7 Nisan 2010 Çarşamba
YORUMLAR VE CEVAPLAR
Bedreddin Mahir
7 Nisan 2010
Yazılarımızı takip eden ve görüşlerini yapıcı tarzda, eleştirel olarak dile getiren değerli okurumuz Salim Diyap şunları belirtiyor;
YORUM;
"Samandağ’ında bu gün bir kaç şeyhin başına gelenler belki yüzlerce defa Sünni din mensubu imamlarında başına gelmiştir. yazınızı niyeti realitenin önüne koyan bir niteliği bulunmaktadır ve kesinlikle abartılı buluyorum.
Ben, bu tür tepkileri sizin gibi politik çalışmaları olan bir şahıstan duymak yerine, bu azınlığın kendi temsilcilerinden yani Şeh’lerden duymak isterdim. Hiç kimse politik alanda bu insanları temsil ettiğini var saymasın. Bu insanların dinsel ve kültürel varlıkları kendi ellerinde biçimlenecektir. bize düşen mevcut olan egemen zihniyetin karşısına ondan da geri bir kulvardan hareketle muhalafet yapmak değildir. o kulvar, Siyasal gericiliği kaçınılmaz olarak içinde barındıran bir kulvarıdır. Üstelik bu azınlığın geçmişte olduğu gibi gelecek dönemde de mevcut egemen ideolojini kulvarında siyasi tavır koyarsa o çok iddialı biçimde söylediğimiz “Üzerine ölü toprağı atıldığı sanılan sesler gökyüzüne yükseliyor.” Sözü çok yavan kalacaktır" (Salim Diyap'ın yorumu altta)
CEVAP:
Değerli Salim Diyap,
Yazım üzerine gösterdiğiniz duyarlılığa ve yaptığınız yoruma teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Çabanızı, bir duyarlılık ve sorumluluk olarak değerlendiriyorum.
Sonra,
Yazımda ana tema duyarlılıktır. Bu nedenle Sünni şeyhlere de, Hıristyanlara da yapılsa aynı duyarlılığı gösteririm. Bunu "Azınlık Olmak Zor Zanaattır" başlıklı makalede olduğu gibi tüm yazılarımdada dile getirdim. Bunlara bir göz atarsanız duyarlılığımı sizde göreceksiniz. O makalede Süryani'lerin malarına el koyan zihniyeti eleştirdim. Bununla da kalmadım, kendini "sosyalist" sanan, toprakların kamulaştırılmasını sosyalizm sanan aklı evvellerin, "Papazların istismarı yerine bu topraklara el koyulsun ne olur, papazların mülkünü mü savunacağız" diyenleri de yerden yere vurarak eleştirdim; "Azınlıkların topraklarına el koymakla sosyalist değil, demokrat bile olunamaz" dedim.
Bu bir ilke tutumdur. haksızlığa karşı gelmek. Hukukun herkese gerekli olduğunu bilmek ve bildiğin doğruların arkasında durmak...
Bunu yaparken, her zaman ezilenin dışından bir varlık olarak değil, onunla bir arada bunu dile getirmekle yükümlü olmayı da bilmek gerek; papaz ya da şeyh olmasak da onlara yönelen hukuksuz bir davranışa karşı, onlar adına konuşma durumunda olmalıyız. Bu çok normal ve gereklidir. Onları anlamak onlardan bir parça olma yönünde bir dili gerektirir. Empati, farklılıklarımızı içseleştirmenin, gerçek anlamda eşit ve demokrat olmanın yollarından biridir. Bu olmadan ne konuyu anlatmak, ne de o vurguları yapabilme şansına sahip olabiliriz.
Kendi dar dünyamızda evreni kucakladığımızı sanmak zor değil. Düşünce hızı ışık hızından da hızlıdır, çünkü kütlesizdir; anti-madde gibidir, hızı ışık hızını fersah fersah geçer... Ancak bu hızla evreni kuşatsanız da gerçeğe, fiili olarak bir adım bile yaklaşmış olamazsınız.
En azından ben öyle düşünüyorum ve bunu söylemlerimle tutarlılık adına yapıyorum...
Arap etnik toplumdan ve Alevi bir aileden geliyorum. Dünyayı materyalist yöntemle kavrayıp değiştirme algılarıma karşın, kimliğinim şekillenmesinde bu alt dokuların çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu yanıyla da sorun doğrudan doğruya benim kimliğime yönelik bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır demem yanlış olmayacaktır. Temsil ettiğim siyasal yönelimlerim ne olursa olsun, bu konuda duyarsızlık etmem mümkün değildi. Bu nedenle, Arap Alevi topluluğunun bir unsuru olarak da yazmam, benim doğal bir hakkımdır. Bu hakkımı ilk elden savunması gerekenler okurlarımdır. Bu hakka saygı duyması gerekenler de kendini demokrat sayanlardır. Aksi durumda solun solu ötekileştirmesi gündeme gelecek ki bu da mevcut sol milliyetçi bölücülüğün alemeti farkısadır. Halklarımızla, inanç topluluklarımızla devrimci güçler arasındaki derin fay hatlarının nedenlerinden biri budur.
Alevi şeyhlerine baskı konusunda ortaya çıkan gelişmelere seyirci olmak , sorun onlara aittir diye ötelemek ilkelerime terstir. Benim ilgim ve duyarlılığım doğrularımın arkasında tutarlıca durmaktandır. Asla ve hiç bir zaman öncelik verediğim etnik ve inançsal nedenler değildir. Bunun bedeli ne ise de onu ödeyerek bu güne geldiğimi bilmenizi isterim.
Sorunun diğer boyutunda, sözkonusu ezilen bu kitlenin nerede nasıl bir siyasal eğilim içinde çoğunlukla tutum aldığı olayı ise, ayrı bir alandır. Bunun benim tutumumla bir ilgisi yoktur.
CHP'yi Türkiye solunda ilk kez 1979 yılında ve son olarak 2009 yılında yazdığım makaleyle "Modern Faşist" olarak tanımladım. Ancak böylesi siyasal tespitler ile mekan ve zaman ilişkisi içinde kimi toplulukların (genellikle Alevilerin) konumlanışlarını bire bir, birbirine bağlamak sağlıklı değildir; çocukluk hastalığı siyasi duruşları sağlıklı sonuçlar üretmez. "Arap Alevileri Hatay'da CHP'nin kalesini kurdular" gerçeği, siyasal tutum ve ilgimiz için temel bir referans olamaz. öyle olsaydı Hitleri destekleyen Alman işçi sınıfına ya da bu gün AKP ye yamanmış milyonlarca emekçiye karşı tutum almamız gerekirdi.
Siyasal tutumlar siyasal mücadelelerle düzeltilmelidir. ancak haksızlıklara karşı mücadelede öylesine düzlemler var ki, özgürlük ve demokrasi adına orada olmanızı gerektirir. Hemen belirteyim, beni takip ediyorsanız sınıf mücadelesi ve işçi sınıfının devrimle ilgisi üzerine yazdıklarımı da okumuş olmalısınız. Orada çok açık söyledim, "sınıf mücadelesi devrime yol açamaz, işçi sınıfı devrim yapamaz" dedim. Bunun gerekçelerini de bilimsel olarak ve tarihi örneklerle açıklamaya çalıştım. "Devrim, Tarihsel olmalıdır, geri dönüşü olamyan devrdim tarihseldir" dedim. "Devrim yeni bir uygarlık kurabilecek, büyük teknolojik ilerlemelerin, bilgi çağının, kollektif insan aklının olgulnaştırdığı maddi zemin üzerinde gerçekleşecek geri dönüşü olmayan, alt ve üst yapının yeniden şekillenişidir" dedim. Ama buna rağmen TEKEL işçilerinin yanında oldum. Onları yazdım. yoldaşlarım en ön safta bu eylemlerde yer aldı.
Demem o ki,
Alevilğin akıl algılarındakı önemli doneler bir yana, bu donelerin tarihi açıklamada büyük Şeh Hüseyin bin Hamdan el Hasibi'nin evrimci ve isabetli görüşlerini de bir yana koyarak, Arap Alevi şeyhlerinin baskı altına alnması karşısında durmam, tamamen kendimle, siyasal duruşlarımla ilgili bir tutarlılık olarak belirtilebilir. Arap Alevilerinin siyasal olarak nerede tutum belirlediklerinin de bu noktada bir önemi olamaz.
"yazınızı niyeti realitenin önüne kayan bir niteliği bulunmaktadır ve kesinlikle abartılı buluyorum." Diyorsunuz. Tekrar ediyorum, benim duruşum doğrularımın arkasında bir duruştur. Arap Alevilerinin demokratik haklarının arkasında bir duruştur. Dolaysıyla benim de niyetimle ilgili değil bu. Topluluğun ezilen bir topluluk ve demokratik hak talebi olan bir topluluk olmasıyla doğrudan ilgilidir; bunun ölçütü ise bu topluluğun kime oy verdiği ya da kimin kuklası olup olmadığıyla ilgil bir yana sahip değlidir.
Davranışlarımızı, ilgimizi belirleyen temel parametreler, Alevilerin nesnel olarak, özgürlük, demokrasi ve hukuksal taleplerinin olup olmamasıyla ilgildir. Ki bence bu hakları var ve bunu istemek onların kendi sözcülerine (şeyhlerine) bırkılmayacak kadar hasas bir konudur. Devrimcilerin en önemli görevlerinden biri, kitleleri böylesine kritik kararlarda yönledirmektir. Bu ise onları kullanmak değil, tersine kulanılmalarını engellemek için müdahale etmektir, kendi özgür kararlarıyla gerçekçi çıkarlarını belirlemelerinin olanaklarını yaratmaktır. Aksi durumda siyaset diye bir şey olmazdı, doğal yaşamın gidişiyle ortaya çıkan sonuçlara esir olmak gündeme gelirdi. Gerici tüm iktidarların da söylediği budur; dokunmayın, ilişmeyin, kışkırtmayın, yönlendirmeyin, kimse kimsenin adına konuşmasın...
Oysa dünyayı anlamak ve onu değiştirmek için müdahele şart. Bunu yapmamak edilgen olmaktır. Kimse bunu bizden beklemesin. Balkan uluslarını Osmanlıya karşı özgürlük savaşında başarıya götüren papazların çabaları olduğu bilinir, papazları yönlendirenler ise devrimcilerdi, özgürlük savaşçılarıydı. Bu açıdan Sayın Öcalan'a yıllar önce söylediğim sözü burada da tekrar edeceğim; "daha çok halkın içinde olmak tüm sınıfları, kültürel olarak olmasa da siyasal olarak halklaştırmak gerek. Bunun için cami imamlarının 5 vakit namazlarını 5 vakit siyasal mücadele propagandası haline getirmek gerek" dedim. Bunu da PKK'lı arkadaşların Kürt hacılarla ilgili yayınladıkları ilk bildiri nedeniyle de yazılı olarak dile getirdim.
Buradan Samandağında gündeme gelen bu somut olay nedeniyle, belli bir kitlenin parçası olmakla, onlara daha ileri yönelim ve kazanımlar için bilgi aktarmanın doğru bir tutum olduğunu düşünüyorum.
Bu nedenle, niyetlerimizi olgunlaştıran gerçekleri dönüştürmek için niyetlerimizi bu amaçla yönlendirmekten çekinmemeliyiz derim...
Yazımın bu açıdan algılanmasını dilerim.
Bir kez daha yorumunuz için teşekür ederim. Başarı dilmeklerimle selamlarım.
SALİM DİYAP'IN YORUMU:
Söz konusu olayla ilgili ne denli bilginiz var bilmiyorum? Ama Samandağ’ında bu gün bir kaç şeyhin başına gelenler belki yüzlerce defa Sünni din mensubu imamlarında başına gelmiştir. yazınızı niyeti realitenin önüne koyan bir niteliği bulunmaktadır ve kesinlikle abartılı buluyorum.
Ben, bu tür tepkileri sizin gibi politik çalışmaları olan bir şahıstan duymak yerine, bu azınlığın kendi temsilcilerinden yani Şeh’lerden duymak isterdim. Hiç kimse politik alanda bu insanları temsil ettiğini var saymasın. Bu insanların dinsel ve kültürel varlıkları kendi ellerinde biçimlenecektir. bize düşen mevcut olan egemen zihniyetin karşısına ondan da geri bir kulvardan hareketle muhalafet yapmak değildir. o kulvar, Siyasal gericiliği kaçınılmaz olarak içinde barındıran bir kulvarıdır. Üstelik bu azınlığın geçmişte olduğu gibi gelecek dönemde de mevcut egemen ideolojini kulvarında siyasi tavır koyarsa o çok iddialı biçimde söylediğimiz “Üzerine ölü toprağı atıldığı sanılan sesler gökyüzüne yükseliyor.” Sözü çok yavan kalacaktır… Bu gün Arap Alevileri onları siyasal anlamda kullanmaya meraklı güçlerin çabaları sonucu bölünmekle karşı karşıyadır. Bu alanı örgütlemek, hele siyasal alanda birilerine destek verir tarzda örgütlemek onlara yapılacak en büyük kötülüktür. Evet, bu gün AKP bunu yapmaktadır. lakin karşı cenahta birçok sol anlayışta marjinalliğini bu azınlık üzerinden aşmaya çalışırken AKP nin yaptığını tersinden yapmaktadır.. Bu gün Arap Alevilerine uzanan eller daha dün Sünni’lere de uzanmıştır. ondan da önce hiristyanlara... peki bu durumlar karşısında Arap Alevilerinin tavrı ne olmuştur. Bilmem size söylememe gerek var mı? “Evet, her isteyen kuran kursu açmamalıdır “ tarzındaydı değil mi?
Kesinlikle Arap Alevilerine yapılanları haklı gösterir bir tutum sergilemek niyetinde değilim..
Ama Arap Alevileri artık ne istediklerini kendileri söylemelidir. siyasilerin elinde oyuncak oldukları yeter! Tabi bunu yapmaları içinde işin başında kendileri ne isteyip istemediklerini bilmelidirler. Nedense hep siyasiler onların yerine konuşmaktadır ve oluşturdukları ve bu güne değin oluşturdukları örgütlenmeler hep bir resmi ideolojiye yamanmaktadır. kendi varlıkları ve gelecekleri hususunda kendilerinden kaynaklı bir açılımları bulunmamaktadır. “Arap Alevileri özgürlük ve demokrasi ve bunları anlamlandırar” diyorsun. Hani nerde bu demokrasi yıllar yılı ezici çoğunlukla CHP ye verdikleri destekte mi? hadi bir sourn bakalım arap alevi şeh lerine bir ateist e nasıl bakarlar veya bir yezidiye.....Niyet realiteni önüne geçti mi bu işin nereye varacağı belli olmaz gayri…..
7 Nisan 2010
Yazılarımızı takip eden ve görüşlerini yapıcı tarzda, eleştirel olarak dile getiren değerli okurumuz Salim Diyap şunları belirtiyor;
YORUM;
"Samandağ’ında bu gün bir kaç şeyhin başına gelenler belki yüzlerce defa Sünni din mensubu imamlarında başına gelmiştir. yazınızı niyeti realitenin önüne koyan bir niteliği bulunmaktadır ve kesinlikle abartılı buluyorum.
Ben, bu tür tepkileri sizin gibi politik çalışmaları olan bir şahıstan duymak yerine, bu azınlığın kendi temsilcilerinden yani Şeh’lerden duymak isterdim. Hiç kimse politik alanda bu insanları temsil ettiğini var saymasın. Bu insanların dinsel ve kültürel varlıkları kendi ellerinde biçimlenecektir. bize düşen mevcut olan egemen zihniyetin karşısına ondan da geri bir kulvardan hareketle muhalafet yapmak değildir. o kulvar, Siyasal gericiliği kaçınılmaz olarak içinde barındıran bir kulvarıdır. Üstelik bu azınlığın geçmişte olduğu gibi gelecek dönemde de mevcut egemen ideolojini kulvarında siyasi tavır koyarsa o çok iddialı biçimde söylediğimiz “Üzerine ölü toprağı atıldığı sanılan sesler gökyüzüne yükseliyor.” Sözü çok yavan kalacaktır" (Salim Diyap'ın yorumu altta)
CEVAP:
Değerli Salim Diyap,
Yazım üzerine gösterdiğiniz duyarlılığa ve yaptığınız yoruma teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Çabanızı, bir duyarlılık ve sorumluluk olarak değerlendiriyorum.
Sonra,
Yazımda ana tema duyarlılıktır. Bu nedenle Sünni şeyhlere de, Hıristyanlara da yapılsa aynı duyarlılığı gösteririm. Bunu "Azınlık Olmak Zor Zanaattır" başlıklı makalede olduğu gibi tüm yazılarımdada dile getirdim. Bunlara bir göz atarsanız duyarlılığımı sizde göreceksiniz. O makalede Süryani'lerin malarına el koyan zihniyeti eleştirdim. Bununla da kalmadım, kendini "sosyalist" sanan, toprakların kamulaştırılmasını sosyalizm sanan aklı evvellerin, "Papazların istismarı yerine bu topraklara el koyulsun ne olur, papazların mülkünü mü savunacağız" diyenleri de yerden yere vurarak eleştirdim; "Azınlıkların topraklarına el koymakla sosyalist değil, demokrat bile olunamaz" dedim.
Bu bir ilke tutumdur. haksızlığa karşı gelmek. Hukukun herkese gerekli olduğunu bilmek ve bildiğin doğruların arkasında durmak...
Bunu yaparken, her zaman ezilenin dışından bir varlık olarak değil, onunla bir arada bunu dile getirmekle yükümlü olmayı da bilmek gerek; papaz ya da şeyh olmasak da onlara yönelen hukuksuz bir davranışa karşı, onlar adına konuşma durumunda olmalıyız. Bu çok normal ve gereklidir. Onları anlamak onlardan bir parça olma yönünde bir dili gerektirir. Empati, farklılıklarımızı içseleştirmenin, gerçek anlamda eşit ve demokrat olmanın yollarından biridir. Bu olmadan ne konuyu anlatmak, ne de o vurguları yapabilme şansına sahip olabiliriz.
Kendi dar dünyamızda evreni kucakladığımızı sanmak zor değil. Düşünce hızı ışık hızından da hızlıdır, çünkü kütlesizdir; anti-madde gibidir, hızı ışık hızını fersah fersah geçer... Ancak bu hızla evreni kuşatsanız da gerçeğe, fiili olarak bir adım bile yaklaşmış olamazsınız.
En azından ben öyle düşünüyorum ve bunu söylemlerimle tutarlılık adına yapıyorum...
Arap etnik toplumdan ve Alevi bir aileden geliyorum. Dünyayı materyalist yöntemle kavrayıp değiştirme algılarıma karşın, kimliğinim şekillenmesinde bu alt dokuların çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu yanıyla da sorun doğrudan doğruya benim kimliğime yönelik bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır demem yanlış olmayacaktır. Temsil ettiğim siyasal yönelimlerim ne olursa olsun, bu konuda duyarsızlık etmem mümkün değildi. Bu nedenle, Arap Alevi topluluğunun bir unsuru olarak da yazmam, benim doğal bir hakkımdır. Bu hakkımı ilk elden savunması gerekenler okurlarımdır. Bu hakka saygı duyması gerekenler de kendini demokrat sayanlardır. Aksi durumda solun solu ötekileştirmesi gündeme gelecek ki bu da mevcut sol milliyetçi bölücülüğün alemeti farkısadır. Halklarımızla, inanç topluluklarımızla devrimci güçler arasındaki derin fay hatlarının nedenlerinden biri budur.
Alevi şeyhlerine baskı konusunda ortaya çıkan gelişmelere seyirci olmak , sorun onlara aittir diye ötelemek ilkelerime terstir. Benim ilgim ve duyarlılığım doğrularımın arkasında tutarlıca durmaktandır. Asla ve hiç bir zaman öncelik verediğim etnik ve inançsal nedenler değildir. Bunun bedeli ne ise de onu ödeyerek bu güne geldiğimi bilmenizi isterim.
Sorunun diğer boyutunda, sözkonusu ezilen bu kitlenin nerede nasıl bir siyasal eğilim içinde çoğunlukla tutum aldığı olayı ise, ayrı bir alandır. Bunun benim tutumumla bir ilgisi yoktur.
CHP'yi Türkiye solunda ilk kez 1979 yılında ve son olarak 2009 yılında yazdığım makaleyle "Modern Faşist" olarak tanımladım. Ancak böylesi siyasal tespitler ile mekan ve zaman ilişkisi içinde kimi toplulukların (genellikle Alevilerin) konumlanışlarını bire bir, birbirine bağlamak sağlıklı değildir; çocukluk hastalığı siyasi duruşları sağlıklı sonuçlar üretmez. "Arap Alevileri Hatay'da CHP'nin kalesini kurdular" gerçeği, siyasal tutum ve ilgimiz için temel bir referans olamaz. öyle olsaydı Hitleri destekleyen Alman işçi sınıfına ya da bu gün AKP ye yamanmış milyonlarca emekçiye karşı tutum almamız gerekirdi.
Siyasal tutumlar siyasal mücadelelerle düzeltilmelidir. ancak haksızlıklara karşı mücadelede öylesine düzlemler var ki, özgürlük ve demokrasi adına orada olmanızı gerektirir. Hemen belirteyim, beni takip ediyorsanız sınıf mücadelesi ve işçi sınıfının devrimle ilgisi üzerine yazdıklarımı da okumuş olmalısınız. Orada çok açık söyledim, "sınıf mücadelesi devrime yol açamaz, işçi sınıfı devrim yapamaz" dedim. Bunun gerekçelerini de bilimsel olarak ve tarihi örneklerle açıklamaya çalıştım. "Devrim, Tarihsel olmalıdır, geri dönüşü olamyan devrdim tarihseldir" dedim. "Devrim yeni bir uygarlık kurabilecek, büyük teknolojik ilerlemelerin, bilgi çağının, kollektif insan aklının olgulnaştırdığı maddi zemin üzerinde gerçekleşecek geri dönüşü olmayan, alt ve üst yapının yeniden şekillenişidir" dedim. Ama buna rağmen TEKEL işçilerinin yanında oldum. Onları yazdım. yoldaşlarım en ön safta bu eylemlerde yer aldı.
Demem o ki,
Alevilğin akıl algılarındakı önemli doneler bir yana, bu donelerin tarihi açıklamada büyük Şeh Hüseyin bin Hamdan el Hasibi'nin evrimci ve isabetli görüşlerini de bir yana koyarak, Arap Alevi şeyhlerinin baskı altına alnması karşısında durmam, tamamen kendimle, siyasal duruşlarımla ilgili bir tutarlılık olarak belirtilebilir. Arap Alevilerinin siyasal olarak nerede tutum belirlediklerinin de bu noktada bir önemi olamaz.
"yazınızı niyeti realitenin önüne kayan bir niteliği bulunmaktadır ve kesinlikle abartılı buluyorum." Diyorsunuz. Tekrar ediyorum, benim duruşum doğrularımın arkasında bir duruştur. Arap Alevilerinin demokratik haklarının arkasında bir duruştur. Dolaysıyla benim de niyetimle ilgili değil bu. Topluluğun ezilen bir topluluk ve demokratik hak talebi olan bir topluluk olmasıyla doğrudan ilgilidir; bunun ölçütü ise bu topluluğun kime oy verdiği ya da kimin kuklası olup olmadığıyla ilgil bir yana sahip değlidir.
Davranışlarımızı, ilgimizi belirleyen temel parametreler, Alevilerin nesnel olarak, özgürlük, demokrasi ve hukuksal taleplerinin olup olmamasıyla ilgildir. Ki bence bu hakları var ve bunu istemek onların kendi sözcülerine (şeyhlerine) bırkılmayacak kadar hasas bir konudur. Devrimcilerin en önemli görevlerinden biri, kitleleri böylesine kritik kararlarda yönledirmektir. Bu ise onları kullanmak değil, tersine kulanılmalarını engellemek için müdahale etmektir, kendi özgür kararlarıyla gerçekçi çıkarlarını belirlemelerinin olanaklarını yaratmaktır. Aksi durumda siyaset diye bir şey olmazdı, doğal yaşamın gidişiyle ortaya çıkan sonuçlara esir olmak gündeme gelirdi. Gerici tüm iktidarların da söylediği budur; dokunmayın, ilişmeyin, kışkırtmayın, yönlendirmeyin, kimse kimsenin adına konuşmasın...
Oysa dünyayı anlamak ve onu değiştirmek için müdahele şart. Bunu yapmamak edilgen olmaktır. Kimse bunu bizden beklemesin. Balkan uluslarını Osmanlıya karşı özgürlük savaşında başarıya götüren papazların çabaları olduğu bilinir, papazları yönlendirenler ise devrimcilerdi, özgürlük savaşçılarıydı. Bu açıdan Sayın Öcalan'a yıllar önce söylediğim sözü burada da tekrar edeceğim; "daha çok halkın içinde olmak tüm sınıfları, kültürel olarak olmasa da siyasal olarak halklaştırmak gerek. Bunun için cami imamlarının 5 vakit namazlarını 5 vakit siyasal mücadele propagandası haline getirmek gerek" dedim. Bunu da PKK'lı arkadaşların Kürt hacılarla ilgili yayınladıkları ilk bildiri nedeniyle de yazılı olarak dile getirdim.
Buradan Samandağında gündeme gelen bu somut olay nedeniyle, belli bir kitlenin parçası olmakla, onlara daha ileri yönelim ve kazanımlar için bilgi aktarmanın doğru bir tutum olduğunu düşünüyorum.
Bu nedenle, niyetlerimizi olgunlaştıran gerçekleri dönüştürmek için niyetlerimizi bu amaçla yönlendirmekten çekinmemeliyiz derim...
Yazımın bu açıdan algılanmasını dilerim.
Bir kez daha yorumunuz için teşekür ederim. Başarı dilmeklerimle selamlarım.
SALİM DİYAP'IN YORUMU:
Söz konusu olayla ilgili ne denli bilginiz var bilmiyorum? Ama Samandağ’ında bu gün bir kaç şeyhin başına gelenler belki yüzlerce defa Sünni din mensubu imamlarında başına gelmiştir. yazınızı niyeti realitenin önüne koyan bir niteliği bulunmaktadır ve kesinlikle abartılı buluyorum.
Ben, bu tür tepkileri sizin gibi politik çalışmaları olan bir şahıstan duymak yerine, bu azınlığın kendi temsilcilerinden yani Şeh’lerden duymak isterdim. Hiç kimse politik alanda bu insanları temsil ettiğini var saymasın. Bu insanların dinsel ve kültürel varlıkları kendi ellerinde biçimlenecektir. bize düşen mevcut olan egemen zihniyetin karşısına ondan da geri bir kulvardan hareketle muhalafet yapmak değildir. o kulvar, Siyasal gericiliği kaçınılmaz olarak içinde barındıran bir kulvarıdır. Üstelik bu azınlığın geçmişte olduğu gibi gelecek dönemde de mevcut egemen ideolojini kulvarında siyasi tavır koyarsa o çok iddialı biçimde söylediğimiz “Üzerine ölü toprağı atıldığı sanılan sesler gökyüzüne yükseliyor.” Sözü çok yavan kalacaktır… Bu gün Arap Alevileri onları siyasal anlamda kullanmaya meraklı güçlerin çabaları sonucu bölünmekle karşı karşıyadır. Bu alanı örgütlemek, hele siyasal alanda birilerine destek verir tarzda örgütlemek onlara yapılacak en büyük kötülüktür. Evet, bu gün AKP bunu yapmaktadır. lakin karşı cenahta birçok sol anlayışta marjinalliğini bu azınlık üzerinden aşmaya çalışırken AKP nin yaptığını tersinden yapmaktadır.. Bu gün Arap Alevilerine uzanan eller daha dün Sünni’lere de uzanmıştır. ondan da önce hiristyanlara... peki bu durumlar karşısında Arap Alevilerinin tavrı ne olmuştur. Bilmem size söylememe gerek var mı? “Evet, her isteyen kuran kursu açmamalıdır “ tarzındaydı değil mi?
Kesinlikle Arap Alevilerine yapılanları haklı gösterir bir tutum sergilemek niyetinde değilim..
Ama Arap Alevileri artık ne istediklerini kendileri söylemelidir. siyasilerin elinde oyuncak oldukları yeter! Tabi bunu yapmaları içinde işin başında kendileri ne isteyip istemediklerini bilmelidirler. Nedense hep siyasiler onların yerine konuşmaktadır ve oluşturdukları ve bu güne değin oluşturdukları örgütlenmeler hep bir resmi ideolojiye yamanmaktadır. kendi varlıkları ve gelecekleri hususunda kendilerinden kaynaklı bir açılımları bulunmamaktadır. “Arap Alevileri özgürlük ve demokrasi ve bunları anlamlandırar” diyorsun. Hani nerde bu demokrasi yıllar yılı ezici çoğunlukla CHP ye verdikleri destekte mi? hadi bir sourn bakalım arap alevi şeh lerine bir ateist e nasıl bakarlar veya bir yezidiye.....Niyet realiteni önüne geçti mi bu işin nereye varacağı belli olmaz gayri…..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder