11 Haziran 2011 Cumartesi
ATEŞİN ÜZERİNE BENZİN DÖKMEK
Mustafa Köse
11 Mayıs 2011
Tam böyle oluyor. Suriye’deki gelişmeler üzerine aldığımız tutum sanki bu örneğe çok uyuyor. Şahsen bu durum beni kaygılandırıyor. Çok korkutuyor. Zira endişelenmek için yeterli sebepler var.
Hatay’da yaşıyor olmak buna yeter. Dibinizde yakılan ateş doğal olarak sizi ürkütür. Ayrıca çok uzun yallara dayalı ve sürekli diri tutulan ‘’Hatay Alevileri ile Suriye fobisi.Ayrıca yeri gelince kullanılan Alevi-Sünni düşmanlığı’’kaygıları nasıl arttırmaz!
Siyaset uzmanı olmaya gerek yok. Herkes biliyor ki soğuk savaş döneminde birbiriyle sorunlu ülkeler boş durmadı. Her ülke sorunlu bulunduğu ülkenin bazı zaaflarını kullanmıştır. Elini bu zaaflara sokmuştur. Ve herkes biliyor ki Suriye ülkemize karşı PKK kartını kullanmıştır. Buna karşı bizim de ‘’Müslüman kardeşleri’’desteklediğimiz söyleniyor.
Abdullah Öcalan Suriye’den çıkartılıp teslim edilince bu zaafların bir ayağı kesildi. Ancak Müslüman kardeşlerin ayağı diri kaldıysa bu tehlikedir. Acaba bugün yaşananlar bu ayağın diri tutulmasının zaafı mı? Bu böyle ise bizim için ciddi bir tehdittir. Dolayısıyla ciddi bir sorunumuz var demektir.
Tüm bunlara rağmen artık küresel bir dünyada yaşıyoruz. Küresel dünya şartlarında bu tür oyunlar geride kalmış olmalıdır. Nitekim AKP bu alanda olumlu ve doğru adımlar atmıştır. Komşularla sıfır problem yaklaşımı çok yerinde olmuştur. Bizi çevreleyen bütün komşularımızla gerilim düşmüş ortak arayışlar başlamıştır. Tehdide dayalı konsept yerini ticarete dayalı ilişki öne geçmiştir. İyi komşuluğun refleksleri her yerde görülmüştür. Yakın zamana kadar Suriye caddelerini Erdoğan-Beşşar posterleri doldurmuştu. İki ülke arasında ‘’vizeli’’giriş kaldırılmıştır. Şimdi ne oldu? Neden oldu? Bunun üzerine oturup düşünmeli ve barışa doğru adımlara sahip çıkmalı. Daha dün başbakanımız, ‘’Beşşar önerdiğim reformları yaptı diye ona teşekkür’’ediyorum diyordu. Reformlar neden karşılık görmedi. Birden ne değişti. Bunu sadece Suriye’nin tutumuna bağlamak doğru olur mu? Bence doğru olmaz. Adil de olmaz. Bu artık çocukların da bildiği başka bir şeydir. Bu şey, gerilim ve çatışmalardan beslenen odakların bir müdahalesidir.
Elbette ve hala Suriye çağdaş bir demokrasi ölçüsünden çok uzaktır. Suriye’nin mesafe alması gereken elbette epey yol var. Suriye başta kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekiyor. Çağdaş demokrasiye sahip olmayan bir ülkeyle komşu olmak elbette tercih edilmez. Ve sorunludur. Ancak bunun değişmesi düzelmesinin yolları başkadır. Bu uzun ve itina isteyen bir iştir. Bir ilişkiler ağıdır. Suriye’nin bunu mutlaka başarması lazım.Toplumsal barışını sağlamalıdır. Bize düşen görev ona bu yolda yardımcı olmaktır. Doğru olan budur.
Saddam’ın Halepçe katliamından kaçan Kürtleri ile Suriye’den kaçanları aynı kefeye koymak ve aynı muameleyi göstermek yerinde midir? Bu iki vakanın ortak yönleri var mıdır? Elbette ortak yönleri var.Bu yön şiddetten korkmaktır. Çoluk çocuk bundan kaçarak bir yere sığınmaktır. Canlarını kurtarmaktır. Ancak farklı yönler de çok önemli. Oradaki Kürtler bir olay yapmamışlardı. Sadece Kürt oldukları için zulme uğramışlardı. Barındıkları yerleşim yerlerinde zehirli bombalarla öldürüldü. Küçük büyük hunharca yok edildi. Suriye’den kaçanların durumu farklı.Olaylara karışıyor, ailelerini getirip tekrar geriye gidiyorlar. Sığınmaktan ziyade ailelerini güvence altına alıp tekrar olay yaratmaya dönüyorlar. Bunun böyle olduğu görülüyor ve biliniyor. Buna dur demek lazım.Olayların tarafı olmamak lazım. Bu bize pahalıya mal olur. Her gün binlerce insanımız gidip geliyor. Ekmek parası kazanmaya çalışıyor. Suriye’de demokrasi olacaksa bu kendi içindeki insanların mücadeleyle kendi topraklarındaki direnmeyle olur. Bizim ülkeyi ‘’arka bahçe’’kullanarak olmaz. Buna kimsenin hakkı olmamalı.Buna izin verilmemelidir.
Henüz iş işten geçmiş değil. Yapılacak şeyler tükenmedi. Başta iki ülkenin temsilcileri bir araya gelip önce ateşi söndürmeli. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı. Provokasyonlar boşa çıkarılmalı. Gereksiz yere insanlar ölmemeli. Çünkü her ölüm teröre davetiye demektir. Her ölü can, gelecek düşmanlığın tohumu demektir. Er geç barış içinde ve birlikte yaşanacak. Aklın yolunu seçmek lazım.Netice itibariyle ölenlere yazık kalanlara zulüm oluyor.
Kendi adıma ben herkesle ve barış içinde yaşamak istiyorum. Korkmadan. Ürkmeden yaşamak istiyorum. Çoluk çocuğumu güvende hissetmek istiyorum. Sadece benim değil bu herkesin de en doğal hakkıdır.
Mustafa Köse
Mkose1955@hotmail.com
11 Mayıs 2011
Tam böyle oluyor. Suriye’deki gelişmeler üzerine aldığımız tutum sanki bu örneğe çok uyuyor. Şahsen bu durum beni kaygılandırıyor. Çok korkutuyor. Zira endişelenmek için yeterli sebepler var.
Hatay’da yaşıyor olmak buna yeter. Dibinizde yakılan ateş doğal olarak sizi ürkütür. Ayrıca çok uzun yallara dayalı ve sürekli diri tutulan ‘’Hatay Alevileri ile Suriye fobisi.Ayrıca yeri gelince kullanılan Alevi-Sünni düşmanlığı’’kaygıları nasıl arttırmaz!
Siyaset uzmanı olmaya gerek yok. Herkes biliyor ki soğuk savaş döneminde birbiriyle sorunlu ülkeler boş durmadı. Her ülke sorunlu bulunduğu ülkenin bazı zaaflarını kullanmıştır. Elini bu zaaflara sokmuştur. Ve herkes biliyor ki Suriye ülkemize karşı PKK kartını kullanmıştır. Buna karşı bizim de ‘’Müslüman kardeşleri’’desteklediğimiz söyleniyor.
Abdullah Öcalan Suriye’den çıkartılıp teslim edilince bu zaafların bir ayağı kesildi. Ancak Müslüman kardeşlerin ayağı diri kaldıysa bu tehlikedir. Acaba bugün yaşananlar bu ayağın diri tutulmasının zaafı mı? Bu böyle ise bizim için ciddi bir tehdittir. Dolayısıyla ciddi bir sorunumuz var demektir.
Tüm bunlara rağmen artık küresel bir dünyada yaşıyoruz. Küresel dünya şartlarında bu tür oyunlar geride kalmış olmalıdır. Nitekim AKP bu alanda olumlu ve doğru adımlar atmıştır. Komşularla sıfır problem yaklaşımı çok yerinde olmuştur. Bizi çevreleyen bütün komşularımızla gerilim düşmüş ortak arayışlar başlamıştır. Tehdide dayalı konsept yerini ticarete dayalı ilişki öne geçmiştir. İyi komşuluğun refleksleri her yerde görülmüştür. Yakın zamana kadar Suriye caddelerini Erdoğan-Beşşar posterleri doldurmuştu. İki ülke arasında ‘’vizeli’’giriş kaldırılmıştır. Şimdi ne oldu? Neden oldu? Bunun üzerine oturup düşünmeli ve barışa doğru adımlara sahip çıkmalı. Daha dün başbakanımız, ‘’Beşşar önerdiğim reformları yaptı diye ona teşekkür’’ediyorum diyordu. Reformlar neden karşılık görmedi. Birden ne değişti. Bunu sadece Suriye’nin tutumuna bağlamak doğru olur mu? Bence doğru olmaz. Adil de olmaz. Bu artık çocukların da bildiği başka bir şeydir. Bu şey, gerilim ve çatışmalardan beslenen odakların bir müdahalesidir.
Elbette ve hala Suriye çağdaş bir demokrasi ölçüsünden çok uzaktır. Suriye’nin mesafe alması gereken elbette epey yol var. Suriye başta kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekiyor. Çağdaş demokrasiye sahip olmayan bir ülkeyle komşu olmak elbette tercih edilmez. Ve sorunludur. Ancak bunun değişmesi düzelmesinin yolları başkadır. Bu uzun ve itina isteyen bir iştir. Bir ilişkiler ağıdır. Suriye’nin bunu mutlaka başarması lazım.Toplumsal barışını sağlamalıdır. Bize düşen görev ona bu yolda yardımcı olmaktır. Doğru olan budur.
Saddam’ın Halepçe katliamından kaçan Kürtleri ile Suriye’den kaçanları aynı kefeye koymak ve aynı muameleyi göstermek yerinde midir? Bu iki vakanın ortak yönleri var mıdır? Elbette ortak yönleri var.Bu yön şiddetten korkmaktır. Çoluk çocuk bundan kaçarak bir yere sığınmaktır. Canlarını kurtarmaktır. Ancak farklı yönler de çok önemli. Oradaki Kürtler bir olay yapmamışlardı. Sadece Kürt oldukları için zulme uğramışlardı. Barındıkları yerleşim yerlerinde zehirli bombalarla öldürüldü. Küçük büyük hunharca yok edildi. Suriye’den kaçanların durumu farklı.Olaylara karışıyor, ailelerini getirip tekrar geriye gidiyorlar. Sığınmaktan ziyade ailelerini güvence altına alıp tekrar olay yaratmaya dönüyorlar. Bunun böyle olduğu görülüyor ve biliniyor. Buna dur demek lazım.Olayların tarafı olmamak lazım. Bu bize pahalıya mal olur. Her gün binlerce insanımız gidip geliyor. Ekmek parası kazanmaya çalışıyor. Suriye’de demokrasi olacaksa bu kendi içindeki insanların mücadeleyle kendi topraklarındaki direnmeyle olur. Bizim ülkeyi ‘’arka bahçe’’kullanarak olmaz. Buna kimsenin hakkı olmamalı.Buna izin verilmemelidir.
Henüz iş işten geçmiş değil. Yapılacak şeyler tükenmedi. Başta iki ülkenin temsilcileri bir araya gelip önce ateşi söndürmeli. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı. Provokasyonlar boşa çıkarılmalı. Gereksiz yere insanlar ölmemeli. Çünkü her ölüm teröre davetiye demektir. Her ölü can, gelecek düşmanlığın tohumu demektir. Er geç barış içinde ve birlikte yaşanacak. Aklın yolunu seçmek lazım.Netice itibariyle ölenlere yazık kalanlara zulüm oluyor.
Kendi adıma ben herkesle ve barış içinde yaşamak istiyorum. Korkmadan. Ürkmeden yaşamak istiyorum. Çoluk çocuğumu güvende hissetmek istiyorum. Sadece benim değil bu herkesin de en doğal hakkıdır.
Mustafa Köse
Mkose1955@hotmail.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder