8 Mayıs 2009 Cuma
GEÇMİŞİ İNKAR ZAYIFLIĞIN REFLEKSDİR
Mihrac Ural
8 Mayıs 2009
Geçmişi inkar toplumlarda tarihle yüzleşmekten kaçıştır, zaaftır. Geçmişiyle yüzleşmeyenler geleceklerini kuramazlar ya da geleceğin kuruluşunda yer alamazlar. Bireylerde ise geçmişi inkar patolojiktir. Kişinin kirli geçmişine karşı refleksi, geçmişi inkar çağrısına dönüşür. “geçmişi olanın geleceği olmaz” gibi akıllara ziyan bir söylem bu bataklıktan çıkar. Birey bu genellemeyle, geçmişinden kurtulmanın yalan mutluluğunu arar. Vehimdir bu. Toplumlarda da bireylerde de geçmişi inkar, kaosla, kimlik bunalımıyla at başı gider.
Geçmişi sadece ders alının bir arşiv olarak algılamak da riskli bir tarih algısıdır. Geçmiş, gelecek içinde yer aldığı orandaki canlı bir veridir. Geçmiş ölü değildir. Gelecek içinde, bir biçimde ve oranda yer alışıyla canlıdır. Bunu tarih yazarken algılamak daha kalaydır. Tarihi tarihçinin yazması esprisi budur; gelecekte aldığı yerle canlı olan geçmiştir.
Gelecek ise doğmamıştır ve geçmişin verilerine muhtaçtır. Bu canlı veri bu günün ve geleceğin planlanması içinde etkin bir konumlanışa sahiptir. Bunlar olmadan gelecek için hiçbir şey söylenemez. Henüz yaşanmamış ve dolaysıyla tüketilmemiş geleceği hedef yapan, uğruna davalar oluşturan, gerçekte, geçmişin ta kendisidir. Canlı olan, var olan geçmiştir. Gelecek ise olmayabilirlik ihtimaliyle her zaman alternatiflere sahiptir. Var olan geleceğe katkı sunabilir, o da geçmiştir.
Gelecek kurgusuyla gelecek kurulmaz, gelecek kurgusu geçmiş unsurlar olmadan ciddi bile olamaz. Ayakları yere basamaz, gerçek olamaz.
***
Siyasal tıkanma kesitlerinde bilenen en basit doğruları tersyüz etmek, kuşku ve şaibe yaratarak her şeyi sorgulamak fantastik duruş meraklıları için bulunmaz bir fırsattır. Bu duruş çoğu kez sorumluluğu üstlenilmek istenmeyen gelecekle ilgili algılardan uzak olmayı ve bunu başarmak için geçmişi inkara kadar götürür. Geçmiş inkarı bu tutumlarda daha çok bir reflekstir. Geçmiş onarılması o kadar olumsuz bir düzlemdedir ki anılması bile geleceği karartır. Bun nedenle doğa ve toplum kanunlarının olmasa olmaz evrim kuralı, bu türlerin kendi geçmişleriyle ilgili ortaya koydukları reflekslerle yok sayılır; “geçmişi olanın geleceği olmaz” demek bu noktadan sonra kolay olur.
Bu söylem toplumların kendi tarihleriyle yüzleşmekten kaçışlarında ortaya çıktığı gibi bireylerinde geçmişleriyle ilgili sendromları sonucu ortaya çıkabilir. Patolojik bir vaka; hasta toplumlar ve hasta bireylerin halini anlatan bur durumdur. Siyasette de durum farklı değildir. Geleceği kurma kaygısı olmayanların bu tür söylemlere yatkın olmaları normaldir. “Geleceğin yoktur, çünkü geçmişin var, onunla yetin onu gevele” önermesi bu yolla bilinçaltlarına sokulmak istenir. Bu yaklaşımın felsefi kökleri toplum bilincini köreltme, bireyselliği öne çıkartıp bireyselliği geçmişine ait her şeye kuşkuyla bakmaya, şaibeli görmeye ve verili düzen içinde yalnızlaştırmaya yöneliktir. Birey yalnızlaştıkça teslim alınması daha kolaydır. Bunun için geleceğinizin olması için geçmişinizi inkar etmelisiniz önermesi dayatılmaktadır. Bu önerme geleceği yok ederken geçmişle bu tarzda oynar. Bu aynı zamanda, bu günün her anının geçmiş olduğu gerçeği karşısında kişinin gelecek diye bir sorumluluğu olmamasına yol açar.
Şu an, geçmiş olunca bilinen bir gerçek ise ve geçmişimiz olmayacaksa, o zaman gelecek diye bir şey de yoktur. Bir daha düşünülerek bu satırların okunmasını isteyeceğim. Yaşanan şu an, ancak tüketilip geçmiş olduğunda algılanabiliyorsa, hatalarıyla başarıları değerlendirilebiliyor ve planlanmış ya da değil geleceğin kurulmasına böylece harç oluyorsa, geleceği yok etmenin tek yolu geçmişi de yok etmektir. İstenen de budur. Bu algılar, batı marjinal okullarının kendi toplumlarında bile ciddiye alınmamış önermeleridir; bireyi geçmişinden koparmak, geleceğe ilişkin sorumsuz kılmak ve çevresinden bağımsızlaştırmak için demagoji kavramlar arkasına sığınılarak yapılmış bir önermedir.
Yazılarımda sık sık vurguladığım konuların başında orijinalitedir. İthal malı fantastik kurgular kendi topraklarında bile marjinal kalmış iken, bu söylemleri ve teorileri ülkemize getirip pazarlamak sonucu olmayan bir çabadır. Ülkemiz devrimci hareketinin en önemli handikabı da budur. Yapılmak istenen geçmişimizi inkardır, geleceksiz bırakılmaktır.
Oysa ülkemiz sosyal, siyasal gelişmelerine sıradan bir gözlemci gözüyle baktığımızda, ilk göze çarpacak gerçek, geçmişiyle barışabilen, geçmişini sağlıklı irdeleyip ayıklayabilen, geçmişin devamlılığını koruyabilenler başarıyı yakalayanlar olmaktadır. Kürt özgürlük hareketinin başarısını başka yerde aramamak gerek. Özgürlük hareketi bu gününün tüketerek geçmiş yaparken bile bunu ilkeye sarılı kaldıkça ilerleyebilmektedir. Liderlerinin arkasında durmalarının bu süreklilik için taşıdığı anlam geleceği kurmada geçmişin tartışılmaz rolünü de yeterince anlatır. Bu geçmişe takılma değil, tüketilen geçmişi gelecek için bir harç yapma olayıdır. Bu doğada da toplumda da bir evrim kuralıdır, mutasyonları olsa da.
Bu kural ülkemiz demokrasi mücadelesine farklılıklarımızın etkin katılımı için de çok geçerli bir kuraldır. Ülkemizin her bir ayrı varlığı, mozaiği, rengi ulus ölçeğinde ya da topluluk ve azınlık ölçeğinde olsun ortak ülkemizin özgürlüğü için bir katkı ve katılım sağlamak üzere geçmişiyle sağlıklı bir bağı kurması gereklidir. Tek boyutlu kılınmak istenen kültürlerimiz, ulus ve inançlarımız gerçekte geçmişimizi yok etme çabasından başka bir şey değildir.
Ermeni soykırımı, Kürt gerçekliğinin bin bir yolla sürmekte olan inkarı ve yürürlükteki kıyımları, azınlıkların hak inkarları tümden bir geçmiş inkarıdır. Geçmişlerini yok etkilerinin geleceğini de yok etme çabasıdır. Ancak gerçekler geçmişin olduğunu dirice ve canlıca geleceğe uzandığın gösteriyor. Kürt halkı bunu en iyi örneği, Ermeniler aydınların, tarihçilerin, dünya kamuoyunun dilinde etkin bir unsur olarak ben buradayım diyor Araplar 1 Mayıs bayramı etkinliklerinde, miting ve yürüyüşlerde, ilk kez Antakya meydanlarında seslerini pankartlarıyla, söylemleriyle yükseltiler. Demokrasi mücadelesine bir manivela olarak katılma iradelerini yansıttılar. Geçmişimiz, bu günün içinde, geleceğe doğru canlılığıyla etken olandır, varlık üretendir. Bizden inkar etmemiz istenen geçmişimiz, bizi bu güne ve yarına taşıyandır. Kendi topraklarında tarihi dolmuş ve hiçbir zaman varlık olmamış medreselerin ithal malı teorilerini ortak ülkemiz gerçekliğine dayatmanın çok farklı bir amacı olsa gerek.
Devletin milliyetçi reflekslerine ait bu önermelerin zaman zaman geçmişi kirli kişilerle ortak bölen bulması normaldir. Mesela kişi itirafçıysa ve geçmişinin ağır baskısı altında eziliyorsa ondan kurtulmak için herkese önereceği tek şey “geçmişinizi yok edin” demektir. Nitekim bunu yapanlar, topluma yönelik tahribatlarını kendi geçmişlerinden kurtulmak için bir önerme kılıfında sunanlardır. Kendi siyasal yaşamımızda bu örneklerden biri de malum itirafçıdır. Bu adam geçmişinden kurtulmak için, herkesin geleceğini yok etmeye yeltenmektedir. Bunun için “geçmişi olanın geleceği olamaz” demektedir.
Bir İtirafçının geçmişi özetle şu olabilir; “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” ( Polis ifadesi, s:16 )
Bu türden insanların, geçmişlerinden kurtulma çabaları normaldir. Bunun için sağlıklı bir öz eleştiri yapmaları gerek ama yanlışlarını aşmak için bunu yapmayanların yönelecekleri yer, kendi geçmişleri gibi başkalarının da geçmişini yok etmektir. Bunun için geçmişsiz bir topluluk içinde olma istençleri her zaman onları zorlama söylemlere yöneltir, marjinal önermelerin esiri yapar. Geçmişin yok edilmesiyle oluşacak bir algı ortaklığı, kendi kirli geçmişlerini de yok edeceğini sanırlar. Bu nedenle her geçmişi kirli ilan ederler. Devrimci harekette vuku bulmuş birkaç olumsuz örneğe dayanarak genellemeye giderler “bir tarihi süreci olduğu gibi, başarılarını, çekilen acılarını, özverilerini hiçe sayarak “iğrenç” ilan ederler. Her şeyi şaibeli yaparlar. Sonra o ortamdan kaçarak, onları hiç bilmeyen ortamlarda geçmişinden kurtulmanın arayışına girerler. Gerçekte, bu zorlamalar söylemler, bu türleri geçmişleriyle her koşulda yüz yüze getirmekten başka bir işe yaramaz.
“Geçmişi olanın geleceği olmaz” demek, “tüm ilkokul öğrencileri üniversiteye” demek gibidir. Evrimi yok saymaktır. Birikimin kaynağını yok saymaktır. Bir gece ansızın alfabenin değişmesiyle bin yıllık bir tarih arşivinin gelecek kuşaklar için silinmesi gibidir. Yanlış olan geçmişi tek sermaye yapma çabasıdır ki bu çürümedir geçmişe takılmaktır. Geçmiş canlı bir organizma gibi geleceğin yapı taşları içinde yer alması gereği geçmişle bağımızı tanımlayan en önemli veridir. Bu noktada geçmişimiz olmadan gelecek kurmamızın gerçekçi olması mümkün değildir.
Kimse geçmişi tekrar etmek istemez, zaten geçmiş tekrar edilemez. Hiçbir koşul geçmiş olunca tekrar oluşamaz. İlla bir farklılıkla gündeme gelir. Bu açıdan geçmişin tekrar yaşanması mümkün olamaz. Bunu iradeci olarak istesek de başaramayız. Hayallerin yıkıldığı yer burası olur. Bundan kimse söz etmiyor geçmiş inkarcıları bu gerekçeleri kendileri uyduruyor. Geçmişimizi geleceğimize katabildiğimiz ölçüde onu yeniyle yadsıyabildiğimiz oranda canlı ve verimli kılabiliriz diyoruz. Geçmişle bağları koparıp onu yok sayarak kurulacak bir gelecek olamaz.
Geçmişlerinde çekinenlere yöneltilen eleştirilere karşı, “biz öyle demedik, geçmişten ders alıp ona tıkılmamak gerek” diye gösterecekleri tepki de gerçekçi değildir. Bu yaklaşım da özrü kabahatinde büyüktür.
Geçmişi sadece ders alının bir arşiv olarak algılamak da riskli bir tarih algısıdır. Geçmiş, gelecek içinde yer aldığı orandaki canlı bir veridir. Geçmiş ölü değildir. Gelecek içinde, bir biçimde ve oranda yer alışıyla canlıdır. Bunu tarih yazarken algılamak daha kalaydır. Tarihi tarihçinin yazması esprisi budur; gelecekte aldığı yerle canlı olan geçmiştir.
Gelecek ise doğmamıştır ve geçmişin verilerine muhtaçtır. Bu canlı veri bu günün ve geleceğin planlanması içinde etkin bir konumlanışa sahiptir. Bunlar olmadan gelecek için hiçbir şey söylenemez. Henüz yaşanmamış ve dolaysıyla tüketilmemiş geleceği hedef yapan, uğruna davalar oluşturan, gerçekte, geçmişin ta kendisidir. Canlı olan, var olan geçmiştir. Gelecek ise olmayabilirlik ihtimaliyle her zaman alternatiflere sahiptir. Var olan geleceğe katkı sunabilir, o da geçmiştir.
Gelecek kurgusuyla gelecek kurulmaz, gelecek kurgusu geçmiş unsurlar olmadan ciddi bile olamaz. Ayakları yere basamaz, gerçek olamaz.
8 Mayıs 2009
Geçmişi inkar toplumlarda tarihle yüzleşmekten kaçıştır, zaaftır. Geçmişiyle yüzleşmeyenler geleceklerini kuramazlar ya da geleceğin kuruluşunda yer alamazlar. Bireylerde ise geçmişi inkar patolojiktir. Kişinin kirli geçmişine karşı refleksi, geçmişi inkar çağrısına dönüşür. “geçmişi olanın geleceği olmaz” gibi akıllara ziyan bir söylem bu bataklıktan çıkar. Birey bu genellemeyle, geçmişinden kurtulmanın yalan mutluluğunu arar. Vehimdir bu. Toplumlarda da bireylerde de geçmişi inkar, kaosla, kimlik bunalımıyla at başı gider.
Geçmişi sadece ders alının bir arşiv olarak algılamak da riskli bir tarih algısıdır. Geçmiş, gelecek içinde yer aldığı orandaki canlı bir veridir. Geçmiş ölü değildir. Gelecek içinde, bir biçimde ve oranda yer alışıyla canlıdır. Bunu tarih yazarken algılamak daha kalaydır. Tarihi tarihçinin yazması esprisi budur; gelecekte aldığı yerle canlı olan geçmiştir.
Gelecek ise doğmamıştır ve geçmişin verilerine muhtaçtır. Bu canlı veri bu günün ve geleceğin planlanması içinde etkin bir konumlanışa sahiptir. Bunlar olmadan gelecek için hiçbir şey söylenemez. Henüz yaşanmamış ve dolaysıyla tüketilmemiş geleceği hedef yapan, uğruna davalar oluşturan, gerçekte, geçmişin ta kendisidir. Canlı olan, var olan geçmiştir. Gelecek ise olmayabilirlik ihtimaliyle her zaman alternatiflere sahiptir. Var olan geleceğe katkı sunabilir, o da geçmiştir.
Gelecek kurgusuyla gelecek kurulmaz, gelecek kurgusu geçmiş unsurlar olmadan ciddi bile olamaz. Ayakları yere basamaz, gerçek olamaz.
***
Siyasal tıkanma kesitlerinde bilenen en basit doğruları tersyüz etmek, kuşku ve şaibe yaratarak her şeyi sorgulamak fantastik duruş meraklıları için bulunmaz bir fırsattır. Bu duruş çoğu kez sorumluluğu üstlenilmek istenmeyen gelecekle ilgili algılardan uzak olmayı ve bunu başarmak için geçmişi inkara kadar götürür. Geçmiş inkarı bu tutumlarda daha çok bir reflekstir. Geçmiş onarılması o kadar olumsuz bir düzlemdedir ki anılması bile geleceği karartır. Bun nedenle doğa ve toplum kanunlarının olmasa olmaz evrim kuralı, bu türlerin kendi geçmişleriyle ilgili ortaya koydukları reflekslerle yok sayılır; “geçmişi olanın geleceği olmaz” demek bu noktadan sonra kolay olur.
Bu söylem toplumların kendi tarihleriyle yüzleşmekten kaçışlarında ortaya çıktığı gibi bireylerinde geçmişleriyle ilgili sendromları sonucu ortaya çıkabilir. Patolojik bir vaka; hasta toplumlar ve hasta bireylerin halini anlatan bur durumdur. Siyasette de durum farklı değildir. Geleceği kurma kaygısı olmayanların bu tür söylemlere yatkın olmaları normaldir. “Geleceğin yoktur, çünkü geçmişin var, onunla yetin onu gevele” önermesi bu yolla bilinçaltlarına sokulmak istenir. Bu yaklaşımın felsefi kökleri toplum bilincini köreltme, bireyselliği öne çıkartıp bireyselliği geçmişine ait her şeye kuşkuyla bakmaya, şaibeli görmeye ve verili düzen içinde yalnızlaştırmaya yöneliktir. Birey yalnızlaştıkça teslim alınması daha kolaydır. Bunun için geleceğinizin olması için geçmişinizi inkar etmelisiniz önermesi dayatılmaktadır. Bu önerme geleceği yok ederken geçmişle bu tarzda oynar. Bu aynı zamanda, bu günün her anının geçmiş olduğu gerçeği karşısında kişinin gelecek diye bir sorumluluğu olmamasına yol açar.
Şu an, geçmiş olunca bilinen bir gerçek ise ve geçmişimiz olmayacaksa, o zaman gelecek diye bir şey de yoktur. Bir daha düşünülerek bu satırların okunmasını isteyeceğim. Yaşanan şu an, ancak tüketilip geçmiş olduğunda algılanabiliyorsa, hatalarıyla başarıları değerlendirilebiliyor ve planlanmış ya da değil geleceğin kurulmasına böylece harç oluyorsa, geleceği yok etmenin tek yolu geçmişi de yok etmektir. İstenen de budur. Bu algılar, batı marjinal okullarının kendi toplumlarında bile ciddiye alınmamış önermeleridir; bireyi geçmişinden koparmak, geleceğe ilişkin sorumsuz kılmak ve çevresinden bağımsızlaştırmak için demagoji kavramlar arkasına sığınılarak yapılmış bir önermedir.
Yazılarımda sık sık vurguladığım konuların başında orijinalitedir. İthal malı fantastik kurgular kendi topraklarında bile marjinal kalmış iken, bu söylemleri ve teorileri ülkemize getirip pazarlamak sonucu olmayan bir çabadır. Ülkemiz devrimci hareketinin en önemli handikabı da budur. Yapılmak istenen geçmişimizi inkardır, geleceksiz bırakılmaktır.
Oysa ülkemiz sosyal, siyasal gelişmelerine sıradan bir gözlemci gözüyle baktığımızda, ilk göze çarpacak gerçek, geçmişiyle barışabilen, geçmişini sağlıklı irdeleyip ayıklayabilen, geçmişin devamlılığını koruyabilenler başarıyı yakalayanlar olmaktadır. Kürt özgürlük hareketinin başarısını başka yerde aramamak gerek. Özgürlük hareketi bu gününün tüketerek geçmiş yaparken bile bunu ilkeye sarılı kaldıkça ilerleyebilmektedir. Liderlerinin arkasında durmalarının bu süreklilik için taşıdığı anlam geleceği kurmada geçmişin tartışılmaz rolünü de yeterince anlatır. Bu geçmişe takılma değil, tüketilen geçmişi gelecek için bir harç yapma olayıdır. Bu doğada da toplumda da bir evrim kuralıdır, mutasyonları olsa da.
Bu kural ülkemiz demokrasi mücadelesine farklılıklarımızın etkin katılımı için de çok geçerli bir kuraldır. Ülkemizin her bir ayrı varlığı, mozaiği, rengi ulus ölçeğinde ya da topluluk ve azınlık ölçeğinde olsun ortak ülkemizin özgürlüğü için bir katkı ve katılım sağlamak üzere geçmişiyle sağlıklı bir bağı kurması gereklidir. Tek boyutlu kılınmak istenen kültürlerimiz, ulus ve inançlarımız gerçekte geçmişimizi yok etme çabasından başka bir şey değildir.
Ermeni soykırımı, Kürt gerçekliğinin bin bir yolla sürmekte olan inkarı ve yürürlükteki kıyımları, azınlıkların hak inkarları tümden bir geçmiş inkarıdır. Geçmişlerini yok etkilerinin geleceğini de yok etme çabasıdır. Ancak gerçekler geçmişin olduğunu dirice ve canlıca geleceğe uzandığın gösteriyor. Kürt halkı bunu en iyi örneği, Ermeniler aydınların, tarihçilerin, dünya kamuoyunun dilinde etkin bir unsur olarak ben buradayım diyor Araplar 1 Mayıs bayramı etkinliklerinde, miting ve yürüyüşlerde, ilk kez Antakya meydanlarında seslerini pankartlarıyla, söylemleriyle yükseltiler. Demokrasi mücadelesine bir manivela olarak katılma iradelerini yansıttılar. Geçmişimiz, bu günün içinde, geleceğe doğru canlılığıyla etken olandır, varlık üretendir. Bizden inkar etmemiz istenen geçmişimiz, bizi bu güne ve yarına taşıyandır. Kendi topraklarında tarihi dolmuş ve hiçbir zaman varlık olmamış medreselerin ithal malı teorilerini ortak ülkemiz gerçekliğine dayatmanın çok farklı bir amacı olsa gerek.
Devletin milliyetçi reflekslerine ait bu önermelerin zaman zaman geçmişi kirli kişilerle ortak bölen bulması normaldir. Mesela kişi itirafçıysa ve geçmişinin ağır baskısı altında eziliyorsa ondan kurtulmak için herkese önereceği tek şey “geçmişinizi yok edin” demektir. Nitekim bunu yapanlar, topluma yönelik tahribatlarını kendi geçmişlerinden kurtulmak için bir önerme kılıfında sunanlardır. Kendi siyasal yaşamımızda bu örneklerden biri de malum itirafçıdır. Bu adam geçmişinden kurtulmak için, herkesin geleceğini yok etmeye yeltenmektedir. Bunun için “geçmişi olanın geleceği olamaz” demektedir.
Bir İtirafçının geçmişi özetle şu olabilir; “Emniyet kuvvetlerine yardım maksadıyla yakalandığım günün akşamı ve onu takip eden günde aşağıda sıralayacağım evleri bulmaları bakımından polise yardım ettim” ( Polis ifadesi, s:16 )
Bu türden insanların, geçmişlerinden kurtulma çabaları normaldir. Bunun için sağlıklı bir öz eleştiri yapmaları gerek ama yanlışlarını aşmak için bunu yapmayanların yönelecekleri yer, kendi geçmişleri gibi başkalarının da geçmişini yok etmektir. Bunun için geçmişsiz bir topluluk içinde olma istençleri her zaman onları zorlama söylemlere yöneltir, marjinal önermelerin esiri yapar. Geçmişin yok edilmesiyle oluşacak bir algı ortaklığı, kendi kirli geçmişlerini de yok edeceğini sanırlar. Bu nedenle her geçmişi kirli ilan ederler. Devrimci harekette vuku bulmuş birkaç olumsuz örneğe dayanarak genellemeye giderler “bir tarihi süreci olduğu gibi, başarılarını, çekilen acılarını, özverilerini hiçe sayarak “iğrenç” ilan ederler. Her şeyi şaibeli yaparlar. Sonra o ortamdan kaçarak, onları hiç bilmeyen ortamlarda geçmişinden kurtulmanın arayışına girerler. Gerçekte, bu zorlamalar söylemler, bu türleri geçmişleriyle her koşulda yüz yüze getirmekten başka bir işe yaramaz.
“Geçmişi olanın geleceği olmaz” demek, “tüm ilkokul öğrencileri üniversiteye” demek gibidir. Evrimi yok saymaktır. Birikimin kaynağını yok saymaktır. Bir gece ansızın alfabenin değişmesiyle bin yıllık bir tarih arşivinin gelecek kuşaklar için silinmesi gibidir. Yanlış olan geçmişi tek sermaye yapma çabasıdır ki bu çürümedir geçmişe takılmaktır. Geçmiş canlı bir organizma gibi geleceğin yapı taşları içinde yer alması gereği geçmişle bağımızı tanımlayan en önemli veridir. Bu noktada geçmişimiz olmadan gelecek kurmamızın gerçekçi olması mümkün değildir.
Kimse geçmişi tekrar etmek istemez, zaten geçmiş tekrar edilemez. Hiçbir koşul geçmiş olunca tekrar oluşamaz. İlla bir farklılıkla gündeme gelir. Bu açıdan geçmişin tekrar yaşanması mümkün olamaz. Bunu iradeci olarak istesek de başaramayız. Hayallerin yıkıldığı yer burası olur. Bundan kimse söz etmiyor geçmiş inkarcıları bu gerekçeleri kendileri uyduruyor. Geçmişimizi geleceğimize katabildiğimiz ölçüde onu yeniyle yadsıyabildiğimiz oranda canlı ve verimli kılabiliriz diyoruz. Geçmişle bağları koparıp onu yok sayarak kurulacak bir gelecek olamaz.
Geçmişlerinde çekinenlere yöneltilen eleştirilere karşı, “biz öyle demedik, geçmişten ders alıp ona tıkılmamak gerek” diye gösterecekleri tepki de gerçekçi değildir. Bu yaklaşım da özrü kabahatinde büyüktür.
Geçmişi sadece ders alının bir arşiv olarak algılamak da riskli bir tarih algısıdır. Geçmiş, gelecek içinde yer aldığı orandaki canlı bir veridir. Geçmiş ölü değildir. Gelecek içinde, bir biçimde ve oranda yer alışıyla canlıdır. Bunu tarih yazarken algılamak daha kalaydır. Tarihi tarihçinin yazması esprisi budur; gelecekte aldığı yerle canlı olan geçmiştir.
Gelecek ise doğmamıştır ve geçmişin verilerine muhtaçtır. Bu canlı veri bu günün ve geleceğin planlanması içinde etkin bir konumlanışa sahiptir. Bunlar olmadan gelecek için hiçbir şey söylenemez. Henüz yaşanmamış ve dolaysıyla tüketilmemiş geleceği hedef yapan, uğruna davalar oluşturan, gerçekte, geçmişin ta kendisidir. Canlı olan, var olan geçmiştir. Gelecek ise olmayabilirlik ihtimaliyle her zaman alternatiflere sahiptir. Var olan geleceğe katkı sunabilir, o da geçmiştir.
Gelecek kurgusuyla gelecek kurulmaz, gelecek kurgusu geçmiş unsurlar olmadan ciddi bile olamaz. Ayakları yere basamaz, gerçek olamaz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder