21 Eylül 2009 Pazartesi
ALİ ÇAKMAKLI'NIN YEĞENİ ZEKİ BAYTERİN'İN MEKTUPLARI VE CEVAPLAR
Zeki Bayterin’in 1. Mektubu (25 Haziran 2009):
merhaba,
Ben ali Çakmaklı'nın yiğeni Zeki Bayterin bir gün seninle yazışacağımı hiç düşünemezdim gelişmeleri gördükçe gerekli buldum o yüzden yazıyorum Engin Erkiner’in sitesine hastaneden kaçış olayını ben yazdım resimleri ben gönderdim onları değerlendirip sık sık yazmamı istedikleri halde bundan sonra yazacaklarımın kendi kötülerine dokunacağını düşünerek bu işten vazgeçtiklerini gördüm.
Bugün senin için yazı yazanları hiç tanımasam da içlerinde tanıdıklarım var ali hocanın adını ağzına alma hakkı olmayan miras yediler var ben herkesten çok sana 28 yıldır tepkili olan birisi olarak sürecin düşüncelerimi değiştirdiğini Ali Çakmaklı yerinde yatsın varsa yoldaşları sahip çıksın kendini ispat edemeyenlerde uzak dursun çünkü o yakın tanıdığımız insanların yağmurun yağdığı yere tarla çektiğini işlerine geldiği gibi davrandığını gördüm ne engini şahsen tanırım nede internette karşılaştığım diğerlerini ama tanıdıklarımda var bildiklerimin de sonuna kadar arkasındayım 80 sonrası yaşadıklarımdan sonra duygusal bakmıyorum.
Bu şehirde yıllardır yanlız yaşıyorum o günden bu yana uygun yaşadım bugünde uygun yaşamayanlar ali çakmaklı üzerinden yeniden kendilerine çeki düzen vermek istiyorlar düne kadar lüks yaşamın gerisinde kalmamak için her türlü madrabazlığı yapanlar şimdi ahkam kesiyorlar detaya girersem madrabazlıkları bir kitap yapar ilerleyen zamanlarda anlatacaklarımdan rahatsız olanlar.
Hastaneden kaçış bilgisi ve resimler dışında çok heyecanlı olmalarına rağmen küçük bir sorumdan sonra sanki hiç yokmuşuz gibi davrandılar hayatın içerisinde olmayan kendileridir ali hoca konusunda en yakını olarak beni aydınlatacağın bir bilgi varsa sabırsızlıkla bekliyorum
MİHRAC URAL’IN
ZEKİ BAYTERİN’İN
1.MEKTUBUNA CEVABIDIR. ( 25 Haziran 2009)
Değerli Zeki Bayterin,
Daha önce de kısaca yazıştık. Sana anlatmaya çalıştım. Ancak yazışmamız süreklilik arz etmedi. Ali Çakmaklı olayını tüm yönleriyle bir dosya içinde aktardım. Onu okudunuz mu bilemiyorum. Bu iletiyle gönderiyorum.
Bilmeniz gereken en önemli şey, İtirafçı Engin Erkiner ve MİT ajanı İbrahim Yalçın'ın derdi ne Nebil’dir ne de Ali Çakmaklı'dır. Onlar Mihrac Ural sendromuyla müpteladırlar. Onlarla işim THKP-C(Acilciler) 1.Kongresinde, demokratik bir ortamda, gizli oy açık sayım ve geçmişin aklanmasıyla bitmiştir. Kongre gibi büyük bir kurumun kararı dururken gerisin geriye tartışma yapmak abestir.
Buna rağmen Ali Çakmaklı olayı dahil tüm olaylar tartışıldı. Biz de buna nokta koyduk, yeter artık devrimci harekete zarar veriliyor dedik.
Antakyalıyım ve orta-doğudayım diye kolay suçlama Muhabaratçılğa sarılmaları, bana PKK ya yapılan ithamları hatırlatıyor. PKK de Başkan Öcalan Suriye’de iken aynı suçlamalara muhatap olmuştu. Bunları 93. dosyada da aktardım. Sana gönderiyorum. Bu tür karalamaların tek adresi Özel Harp Dairesidir. Bu suçlamalar, kimseye bir şey kazandırmaz.
İşkencede 21 gün ser verdim sır vermedim. 12 zindanı ülkemde, 6 zindanı yurtdışında alnım ak devirdim. 12 Eylül karanlığından yoldaşlarımı ve örgütümü korumak için güvenli bir liman olarak orta-doğuda kamplar kurdum (PKK; DEV-SOL ve diğer devrimci örgütler gibi) Örgütüme en zor koşullarda kazasız belasız kongre yaptırdım, konferansını da. FKBDC kurucu üyesi yaptım. DevrimciBirlik Platformunun da. Filistin davası için enternasyonalist bir tutum aldık ve savaşlara girdik.
Bu süreçte hatalarımız ve sevaplarımız oldu. Ama tek amacımız ülkemizdi demokrasi ve devrim mücadelesiydi. Bu gün aynı doğrultuda ortak ülkemizin demokrasi mücadelesi için halkımın kimlik haklarının da ele alınması gereklidir dedim. Bunu bir manivela olarak sürece katmalıyız dedim. Bu milliyetçileri kötü sıkıştırdı. Yüzlerini açığa çıkardı.
27 yıldır TKEP’li olan itirafçı Engin Erkiner saldırıya geçti ve hiç tesadüf olmayan 20 yıllık TKEP’li MİT ajanı İbrahim Yalçın’la buluştu. Saldırılar devam etti. Çamur at izi kalsın yapıldı. Bu yöntem bildik Özel Harp Dairesi yöntemiydi.
Ali çakmaklı olayını Nebil olayıyla ilişkilendirip bana saldırmak istediler. Oysa ayrıntılı incelemeler bunun böyle olmadığını gösterdi. Ali Çakmaklı'nın katlinde başka bir olay ve isim çıkabilir gibi. Bu araştırmayı Öner Ödemiş ve Mehmet Yavuz detaylarıyla yapıyor. Bu arkadaşlarla şahsi olarak da görüşebilirsin, ilginç şeyler dinleyeceksin.
Sana şunu son söz olarak belirteyim. Ali çakmaklı çok yakın dostumdu. Ziyaretlerime zindana sık gelip gitti. Konya, Niğde... O anda birlikte ziyarette olanlar da yazıyor, biz çok iyi dost insanlardık. Ama Adana’yı bilirsin, altta kimler kimlerle ne sorunu olur bunu nasıl derhal şiddetle çözmeye çalışır...
Dosyada anlattım ben 10 Ağustosta 1980’de Suriye’deydim ve ne telefon ne elektriğin olduğu bir köydeydim. Ali çakmaklı 23 Eylül 1980’de öldürüldü. Adana’da kim vardı kim yoktu bunu yapan Acilciler miydi yoksa şu aralar belirmeye başlayan başka isimler miydi? Kimseyi suçlamadan çok iyi araştırma yapmak gerek. Bu olayı Mihrac Ural’a havale etmek abestir.
Böyle bir olayın kararını verecek olan Adana’da olmalı ve bu olayı yapanın kendisi olmalıdır. Başka türlü olamazdı. Ali Çakmaklı, 12 Eylül faşizminin bastırdığı bir yerde, herkes kaygı ve dağılma halindeyken katledildi. Bu koşulda özel olarak birini katletmek aklı başında siyasetin yapacağı şey değildir.
Engine gönderdiğin yazını okudum. "Mihrac'ın çevresi"nden söz etmeni anlamadım. Şimdi de sormuyorum. Unutma Mihrac Ural Acilcilerin Genel Sekreteridir. Tüm örgüt benim çevremdir: Ama Ali Çakmaklı olayını yapanlar benim çevrem olamazdı. Bunu örgüte mal eden ve "karanlık adam" yazısını hazırlayanlar bunun vebali altındadır.
Buna rağmen sana da tekrar ediyorum Örgütümün altına imza attığı her şeyin sorumlusuyum kişisel kanaatlerime aykırı olsa da. Zira ben bu örgütün başındayım ve kurumsal işleyişe en çok benim sadık olmam gerekir.
Yazışmak istersen, diyaloga ve bunun olumlu sonuçlarına inanan biri olarak, seninle yeniden yazışırım.
Bu konuda açık ve şeffaf olmalıyız. Kötü söz söylemeden diyalog ahlakına bağlı kalarak her zaman yazışabiliriz.
Gönderdiğin yazıyı blogumda yayınlamamda bir sakınca yoksa yayınlıyorum.
Baki selamlarımla.
Mihrac Ural
25Haziran 2009
Ek ileti:
Değerli Zeki Bayterin,
…
Ali Çakmaklı için vereceğim bilgiler yapılmakta olan kapsamlı araştırmanın bulguları olabilir: Bunun için size iki isim verdim bu arkadaşları her an bulabilirsiniz. Konuşabilirsiniz. Aruzu ederseniz yanıma da gelin, yüz yüze görüşüp konuşalım ben de size, arşivden Ali Çakmaklı'ya ait belgeleri okutayım. Gerçekleri daha yakından izleyin.
Cumali Çakmaklı dayınızı da yakından tanırım, enişteniz sanırım Bülent Tanık'ı da. Cumail'ye bir kanaldan haber gönderdim. "Kanaatlerini değiştirmen için değil, devrimci bir adaletli duruş için karşı tarafı da dinle" dedim. "gel beni yüz yüze dinle ya da yazış" dedim.
Hep söylüyorum, burjuva adalet bile uzun mahkeme sürecinde belge toplanır kanıt aranır. hüküm çıksa bile yargıtay yolu var. devrimciler bunu çok daha aşmalıdır. Duyumla yargısız infaz yapmak onurlu değil. Ali Çakmaklı böyle biri değildi, onu çok çok iyi tanırım. Ona "tıslak Ali" diye takılacak en yakın insanlardan biriydim. Aynı sofrada yedim içtim, Adana çalışmasında ilk gizli evi o tuttu. Zindanda yalnız bırakmadı. İnsaflı olsun bu soysuz ahlaksız insanlar insaflı. Ama nerede. Şimdi mi akıllarına geldi Ali çakmaklı? Bireysel kin için yakıtları mı eksikti...
Ali Çakmaklı'yı kin sofralarına meze yapanları lanetliyorum...
Baki selamlar
Mihrac Ural
25 Haziran 2009.
Zeki Bayterin’in 3. Mektubundan (25 Haziran 2009):
29 yıldır dayımın katili sen ve Kocavezir grubuydu bize böyle öğretenleri işaret ettikleri insanlarla yan yana kol kola çok gördüm
en ağırı 23 eylülde yani yıl dönümlerinde devrimci kurumlar dahil ali hocayı anma metni almıyordu trafik kazasında ölenleri bile bayrak bayrak resimleri asılırken ali hoca dergilerde bile tereddüt ediliyordu çünkü cezalandırılmış biri olarak bakıyorlardı
internette tesadüfen bulduğum ali hocayla ilgili yazıların bulunduğu siteye giriş yapıp yazılarını takip ettim çok heyecanlılardı resim istiyor bazı yazılar bekliyorlardı bende elimde bulunan 3 tane resmini gönderdim ve üzerinde çok durdukları hastaneden kaçış olayını tüm gerçekliğiyle anlattım resim konusuna daha fazla yardım edemeyeceğimi söyleyip kimden yararlanabileceklerini işaret ettim neden yararlanmıyorsunuz diye sordum bilgisayar adabı bumu devrimcilikten bahsedenlerin demokrasi anlayışını size bırakıyorum.
aynılar aynı ayrılar ayrı. son olarak ali hocanın yiğeni olarak benim işim buraya kadar desem de Ahmet’in fabrikadan serdarın, hakanın, kadirin, arabın, alperin mahalleden arkadaşı olarak yazışabilirim
selamlar
Zeki Bayterin’in 4. Mektubundan (26 Haziran2009):
son dönemde yaşanan olaylar ve yazışmaları sonuna kadar takip ettim kim ne dedi ne yazdı hepsini biliyorum ve kendimce yorumluyorum dedim ya bir sorumdan sonra cevap vermez oldular diye bu cevapsızlık benim kafamda bir çok soru işareti yarattı. sormayan sorgulamayan insanlar istiyorlarsa o eskidendi.
…. başka amacı olanlara diyorum ki siz cebinde renkli pasaportla dünya turu atarken emek verildi ali çakmaklı’nın genç beyinlerde yaşadığı görülecek küçücük bir ayrıntı diğer gözümü de kullanmama neden oldu diyebilirim bu kendime verdiğim özeleştiridir iki gözümle bakıyor dünkü gibi düşünmüyorum.
Zeki Bayterin’in 5. Mektubundan (27 Haziran 2009):
gönderdiğin cevapta yazımın onların sitesinde yayınlanmasını haksız ve adil olmadığını söylemişsin. Bulanık bir süreçte netleşmeye çalışıyorum
…ilk etapta sadece hocanın yoldaşları olarak baktım ama senin dahi görmediğin bir ayrıntıyı gördüm o ayrıntıda seninle görüşmeme neden oldu su bulanmadan durulmaz.
Zeki Bayterin’in 6. Mektubundan (1 Temmuz 2009):
“…sağlıklı mesaj çıkmayacağı çıkmadığı inancını bende taşıyorum, senin Erkiner’in ve İbrahim Yalçın’ın yazılarını bir kaç gündür okuyorum hiç farkında bile değildim. yayınlandığı sürece okuruyum takip edeceğim yazılmamasını temenni ederim, senin yayınladığın Erkiner’in ifadesi benim değil demiyorsa zaten bir şey yazmaya da, anlamak için arif olmaya da gerek yok. Bu deneylerde ekleyeceğim bir örnek olursa yazacağım, benim tutumumla ilgili gerekçelerim adanalı olmayan bir dostumda saklıdır.”
Zeki Bayterin’in 10. Mektubundan ( 11 Temmuz 2009)
Merhaba hoca,
…
ali hoca ile anma yapılacağı açıklandı, hoca vurulmadan 4 veya 5 saat önce evde bulunan bir pantolon birde ceketini çantaya koyup çıktım evden çarşıya doğru giderken semtten çıkmamıştım ki hoca ile M.T. karşıdan geliyorlardı hocanın sırtında bir çanta vardı omuz çantasına sadece pantolonu sığdı ceketini de omzundaki çantanın üstüne atıp M.T. ile birlikte mahallenin içine doğru girdi akşam yolculuk vardı o kadarını biliyordum.
Akşam evde olduğum bir sırada bir kaç dakika önce duyulan ve hep o normal sayılan silah sesleri sustuktan 3 yada 5 dakika sonrasıydı yoldan geçen birilerinin ali hoca vurulmuş sözüyle o yöne doğru ilerleyen adımlarımda kimilerinin de Şaziye’nin kardeşi vurulmuş sözlerini duyuyordum olay yerine geldiğimde hoca vurulmuş yatıyordu ilk gelendim elinden tutup yanına uzanan düştüğü dar sokağın önünde kanlar içinde sırtından vurulmuştu tanıdık kimse yoktu toplananlarda çok yabancı değil mahalle insanıydı ben ali hocanın tetikçisi olarak çok adam belledim. fısıldamışlar, işlerine bakmışlar çeyrek asırdır tetikçi olarak bilinen ikisi eceliyle ölmüş, birisi Adana’da, birisi Avrupa’da yaşayan bu şahıslar suçsuz muydu yani ne kadar yanılmışız, ya da nek adar yanıltmışlar. Burunlarını çıkarsalar sormak istiyorum çünkü sorma hakkım bakidir, sormak istediklerimden biriside hocayı hastaneden hangi yoldaşları kaçırmış, merakımın nedeni yanlış bildiklerimden arınmak.
evet tatilden sonra anmaya davet var Mihraç Ural’ın çanına ot tıkadılar mahkum ettiler ne büyük iş başardılar gerisi ali çakmaklının mezarı başında toplanmaya kaldı söz konusu dayımsa duyarlılıkta var belki yolu bulamazsınız diye tarif olur direk ali hocaya götürmez sizi yolu biraz uzatır sağa bakarsanız Halit Pelitözü karşılar ilk sizi, yıkanacak devrimci cenazesi de yok sırtınızda sola hiç bakmayın eylülün son günleri eser oralar neyse Pelitözü, Serdarı gösterir gibidir serdarda ali hocayı sonra cemal, arif yılmaz ve bir çok değer her biri bir köşede eğer program çok yoğunsa kestirmeden gidersiniz, hayırlı işler.
Birde kahramanlık öykülerini kendi var oldukları tarihle örtüştürenler bu örgütün en çok iz bırakan en çok tanıtan en çok sempati toplayan eylemi cezaevindeki Filistinlilerin özgürleştirilmesiyle başladı Serdar ve Süleyman’la noktalandı. Kahramanlık öykülerini bir tarihle sınırlayıp ondan sonrası yokmuş gibi söylemlerde bulunanlar Soyergin'in bilince çıkaracağı çok fazla bilgi birikimi yoktu asaleti ile ipe kadar işkence gördü yaralı bacağıyla ilmeğe doğru ölüme atılan her adımda acizleştiremedi mi ölümü yoldaşı Bahçelievlerden Adana cezaevi avlusuna söylenmesi gerekeni söylemedi mi?
İsterseniz dünden bugüne yani tam çeyrek asırdır kim nasıl yaşadı çeyrek asırlık yaşam bugünkü konuşmalarını doğruluyor mu, hoş bazıları hiç konuşmuyor
Yaşam dışarıda farklı Adana’da daha farklı, 2 Adana vardır her kıstasta da çok Adana
bilinmesini istediğim bu sitelerin hepinizin çanına ot tıkadığıdır önümüzdeki süreçte o çandan ses gelmeyeceğidir devrimci örgütlerin şaibe ile baktığı hatta bu bölgeye gelen her kurum temsilcisine yapılan uyarı Adana’da özellikle bir semt ve acilcilere karşı temkinli olunmasıdır bütün bu olumsuzlukların sorumlusu bu site cambazları değilse ben miyim yoksa benim gibi kenarda köşede kalmış insanlar mı
Hoca saygılar
Zeki Bayterin
MİHRAC URAL’IN
ZEKİ BAYTERİN’İN
10. MEKTUBUNA CEVABIDIR. ( 13 Temmuz 2009)
Değerli Zeki Bayterin,
Seninle yazıştıkça, benden de ilk izlenimlerin sisli ufukları aralanıyor. Bu maille seni çok daha iyi tanıdım. Bundan memnunum..
Yüzüne söylemek ne kadar yerinde olur bilemem ama söyleyeyim, olayları ele alışın ve birbirine bağlayışın, sürdürdüğün diyalektik mantık, kendini sorgulayan ve bunu açıkça ifade eden duruşun, yanlışa karşı kararlı tutumunu bu mailde çok iyi yansıyor. Dürüstçe konuşuyorsun. Bu belki çok kişinin hoşuna gitmez, ama kendi doğrularını sahiplenmen kendi tutarlılığını gösterir. Ben buna kimlik sahibi olmak diyorum. Kimlik sahibi olanla dostlukta düşmanlıkta erdemlice olur. Hayatını devrimci mücadeleye adamış, doğrularının peşinde koşan ve bu uğurda çok bedel ödemiş benim gibi bir insan için yazıştığı bir insana bunları söylemek ilkedir.
Bu yazışmaları okuyacak her insan diyalogun, bir saygın düşünce dolaşımı olduğunu anlayacaktır. Bu yazışmaları yayınlamamız gerektiğine inanıyorum, kurgudan uzak, karalamadan, kin ve dedikodudan arınmış doğrular için ve gerçekleri bulmak için nasıl bir çaba verildiğinin bilinmesi gereklidir. Bu kararı da birlikte vermeliyiz.
Değerli Bayterin,
30 yıldır akıllarına hiç gelmemiş, geldiğinde de kötüledikleri, hatta “bakın adamı nasıl yaparız” diye böbürlendikleri Ali Çakmaklı'nın katledilmesi olayını, sadece kin saikleriyle, tek bir kişiye karşı olan düşmanlıkları için, aylardır durmayan saldırılarından sonuç alamamanın şaşkınlığıyla bir daha ve bir kez daha kurgu ve yalanlarla Ali Çakmaklı’ya sahip çıkmaları komik bir durumdur. Bu sahtekarlar öbeği Ali çakmaklıyı Mihrac Ural’a karşı kullanılabilirliği ölçüsünde ve büyük bir ihtimalle ilk ve son kez anacaklardır. Anmanın kararlılığı, gösteriden uzaklığı ve kimseyle bir şahsi muhasebe olmaması gerçeğini zedeleyen bu eğilimlerin ciddiyeti yoktur. Sonuçta bulundukları yeri de kirleteceklerdir. Doğa kanunu soğuk sıcağa hiçbir şey veremez. Alır. Onlar almak için bir hırsız telaşesı içindedirler. Yangından mal kaçırma benzetmelerin buraya oturur; birileri itirafçılık yaparak kendini kurtarmak için, diğeri para sevdası arkasından Mit ajanı olarak işlev gördü. Bunlar alıcıdır Ali Çakmaklı’yı anma çabaları da bundan ibarettir.
Kirli olan kimseyi aklayamaz. Onlar Ali çakmaklı mezarı başında vaftiz olma ihtiyaçları vardır. Ancak bu tavaf bunların girecekleri bir yer değildir. Ali Çakmaklı’dan almaya gelmişler verebilecek hiçbir şeyleri yoktur. Yardım istiyorlar. Ali çakmaklı bunları asla kabul etmeyecektir: benim bildiğim Ali Hoca ayrı bir dünyanın insanı bunlar ise çok daha ayrı bir kirli dünyanın insanlarıdır.
Evet Ali Çakmaklı haksızca katledildi. Bunu yapan ve yaptıran Acil hareketinin hiç bir sorumlu kademesinin kararına dayanmamıştır. Bunları yazdım. Kimsenin sırtına bir şey atmadığımı da açıkça söyledim ve bunu şu ifadeyle dile getirdim; “örgütümün altına imza attığı her şeyden ben sorumluyum. Bu imza kanaatlerime aykırı olsa da.” Bunlar bu cümlenin anlamını, içinde yatan kuralların arkasında dik duruşu anlamayacak kadar aptaldırlar. Anlamak işlerine de gelmez. Bilirsin fareler gemiyi ilk terk edenlerdir. Ben bu geminin başındayım, buradayım. Bir kez daha yazıyorum ki bu yazışmalar tarihe not olarak düşsün. Ali Çakmaklı’ya sıkan tetikçi kim ise, kararı veren de hemen onun yanında olandır. Kimse kimseyi aldatmasın, laf cambazlıkları doğrulara ulaştırmaz, sadece bulanıklığı artırır. Bizim ise gerçeğe varmak için netliğe ihtiyacımız var.
Bu konuda bende gerekli araştırmaların sonuna gelmek üzereyim. Bunu bilecek ilk insanlardan biri de sen olacaksın. Ama bunu hasımlarım için değil, kendi doğrularım için yapıyorum, Ali çakmaklı katlinin haksız olduğunu bildiğim için bunu yapıyorum.
Şimdi Ali Çakmaklı’yı çerez yapmak isteyenler, kendi günahlarını örtmek, sorgudaki teslimiyetlerinin, MİT'e teslimiyetlerinin günahını çıkarmak için Ali Çakmaklı'nın mezarına gitme arzuları onlara bir şey kazandırmayacaktır. Dün neden sustunuz da bu gün neden konuşuyorsunuz diye sorarlar. Mihrac Ural sendromunuz olmasaydı böyle bir şey aklınızın ucundan geçer miydi ? diye sorarlar. Ama inanıyorum ki, Ali Çakmaklı mezarından bu sahtekarlar sürüsüne, “beni kullanmayın, suçladığınız insanlar sizden daha iyi tanıyorum gidin kirli amaçlarınızı başka yerde aklayın” diyecektir. Bunu suratlarına haykıracak onurlu insanlar da olacaktır.
Adana iki adana tespitin doğrudur. Ben de öyle düşünüyorum . Hatta bu iki Adana’nın her biri kendi içinde birçok Adana taşıyordur. Ama bu Adana’nın zenginliğidir. Metropol olmak da budur. Bunu olumluya ya da olumsuza yönlendirmek mümkündür. Bu koca şehir bu zenginlikleriyle bana göre ülkemiz devrimci mücadelesinin, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin merkezlerinden biridir. İstanbul Atatürk’ün bile kaçtığı bir oyunbazlar hokkabazlar kentidir ( bu şehrin terbiyesi almış itirafçı Engin ve MİT ajanı İbrahim Yalçın, bu medresenin tilmizleridir, bunların yolunu Doğu Pearinçek’le kesiştiren de aynı medresedir). Ankara bürokrasinin, ağırlığın hantallığı yeridir. Ankara elçilik mantığıyla dizayn edilmiştir çevrenin başarısını, emeğini alır ve içselleştirir; sorup sorgulamadan bu gün ile yürür. Ama Diyarbakır’a bak örnek al, Adana da budur taşranın gücüdür, kararlılığı ve inatçılığıdır.
Anı zengini olarak bana aktardığın bilgiler tanıdığım insanların, tanıdık davranışlarıdır. Ancak somut yaşamlarını verdiğin örneklerle daha yakından algılama şansım oldu. Aynı dönemde bir arada olmuşuz. Ben zindanda olsam da bu çevre ile Adana örgütlenmesinin ilk adımlarını birlikte atmıştık.
Belirlemelerine tamamen katılıyorum. O gün bu isimler ve davranışları ne ise, yıllar sonra da aynıyla devam etti. Kimi edilgen, kimi etken, kimi de şekil olarak yaşadı. Sanki belli bir yaştan sonra kişiyi ne eğitim ne de başka bir şey düzeltmiyor, o ne ise odur. Öyle kalıyor. Kendi tecrübelerimden de bilirim, hiçbir devrimci eğitim, ailesinden terbiye almamış olanları eğitememiştir.
Antakya'ya yolun düşerse, Müzik kursları veren Amcamoğlu İrfanla tanış, o da senin gibi ayrıntıların ve hatıraların küpüdür. Bilmediği beş vakit namaz. Derneği de o yönetiyor.
Satırlarımı sonlarken sana ve yeğenim Ali’ye sevgilerimi iletiyorum. Baki selamlarımla.
Mihrac Ural
13 Temmuz 2009
Zeki Bayterin’in 11. Mektubundan (14 Temmuz 2009):
Merhaba hoca
sisli ufukların aralanması yazıştığımızdan bu yana beni en çok mutlu eden şey oldu,
samimi olduğumu bunun bazılarının hoşuna gitmeyeceğini belirtmişsin, o bazılarından birisi bugünleri de düşünerek 2 yıl önce en yakınlarıma fısıldayıp defterimi dürdü.
…o yüzden çok fazla kimseyi rahatsız etmeden yazmam gerektiğinde de sadece kendi yaşadıklarımdan anlatacağım, burası adana sende bilirsin bazen Bizans’a da Bizanslıya da parmak ısırtır.
Yazışmaların yayınlanmasına gelince bence bir sakıncası yok gerekli düzenlemeleri yapıp yayınlayabilirsiniz.
Saygılar hoca Adana’dan kucak dolusu selamlar.
Zeki Bayterin
MİHRAC URAL’IN
ZEKİ BAYTERİN’İN
11. MEKTUBUNA CEVABIDIR. ( 16 Temmuz 2009)
Değerli Zeki Bayterin,
Yazmak zordur. Ama anılar ve kişinin varlık olarak yaşamın sürekliliği içinde kendini yazılı ifade etmesi tarihi oluşturan bir çok veriden birisidir. Hatta en önemlisidir diyeceğim.
Seninle düzenli yazışmaya başladığımızdan bu yana ortaya çıkan verilere bir göz at belki bir cümleyle, belki bir satırla ifade edilmiş ama bir dönemin çarpıcı tarihi gerçekliğini dile getiren bilgilerdir.
Sen de ben de herkes gibi faniyiz. "Kulü nefsin zaikatul mavat" diye bir ayet var Kuran'da, Her canlı (nefs) ölümü tadacaktır diye tercüme edilebilecek. Geride kalacak olan, belki bir noktadır okyanusta bizden yana. Ama işte bu noktalar birikince tarih oluşuyor. Tarihin önemi de belli, yeni kuşaklara geçmişten, geleceğin kuruluşuna bir katkıdır bir harçtır. Bunun hikmeti nedir diye sormayacağım bu sorunun cevabı yoktur; insanlık tarihi bu tartışmayı ezelden ebede götürecek. Ancak hiç bir şeyin kaybolmadığı mutlaka bir yerde bir işlevle geleceğe taşındığını biliyoruz.
Seninle yazışmalarımızın da böyle bir işlevi olması gerek. Kendi adıma, böylesi algılarımın ve doğrularımın sonucu her yazışmamı arşivliyorum, ciddiye alıyor emek verip, hiç bir yazıyı cevapsız bırakmıyorum.
Bu yazışmalarımız birden çok Adana gerçeğine rağmen, bildiğin Adana'yı, bildiğin Acilciler sürecini aktararak, uzun bir zaman dilimine yayılacağını düşündüğüm THKP-C(Acilciler) tarihinin yazımına katkı yapmanı istiyorum. Bunun için çevredeki tüm eski dostları yeni sürece bu biçimde de olsa katkı yapacak sohbetlerini aktarmanı rica edeceğim. Özellikle eski fotoğraflar varsa bunları bir biçimde bana ulaştırırsan çok memnun olurum.
Esasında senin siyasi yazı deneyimlerin olmalıdır diye düşünüyorum. Bunu da yapmalısın. "Bin mil bir adımla başlar" der Çinliler. Sen de öyle yap. Halkımızın çıkarlarına uygun olanı da budur. Seninle sohbetlerimin amacına sadık olmakta budur. Benim bu yazışmalarda varmam gereken hedefte budur. Yazışmalarımızı, kendi kurgu ve yalanlarının sakızı yapmak isteyen zavallılara verilecek en iyi cevaptır.
Bu iletimle birlikte, son makale ve anma yazılarımı gönderiyorum.
Baki selamlarımla. Yeğenim Ali'ye selamlarımı ilet.
Mihrac Ural
16 Temmuz 2009
Zeki Bayterin’in 12. Mektubundan (19 Temmuz 2009):
Merhaba hoca
İletini ve ekini aldım sağol hoca eline sağlık
yazmamı istediğini anlıyorum ağustos sıcağında Adana’da kazma kürek işinden daha zor geliyor.
Diyelim ki aştım, açık söylemeliyim ki kafam darmadağın nerden başlayacağımı bilemiyorum aslında en baştan yazmam gerektiğine inansam altından kalkamayacak kadar biriktirmeseydim başlamaya cesaretim olurdu, bu düşüncelerimden hep suskun yaşadığım çıkartılmasın tam tersi yaşadım ama uçmayan yazılarmış.
hoca burada ilerde yanlış anlaşılmamak için sana özel bir açıklama yapıyorum ilk defa seninle paylaşıyorum…
…
Saygılar hoca, Ali’nin de çok selamı var
Zeki Bayterin
Zeki Bayterin’in 25. Mektubundan (12 Ağustos 2009):
Merhaba hoca
Ben gerçekten internete girip Ali ÇAKMAKLI adının geçtiği yazıları okuduğumda yıllardır hiç söz edilmemesinden kaynaklı çarpılmıştım. Seninle yazışmasam, karşı tarafa dikkatli bakmasam birde tanıdık çevre ağım olmasa memleket meselelerine ucundan bende bakayım desem yanlış yerde olacaktım. Burada kazancım seni tanımak oldu şeref duyarım.
O günden bugüne seni en dik olan gördüm derken tüm samimiyetimle söyledim, aciz olana çaresize daha dokunmadan biraz sarsıldım bundan sonraki yazılarımı sohbet olarak da algılayabilirsin ama elimden geldiği kadar eskilerden az söz edeceğim çünkü ben eskiden yeni çıktım.
Talihsizliğe bak, eskilerde yeni yeni eskiyi konuşuyor
Ben bundan sonraki yaşamımda bu anlamdaki susan olmak istiyorum nedeni; çeyrek asır konuşmadıkları için kızdım çeyrek asır mevzu muhabbet geyik bir teftişte düzenliler, belki de yıllarca anlatılacak, anlattıkça çoğalacak birçok şeyi bir kaç cümleye belki yaşamımdan bir örnekle noktalayarak yaşamımı anlatarak Çukobirlik işçisiydim, Adana'yı 70'den bu yana anlatırım icap etmedikçe isim bahsetmem kodlarız ikimiz biliriz.
Desteğin için teşekkür ederim, ayrıca bir arkadaşa cephe yayın hayatına başladığında okuru olacağıma söz verdim haberdar olursam sevinirim.
Sevgilerimizle
Zeki BAYTERİN
MİHRAC URAL’IN
ZEKİ BAYTERİN’İN
25. MEKTUBUNA CEVABIDIR. ( 17 Ağustos 2009)
Değerli Kardeşim Zeki Bayterin,
Ülkemizin sorunlarına bakmak sanırım gelip durmamız gereken en önemli noktadır. Bu noktada birbirimizi daha iyi tanımak, sanırım tanışıklığımızın en önemli yanı olacaktır. Senin gibi olgun ne dediğini bilen ve söylediğinin arkasında durma kararlılığı ifade eden bir yoldaşı yeniden tanımaktan mutluyum.
İnsanlar bir biçimde bir araya geliyor, gördüğün gibi. Ya bir tepki ya bir kavga sonrası ya da süreçle süzülerek birbirini tanıyor. Bu bir araya geliş bu tanışmanın bu noktadan itibaren ikimiz için olduğu kadar, taşıdığımız insani mesajın bizim çevremize iletilmesi dolaysıyla önemi bulunmaktadır. Sanırım 45’ten fazla karşılıklı iletimizle bunu nispeten yerine getirmeye çalıştık.
Yazışmamızın ana ekseni özel olarak Ali çakmaklı konusu etrafında başlasa da orda kalmadı, bir dönemi, bir tarihi kesiti belli bir alan için de olsa ele almaya başladı. Bilgi paylaşımı düz bir alan üzerinde dönüşmeye başladı. Bilişim çağının bu anlamda avantajlarıyla da bunu okurumuza iletme fırsatı bulduk.
Şimdi benim anladığım kadarıyla Adana’nın devrimci sürecinin, en az senin gözlemlediğin sürecini anlatman gerektiğidir. Bu sadece Acil, HDÖ için değil, o dönemlerin bütünü için önemlidir. İsimler konusunda doğal olarak hassasiyet göstermeliyiz.
Adana sadece bizim için değil ülkemiz için çok stratejik bir şehir. Devlet gibi bir şehir. Burada olası bir deprem, etkilerini ülkenin her köşesinde yankılatır. Bu şehrin her bir mahallesi bile bir şehir gibi, dünden bu güne gelen özgünlüğüyle, farklılıklarıyla, etkileriyle siyasal mücadeledeki yerini anlamlı kılar.
Tarihi ele alırken de okura, gelecek için mesajlar verirsek en yararlı olanı yapmış oluruz. Ve sanırım yazışmalarımızın okura sunacağı en yaralı şey bu olacaktır.
Kişileri bile ele alırken sosyal, siyasal çerçevenin dışında ele almayacağız. İşimiz bireysel sorunların peşine takılmak olmayacaktır. Kimseyle şahsi bir sorunumuz yoktur olmayacaktır da.
Sen de bilirsin, kimi insanlarla yüz ışık yılı kapı komşu olsa bile, dönüp bir selam atmasın. Bunlarla zaman tüketmek yararlı değil. Ama kısa bir süre daha sönerek devam eden kirlilik doğal seyri içinde bitence o dar çevrenin bile aşıldığına tanık olacağız..
Özetle, eskiyi ve eskileri yazacağız ama kimseyle şahsi bir takıntımız olmayacak. Bilgiye dayanacağız bilgi paylaşacağız.
Baki selamlarımla
Mihrac Ural
17 Ağustos 2009
Zeki Bayterin’in 27. Mektubundan (23 Ağustos 2009):
Merhaba hoca
Umarım iyisindir, iyi olman dileğimdir
Genel olarak aile büyüğü sağlıklı olunca, sağlıklı ve olumlu yansımalar bireylere de olumlu etki yaratır. Son günlerde yaşadığım şehirdeki olumlu yada olumsuz birebir karşılaştığım tepkilerden kafamın karışmasından çok, kafamın daha da netleştiğini yazım içerisinde örnekliyorum.
Seninle tanıştığım şu kısa süre içerisinde çekincelerim oldu yanında durmaktan yoldaş dedin şeref duyarım, ama şehrimdeki bir dolu ihanet şerbeti içmişler, kimi Ali ÇAKMAKLI kimi Mihrac URAL varlığından nefesinden yararlanmış sizden sonra kırk yöne dönmüş ırzı kırıklar hala senin ya da Ali hocanın yakını geçiniyorlar
MİHRAC URAL’IN
ZEKİ BAYTERİN’İN
27. MEKTUBUNA CEVABIDIR. ( 23 Ağustos 2009)
Değerli kardeşim Zeki Bayterin,
Herkes yaşadığı deneylerden soyutlama yapamaz. Soyutlama insan aklının bulduğu en müthiş şeydir. İlerleme bunun sonucudur. Bin bir olaydan yola çıkarak yaptığı formülasyon olan soyutlama (buna atasözü de, buna veciz söz de, buna ayet de ) insanlığı bir bütün olarak ileriye götürdü.
Soyutlama yapmak herkesin harcı da değil. Çok okur, çok konuşur, çok yazabilir insanlar. çok ağdalı da yazar ama soyutlamaya gelince yapamazlar apışıp kalırlar. Soyutlama yapabilmek için olayları, okumaları iyice özümsemek gerek. "Bilim ve teknik" adlı bir makalemde (bu iletiyle söz konusu makaleyi sana da gönderiyorum) “her okuma bilgi birikimine götürmez” demiştim. Soyutlama bilgi birikiminin ve ilerlemenin özüdür. Bu bir tür yabancılaşmadır.
Benim yabancılaşma konusunda da görüşlerim çok farklı bir boyutta. Yabancılaşmayan bilgi sığıdır, yereldir olduğu yerde çürüyendir. Bunun için bilginin bin bir kanaldan akıp gelmesi tek tek sahiplerinden uzaklaşarak, yabancılaşarak farklı bilgilerle eşleşip, büyük bir bilgi havuzundan yeniden sentezleşerek, katkısı olanlara ve olmayanlara dönmesi gerek. Bu yabancılaşma, tarihi ilerletecek bilgi yabancılaşmasıdır: Yabancılaşmayan bilgi ilerlemeyi sağlamaz diyorum. Eskiden her kes yabancılaşmayı “tu kaka” sanırdı. Oysa yaşamın en devrimci dinamiği yabancılaşmadır. Bu olumlu yabancılaşma, tıpkı olumlu küreselleşme gibidir ve küreselleşmeyle de yakından ilgilidir. Tüm insanlığın bilgi dönüşümüyle küresel bir üretime yönelmesi gibi (bu makalemi de bu iletiyle birlikte gönderiyorum)
Soyutlama kararlılık ve sorumluluk gerektir, diye devam edeceğim. Çünkü her zaman ve mekanda geçerli bir atasözü gibidir. Söyleyeni bağlar, sorumlu kılar. Hiç bir sorumsuz soyutlama yapamaz.
Sen bu iletinde bir kez daha deneylerini soyutlayacak kadar özümsemiş biri olduğunu gösterdin. Önemli cümleler kuruyorsun, sorumluca. Bu bir birikimdir. Bunu siyasal yazımlarına da aktarmanı isterim.
Yazışmamıza gelince.
Biz şu saate kadar sadece bilgi paylaşımında bulunduk. Haklı kimi kaygıları bir kenara bırakacak olursak, kim okursa okusun yazışmamız, sadece insani olanı, güzel olanı, iyi olanı kimseyi şahsi planda konu etmeden mübadele ettik. Bu benim ilkelerim, doğrularımdır. Bunun arkasında durarak onlarca insanla yazışıyorum. Bu yazışmalarda senin de olman benim için önemlidir. Soyutlamasını bilen biriyle dostluk çok önemli. Sorumlu olmaktır bu kimlik sahibi olmaktır bu.
Hayıtım boyunca kimliksizlerden çok çektim. İstismar edildim. Bu açıdan seninle yazışmamın açık ve net olan, hatta aleni olmasında da bir sakınca olmayan bu sürecini oto kontrollerle tıkamayı uygun görmem. İyi niyetle bunu söyleyenlere, bu yazışmaları takip etmelerini tavsiye etmek yeterlidir.
Üç gündür, “Demir Küçükaydın'ın Talihsiz Ulus Algısı” üzerine bir makale hazırlıyordum. Şimdi bitti ki hattı açtım. İletini gördüm ve cevabını yazıyorum.
Yarın bu uzun makaleyi sana da gönderebileceğimi umuyorum. Biraz teorik bir makale oldu üstelik uzun. Bu aralar okuma isteksizliği göz önüne alındığında bu makalelerin okuru da çok seçmeli olacağı açık. Ama bu dönemi kavramak için bu gereklidir. Özet okumalar için her makalemde olduğu gibi spotlarda (giriş kısmında) bir özetleme yapıyorum.
Değişen dünyamızı algılamak için daha çok bilgi dönüşümüne ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
Baki selamlarımla
Ali yeğenime de selamlarımı iletmen dileğiyle.
Mihrac Ural
23 Ağustos 2009
Zeki Bayterin’in 28. Mektubundan (23 Ağustos 2009):
merhaba hoca
Son yazılan yazıyı okudum hiç birşey anlamadım anladığım tek şey tek silahlarının yalan olduğu okurken koşullarım uygun olsa yazmak yerine nerde olursa bulup karşına dikilmek içimden geçiyor ahlaksızlık yalancılık boylarını aşmış. Hayalide olsa haksızca yazılan bu tip yazılar gerçekten deli cesareti bu insanların uygun bir şekilde konumları uygundur tarihin çöplüğüne gömmek gerekir zaaflarım vardır her insan gibi ama utanılacak arkasında duramayacağım hiçbir şeyim yoktur. var olanlar çok huzursuzdur sinsice amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar Adana'da benimle ilgili bilgi aldıkları insanı yada insanları çok merak ediyorum kim kalmış devrimci kurumlarda olanı bile kahraman ilan ettikleri bile durumlarıyla ortadadır.
Sana yazmamı sindiremedikleri de ortadadır bu anlamda en zor şeyi samimi olmayan bu insanlarla bu düzeyde yazışmak sorgudan daha ağırdır.
Sana saygımdan dolayı bu yalancı şaklabana hakkettiği cevabı vermiyorum sağlıklı araştırma devrimci kurumlar içerisinde azınlıkta olan devrimcilere sorulmalıdır mahalleliye sorulmalıdır halka sorulmalıdır eskilere dayanıldığında sağlıklı bilgi çıkmayacağı ortadadır. ben kendimi adlandırıyorum feodal yanım ağır basar halktan birisiyim asabiyim deli derler bir dönem çok içtim hep sarhoş gezdim işte yazdım hoca bu kadar, ya diğerleri. örgütün silahını sattığı söylenilen adamı yanlarında olunca aklarlar duygularıyla doğruları yazan insanıda hala nefes alıyor ölmesi yada inandırıcılığını yitirmesi gerek diye düşünenlerin bilmeden sözcüsüdür hasan balcı. Bugün sana yazdığım için beni ağır ithamlarla eleştiren bu şahsın elinde bilgisi dosyasının var olduğunu biliyorum tarihin çöplüğüne gönderilmesinin gerektiğine inanıyorum
Sevgiler
Zeki BAYTERİN
MİHRAC URAL’IN
ZEKİ BAYTERİN’İN
29-32. MEKTUPLARINA CEVABIDIR. ( 24 Ağustos 2009)
Değerli kardeşim,
Senin adına çok üzgünüm. Ben bunlara alıştım. Kendi deneylerinle de bunları çok iyi yakalamış oldun. Bunlar, kurgu, yalan, abartı, ölü konuşturucuları, üçüncü kişilerce doğrulanmamış iddialardan ibarettirler. Yalancının ipi de çok kısadır.
Ama sakin ol. İkimiz de Akdenizliyiz, adam olsalar bunları yüzümüze söylerler, ama nerede. Ama ben yemin içtim yüzleşeceğim diye. Zamanı da şahit koydum. Bu olanları gel de bana sor. Yeminle zamanı bekliyorum…
İnsan olanın asla başvurmayacağı çamurlar deryası. 35 yıllık siyasal yaşantımda böylesine tanık olmadım. Hiçbir yerde hiç kimse arasında böyle bir şey olmadı. Burada siyaset değil bir lağım ortamı var, bu cemaat kurdukları cami için de çok derin işlerle meşguller. Ama her şey açık oldu. Gerisini zamana bırak sana da ahdim olsun.
Bunlar küçük insanlar, kılımı bile kıpırdatamaz, ilkelerimden taviz vermeme neden olamazlar. Yoksa böyle kesintisiz yazı yazmam, bu yoğunlukta üretmem mümkün değildi.
Yazılarımda da ifade ettim, bunlar benim algımda sadece, belgelerde açık ve net olarak yer alan itirafçı ve mit ajanıdırlar. Sana da hırlayan bu Paranoyak sadece bir klinik vaka, paranoyaktır; bu adamın başka izahı olamaz, ilgisi olmayan bir tarihle, hayatta görmediği ama ailesinin sofrasında yemek yemiş, evinde yatmış olduğu insanlara böylesine kin taşımasının bir izahı olamaz. Bu gün bana ilettiğin mailleri önemli gördüğüm yoldaşlarla paylaştım ve onlara bir kez daha, onların da tanıdığı Paranoyağı senin yaşamakta olduğun süreç üzerinde ifade ettim. Ve dedim ki bu kadar ısrar kişisel kin bile olamaz, bunun tek izahı var, görevli olmaktır. Bu satırların sonunda, bu iletimi okuman için sana da aktaracağım.
Sakin ol değerli kardeşim, sakin ol. Sen onlardan siyasi olarak da insan olarak da doğruları arkasında dik duruşunla da çok daha iyi ve çok daha ilerdesin. Buna inan.
…
Baki selamlarımla.
Mihrac Ural
24 Ağustos 2009
Zeki Bayterin’in 24. Mektubundan (9 Eylül 2009):
Merhaba hoca,
Bilgilendirmeler için teşekkür ediyorum, ellerine sağlık.
Gelişmeleri izliyorum.
Sen yazdıkça da dikkat çeken noktanın ortak olduğunu Ali ile birlikte
gözlemleyip, bazen gülüp, bazen de defalarca ayıp ayıp bu kadar da olmaz
dediğimiz oluyor.
Fazla zamanından çalmak istemiyorum, kısa yazıyorum
yakınında olduğumu bilmeni istiyorum.
Sevgiler
Zeki Bayterin
***
Mihrac Ural’ın notu:
Bu yazışmalardan yayına almadığım önemli bir yazışma bulunuyor.
Zeki Bayterin kardeşim, Adana bölgesinde sorumluluk alan bir yoldaşla ilgili değerlendirme yapmıştır. Bu değerlendirmeye benim uzun bir cevabım da oldu. Ayrı bir dosya haline getirdiğim bu değerlendirme yazışmasını, Zeki Bayterin’den yayınlama ertelemesi isteğiyle ve kabulüyle yayınlamadım.
Belge olgunca bir tarihi kesitin ve bu kesitte sorumlu olan bir arkadaşın değerlendirilmesini ihtiva etmektedir. Adana THKP-C (Acilciler) tarihiyle ilgili yanları itibariyle, Örgüt tarihi içindeki yazım çalışması içinde yer verilecektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Arkadaşlar, burada sözü geçen,Frankfur Ganelevleri (kerhaneleri)önünde eskiden taksicilik yapan kadıncı Engin Erkiner ise!
Frankfurt'ta onu çirkefliyi ile tanımayan yoktur.
Engin beyi Frankfurt kerhaneleri önünde halen şöförlük yapan, Türk Yunan,Alman ve Yoguslav taksicelerinden sorun.
Eski adresi;
http://www.meinhessen.de/gewerbe/?page=25&limit=25&action=rubrik&q%5Brubrik%5D=15&show=EF
bulabilirsiniz.
» Engin Erkiner - Rubrik: Dienstleistung / Services und Automobil / Motorrad
Kasseler Str. 1
60486 Frankfurt
Telefon: 069/7075714
Yorum Gönder