12 Mayıs 2009 Salı
Sayın AHMET ERDOĞAN....
Sayın Ahmet Erdoğan,
Bu satırları öncelikle hangi adrese göndereceğimi bilmiyordum. Size ulaşabilmek için, üç ihtimali deneyecektim. Hotmail.com, gmail.com ya da Yahoo.com.
Öncelikle, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesine, Kürtlerin bir ulus olması ve devlet kurma haklarının gerekliliğine olan düşüncelerimi içeren "Kürtler ve Ulusal Devlet" başlıklı yazımı eleştirmişsiniz. Bunun için teşekkür edeceğim. Buna cevap vermeyi çok isterdim. Ancak yorumunuzu hiç bir yerde okuyamadım. Yorumunuzu ilk kez, çok kötü bir ortamda ve insan aklının kabul etmeyeceği küfürlerin tek taraflı yapıldığı bir grupta rastladım. Yazınıza istediğim cevabı bu satırlardan da vermeyeceğim. Çünkü değerli eleştirinize vereceğim cevabı sağlıklı ve okura yararı olmasını istiyorum. Bu satırlar kısa açıklamalarla sınırlı kalacağı için özür dilerim.
Buna rağmen, küreselleşe algılarımı yanlış ele aldığınızdan söz edeceğim. Benim anlatmaya çalıştığım küreselleşme emperyalizmi tarihe gömecek olan ve insan kolektif aklının ürünü olan bilişim çağının egemenliği kaçınılmaz olan gelecek uygarlığın küreselleşmesidir. Yeni bir uygarlık algısıdır bu. Devrimi de bu çerçevede tarihsel devremler olarak alıyorum. Bir gece ansızın bir siyasal darbe olarak ortaya çıkan şeyin devrim olmadığına inanıyorum. 1990 sonrası da gördük ki, bir gece ansızın bir siyasal kararnameyle kurulan yine bir gece ansızın gidiyor…
Bu konuda ona yakın makale yazdım size de iletebilirim. Benim algılarımda, Emperyalist küreselleşme emperyalist talan siyasetinin evrensel ölçekte olmasıdır, kapitalizm emperyalistler lehine dünya pazarlarını ele geçirmesidir. Bunun için savaş yıkım işgal esastır. Üretim değil paylaşım değil. Benim sözünü ettiği Küreselleşme ise çok farklı bir şey, ulusları aşan bir üretim tarzıdır, yeni bir mülkiyet anlayışı ve yeni yaşam uygarlığı. Bu tam anlamıyla Marksist materyalist verilerle tespit edilmiş bir belirlemedir. En azından bana göre. Ben üretici güçlerle üretim ilişkisinin nerede kırılacağı konusunda bir fikir olarak bu verile ulaştım diyeceğim. Bunu yakında çıkaracağım uzun bir yazıyla tüm yönlerinden inceleyeceğim. Bu verileri Kürt sorunun bu süreçteki çözümünden bahsediyorum, özgürlük böylesi bir sistemin temel unsurudur. Kürtlere de bu çerçevede ulus olma, ya da başka tercihlerini kullanmaları gerektiğini savunuyorum. Buradan ulaştığım siyasal sonuçlar oldu ki, Kürt sorunu çözülmeden orta-doğdu ciddi bir barış olamaz diye de bir kez daha ekliyorum.
Uzatmayacağım. Bu iletinin konusu bu değil.
Hasan Balcı’nın ya da başka yerde hakkımda yazılanlar, benim siyasal performansımla yakından ilgili olduğunu söyleyeceğim. Bilinen biriyim, yazılarım kararlı ve süreklilik arz ediyor ve sonuçları da meydanlarda kitlesel gösterilerle, hedef kitlemin topraklarında tecelli ediyor. 1 Mayısta Antakya’nın sokaklarında yürüyenler on yıllarımın çalışmaları olarak beliren özdeyişlerin pankartlarını taşıyorlardı. Bu yükseliş sanrım kimilerine rahatsızlık verdi. Eleştiriler bir tarih yazımı düzeyini ya da siyasi hasım olma özelliğini yeterince de akıl kıstaslarını kaybetti. Artık siyasal olmaktan çıkmıştı. Siyasi hasım tartışmalarını da aşan bu süreç benim için bir ağız dalaşına döndü. Son verilere bakınca da küfürleşmelere gitti. Yazık. Bir de inanılmaz bir çirkin dille yazışmak ne kadar cevaba değer bilemiyorum. Belgesiz kanıtsız, kulaktan duyma ve üçüncü şahısların onayını bile almamış suçlamalar, kurgular gerçek olsaydı, kainatı sadece kaos sarardı.
Siz, beni siyasal olarak eleştirmişsiniz. Size saygı duyarım. Hangi hakla size kötü tek bir söz söyleyebilirim ki. Kişinin ağzından, yazısından duyup okumadığınız bir şeyi size gerçek olarak sunmak ne kadar ahlaklı bir şeydir. “Eleştirdin diye seni suçlar” diyenler bunu nasıl ispatlayabilirler böyle söylemler suçlama olabilir mi? Sizi suçladı anlamına gelebilir mi? Buyurun siz söyleyin. Malum kişiler hep öyle yapıyorlar. Yoktan var edilen dedikodu ve çamur böyle bir bataklığa dönüşüyor. “Sizi suçlayabilir” deniyor siz de buna cevap yazıyorsunuz; yani olmayan bir şeye cevap. O bunun üzerine, onlar bir ekleme daha yapıyorlar. Olamayan bir şey kurgularla kartopu gibi büyütülüp insanlar hakkında şaibe yaratıyorlar. Bunun neresi devrimci ahlaka sığabilir. Oysa adına konuşulan kişi olarak ben, bütün bunlardan bihaberim. Eleştiri yazınızı tesadüf edip görmesem hiçbir bilgim de olmayacaktı ve bu ileti yazılmayacaktı. Bunlar hep öyle yalan, kurgu ve uydurmalarla birbirini tanımayan insanları bile bir birine düşman yapmaya girişiyorlar. Siz yazan, siyasal eleştiri yapan biri olarak buna nasıl aldanabilirsiniz. Size sunulan vehmi gerçek olarak ele alırsınız. İşte bu manipülasyonlarla yürütülmek istenen bu insanların siyasi eğilimler böyle bir kaos böyle bir bataklığa sürekli kan taşıyor. Olay budur Sayın Ahmet Erdoğan.
Bilmenizde ne kadar yarar var bilemiyorum ama belirteyim.
Hasan Balcı’yla MSN üzerinden 551 sayfa yazıştık. İçinde çok yoğun siyasal yazışmalar var. Bilim yaptık, dostluk yaptık. Şehrim Antakya’ya, yaptığımız “Şehitler Haftası” etkinliğine davet ettim. Baba evinde ve sofrasında misafir ettim. Bundan bir ay öncesine kadar da bir biçimde, normal iletişim vardı. İletileri yanımdadır. Bu şahısla dostluğumun olmadığı yerde, ebede kadar bir işim olamaz.Ama Hasan Balcı hiç yeri olmamasına rağmen Acilcilerin 30 yıl önceki tartışmalarında kendini, bir benden yana bir onlardan yana taraf kıldı. Olmaması gereken bir yere kendini zorla getirdi.
Burjuva hukuku bile insanı suçlu ilan etmeden yıllarca delil toplar, belge araştırır ve hükmünü verse bile bunun üst mahkemelerde reddi için kapı aralar. Ama Pol Potçu devrimcilikte bunlar yok. Yapılan tas tamam budur.
Ben sadece Acilin geçmişinde yer alan ve on yıllardır TKEP'li olan iki kişinin örgütsel değerlere saldırılarına cevaben belgeli ve kantlı bir bilgi verdim. O kadar.
Hiç kimseyi hiç bir zaman el yazılı ve belgeli olmayan bir şeyle suçlamadım. Duyum, hasım iddiası, dedikodu, çamur atma benim işim olmadı.
Bu iki kişiden biri Engin Erkiner'dir, polis ifadesini yayınladım 20 sayfa. Bu belgedir. Bu ifadenin tek bir cümlesini aktarayım gerisini siz anlayın: “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner İfadesi, s:16)
Bu güne kadar örgütün ve bizlerin çektiği sürgün acılarının sebebi bu itirafçıdır dedim. Siz de okuyun bu belgeyi elinizi vicdanınıza koyun ve kara verin.
İkincisi İbrahim Yalçın, el yazılı 12 sayfa itirafnamesini yayınladım. Herkese dikkatli olun bu adam para için her şey yapar. MİT'en 150 000 TL alarak 1 kongremizi gammazlamaya gelmişti dedim. Bundan da size bir aktarma yapayım: “ Gün kestik, (28 Ağustos 1986) ben o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler. Başarılar vs dileyerek 150 bin TL da paralarını alarak vedalaştık.” (İbrahim Yalçın’ın el Yazılı İtiraf Belgesi s:9)
Belgeler ortada. Ama onlar, binlerce makalesiyle, ülkede 12 zindan sürgünüyle, işkencede ser verip sır vermeyerek, sürgünlerde ve yurt dışında mücadelesinin bedelini zindanlar dahil çekerek bu güne gelen bana sadece çamur attılar. Hasan Balcı bu gerçeği tüm ayrıntısıyla bilir. Ben de bunlarla aramda zamanı hakem koydum.
Hasan Balcı’nın bunlar arasında işini ne anlamadım. Onu ilgilendiren ne anlamadım. Ben ne ona ne de bir başkasına belgesiz, kanıtsız bir suçlama yöneltemem. En sert tartışmalarda iken bile telefonlaşmalarımızda (Hasan Balcı’yla), yüz yüze bir yanlış laf edilmedi bile. Hasan bu kavram ve küfürlerle, iyi bir örnek oluşturmadı. Aileleri bile bu sürece yakıt olarak sunmak ne kadar kaliteli bir duruştur. Bir Akdenizli olarak küfrün ansiklopedilerde bile olmayan türlerini bilirim. Ama bu kime ne kazandırır. Türkiye solunun neden bu kadar sığı olduğunu buradan örneklemek yanlış olmasa gerek.
Size gelince, yazan insana, bilgiyle uğraşan insana düşünceye saygı duyan insana ben sadece saygı duyarım. Bu iletimin tek amacı bunu bildirmektir.
Benim tüm yazılarım http://mirural.blogspot.com/ blogumda yer alır.
Yukarıda adı geçen belge ve şahıslar için de http://tarihselhainler.blogspot.com/ linkine göz atabilirsiniz.
Yazan ve düşünen bir insan olarak, benim de abes gördüğüm bu tartışmalarla bir kereden fazla ilgili olmayın diyeceğim. Gerek görürseniz siyasi yazıları okuyun ve onlara eleştirel yaklaşımlarınızı bize de aktarın. Herhangi bir yerde yazıyorsanız link iletin okumayı isterim.
Baki selamlarımla. Mihrac Ural.
11 Mayıs 2009
Bu satırları öncelikle hangi adrese göndereceğimi bilmiyordum. Size ulaşabilmek için, üç ihtimali deneyecektim. Hotmail.com, gmail.com ya da Yahoo.com.
Öncelikle, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesine, Kürtlerin bir ulus olması ve devlet kurma haklarının gerekliliğine olan düşüncelerimi içeren "Kürtler ve Ulusal Devlet" başlıklı yazımı eleştirmişsiniz. Bunun için teşekkür edeceğim. Buna cevap vermeyi çok isterdim. Ancak yorumunuzu hiç bir yerde okuyamadım. Yorumunuzu ilk kez, çok kötü bir ortamda ve insan aklının kabul etmeyeceği küfürlerin tek taraflı yapıldığı bir grupta rastladım. Yazınıza istediğim cevabı bu satırlardan da vermeyeceğim. Çünkü değerli eleştirinize vereceğim cevabı sağlıklı ve okura yararı olmasını istiyorum. Bu satırlar kısa açıklamalarla sınırlı kalacağı için özür dilerim.
Buna rağmen, küreselleşe algılarımı yanlış ele aldığınızdan söz edeceğim. Benim anlatmaya çalıştığım küreselleşme emperyalizmi tarihe gömecek olan ve insan kolektif aklının ürünü olan bilişim çağının egemenliği kaçınılmaz olan gelecek uygarlığın küreselleşmesidir. Yeni bir uygarlık algısıdır bu. Devrimi de bu çerçevede tarihsel devremler olarak alıyorum. Bir gece ansızın bir siyasal darbe olarak ortaya çıkan şeyin devrim olmadığına inanıyorum. 1990 sonrası da gördük ki, bir gece ansızın bir siyasal kararnameyle kurulan yine bir gece ansızın gidiyor…
Bu konuda ona yakın makale yazdım size de iletebilirim. Benim algılarımda, Emperyalist küreselleşme emperyalist talan siyasetinin evrensel ölçekte olmasıdır, kapitalizm emperyalistler lehine dünya pazarlarını ele geçirmesidir. Bunun için savaş yıkım işgal esastır. Üretim değil paylaşım değil. Benim sözünü ettiği Küreselleşme ise çok farklı bir şey, ulusları aşan bir üretim tarzıdır, yeni bir mülkiyet anlayışı ve yeni yaşam uygarlığı. Bu tam anlamıyla Marksist materyalist verilerle tespit edilmiş bir belirlemedir. En azından bana göre. Ben üretici güçlerle üretim ilişkisinin nerede kırılacağı konusunda bir fikir olarak bu verile ulaştım diyeceğim. Bunu yakında çıkaracağım uzun bir yazıyla tüm yönlerinden inceleyeceğim. Bu verileri Kürt sorunun bu süreçteki çözümünden bahsediyorum, özgürlük böylesi bir sistemin temel unsurudur. Kürtlere de bu çerçevede ulus olma, ya da başka tercihlerini kullanmaları gerektiğini savunuyorum. Buradan ulaştığım siyasal sonuçlar oldu ki, Kürt sorunu çözülmeden orta-doğdu ciddi bir barış olamaz diye de bir kez daha ekliyorum.
Uzatmayacağım. Bu iletinin konusu bu değil.
Hasan Balcı’nın ya da başka yerde hakkımda yazılanlar, benim siyasal performansımla yakından ilgili olduğunu söyleyeceğim. Bilinen biriyim, yazılarım kararlı ve süreklilik arz ediyor ve sonuçları da meydanlarda kitlesel gösterilerle, hedef kitlemin topraklarında tecelli ediyor. 1 Mayısta Antakya’nın sokaklarında yürüyenler on yıllarımın çalışmaları olarak beliren özdeyişlerin pankartlarını taşıyorlardı. Bu yükseliş sanrım kimilerine rahatsızlık verdi. Eleştiriler bir tarih yazımı düzeyini ya da siyasi hasım olma özelliğini yeterince de akıl kıstaslarını kaybetti. Artık siyasal olmaktan çıkmıştı. Siyasi hasım tartışmalarını da aşan bu süreç benim için bir ağız dalaşına döndü. Son verilere bakınca da küfürleşmelere gitti. Yazık. Bir de inanılmaz bir çirkin dille yazışmak ne kadar cevaba değer bilemiyorum. Belgesiz kanıtsız, kulaktan duyma ve üçüncü şahısların onayını bile almamış suçlamalar, kurgular gerçek olsaydı, kainatı sadece kaos sarardı.
Siz, beni siyasal olarak eleştirmişsiniz. Size saygı duyarım. Hangi hakla size kötü tek bir söz söyleyebilirim ki. Kişinin ağzından, yazısından duyup okumadığınız bir şeyi size gerçek olarak sunmak ne kadar ahlaklı bir şeydir. “Eleştirdin diye seni suçlar” diyenler bunu nasıl ispatlayabilirler böyle söylemler suçlama olabilir mi? Sizi suçladı anlamına gelebilir mi? Buyurun siz söyleyin. Malum kişiler hep öyle yapıyorlar. Yoktan var edilen dedikodu ve çamur böyle bir bataklığa dönüşüyor. “Sizi suçlayabilir” deniyor siz de buna cevap yazıyorsunuz; yani olmayan bir şeye cevap. O bunun üzerine, onlar bir ekleme daha yapıyorlar. Olamayan bir şey kurgularla kartopu gibi büyütülüp insanlar hakkında şaibe yaratıyorlar. Bunun neresi devrimci ahlaka sığabilir. Oysa adına konuşulan kişi olarak ben, bütün bunlardan bihaberim. Eleştiri yazınızı tesadüf edip görmesem hiçbir bilgim de olmayacaktı ve bu ileti yazılmayacaktı. Bunlar hep öyle yalan, kurgu ve uydurmalarla birbirini tanımayan insanları bile bir birine düşman yapmaya girişiyorlar. Siz yazan, siyasal eleştiri yapan biri olarak buna nasıl aldanabilirsiniz. Size sunulan vehmi gerçek olarak ele alırsınız. İşte bu manipülasyonlarla yürütülmek istenen bu insanların siyasi eğilimler böyle bir kaos böyle bir bataklığa sürekli kan taşıyor. Olay budur Sayın Ahmet Erdoğan.
Bilmenizde ne kadar yarar var bilemiyorum ama belirteyim.
Hasan Balcı’yla MSN üzerinden 551 sayfa yazıştık. İçinde çok yoğun siyasal yazışmalar var. Bilim yaptık, dostluk yaptık. Şehrim Antakya’ya, yaptığımız “Şehitler Haftası” etkinliğine davet ettim. Baba evinde ve sofrasında misafir ettim. Bundan bir ay öncesine kadar da bir biçimde, normal iletişim vardı. İletileri yanımdadır. Bu şahısla dostluğumun olmadığı yerde, ebede kadar bir işim olamaz.Ama Hasan Balcı hiç yeri olmamasına rağmen Acilcilerin 30 yıl önceki tartışmalarında kendini, bir benden yana bir onlardan yana taraf kıldı. Olmaması gereken bir yere kendini zorla getirdi.
Burjuva hukuku bile insanı suçlu ilan etmeden yıllarca delil toplar, belge araştırır ve hükmünü verse bile bunun üst mahkemelerde reddi için kapı aralar. Ama Pol Potçu devrimcilikte bunlar yok. Yapılan tas tamam budur.
Ben sadece Acilin geçmişinde yer alan ve on yıllardır TKEP'li olan iki kişinin örgütsel değerlere saldırılarına cevaben belgeli ve kantlı bir bilgi verdim. O kadar.
Hiç kimseyi hiç bir zaman el yazılı ve belgeli olmayan bir şeyle suçlamadım. Duyum, hasım iddiası, dedikodu, çamur atma benim işim olmadı.
Bu iki kişiden biri Engin Erkiner'dir, polis ifadesini yayınladım 20 sayfa. Bu belgedir. Bu ifadenin tek bir cümlesini aktarayım gerisini siz anlayın: “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” (Engin Erkiner İfadesi, s:16)
Bu güne kadar örgütün ve bizlerin çektiği sürgün acılarının sebebi bu itirafçıdır dedim. Siz de okuyun bu belgeyi elinizi vicdanınıza koyun ve kara verin.
İkincisi İbrahim Yalçın, el yazılı 12 sayfa itirafnamesini yayınladım. Herkese dikkatli olun bu adam para için her şey yapar. MİT'en 150 000 TL alarak 1 kongremizi gammazlamaya gelmişti dedim. Bundan da size bir aktarma yapayım: “ Gün kestik, (28 Ağustos 1986) ben o günü MİT’e bildirdim. Çok sevindiler. Başarılar vs dileyerek 150 bin TL da paralarını alarak vedalaştık.” (İbrahim Yalçın’ın el Yazılı İtiraf Belgesi s:9)
Belgeler ortada. Ama onlar, binlerce makalesiyle, ülkede 12 zindan sürgünüyle, işkencede ser verip sır vermeyerek, sürgünlerde ve yurt dışında mücadelesinin bedelini zindanlar dahil çekerek bu güne gelen bana sadece çamur attılar. Hasan Balcı bu gerçeği tüm ayrıntısıyla bilir. Ben de bunlarla aramda zamanı hakem koydum.
Hasan Balcı’nın bunlar arasında işini ne anlamadım. Onu ilgilendiren ne anlamadım. Ben ne ona ne de bir başkasına belgesiz, kanıtsız bir suçlama yöneltemem. En sert tartışmalarda iken bile telefonlaşmalarımızda (Hasan Balcı’yla), yüz yüze bir yanlış laf edilmedi bile. Hasan bu kavram ve küfürlerle, iyi bir örnek oluşturmadı. Aileleri bile bu sürece yakıt olarak sunmak ne kadar kaliteli bir duruştur. Bir Akdenizli olarak küfrün ansiklopedilerde bile olmayan türlerini bilirim. Ama bu kime ne kazandırır. Türkiye solunun neden bu kadar sığı olduğunu buradan örneklemek yanlış olmasa gerek.
Size gelince, yazan insana, bilgiyle uğraşan insana düşünceye saygı duyan insana ben sadece saygı duyarım. Bu iletimin tek amacı bunu bildirmektir.
Benim tüm yazılarım http://mirural.blogspot.com/ blogumda yer alır.
Yukarıda adı geçen belge ve şahıslar için de http://tarihselhainler.blogspot.com/ linkine göz atabilirsiniz.
Yazan ve düşünen bir insan olarak, benim de abes gördüğüm bu tartışmalarla bir kereden fazla ilgili olmayın diyeceğim. Gerek görürseniz siyasi yazıları okuyun ve onlara eleştirel yaklaşımlarınızı bize de aktarın. Herhangi bir yerde yazıyorsanız link iletin okumayı isterim.
Baki selamlarımla. Mihrac Ural.
11 Mayıs 2009
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder