7 Nisan 2010 Çarşamba
Fasıla-i Saltanat ve AK Sultan/lar!
Nurettin KURTULUŞ
7 Nisan 2010
TBMM duvarında yazılı olan "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" ve millet egemenliğini yetkili organlar eliyle kullanır. İki kurumdur ki, Türk milleti adına karar verir; bunlardan birisi yasama olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir diğeri ise yargı yetkisini kullanan mahkemelerdir, yargıdır.
Burası, yani bu Meclis “Milli İrade”nin (!) sonucu olarak seçimle belirlenmiş, halkın arasından halkın tayin ettiği vekillerinin toplandığı ve “kayıtsız şartsız” halkın adına yasalar çıkarılan, halkın adına kavgalar dövüşler yapılan, küfürler edilen, halkın adına birbirlerine hakaret eden saylavların yeridir.
“Milli İrade” mi?
Halkın-seçmenlerin tümünün temsil edilmediği, temsil edilmesine engel olunduğu yerde Milli İrade’den bahsedilebilinir mi?
TBMM’de Halkın tayin ettiği vekiller için Anayasa Komisyonu Başkanı’nın açıklamasına göre toplam 588 Dokunulmazlık Dosyası bulunuyormuş.
İhaleye fesat karıştırma, evrakta sahtekârlık ve kamu kurumunu dolandırmak, özel evrakta, resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık, zimmet, gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma, nitelikli zimmet ve haksız mal edinme, açığa imzanın kötüye kullanılması.
“Görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak gibi”:
İddialar karşısında kendilerine dokundurtmayan-dokunulamayan yargı önüne çıkmaktan yasalara sığınarak kaçan bu kişiler “Milli İrade”nin vekilleri-temsilcileri olabilir mi?
Bu, şaibeli dokunulmazlıkların çoğunlukta bulunduğu meclis nasıl olur da “Milli İradeyi” temsil eder?
Bu, seçilmek istenen seçkinler seçim öncesi Milli İrade’nin önüne geçerek-eğilerek kendi geçmişlerini anlatırken seçmenin hoşuna gitmeyecek-kabul edemeyeceği lekeleri anlattığı hiç görülmüş-duyulmuş mudur? Türkiye’de bolca bulunan bu insan türleri, karda yürüyüp izini belli etmeden sütten çıkmış ak kaşık misali Milli İrade’yi temsil etmeyi kendilerinde hak görürler…
Yasama-Yürütme-Yargı; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuvvetler ayrılığı ilkesi olarak temel alınmıştır.
Kuvvetler ayrılığı tek elde yani “Yeni Osmanlıcılıkta” toplanarak “Osmanlının Son Padişahına” devredilecek ve buna da “demokrasi” denilecek, çağdaş demokrasi, milli irade denilecek!
Yargının, Yasama-Yürütmedeki o kişilere yasalar gereği dokunamaması ”Milli İrade” adına mı yapılıyor?
Öyleyse TBMM duvarındaki o yazı değiştirilerek:
“Egemenlik kayıtlı ve de şartlı AK Sultan/larındır” denmesinde hiç sakınca olmasa gerek…
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan beri ve özellikle son yedi yıldır Bunalım Devri ya de Fasıla-i Saltanat yıllarını-günlerini yaşamaktadır, “hasta adam” komaya girmiştir…
Çıkış yolu olarak da “Yeni Osmanlıcılık” ta aramaktadır, bu aranan yeni düzen Padişahını ilân ederken ise bunun mesajlarını da vermiştir.
12 Eylül 1980’de TSK’nin çok yıldızlı Tepe Kadrosu’nun USA emir komutasıyla yaptığı Faşist darbe sonrasında, sadece Devrimci-Sosyalist siyasi ve politik düşünceler kuramsal ve uygulama geleneğini kaybetmekle kalmadı, eğitim ve kültürdeki USA-AB İmparatorluklarının ambargosu kırk yaş altı yeni kuşakları da etkiledi…
Bu kuşaktan olan kırk yaş altı insanların çoğunluğu bugün düzene uygun kafalar olarak yetiştirilirken erktekiler meyvelerini almanın rahatlığıyla istediklerini uygulamaya koyuyorlar…
TBMM’deki yaş ortalamasına baktığımızda çıkan tablo bizlere neler anlatıyor?
Yaş ortalaması 46–61 ve üstü olan saylav sayısı 389.
Bundan ne çıkar?
Büyük bir çoğunluğu 12 Eylül Faşizmini yaşamış itirazları pek olmamış-liboşlaşmış ve onun yasalarıyla meclise girmişlerdir.
Geri kalan 30–45 yaşlarındakiler ise çoğunluğu 12 Eylül Faşizminin USA-AB eğitim ve kültürüyle yetişmişlerdir…
İçlerinde 12 Eylül öncesinin ve az da olsa kalan, bugünlerin Devrimcilerini-Sosyalistlerini bulmak mümkün müdür?
HERKES YERİNE
7 Nisan 2010
TBMM duvarında yazılı olan "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" ve millet egemenliğini yetkili organlar eliyle kullanır. İki kurumdur ki, Türk milleti adına karar verir; bunlardan birisi yasama olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir diğeri ise yargı yetkisini kullanan mahkemelerdir, yargıdır.
Burası, yani bu Meclis “Milli İrade”nin (!) sonucu olarak seçimle belirlenmiş, halkın arasından halkın tayin ettiği vekillerinin toplandığı ve “kayıtsız şartsız” halkın adına yasalar çıkarılan, halkın adına kavgalar dövüşler yapılan, küfürler edilen, halkın adına birbirlerine hakaret eden saylavların yeridir.
“Milli İrade” mi?
Halkın-seçmenlerin tümünün temsil edilmediği, temsil edilmesine engel olunduğu yerde Milli İrade’den bahsedilebilinir mi?
TBMM’de Halkın tayin ettiği vekiller için Anayasa Komisyonu Başkanı’nın açıklamasına göre toplam 588 Dokunulmazlık Dosyası bulunuyormuş.
İhaleye fesat karıştırma, evrakta sahtekârlık ve kamu kurumunu dolandırmak, özel evrakta, resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık, zimmet, gerçeğe aykırı mal beyanında bulunma, nitelikli zimmet ve haksız mal edinme, açığa imzanın kötüye kullanılması.
“Görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak gibi”:
İddialar karşısında kendilerine dokundurtmayan-dokunulamayan yargı önüne çıkmaktan yasalara sığınarak kaçan bu kişiler “Milli İrade”nin vekilleri-temsilcileri olabilir mi?
Bu, şaibeli dokunulmazlıkların çoğunlukta bulunduğu meclis nasıl olur da “Milli İradeyi” temsil eder?
Bu, seçilmek istenen seçkinler seçim öncesi Milli İrade’nin önüne geçerek-eğilerek kendi geçmişlerini anlatırken seçmenin hoşuna gitmeyecek-kabul edemeyeceği lekeleri anlattığı hiç görülmüş-duyulmuş mudur? Türkiye’de bolca bulunan bu insan türleri, karda yürüyüp izini belli etmeden sütten çıkmış ak kaşık misali Milli İrade’yi temsil etmeyi kendilerinde hak görürler…
Yasama-Yürütme-Yargı; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuvvetler ayrılığı ilkesi olarak temel alınmıştır.
Kuvvetler ayrılığı tek elde yani “Yeni Osmanlıcılıkta” toplanarak “Osmanlının Son Padişahına” devredilecek ve buna da “demokrasi” denilecek, çağdaş demokrasi, milli irade denilecek!
Yargının, Yasama-Yürütmedeki o kişilere yasalar gereği dokunamaması ”Milli İrade” adına mı yapılıyor?
Öyleyse TBMM duvarındaki o yazı değiştirilerek:
“Egemenlik kayıtlı ve de şartlı AK Sultan/larındır” denmesinde hiç sakınca olmasa gerek…
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan beri ve özellikle son yedi yıldır Bunalım Devri ya de Fasıla-i Saltanat yıllarını-günlerini yaşamaktadır, “hasta adam” komaya girmiştir…
Çıkış yolu olarak da “Yeni Osmanlıcılık” ta aramaktadır, bu aranan yeni düzen Padişahını ilân ederken ise bunun mesajlarını da vermiştir.
12 Eylül 1980’de TSK’nin çok yıldızlı Tepe Kadrosu’nun USA emir komutasıyla yaptığı Faşist darbe sonrasında, sadece Devrimci-Sosyalist siyasi ve politik düşünceler kuramsal ve uygulama geleneğini kaybetmekle kalmadı, eğitim ve kültürdeki USA-AB İmparatorluklarının ambargosu kırk yaş altı yeni kuşakları da etkiledi…
Bu kuşaktan olan kırk yaş altı insanların çoğunluğu bugün düzene uygun kafalar olarak yetiştirilirken erktekiler meyvelerini almanın rahatlığıyla istediklerini uygulamaya koyuyorlar…
TBMM’deki yaş ortalamasına baktığımızda çıkan tablo bizlere neler anlatıyor?
Yaş ortalaması 46–61 ve üstü olan saylav sayısı 389.
Bundan ne çıkar?
Büyük bir çoğunluğu 12 Eylül Faşizmini yaşamış itirazları pek olmamış-liboşlaşmış ve onun yasalarıyla meclise girmişlerdir.
Geri kalan 30–45 yaşlarındakiler ise çoğunluğu 12 Eylül Faşizminin USA-AB eğitim ve kültürüyle yetişmişlerdir…
İçlerinde 12 Eylül öncesinin ve az da olsa kalan, bugünlerin Devrimcilerini-Sosyalistlerini bulmak mümkün müdür?
HERKES YERİNE
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder