4 Nisan 2010 Pazar
ŞİMDİ de "TRT Arapça"...
Mihrac Ural
4 Nisan 2010
Demokratik hakları yok sayılmasına rağmen, vatandaş yükümlülüğünü yerine getirerek ve vergi katkılarıyla devlet kurumlarının çalışmasını sağlayan etnik topluluklar, en doğal hakları olan, resmi okullarda anadille eğitim hakkından mahrumdurlar. Bununla yetinmeyen devlet, bu hakkı dile getirenleri bölücü diye tanımlarken, baskınlarla, operasyonlarla ölüm denklemleri içinde kıvrandırmaktan da çekinmemektedir. Bununla da kalmayan iktidarlar, yasakladıkları anadillerle, kendi propagandaları için TV yayın kanalları oluşturmaktadır. Bu paradoksla, ülkesinin sorunlarına yeni kaoslar eklemekten geri kalmamaktadır. Bu girişimler bir aldatmaca girişimidir, daha da ötesi kendini aldatmadır.
İç sorunlarını demokratik toplum sözleşmesiyle çözemeyen, bunun için bir çabası da olmayan, oluşturulmakta olan anayasa taslağında bile tek ulus ve dayatmalarını çağımızın bir utancı olarak sürdürme inadında olan bir ülkenin, TRT kanallarını bu yöntemle çoğaltmasının kıymeti kendinden menkuldur ve bir önemi de yoktur.
Ayıpların, eksiklerin yarattığı tarihi handikaplara örtü olması düşünülen bu tür girişimlere yönelmek yerine, tarihle cesurca yüzleşip demokratik hakları ikame etmeye yönelmek halkın ihtiyacına gerçekçi bir cevaptır. Bu yapılmadan, ilgisiz şeylerle ezilen etnik toplulukları aldatmak, gerçekte kendini aldatmaktır.
TRT Şeş'ten sonra, TRT Arapça'nın gündeme gelmesi bu aldanışın belirtisidir. Buna karşı, vatandaşın vergileriyle toplanan değerleri farklılıklarımızın eşitliği, barışı ve ortak paylaşım alanlarının çoğaltılması için harcamak daha gerçekçi bir yaklaşımdır.
Türkiye’de Araplar şehirlidir, devletin arzuladığı ve kabul edilebilir gördüğü ölçekte asimile olmasalar da iyi Türkçe bilirler. Gece gündüz yayın yapan yüzlerce Türkçe TV kanalının bilgi kirliliği, paparazi haberleri, yalan kurgu yayınları, resmi ideoloji bombardımanı altında yeterince doyurulmuş algılarını, yeni bir kanalla kirletmek, kimseye yarar sağlamayacaktır. Bu girişimler, ülkemiz barışına da gergin dengelerine de iyi bir çözüm önerisi değildir.
TRT Arapça kanalı hiç bir Türkiye'li Arap’ın beklentisine cevap değildir. Bu kanal, Ortadoğu'da Araplara, Türkiye’den tek boyutlu mesaj yollamak amacına hizmet etme amacı taşımaktadır. Ancak bu amaç, bölgenin on yıllar içinde siyasal olarak eğitilmiş halklarını aldatmaya yeterli olamayacaktır.
***
4 Nisan 2010 tarihi itibariyle bu gün, “TRT Arapça” kanalı yayın hayatına resmen başladı. Kürtçe yayın yapan TRT Şeş'ten sonra, TRT Arapça'nın da yayına girmesiyle oluşan tablo, TRT Ermeniyan'nın de yolda olduğuna işaret eder gibi bir sonuç yaratmıştır. Hakları yok sayılan etnik toplulukların anadiliyle, devlet propagandası amaçlı TV yayın kanalları kurmak sanırım dünyada bir ilktir.
Arapça yayın, Kürtçe yayın gibi başka dillerde yayın yapmak her devletin hakkıdır. Buraya kadar hiçbir sorun yok. Ancak, resmi devlet kanalıyla bir dilde yayın yapılırken, aynı dille eğitimin yasaklı olması bir tuhaf. Bu dillerle konuşanların, hala hüküm giydiği bir ülkede böylesine paradoksların olması, bu ülkenin kaderinin bir parçası gibidir. Tarihin her kesitinde bu akıl bir Osmanlı aklı olarak, İttihatçı zorbacılığın aklı olarak bu oyunlarla kendini örtebileceği sanısına kapılmış kalmıştır.
Her türden demokratik hakları yok sayılmasına rağmen, vatandaş yükümlülüğünü yerine getirerek ve vergi katkılarıyla devlet kurumlarının çalışmasını sağlayan etnik topluluklar, en doğal hakları olan, resmi okullarda anadille eğitim hakkından mahrumdurlar. Bununla yetinmeyen devlet, bu hakkı dile getirenleri bölücü diye tanımlarken, baskınlarla, operasyonlarla ölüm denklemleri içinde kıvrandırmaktan da çekinmemektedir. Bununla da kalmayan iktidarlar, yasakladıkları anadillerle, kendi propagandaları için TV yayın kanalları oluşturmaktadır. Bu paradoksla, ülkesinin sorunlarına yeni kaoslar eklemekten geri kalmamaktadır. Bu girişimler bir aldatmaca girişimidir, daha da ötesi kendini aldatmadır.
Kürtlere karşı tarih boyu yapılanları burada sıralamak uygun bile değil. 200 yıl kesilmeden devam eden ölüm süreçleri, Kürtlere reva görüleni özetlemeye yeter. Kürt halkı özgürlük hareketinin arkasında durup omuz verdikçe de yeni senaryolarla bu halkın hakları sulandırılmaya ve ertelenmeye devam etmektedir. “TRT Şeş” bu aldatmacaların bir parçasıydı. Anadille eğitim hakkı yasaklı olan bir toplumun ağzına bir parmak bal çalmanın kahredici aldatıcılığı, gerçekte kendini aldatmaktır. Bölücülük de ayrımcılık da tastamam budur.
Sıra bu ülkenin üçüncü en büyük toplumuna gelmiştir. Türkiyeli Araplar Torosların güneyinde, Akdeniz’in kuzey ve doğu sahillerinin yerli sakinleri olarak, Türkler ve Kürtlerden sonra, nüfusu 4 milyonu aşkın, en büyük üçüncü etnik topluluğudur.
Bu topluluk, siyasal temsilcilerini oluşturma sürecinde, ortak ülkemizde birlikte, adil, barışçıl ve eşit bir yaşam için demokratik bir mücadele içindedir. Bu mücadelenin hazırlık toplantılarını sürdüren Konferansının da ifade ettiği temel yönelim, "RESMİ OKULLARDA ANADİLLE EĞİTİM" hakkının savunulması olarak özetlenmiştir. Bu temel talebin belirleyiciliği altında, tüm demokratik haklarını dile getirmektedir. Bu gerçeklerin olduğu bir ülkede, Arapça eğitim yerine, “TRT Arapça” kanalı kurmanın dayanılmaz hafifliği, ortak ülkemizin farklılıklara karşı bitip tükenmeyen, oyunbazlığının bir ifadesi olarak belirmiştir.
İç sorunlarını demokratik toplum sözleşmesiyle çözemeyen, bunun için bir çabası da olmayan, oluşturulmakta olan anayasa taslağında bile tek ulus ve dayatmalarını çağımızın bir utancı olarak sürdürme inadında olan bir ülkenin, TRT kanallarını bu yöntemle çoğaltmasının kıymeti kendinden menkuldur ve bir önemi de yoktur.
Ayıpların, eksiklerin yarattığı tarihi handikaplara, örtü olması düşünülen bu tür girişimlere yönelmek yerine, tarihle cesurca yüzleşip demokratik hakları ikame etmeye yönelmek, halkın ihtiyacına gerçekçi bir cevaptır. Bu yapılmadan, ilgisiz şeylerle ezilen etnik toplulukları aldatmak, gerçekte kendini aldatmaktır.
TRT Şeş'ten sonra, TRT Arapça'nın gündeme gelmesi bu aldanışın belirtisidir. Buna karşı, vatandaşın vergileriyle toplanan değerleri farklılıklarımızın eşitliği, barışı ve ortak paylaşım alanlarının çoğaltılması için harcamak daha gerçekçi bir yaklaşımdır.
Kaldı ki, TRT Arapça, Türkiye'li Araplarla da ilgili bir TV kanalı değildir. Bu kanal Ortadoğu’da Araplara yönelik bir milliyetçi propaganda aracı gibi durmaktadır.
II. Dünya savaşı ardından NATO aracılığıyla Türkiye'ye biçilen yeni rolün verisidir. Türkiye, “komünizmi kuşatma programı”nın bir edatı olarak kullanılmıştır. "Yeşil Kuşak"ta yerini almış, Bağdat Paktı, CENTO, NATO mahreçli askeri düşmanlık paktlarında işlev görmüştür. 1958 Lübnan iç savaşında Falanjistlerin, 14 Temmuz 1958'de Irak devrimine karşı Kralcıların yanında, 1967 Arap-İsrail savaşında Arap halkına karşı düşmanca roller almıştır.
Sözün bittiği, suyun kuruduğu yerde, Avrupa Topluluğu kapısında norm uyumsuzluğu nedeniyle haklı olarak bekletildiği bir kesitte, Ortadoğu’ya açılma çabaları, İsrail'in on yıllardır çıkışını aradığı "Ortadoğululuk" yönünde, kimi akılsızların "Yeni Nasır" söylemleri eşliğinde sürdürdüğü gözlenmektedir. Bu kesitteki rolü ile önceki kesitte üstlenilen rolün içerik olarak aynı olmasına karşın, biçim açısından bir farktan öteye geçmemiştir.
Komşu halkların, birbiriyle barış içinde, ortak çıkarlar paydası ve paylaşımında yakınlaşmasının önemi ve gerekliliği açıktır. Böylesi bir atılım tarihsel öneme sahip olduğu kadar, bölgenin zenginliklerini bölge halkının paylaşması açısından da çok önemlidir. Ancak ülkemiz, bu adımı talancı Osmanlı aklının verileriyle, tek boyutlu kazanç ve tek boyutlu egemenlik için gündeme getirmektedir. Bu da geçmişten bu yana süren rollerin şeklen değişmesine rağmen, içerik olarak aynıyla sürdüğünün bir işaretidir. Kuzey Irak Kürtleriyle ikili anlaşmaları hayata geçirirken, Türkiye’de Kürtlere karşı amansız baskıların sürmesi, anadilleriyle resmi okullarda eğitim hakkının ret edilmesi ve bunlara rağmen, TRT Şeş'in kurulması gibi komik haller bu eğilimi yeterince açık etmektedir.
TRT Arapça da aynıyla öyledir. Bölgede çoğunluk olan Arap halkıyla her türden ikili ilişkiye girerken, Türkiye'li Arap halkına, anadille resmi okullarda eğitim hakkının tanınmaması, Arap diye bir varlığın dahi yok sayılması karşısında, TRT Arapça işte böylesi bir komedi olarak yerini almaktadır.
TRT Arapça kanalı, yeni konjonktürün gereklerini yerine getirme amacıyla kurulmuştur. Böylesi bir kanalı iyi niyetle yorumlamak, sadece siyasi körlük ve aptallık olarak değerlendirilebilir. Türkiye sistemsel statü ve yapılanmasından ileri gelen itimle, bölgede kardeşlik ve barış için değil, üstünlük ve egemenlik için, talan ve nüfus alanları için bu girişimlere ihtiyaç duymaktadır.TRT Arapça kanalı, Türkiye'li Araplarla ilgili bir girişim ve kaygıyla ele alınmamıştır. Bunun hesabı hiç yapılmamıştır.
Kendi hükümranlık alanlarında Arapçayı yasaklayan, devlet olanaklarını resmi dil dışında hiç bir dilin hizmetine sunmayan, demokratik hakları dile getiren en küçük ifadeyi bile suçlu sayarak yargılayan bir ülkenin, Arapça TV kanalı oluşturmasını olumlu ve anlamlı bulmak abestir.
Türkiye’de Araplar şehirlidir, devletin arzuladığı ve kabul edilebilir gördüğü ölçekte asimile olmasalar da iyi Türkçe bilirler. Gece gündüz yayın yapan yüzlerce Türkçe TV kanalının bilgi kirliliği, paparazi haberleri, yalan kurgu yayınları, resmi ideoloji bombardımanı altında yeterince doyurulmuş algılarını, yeni bir kanalla kirletmek üzere bu kanalı izlemeyeceklerdir. Bunun kimseye yarar da yok. Bu girişimler, ülkemizin barışına da gergin dengelerine de iyi bir çözüm önerisi değildir.
TRT Arapça kanalı hiç bir Türkiye'li Arap’ın beklentisine cevap değildir. Bu kanal, Ortadoğu'da Araplara, Türkiye’den tek boyutlu mesaj yollamak amacına hizmet edecektir. Ancak bu amaç bölgenin on yıllar içinde siyasal olarak eğitilmiş halklarını aldatmaya yeterli olamayacaktır.
50 yıldır savaşların ve siyasal denklemlerin en ince ayrıntısıyla meşgul Arapların tarih bilincinde yer alan bu tür kısa erimli oyunlara karnı toktur. Arapların dostluğa, ortak paylaşıma, dayanışmaya, haklı ve adil davalarında ikircimsiz ve çıkarsız destek sunacak komşulara ihtiyacı var. Kimseden akıl almaya ihtiyacı yoktur. TRT Arapça, ABD'nin Irak savaşı ertesinde kurduğu "El HURRA" kanalı gibidir. Sonu da bu kanal gibi, Türkiye halklarının sırtına bindirilmiş çıkmaz bir sokağın yükü olacaktır.
EL HURRA TV, bu gün izleyicisiz bir kanal olarak son anlarını yaşamaktadır, ABD'nin Irak'tan çekiliş planları gibi, kapanış planları içindedir. TRT Arapça bundan farklı olmayacaktır.
Arap halkı, ortak ülkesinde Türk ve Kürt halkıyla ve diğer halklarla birlikte anadilini resmi okullarda, demokratik bir yönetim altında, adil ve eşit olarak aldığı zaman Arapça TV kanalları kendi anlamlı yerini bulacaktır.
4 Nisan 2010
Demokratik hakları yok sayılmasına rağmen, vatandaş yükümlülüğünü yerine getirerek ve vergi katkılarıyla devlet kurumlarının çalışmasını sağlayan etnik topluluklar, en doğal hakları olan, resmi okullarda anadille eğitim hakkından mahrumdurlar. Bununla yetinmeyen devlet, bu hakkı dile getirenleri bölücü diye tanımlarken, baskınlarla, operasyonlarla ölüm denklemleri içinde kıvrandırmaktan da çekinmemektedir. Bununla da kalmayan iktidarlar, yasakladıkları anadillerle, kendi propagandaları için TV yayın kanalları oluşturmaktadır. Bu paradoksla, ülkesinin sorunlarına yeni kaoslar eklemekten geri kalmamaktadır. Bu girişimler bir aldatmaca girişimidir, daha da ötesi kendini aldatmadır.
İç sorunlarını demokratik toplum sözleşmesiyle çözemeyen, bunun için bir çabası da olmayan, oluşturulmakta olan anayasa taslağında bile tek ulus ve dayatmalarını çağımızın bir utancı olarak sürdürme inadında olan bir ülkenin, TRT kanallarını bu yöntemle çoğaltmasının kıymeti kendinden menkuldur ve bir önemi de yoktur.
Ayıpların, eksiklerin yarattığı tarihi handikaplara örtü olması düşünülen bu tür girişimlere yönelmek yerine, tarihle cesurca yüzleşip demokratik hakları ikame etmeye yönelmek halkın ihtiyacına gerçekçi bir cevaptır. Bu yapılmadan, ilgisiz şeylerle ezilen etnik toplulukları aldatmak, gerçekte kendini aldatmaktır.
TRT Şeş'ten sonra, TRT Arapça'nın gündeme gelmesi bu aldanışın belirtisidir. Buna karşı, vatandaşın vergileriyle toplanan değerleri farklılıklarımızın eşitliği, barışı ve ortak paylaşım alanlarının çoğaltılması için harcamak daha gerçekçi bir yaklaşımdır.
Türkiye’de Araplar şehirlidir, devletin arzuladığı ve kabul edilebilir gördüğü ölçekte asimile olmasalar da iyi Türkçe bilirler. Gece gündüz yayın yapan yüzlerce Türkçe TV kanalının bilgi kirliliği, paparazi haberleri, yalan kurgu yayınları, resmi ideoloji bombardımanı altında yeterince doyurulmuş algılarını, yeni bir kanalla kirletmek, kimseye yarar sağlamayacaktır. Bu girişimler, ülkemiz barışına da gergin dengelerine de iyi bir çözüm önerisi değildir.
TRT Arapça kanalı hiç bir Türkiye'li Arap’ın beklentisine cevap değildir. Bu kanal, Ortadoğu'da Araplara, Türkiye’den tek boyutlu mesaj yollamak amacına hizmet etme amacı taşımaktadır. Ancak bu amaç, bölgenin on yıllar içinde siyasal olarak eğitilmiş halklarını aldatmaya yeterli olamayacaktır.
***
4 Nisan 2010 tarihi itibariyle bu gün, “TRT Arapça” kanalı yayın hayatına resmen başladı. Kürtçe yayın yapan TRT Şeş'ten sonra, TRT Arapça'nın da yayına girmesiyle oluşan tablo, TRT Ermeniyan'nın de yolda olduğuna işaret eder gibi bir sonuç yaratmıştır. Hakları yok sayılan etnik toplulukların anadiliyle, devlet propagandası amaçlı TV yayın kanalları kurmak sanırım dünyada bir ilktir.
Arapça yayın, Kürtçe yayın gibi başka dillerde yayın yapmak her devletin hakkıdır. Buraya kadar hiçbir sorun yok. Ancak, resmi devlet kanalıyla bir dilde yayın yapılırken, aynı dille eğitimin yasaklı olması bir tuhaf. Bu dillerle konuşanların, hala hüküm giydiği bir ülkede böylesine paradoksların olması, bu ülkenin kaderinin bir parçası gibidir. Tarihin her kesitinde bu akıl bir Osmanlı aklı olarak, İttihatçı zorbacılığın aklı olarak bu oyunlarla kendini örtebileceği sanısına kapılmış kalmıştır.
Her türden demokratik hakları yok sayılmasına rağmen, vatandaş yükümlülüğünü yerine getirerek ve vergi katkılarıyla devlet kurumlarının çalışmasını sağlayan etnik topluluklar, en doğal hakları olan, resmi okullarda anadille eğitim hakkından mahrumdurlar. Bununla yetinmeyen devlet, bu hakkı dile getirenleri bölücü diye tanımlarken, baskınlarla, operasyonlarla ölüm denklemleri içinde kıvrandırmaktan da çekinmemektedir. Bununla da kalmayan iktidarlar, yasakladıkları anadillerle, kendi propagandaları için TV yayın kanalları oluşturmaktadır. Bu paradoksla, ülkesinin sorunlarına yeni kaoslar eklemekten geri kalmamaktadır. Bu girişimler bir aldatmaca girişimidir, daha da ötesi kendini aldatmadır.
Kürtlere karşı tarih boyu yapılanları burada sıralamak uygun bile değil. 200 yıl kesilmeden devam eden ölüm süreçleri, Kürtlere reva görüleni özetlemeye yeter. Kürt halkı özgürlük hareketinin arkasında durup omuz verdikçe de yeni senaryolarla bu halkın hakları sulandırılmaya ve ertelenmeye devam etmektedir. “TRT Şeş” bu aldatmacaların bir parçasıydı. Anadille eğitim hakkı yasaklı olan bir toplumun ağzına bir parmak bal çalmanın kahredici aldatıcılığı, gerçekte kendini aldatmaktır. Bölücülük de ayrımcılık da tastamam budur.
Sıra bu ülkenin üçüncü en büyük toplumuna gelmiştir. Türkiyeli Araplar Torosların güneyinde, Akdeniz’in kuzey ve doğu sahillerinin yerli sakinleri olarak, Türkler ve Kürtlerden sonra, nüfusu 4 milyonu aşkın, en büyük üçüncü etnik topluluğudur.
Bu topluluk, siyasal temsilcilerini oluşturma sürecinde, ortak ülkemizde birlikte, adil, barışçıl ve eşit bir yaşam için demokratik bir mücadele içindedir. Bu mücadelenin hazırlık toplantılarını sürdüren Konferansının da ifade ettiği temel yönelim, "RESMİ OKULLARDA ANADİLLE EĞİTİM" hakkının savunulması olarak özetlenmiştir. Bu temel talebin belirleyiciliği altında, tüm demokratik haklarını dile getirmektedir. Bu gerçeklerin olduğu bir ülkede, Arapça eğitim yerine, “TRT Arapça” kanalı kurmanın dayanılmaz hafifliği, ortak ülkemizin farklılıklara karşı bitip tükenmeyen, oyunbazlığının bir ifadesi olarak belirmiştir.
İç sorunlarını demokratik toplum sözleşmesiyle çözemeyen, bunun için bir çabası da olmayan, oluşturulmakta olan anayasa taslağında bile tek ulus ve dayatmalarını çağımızın bir utancı olarak sürdürme inadında olan bir ülkenin, TRT kanallarını bu yöntemle çoğaltmasının kıymeti kendinden menkuldur ve bir önemi de yoktur.
Ayıpların, eksiklerin yarattığı tarihi handikaplara, örtü olması düşünülen bu tür girişimlere yönelmek yerine, tarihle cesurca yüzleşip demokratik hakları ikame etmeye yönelmek, halkın ihtiyacına gerçekçi bir cevaptır. Bu yapılmadan, ilgisiz şeylerle ezilen etnik toplulukları aldatmak, gerçekte kendini aldatmaktır.
TRT Şeş'ten sonra, TRT Arapça'nın gündeme gelmesi bu aldanışın belirtisidir. Buna karşı, vatandaşın vergileriyle toplanan değerleri farklılıklarımızın eşitliği, barışı ve ortak paylaşım alanlarının çoğaltılması için harcamak daha gerçekçi bir yaklaşımdır.
Kaldı ki, TRT Arapça, Türkiye'li Araplarla da ilgili bir TV kanalı değildir. Bu kanal Ortadoğu’da Araplara yönelik bir milliyetçi propaganda aracı gibi durmaktadır.
II. Dünya savaşı ardından NATO aracılığıyla Türkiye'ye biçilen yeni rolün verisidir. Türkiye, “komünizmi kuşatma programı”nın bir edatı olarak kullanılmıştır. "Yeşil Kuşak"ta yerini almış, Bağdat Paktı, CENTO, NATO mahreçli askeri düşmanlık paktlarında işlev görmüştür. 1958 Lübnan iç savaşında Falanjistlerin, 14 Temmuz 1958'de Irak devrimine karşı Kralcıların yanında, 1967 Arap-İsrail savaşında Arap halkına karşı düşmanca roller almıştır.
Sözün bittiği, suyun kuruduğu yerde, Avrupa Topluluğu kapısında norm uyumsuzluğu nedeniyle haklı olarak bekletildiği bir kesitte, Ortadoğu’ya açılma çabaları, İsrail'in on yıllardır çıkışını aradığı "Ortadoğululuk" yönünde, kimi akılsızların "Yeni Nasır" söylemleri eşliğinde sürdürdüğü gözlenmektedir. Bu kesitteki rolü ile önceki kesitte üstlenilen rolün içerik olarak aynı olmasına karşın, biçim açısından bir farktan öteye geçmemiştir.
Komşu halkların, birbiriyle barış içinde, ortak çıkarlar paydası ve paylaşımında yakınlaşmasının önemi ve gerekliliği açıktır. Böylesi bir atılım tarihsel öneme sahip olduğu kadar, bölgenin zenginliklerini bölge halkının paylaşması açısından da çok önemlidir. Ancak ülkemiz, bu adımı talancı Osmanlı aklının verileriyle, tek boyutlu kazanç ve tek boyutlu egemenlik için gündeme getirmektedir. Bu da geçmişten bu yana süren rollerin şeklen değişmesine rağmen, içerik olarak aynıyla sürdüğünün bir işaretidir. Kuzey Irak Kürtleriyle ikili anlaşmaları hayata geçirirken, Türkiye’de Kürtlere karşı amansız baskıların sürmesi, anadilleriyle resmi okullarda eğitim hakkının ret edilmesi ve bunlara rağmen, TRT Şeş'in kurulması gibi komik haller bu eğilimi yeterince açık etmektedir.
TRT Arapça da aynıyla öyledir. Bölgede çoğunluk olan Arap halkıyla her türden ikili ilişkiye girerken, Türkiye'li Arap halkına, anadille resmi okullarda eğitim hakkının tanınmaması, Arap diye bir varlığın dahi yok sayılması karşısında, TRT Arapça işte böylesi bir komedi olarak yerini almaktadır.
TRT Arapça kanalı, yeni konjonktürün gereklerini yerine getirme amacıyla kurulmuştur. Böylesi bir kanalı iyi niyetle yorumlamak, sadece siyasi körlük ve aptallık olarak değerlendirilebilir. Türkiye sistemsel statü ve yapılanmasından ileri gelen itimle, bölgede kardeşlik ve barış için değil, üstünlük ve egemenlik için, talan ve nüfus alanları için bu girişimlere ihtiyaç duymaktadır.TRT Arapça kanalı, Türkiye'li Araplarla ilgili bir girişim ve kaygıyla ele alınmamıştır. Bunun hesabı hiç yapılmamıştır.
Kendi hükümranlık alanlarında Arapçayı yasaklayan, devlet olanaklarını resmi dil dışında hiç bir dilin hizmetine sunmayan, demokratik hakları dile getiren en küçük ifadeyi bile suçlu sayarak yargılayan bir ülkenin, Arapça TV kanalı oluşturmasını olumlu ve anlamlı bulmak abestir.
Türkiye’de Araplar şehirlidir, devletin arzuladığı ve kabul edilebilir gördüğü ölçekte asimile olmasalar da iyi Türkçe bilirler. Gece gündüz yayın yapan yüzlerce Türkçe TV kanalının bilgi kirliliği, paparazi haberleri, yalan kurgu yayınları, resmi ideoloji bombardımanı altında yeterince doyurulmuş algılarını, yeni bir kanalla kirletmek üzere bu kanalı izlemeyeceklerdir. Bunun kimseye yarar da yok. Bu girişimler, ülkemizin barışına da gergin dengelerine de iyi bir çözüm önerisi değildir.
TRT Arapça kanalı hiç bir Türkiye'li Arap’ın beklentisine cevap değildir. Bu kanal, Ortadoğu'da Araplara, Türkiye’den tek boyutlu mesaj yollamak amacına hizmet edecektir. Ancak bu amaç bölgenin on yıllar içinde siyasal olarak eğitilmiş halklarını aldatmaya yeterli olamayacaktır.
50 yıldır savaşların ve siyasal denklemlerin en ince ayrıntısıyla meşgul Arapların tarih bilincinde yer alan bu tür kısa erimli oyunlara karnı toktur. Arapların dostluğa, ortak paylaşıma, dayanışmaya, haklı ve adil davalarında ikircimsiz ve çıkarsız destek sunacak komşulara ihtiyacı var. Kimseden akıl almaya ihtiyacı yoktur. TRT Arapça, ABD'nin Irak savaşı ertesinde kurduğu "El HURRA" kanalı gibidir. Sonu da bu kanal gibi, Türkiye halklarının sırtına bindirilmiş çıkmaz bir sokağın yükü olacaktır.
EL HURRA TV, bu gün izleyicisiz bir kanal olarak son anlarını yaşamaktadır, ABD'nin Irak'tan çekiliş planları gibi, kapanış planları içindedir. TRT Arapça bundan farklı olmayacaktır.
Arap halkı, ortak ülkesinde Türk ve Kürt halkıyla ve diğer halklarla birlikte anadilini resmi okullarda, demokratik bir yönetim altında, adil ve eşit olarak aldığı zaman Arapça TV kanalları kendi anlamlı yerini bulacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder