleyerek meydanlarda olduğu kadar camilerde de halkçı yönetiminin yanında olduğunu ilandır. 23 milyon insan, eli kanlı şebekelere karşı bir kez daha, Ramazan ayının tüm kutsiyeti içinde son sözünü camilerden, teravih namazlarından da tekrarla söyledi; halkçı yönetiminin desteklediğini, sonuna kadar da arkasında olduğunu söyledi. Bu tutum tüm dünyaya bir mesajdı. Özellikle, Amerika’ya, İsrail’e, Siyonist Araplara ve onların kuklası şebekelere karşı sert bir cevaptı.
Suriye halkı Teravih namazını bir ülke bütünlüğü için dua süreci olarak ilan etti. Dini siyasete alet edebileceklerini sananların, ilk hamlede mezhep ayrımcılığı üzerine geliştirdikleri komplolarının çökmesi üzerine, ikinci hamlede Teravih namazını kullanma çabaları da başlarına yıkılmış oldu. Suriye tüm oyunları bozarak ilerlemeye, daha çok özgür ve demokrat bir ülke olma yolunda hızlı ivmesiyle başarılarını ikame etmeye devam ediyor.
Son not: bu yazının son satırlarını yazarken, TV ekranlarından yeni bir video da yayın girdi. Bu yeni videoda silahlı çeteleri tüm çıplaklığıyla, ellerindeki silahlarıyla, kurşun yağdırıp, kamu ve özel mülkleri yakıp yıkmalarıyla, sivillere ve güvenlik görevlilerini çapraz ateş vahşetleriyle göstermektedir. Tanrıya ibadet ve barışçıl gösteri hikayesi de bu görüntülerle bir kez daha yalandan ibaret olduğu belgelenmiş oldu.
1 Ağustos 2011
Suriye eli kanlı şebekelerle mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Bir karşı-devrim hareketi, “Allahu Ekber” çığlıklarıyla birlikte, ABD-İsrail ve Siyonist Araplar tarafından desteklenen “yaratıcı anarşi”, komşumuzun direnme hattını, halkı yönetimini teslim almaya uğraşıyor. Bu girişimler her adımda büyük bir iflas ve halkın tepkisiyle yüz yüze kalıyor. Suriye’nin halkçı yönetimi, reformlarını kararlılıkla sürdürürken, eli kanlı canilerle de mücadele etmesi çok normal; bölge halkları ve direnme güçleri adına ödenen bu kefaret, Suriye’nin önemi ve bölge dengelerindeki merkezi rolünü yeterince açığa vuruyor. Suriye, 40 yıldır bu geleneğin yol haritasıyla başı dik duruyor.
Bu makale esasında bir video görüntüsü ve son olayların yorumlanması üzerine kaleme alındı.Ramazanın ilk gününden itibaren dünya basınına yalan ve abartılarla yansıtılmaya çalışılan hama kenti olayları ve devletin almakta olduğu önlemler, beraberinde ele geçen suç şebekelerinin video kayıtlarıyla tescilli cürümlerini yansıtan videoların da basına yansımasına yol açtı. Kendi aralarında kahramanlık edalarıyla dolaştırdıkları, övüne övüne bitiremedikleri cürümlerini yansıtan bu video, bir insanın seyrederken bile içinin daralıp, bunalmasına yetip artıyor.
Önce videoyu izleyin
http://www.facebook.com/video/video.php?v=145893108826512&oid=159069544166340#!/video/video.php?v=263653033649078&oid=207005062651900&comments
Görüntüleri sindirmeye çalışın. Bir Pikap arabanın yük bindirme kısmında kanlar içinde, boğazları kesilmiş sivil ve güvenlik güçlerinden gençlerin hiçbir dine ve inanca sığmayan üst üste yığılışlarına bakın. Sonra karga tulumba sürüklenip “Allahu ekber” nidaları arasında şuursuz şebekelerin cesetleri boş çuval gibi Asi nehrine atışlarını görün. “bunlar Asker mi?” diye soruşlarından da anlaşılan neyi kimi neden öldürdüklerini bilmeyen bu eli kanlı zalimlerin ne yapmak istediklerini düşünün. Asi nehrinin kana bürünüşünü, cesetlerin su yüzünde çalılıklara takılışını görün. Katlettikleri insanların “yilan dini” diyerek inançlarına küfürleri dinleyin. Bunlar gibi eli kanlı şebekelerin elinde katledilen rahmetli Turan Dursun’un “Din Bu” deyişini hatırlayın. Bu vahşeti nereye oturtacağınıza karar vermediyseniz, üzerinde durmayın, her an sizin de, yakınlarınızın da toplu kıyımla aynı duruma düşebileceğinizi düşünerek, sadece önlem almaya, bu duruma düşenlere yardımcı olmaya hazır olun diyeceğim.
Kendinize geldiyseniz, yorumumu okuyun.
Bu vahşet, Suriye'de olan olayların çirkin iç yüzünü anlatmaya yeter de artar. Suriye'nin halkçı yönetimi, ülkesinin ve halkının ihtiyacı olan demokratikleşme çabalarını, reformlarını hızla yarine getirirken önü kesilmek isteniyor. işte Beşşar Esad’ın devrim gibi reformları, muhaliflerin talepleri çok aşan ve resmileşerek yürürlüğe geçen kararları sırasıyla şunlardır;
1.Kürtlerin vatandaşlık hakkı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi no:49 7 Nisan 2011
2.Sıkıyönetimin yasalarının tümden ilgası 21 Nisan 2011
3.DGM kaldırıldı 21 Nisan 2011
4.Gösteri ve yürüyüşleri serbestçe düzenlemesi kanunun 21 Nisan 2011
5.Siyasilerin de dahil olduğu Genel af ( uyuşturucu, silah kaçakçılığı, fuhuş vb. suçlar hariç) 31 Mayıs 2011
6.Genel af’a ek (kapsamının genişletilmesi) 20 Haziran 2011
7. Siyasi Partiler yasası 25 Temmuz 2011
8. Seçim kanunu (seçim idaresinin yönetimden bağımsızlaştırılması ve adli mercilerle yürütmesi) 26 Temmuz 2011
9. MAHALLİ İDARE KANUNU 31 Temmuz 2011
10. Basın yayın kanunu (hazırlıkları tamamlandı onay bekliyor)
Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinden de yararlanarak, halkın en demokratik ve en özgür şekilde siyasal, sosyal yaşamını düzenlemek, iktidarın seçimlerle barış içinde değişimini sağlamak, çoğulcu ve katılımca yeniden yapılanmayı sağlamak amacıyla alınan bu kararlar, Suriye’yi bölgenin en demokratik ülkesi haline getireceği açıktır. Yönetimin kendi eliyle giriştiği reform çabası, bir güç belirtisi olarak gündeme geldi. Bu bir atılım, olayların etkisi altında kalma değil halkı yönetimin halkı için attığı ileri bir adımdır; iktidar halka aitse, bu olayların baskısı altında geri bir adım değil, tersine halk için ileri bir adım atmaktır.
Suriye Beşşar Esad’la, yeniden yapılandırılıyor. Bunun başarılabileceği gösteriliyor. Bu nedenle, sahte “özgürlük” söylemiyle ortalığı kana bulayan şebekeler, Amerikan-İsrail’in bölgedeki projeleri için bu reformların yolunu kesmeye ve ne yapılırsa yapılsın direnen yönetimi yıkmaya çalışıyorlar. Bu konumlarıyla, yaptıkları cinnet türü vahşetle de ülkelerine ihanet ediyorlar.
Sahnelenen olaylar “Yaratıcı Anarşi”nini ikamesidir. Bu ise Büyük Ortadoğu Projesidir (BOP). Suriye’nin halkçı yönetimi tüm bölge halklarını çıkarı için bu projeyi direniyor ve kefaret ödüyor.
Bu video, ortaçağ karanlıklarının ölüm süreçlerini yansıtıyor. Örümcek akılların vahşetini yansıtıyor. Bu şebekeler, İnsanları öldürmekle kalmıyorlar, aynı zamanda "hedir demmu" diye boğazları kesilerek kanlarının akıtılmasını ibadetin bir türü sayıyorlar; kurşunla öldürmek yetmiyor, mutlaka koyun gibi bıçakla boğazının kesilmesi gerekiyor. “Hedir demmu” ancak böyle ifa edilmiş oluyor. Bu şebekelerin dini budur. Katledilenin vatanın birlinden ve güvenliğinden yana olmaları bu cürüm için yetiyor. Buna fetva veren çılgınların varlığı da tabloyu tamamlayan bir unsur oluyor. Katledip, boğazını kesip, cesedi parçalayarak Asi nehrine atmayı bir eğlence haline getiren vahşetin adı ne siyaset ne din olabilir. Suriye’de yapılmak istenenlerin özeti budur.
Oysa devlet, sivillere zarar vermemek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bu nedenle de, Suriye güvenlik güçleri ve ordu Hama kentine girmedi. Uluslar arası medyanın abartma ve yalan kurgularla örgülü yayınları bu konuda da ahlaksızca devam ediyor. Ne Hama’ya giriş haberleri ne de sivil ölümleriyle ilgili tek bir doğru haber vermeyen bu medyanın, her gün farklı ölü sayısı vermesi, her gün çelişkili açıklamalarla, uydurma videolarla olayları saptırması kar etmiyor. Yalan her defasında, belgeleriyle, kanıtlarıyla iflas etmeye devam ediyor.
Devlet sivilleri korumak için, sadece bölgeyi kuşatarak bekliyor. Giriş çıkışları kontrol ediyor ve silahlı şebekeleri zararsız hale getirmeye çalışıyor. Büyük şehirleri birbirine bağlayan tüm insanların yararlandığı otoyolları güven altına alıyor, yol kesen eşkıyaların sivillere ve güvenlik görevlilerine ölüm kusan namlularını susturuyor.
Dünyanın hiç bir devletinde tanınması mümkün olmayan bir toleransla davranın Suriye yönetimi, vatandaşı korumaya çalışıyor. Beşşar Esad'ın talimatıyla kanlı baskınlara başvurulmuyor. Buna karşı ölüm kusmaya devam eden şebekeler, halkın sabrını sonuna kadar zorlamış oluyor; halk yönetime bu şebekelerin temizlenmesi için daha hızlı davranmaya, “olacaklar ne ise olsun” diyerek çağrı yapıyor. Buna rağmen devlet halkın zarar görmemesi için, sabırla eli silahlı şebekeleri susturmaya çalışıyor.
Yönetimin ortaya koyduğu bu dev ıslahat adımlarını, bu devleti tamamen yeniden yapılandıran reformları hiçe sayanların ne siyasi bir talepleri, ne de siyasetle ilgileri olmadığı gün geçtikçe açıkça ortaya çıkmış oluyor. Bunlar sadece dış güçlerin kuklaları olarak cürüm işliyorlar. Halkın yararına olduğunu bildikleri reformların hayata geçmesini engellemeye çalışıyorlar. Olayın önü arkası budur.
Son not ise, ülkeyi ramazan ayı boyunca kana boyayacaklarını, halkın teravih namazından çıkışında, her gün isyan yaşanacağını, yönetimi yıkacağını sananlara karşı halkın gösterdiği tavır bu iddiaların ayakaltında ezildiğini gösteriyor. Böylece bir kez daha halkın ve özellikle inanan insanların bunlara yüz vermediğini, yönetiminin arkasında durmaya kararlıca devam ettiğini gösterdi. Ülke genelinde yapılan teravih namazları ibadetin gerektirdiği barışla başlayıp, barışla devam ederek bitmektedir.
Teravih bu çapulcuların, bu din bezirganlarının son şansıydı. O da halkın, inançlı insanların, ibadeti barış,sevgi ve tanrıyla kulu arasındaki bir ilişki olarak görenlerin sert şamarları altında başlarına yıkılmış oldu. Tüm çılgın çağrılarına karşı dönüp bakan bile olmadı. Onlar sadece insan katliyle lekeli akıllarına, Suriye’nin inançlı, uygar insanlarının vereceği tek bir cevap vardı; o da milyonlar üzerine milyonları ekleyerek meydanlarda olduğu kadar camilerde de halkçı yönetiminin yanında olduğunu ilandır. 23 milyon insan, eli kanlı şebekelere karşı bir kez daha, Ramazan ayının tüm kutsiyeti içinde son sözünü camilerden, teravih namazlarından da tekrarla söyledi; halkçı yönetiminin desteklediğini, sonuna kadar da arkasında olduğunu söyledi. Bu tutum tüm dünyaya bir mesajdı. Özellikle, Amerika’ya, İsrail’e, Siyonist Araplara ve onların kuklası şebekelere karşı sert bir cevaptı.
Suriye halkı Teravih namazını bir ülke bütünlüğü için dua süreci olarak ilan etti. Dini siyasete alet edebileceklerini sananların, ilk hamlede mezhep ayrımcılığı üzerine geliştirdikleri komplolarının çökmesi üzerine, ikinci hamlede Teravih namazını kullanma çabaları da başlarına yıkılmış oldu. Suriye tüm oyunları bozarak ilerlemeye, daha çok özgür ve demokrat bir ülke olma yolunda hızlı ivmesiyle başarılarını ikame etmeye devam ediyor.
Son not: bu yazının son satırlarını yazarken, TV ekranlarından yeni bir video da yayın girdi. Bu yeni videoda silahlı çeteleri tüm çıplaklığıyla, ellerindeki silahlarıyla, kurşun yağdırıp, kamu ve özel mülkleri yakıp yıkmalarıyla, sivillere ve güvenlik görevlilerini çapraz ateş vahşetleriyle göstermektedir. Tanrıya ibadet ve barışçıl gösteri hikayesi de bu görüntülerle bir kez daha yalandan ibaret olduğu belgelenmiş oldu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder