28 Nisan 2010 Çarşamba
1 MAYIS ve TEMEL ALGILARIMIZ
1 MAYIS ve TEMEL ALGILARIMIZ
Mihrac Ural
27 Nisan 2010
Hiçbir sınıf kendini de var eden üretim tarzını yıkamaz, değiştiremez de. Üretim tarzının değişimi, yadsınmanın yadsınması kanunu gereği, ancak yeni bir üretim tarzıyla, aşılarak gerçekleşir; her yeni üretim tarzı, kendine ait temel sınıfları eski sistemin rahminde olgunlaştırır. Eskinin içinde yeni sistemin olgunlaşması, sınıf mücadelesinin açtığı demokrasi ve özgürlük alanlarıyla ilgilidir. Demokrasi içinde eğitim esprisi budur.
Kapitalizmi yadsıyacak, tarihe gömecek yeni üretim ilişkisinin beslenme kanalları daha çok demokrasi ve özgürlük alanlarıdır. Geleceğin kuruluşunda, sınıf mücadelesinin bu anlamda olumlu rolleri bulunur. Bu yanıyla, temelde sistem içi reformist bir mücadele olan sınıf mücadelesi, aynı zamanda gelecek sistemin devrimci sürecine bir katkı olarak işlev görür. Devrimcilerin, sınıf mücadelesindeki yeri, demokrasi ve özgürlük alanlarının genişletilmesiyle, bu noktada anlam bulur. Tarihsel devrim burada, bu günden başlar.
Tarihsel devrim, geri dönüşü olmayan devrimdir. Yeni bir üretim tarzının, yeni bir toplumsal düzenlenişin tüm verileriyle olgunlaşıp hakim olmasıdır. Böylesi bir dönüşüm, siyasal iktidarı bir gece ansınız almakla gerçekleşmez, aynı gece yayınlanacak bir siyasal kararnameyle yeni ve daha ileri bir üretim tarzına girilmez. Bu nedenle sınıf mücadelesini siyasal iktidarı ele geçirme mücadelesi olarak algılamak, onu yüklenemeyeceği sorumlulukların altına sokmak demektir. Asli işlevinden saptırmak ve dolaysıyla işlevsiz kılmak demektir.
Sınıf mücadelesi, demokrasi ve özgürlük alanlarını daha çok genişletmek için gerekli bir araçtır. Bu anlamıyla, bu günün rahminde yatan devrimci unsurlara sahip çıkmak, sınıf mücadelesinde de aktif olmayı gerektirir. 1 Mayıs’ın tarihsel anlam ve içeriğinin devrimci öğesi de buradadır. İhmal edilmez reformist bir mücadele ola sınıf mücadelesinde taraf olmanın devrimciliği de buradadır.
Tarihsel devrim algısı, devrimci görevlerin tarihe ertelenmesi değildir; devrimciliği güncel pratik görevler içinde her an yaşamak ve bunun hangi boyutta bir süreklilik içinde olduğunu bilince çıkartmaktır. Gerçek ve geri dönüşü olmayan ileri bir üretim tarzına, yeni bir uygarlığa geçişin beslenme kaynaklarını güncelin her mücadelesinde yaratmak, tarihsel devrimin güncelde anlam bulması olarak tecelli eder.
Sınıf mücadelesi yanı sıra, çevre için, kadın hakları için, çocuklar için, inanç ve etnik haklar ve özgürlükleri uğruna mücadelenin ikame edeceği her boyutta demokrasi için mücadele etmek, tarihsel devrimciliğin güncel sorumluluğudur.
Bu sorumluluklar temel iktidar programlarımızda gerçekleştirdiği tüm değişim ve ilerlemelere rağmen, bir örgütsel yapı ve disiplini içinde olmayı gerekli kılar. Bunun temelleri ise dünün ve bu günün verileri içinde değişim ve gelişmeleriyle iktidar mücadelesini taşıyabilen bir örgütsel yapıdır. Böylesi bir örgütlü yapının kuralları ise, hiçbir zaman reformist olamaz; disiplini dışlamaz, laçka ve açık olamaz.
Örgütsel disiplinin bittiği yerde, devrimci mücadele de biter. Sınıf mücadelesini ihmal edilmez de olsa bir reformist mücadele olduğunu belirleyen algımız, devrimci mücadelenin önemine ve sıkılığına çok daha fazla önem veren bir algıdır. Bunun için örgütsel yapımız kararlı bir siyasi irade olarak, disiplinli olma yükümlülüğü taşır. Tarihsel devrimin, tarihe ertelenmez görevlerini yerine getirmenin yolu da buradan geçer.
***
1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı. Bu gün emek dünyasının hak ve hukuk mücadelesinde büyük dönüşümlerin olduğunu ilan eden bir gündür. Bu gün burjuvazinin, feodalizmi tarihin çöp tenekesine atarken omuz omuza olduğu işçi ve emekçilere karşı sürdürdüğü baskıcı, anti-demokratik ve her türden hak kazanımına set çeken duruşuna karşı girişilen mücadelenin en anlamlı günüdür.
İşçilerin ve emekçilerin haklarını vermemekle ortaya koyduğu gerici tutum, burjuvaziyi her zaman kendi sistemini sarsan gerginliklerle yüz yüze bırakmıştır. 1 Mayıs zaferi, bu direncin kırılması kadar, sistemin denge içinde çalışma yollarının da gösterildiği bir başarı gündür. Bu gün, bir tarafın hep kazandığı, diğerinin her haktan yoksun bırakıldığı bir sistemin çalışma şansının olmadığını açığa vurmuştur. Kapitalizm bir üretim sistemi olarak temelde burjuvazi kadar işçi ve emekçi sınıflara dayanır; biri olmadan diğeri de olamaz. Sistemin akılcı işlerliği, temel sınıflarının kabul edilebilir hak dengelerine bağlıdır. 1 Mayıs bu gerçeğin en anlamlı ifadesidir.
Kapitalist sistemin rasyonel çalışmasının zorunlu şartı, sistemin temel sınıflarının hak ve taleplerinin karşılanmasıyla mümkündür. Sınıf mücadelesinin anlamı ve tarihi de budur. Tarihin tüm üretim sistemlerinde sınıf mücadelesinin temel işlevi, sistemin daha rasyonel çalışması için gerekli reformların yapılması yönünde bir mücadeleyi ifade eder. Sınıf mücadelesinin sınırı burada başlar ve burada biter. Bu açıdan, tarihin tüm üretim ilişkilerinde ve son olarak kapitalizmde sınıf mücadelesi, sistemi yıkmaktan çok, uyumlu çalışmasını sağlamak için temel sınıflarının hak ve taleplerini, çıkar ve güvencelerini sağlayan ve bunun sonucu, üretimin düzenini istikrara kavuşturma çabası olarak belirir. Tarihin hiçbir sınıflı toplumunda, sınıf mücadelesinin devrimle değil, reformlarla sonuçlanması bundandır.
1 Mayıs bayramının tarihsel anlamı da buradadır. Bu bayram, emekçi sınıfların, hak ve hukukları, talep ve çıkarları temin edilmeksizin kapitalist üretim ilişkisinin denge içinde sürme olanağının olmayacağının ilanıdır. İşçi ve emekçi sınıfları bu bayramla birlikte, uzun süren ve hala devam eden sınıf mücadelesiyle sistemin de dengelerini koruması açısından hak ve hukuk kazanımlarını ve bu kazanımları güvenceye almayı amaç edinmiştir.
Sınıf mücadelesi bu yanıyla, sistem içi mücadeledir; ihmal edilmemesi gereken reformist mücadeledir. Bu mücadele yeni ve ileri bir üretim ilişkisine, yeni bir uygarlığa yol açamaz. Ancak bu mücadele özgürlük ve demokrasi alanlarını genişletmekle, gelecek toplumun kuruluşu için de ihmal edilmez bir mücadeledir.
Hiçbir sınıf kendini de var eden üretim tarzını yıkamaz, değiştiremez de. Üretim tarzının değişimi, yadsınmanın yadsınması kanunu gereği, ancak yeni bir üretim tarzıyla, aşılarak gerçekleşir; her yeni üretim tarzı, kendine ait temel sınıfları eski sistemin rahminde olgunlaştırır. Eskinin içinde yeni sistemin olgunlaşması, sınıf mücadelesinin açtığı demokrasi ve özgürlük alanlarıyla ilgilidir. Demokrasi içinde eğitim esprisi budur.
Kapitalizmi yadsıyacak, tarihe gömecek yeni üretim ilişkisinin beslenme kanalları daha çok demokrasi ve özgürlük alanlarıdır. Geleceğin kuruluşunda, sınıf mücadelesinin bu anlamda olumlu rolleri bulunur. Bu yanıyla, temelde sistem içi reformist bir mücadele olan sınıf mücadelesi, aynı zamanda gelecek sistemin devrimci sürecine bir katkı olarak işlev görür. Devrimcilerin, sınıf mücadelesindeki yeri, demokrasi ve özgürlük alanlarının genişletilmesiyle, bu noktada anlam bulur. Tarihsel devrim burada, bu günden başlar.
Bunu doğru algılamak için, gelecek üretim tazıyla ilgili söylenmesi gereken birkaç cümle bulunmaktadır.
Gelecek üretim tarzı yeni bir uygarlık olacaktır. Bu da küresel üretim ilişkisinde anlam bulacaktır. Küresel olmak, üretim ilişkisi anlamında olmakla, dünya çapında olmak aynı anlama gelmez. Biri üretimin tazını, diğeri ise yaygınlığı ifade eder. Kapitalizm küreseldir ama küresel bir üretim tarzı değildir, üretimde küreselleşmek kapitalizmin doğasına aykırıdır.
Küresel üretim ilişkisi kapitalizmden farklıdır; gelecek toplumun üretim ilişkisidir. Bu üretim tarzı kapitalizmi yadsıyan, tarihin ilerlemesine paralel olan, tarihin bu kesiti itibariyle özgürlük ve demokrasinin gerçek temsilcisi bir sistemdir.
Bu üretim tarzı, emperyalist-kapitalist küreselleşmeyle temelden zıttır. Emperyalist-kapitalist küreselleşme, üretimin değil tarihe karşı direniş politikalarının küreselleşmesidir; global ve mahalli savaşlar, işgaller, darbeler, siyasi dayatmaların küresel ölçekte dayatılmasıdır. Hiç kimse bu iki küreselleşmeyi, kavram benzerliği nedeniyle birbirine karıştırmasın.
Kapitalist sistemin üretim tarzı doğası gereği ulusaldır; kapitalizmin şafağında ulusların doğuşu bunu ifade eder. Meta ihracından, sermaye ihracına, teknoloji ihracına kadar gelip dayanan bu sistem, üretimin küreselleşmesine karşı direnmektedir; ticareti, Pazar arama ve pazarlamayı küresel ölçekte zorlamasına karşı üretimin küresel ölçekte bir katılımla gerçekleşmesine karşıdır.
Küresel üretim ise, üretime evrensel ölçekte, iletişim ağları aracılığıyla, bilgi dönüşümleriyle yer küremizin en ücra köşesinden gelen sanal ve fiili katkılarla yapılan bir üretimdir; bu üretim tarzının temelleri, tüm üretim tarzlarının temel dinamosu teknoloji ve bilgi devrimleriyle atılmıştır. Tüm üretim tarzlarının ana amacı ürün üretmektir. Ürünlerin üretilmesi arasındaki fark, tarz üretim ilişkilerinin de farklılaşmasına yol açar. “Emek araçlarının manüfaktüre”, “makine araçlarının kapitalizmi” tanımlamasının anlamı da budur. Küresel üretimde üretimin tarzı ise, iletişim ağlarıyla, bilgi ham maddesi ve bilgi emeğinin katkısıyla, kopütürel, elektronik ileri teknoloji araçlarıyla yapılan sanal üretim ve tüketimiyle farklılaşır. Sanal olarak üretilmeyen ve sanal olarak tüketilerek denenmeyen bir ürün, artık çağdaş bir ürün değildir, kapitalizmde ürünler bu tarzla üretilmez. Bu tarz iletişim ağlarıyla bilgi katkısını yer kürenin en ücra köşelerinden alarak üretim sürecine fiili olarak katmasıyla kapitalist tarzdan farklılaşır.
Aradaki fark, basit bir fark gibidir. Ancak tüm üretim tarzları böylesi temel bir farkla birbirinden ayrılırlar; manüfaktür üretim ile kapitalist üretimi “emek araçları” ile “makine araçları” arasındaki farkla tanımladığımız gibi, küresel üretim tarzını da elektronik araçlar belirliyor. Elektronik araçlar, bilgi iletişim ağları, bilgi ham maddesini küresel ölçekte işleyerek evrensel ölçekte bilgi emeğinin katkısıyla yaptığı üretim tarihle uyumlu, insan kolektif akıl ürünlerinin sonuçlarıyla bir bileşke içinde toplumsal yaşamı yeniden düzenlemektedir. Kapitalizm bu zemin üzerinde yadsınmaktadır, tarihe karışmaktadır. Tarihsel devrim de budur, geri dönüşü mümkün olmayan devrim, siyasal iktidarın bir gece ansızın ele geçirilmesi olmayan devrim budur. Daha çok özgürlük ve demokrasi bu devrimin en temel sloganıdır ve talebidir. Üretici güçleri önünü tıkayan gerici siyasal ve toplumsal engelleri aşacak etkinlik de budur.
Bu üretim tarzı, hala gelişme sürecinde olmasından dolayı kapitalizmin kanatları altında görünmesi, nitelikçe farklı bir üretim tarzı olduğu gerçeğini değiştirmez; unutulmamalıdır ki kapitalizmde yüz yıllar boyu feodal kralların kanatları altında evrimleşerek egemen bir sistem haline gelmiştir…
1Mayıs, sistem içi mücadelenin taçlandığı bir günüdür. Ancak, özgürlükler ve demokrasi için açtığı alanla gelecek küresel üretim ilişkisi toplumunun, yani yeni bir uygarlığın da yapı taşlarını oluşturan süreçlerin de günüdür. Yadsınmanın yadsınması, eskinin içinde doğan yeninin özgürlük ve demokrasi kazanımlarıyla var olmasıdır. Bu, tarihle uyumlu bir sürecin ilerletilmesi anlamında devrimci olmanın da adıdır.
Tarihsel devrim bu anlamıyla, bu günün rahminde yatan devrimci unsurlara sahip çıkmakla başlar. 1 Mayısın tarihsel anlam ve içeriğinin devrimci öğesi de buradadır. İhmal edilmez reformist bir mücadele ola sınıf mücadelesinde taraf olmanın devrimciliği de buradadır. Bu da daha çok demokrasi ve özgürlük anlamındadır.
Tarihsel devrim, geri dönüşü olmayan devrimdir. Yeni bir üretim tarzının, yeni bir toplumsal düzenlenişin tüm verileriyle olgunlaşıp hakim olmasıdır. Böylesi bir dönüşüm, siyasal iktidarı bir gece ansınız almakla gerçekleşmez, aynı gece yayınlanacak bir siyasal kararnameyle yeni ve daha ileri bir üretim tarzına girilmez. Bu nedenle sınıf mücadelesini siyasal iktidarı ele geçirme mücadelesi olarak algılamak, onu yüklenemeyeceği sorumlulukların altına sokmak demektir. Asli işlevinden saptırmak ve dolaysıyla işlevsiz kılmak demektir.
Sınıf mücadelesi, demokrasi ve özgürlük alanlarını daha çok genişletmek için gerekli bir araçtır. Bu anlamıyla, bu günün rahminde yatan devrimci unsurlara sahip çıkmak, sınıf mücadelesinde de aktif olmayı gerektirir. 1 Mayıs’ın tarihsel anlam ve içeriğinin devrimci öğesi de buradadır. İhmal edilmez reformist bir mücadele ola sınıf mücadelesinde taraf olmanın devrimciliği de buradadır.
Tarihsel devrim algısı, devrimci görevlerin tarihe ertelenmesi değildir; devrimciliği güncel pratik görevler içinde her an yaşamak ve bunun hangi boyutta bir süreklilik içinde olduğunu bilince çıkartmaktır. Gerçek ve geri dönüşü olmayan ileri bir üretim tarzına, yeni bir uygarlığa geçişin beslenme kaynaklarını güncelin her mücadelesinde yaratmak, tarihsel devrimin güncelde anlam bulması olarak tecelli eder.
Sınıf mücadelesi yanı sıra, çevre için, kadın hakları için, çocuklar için, inanç ve etnik haklar ve özgürlükleri uğruna mücadelenin ikame edeceği her boyutta demokrasi için mücadele etmek, tarihsel devrimciliğin güncel sorumluluğudur.
Bu sorumluluklar temel iktidar programlarımızda gerçekleştirdiği tüm değişim ve ilerlemelere rağmen, bir örgütsel yapı ve disiplini içinde olmayı gerekli kılar. Bunun temelleri ise dünün ve bu günün verileri içinde değişim ve gelişmeleriyle iktidar mücadelesini taşıyabilen bir örgütsel yapıdır. Böylesi bir örgütlü yapının kuralları ise, hiçbir zaman reformist olamaz; disiplini dışlamaz, laçka ve açık olamaz.
Örgütsel disiplinin bittiği yerde, devrimci mücadele de biter. Sınıf mücadelesini ihmal edilmez de olsa bir reformist mücadele olduğunu belirleyen algımız, devrimci mücadelenin önemine ve sıkılığına çok daha fazla önem veren bir algıdır. Bunun için örgütsel yapımız kararlı bir siyasi irade olarak, disiplinli olma yükümlülüğü taşır. Tarihsel devrimin, tarihe ertelenmez görevlerini yerine getirmenin yolu da buradan geçer.
1 Mayıs bu temel parametrelerle bilince çıkarılmalı, gelecek için taşıdığımız umutların rahmi olmalıdır.
Mihrac Ural
27 Nisan 2010
Hiçbir sınıf kendini de var eden üretim tarzını yıkamaz, değiştiremez de. Üretim tarzının değişimi, yadsınmanın yadsınması kanunu gereği, ancak yeni bir üretim tarzıyla, aşılarak gerçekleşir; her yeni üretim tarzı, kendine ait temel sınıfları eski sistemin rahminde olgunlaştırır. Eskinin içinde yeni sistemin olgunlaşması, sınıf mücadelesinin açtığı demokrasi ve özgürlük alanlarıyla ilgilidir. Demokrasi içinde eğitim esprisi budur.
Kapitalizmi yadsıyacak, tarihe gömecek yeni üretim ilişkisinin beslenme kanalları daha çok demokrasi ve özgürlük alanlarıdır. Geleceğin kuruluşunda, sınıf mücadelesinin bu anlamda olumlu rolleri bulunur. Bu yanıyla, temelde sistem içi reformist bir mücadele olan sınıf mücadelesi, aynı zamanda gelecek sistemin devrimci sürecine bir katkı olarak işlev görür. Devrimcilerin, sınıf mücadelesindeki yeri, demokrasi ve özgürlük alanlarının genişletilmesiyle, bu noktada anlam bulur. Tarihsel devrim burada, bu günden başlar.
Tarihsel devrim, geri dönüşü olmayan devrimdir. Yeni bir üretim tarzının, yeni bir toplumsal düzenlenişin tüm verileriyle olgunlaşıp hakim olmasıdır. Böylesi bir dönüşüm, siyasal iktidarı bir gece ansınız almakla gerçekleşmez, aynı gece yayınlanacak bir siyasal kararnameyle yeni ve daha ileri bir üretim tarzına girilmez. Bu nedenle sınıf mücadelesini siyasal iktidarı ele geçirme mücadelesi olarak algılamak, onu yüklenemeyeceği sorumlulukların altına sokmak demektir. Asli işlevinden saptırmak ve dolaysıyla işlevsiz kılmak demektir.
Sınıf mücadelesi, demokrasi ve özgürlük alanlarını daha çok genişletmek için gerekli bir araçtır. Bu anlamıyla, bu günün rahminde yatan devrimci unsurlara sahip çıkmak, sınıf mücadelesinde de aktif olmayı gerektirir. 1 Mayıs’ın tarihsel anlam ve içeriğinin devrimci öğesi de buradadır. İhmal edilmez reformist bir mücadele ola sınıf mücadelesinde taraf olmanın devrimciliği de buradadır.
Tarihsel devrim algısı, devrimci görevlerin tarihe ertelenmesi değildir; devrimciliği güncel pratik görevler içinde her an yaşamak ve bunun hangi boyutta bir süreklilik içinde olduğunu bilince çıkartmaktır. Gerçek ve geri dönüşü olmayan ileri bir üretim tarzına, yeni bir uygarlığa geçişin beslenme kaynaklarını güncelin her mücadelesinde yaratmak, tarihsel devrimin güncelde anlam bulması olarak tecelli eder.
Sınıf mücadelesi yanı sıra, çevre için, kadın hakları için, çocuklar için, inanç ve etnik haklar ve özgürlükleri uğruna mücadelenin ikame edeceği her boyutta demokrasi için mücadele etmek, tarihsel devrimciliğin güncel sorumluluğudur.
Bu sorumluluklar temel iktidar programlarımızda gerçekleştirdiği tüm değişim ve ilerlemelere rağmen, bir örgütsel yapı ve disiplini içinde olmayı gerekli kılar. Bunun temelleri ise dünün ve bu günün verileri içinde değişim ve gelişmeleriyle iktidar mücadelesini taşıyabilen bir örgütsel yapıdır. Böylesi bir örgütlü yapının kuralları ise, hiçbir zaman reformist olamaz; disiplini dışlamaz, laçka ve açık olamaz.
Örgütsel disiplinin bittiği yerde, devrimci mücadele de biter. Sınıf mücadelesini ihmal edilmez de olsa bir reformist mücadele olduğunu belirleyen algımız, devrimci mücadelenin önemine ve sıkılığına çok daha fazla önem veren bir algıdır. Bunun için örgütsel yapımız kararlı bir siyasi irade olarak, disiplinli olma yükümlülüğü taşır. Tarihsel devrimin, tarihe ertelenmez görevlerini yerine getirmenin yolu da buradan geçer.
***
1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı. Bu gün emek dünyasının hak ve hukuk mücadelesinde büyük dönüşümlerin olduğunu ilan eden bir gündür. Bu gün burjuvazinin, feodalizmi tarihin çöp tenekesine atarken omuz omuza olduğu işçi ve emekçilere karşı sürdürdüğü baskıcı, anti-demokratik ve her türden hak kazanımına set çeken duruşuna karşı girişilen mücadelenin en anlamlı günüdür.
İşçilerin ve emekçilerin haklarını vermemekle ortaya koyduğu gerici tutum, burjuvaziyi her zaman kendi sistemini sarsan gerginliklerle yüz yüze bırakmıştır. 1 Mayıs zaferi, bu direncin kırılması kadar, sistemin denge içinde çalışma yollarının da gösterildiği bir başarı gündür. Bu gün, bir tarafın hep kazandığı, diğerinin her haktan yoksun bırakıldığı bir sistemin çalışma şansının olmadığını açığa vurmuştur. Kapitalizm bir üretim sistemi olarak temelde burjuvazi kadar işçi ve emekçi sınıflara dayanır; biri olmadan diğeri de olamaz. Sistemin akılcı işlerliği, temel sınıflarının kabul edilebilir hak dengelerine bağlıdır. 1 Mayıs bu gerçeğin en anlamlı ifadesidir.
Kapitalist sistemin rasyonel çalışmasının zorunlu şartı, sistemin temel sınıflarının hak ve taleplerinin karşılanmasıyla mümkündür. Sınıf mücadelesinin anlamı ve tarihi de budur. Tarihin tüm üretim sistemlerinde sınıf mücadelesinin temel işlevi, sistemin daha rasyonel çalışması için gerekli reformların yapılması yönünde bir mücadeleyi ifade eder. Sınıf mücadelesinin sınırı burada başlar ve burada biter. Bu açıdan, tarihin tüm üretim ilişkilerinde ve son olarak kapitalizmde sınıf mücadelesi, sistemi yıkmaktan çok, uyumlu çalışmasını sağlamak için temel sınıflarının hak ve taleplerini, çıkar ve güvencelerini sağlayan ve bunun sonucu, üretimin düzenini istikrara kavuşturma çabası olarak belirir. Tarihin hiçbir sınıflı toplumunda, sınıf mücadelesinin devrimle değil, reformlarla sonuçlanması bundandır.
1 Mayıs bayramının tarihsel anlamı da buradadır. Bu bayram, emekçi sınıfların, hak ve hukukları, talep ve çıkarları temin edilmeksizin kapitalist üretim ilişkisinin denge içinde sürme olanağının olmayacağının ilanıdır. İşçi ve emekçi sınıfları bu bayramla birlikte, uzun süren ve hala devam eden sınıf mücadelesiyle sistemin de dengelerini koruması açısından hak ve hukuk kazanımlarını ve bu kazanımları güvenceye almayı amaç edinmiştir.
Sınıf mücadelesi bu yanıyla, sistem içi mücadeledir; ihmal edilmemesi gereken reformist mücadeledir. Bu mücadele yeni ve ileri bir üretim ilişkisine, yeni bir uygarlığa yol açamaz. Ancak bu mücadele özgürlük ve demokrasi alanlarını genişletmekle, gelecek toplumun kuruluşu için de ihmal edilmez bir mücadeledir.
Hiçbir sınıf kendini de var eden üretim tarzını yıkamaz, değiştiremez de. Üretim tarzının değişimi, yadsınmanın yadsınması kanunu gereği, ancak yeni bir üretim tarzıyla, aşılarak gerçekleşir; her yeni üretim tarzı, kendine ait temel sınıfları eski sistemin rahminde olgunlaştırır. Eskinin içinde yeni sistemin olgunlaşması, sınıf mücadelesinin açtığı demokrasi ve özgürlük alanlarıyla ilgilidir. Demokrasi içinde eğitim esprisi budur.
Kapitalizmi yadsıyacak, tarihe gömecek yeni üretim ilişkisinin beslenme kanalları daha çok demokrasi ve özgürlük alanlarıdır. Geleceğin kuruluşunda, sınıf mücadelesinin bu anlamda olumlu rolleri bulunur. Bu yanıyla, temelde sistem içi reformist bir mücadele olan sınıf mücadelesi, aynı zamanda gelecek sistemin devrimci sürecine bir katkı olarak işlev görür. Devrimcilerin, sınıf mücadelesindeki yeri, demokrasi ve özgürlük alanlarının genişletilmesiyle, bu noktada anlam bulur. Tarihsel devrim burada, bu günden başlar.
Bunu doğru algılamak için, gelecek üretim tazıyla ilgili söylenmesi gereken birkaç cümle bulunmaktadır.
Gelecek üretim tarzı yeni bir uygarlık olacaktır. Bu da küresel üretim ilişkisinde anlam bulacaktır. Küresel olmak, üretim ilişkisi anlamında olmakla, dünya çapında olmak aynı anlama gelmez. Biri üretimin tazını, diğeri ise yaygınlığı ifade eder. Kapitalizm küreseldir ama küresel bir üretim tarzı değildir, üretimde küreselleşmek kapitalizmin doğasına aykırıdır.
Küresel üretim ilişkisi kapitalizmden farklıdır; gelecek toplumun üretim ilişkisidir. Bu üretim tarzı kapitalizmi yadsıyan, tarihin ilerlemesine paralel olan, tarihin bu kesiti itibariyle özgürlük ve demokrasinin gerçek temsilcisi bir sistemdir.
Bu üretim tarzı, emperyalist-kapitalist küreselleşmeyle temelden zıttır. Emperyalist-kapitalist küreselleşme, üretimin değil tarihe karşı direniş politikalarının küreselleşmesidir; global ve mahalli savaşlar, işgaller, darbeler, siyasi dayatmaların küresel ölçekte dayatılmasıdır. Hiç kimse bu iki küreselleşmeyi, kavram benzerliği nedeniyle birbirine karıştırmasın.
Kapitalist sistemin üretim tarzı doğası gereği ulusaldır; kapitalizmin şafağında ulusların doğuşu bunu ifade eder. Meta ihracından, sermaye ihracına, teknoloji ihracına kadar gelip dayanan bu sistem, üretimin küreselleşmesine karşı direnmektedir; ticareti, Pazar arama ve pazarlamayı küresel ölçekte zorlamasına karşı üretimin küresel ölçekte bir katılımla gerçekleşmesine karşıdır.
Küresel üretim ise, üretime evrensel ölçekte, iletişim ağları aracılığıyla, bilgi dönüşümleriyle yer küremizin en ücra köşesinden gelen sanal ve fiili katkılarla yapılan bir üretimdir; bu üretim tarzının temelleri, tüm üretim tarzlarının temel dinamosu teknoloji ve bilgi devrimleriyle atılmıştır. Tüm üretim tarzlarının ana amacı ürün üretmektir. Ürünlerin üretilmesi arasındaki fark, tarz üretim ilişkilerinin de farklılaşmasına yol açar. “Emek araçlarının manüfaktüre”, “makine araçlarının kapitalizmi” tanımlamasının anlamı da budur. Küresel üretimde üretimin tarzı ise, iletişim ağlarıyla, bilgi ham maddesi ve bilgi emeğinin katkısıyla, kopütürel, elektronik ileri teknoloji araçlarıyla yapılan sanal üretim ve tüketimiyle farklılaşır. Sanal olarak üretilmeyen ve sanal olarak tüketilerek denenmeyen bir ürün, artık çağdaş bir ürün değildir, kapitalizmde ürünler bu tarzla üretilmez. Bu tarz iletişim ağlarıyla bilgi katkısını yer kürenin en ücra köşelerinden alarak üretim sürecine fiili olarak katmasıyla kapitalist tarzdan farklılaşır.
Aradaki fark, basit bir fark gibidir. Ancak tüm üretim tarzları böylesi temel bir farkla birbirinden ayrılırlar; manüfaktür üretim ile kapitalist üretimi “emek araçları” ile “makine araçları” arasındaki farkla tanımladığımız gibi, küresel üretim tarzını da elektronik araçlar belirliyor. Elektronik araçlar, bilgi iletişim ağları, bilgi ham maddesini küresel ölçekte işleyerek evrensel ölçekte bilgi emeğinin katkısıyla yaptığı üretim tarihle uyumlu, insan kolektif akıl ürünlerinin sonuçlarıyla bir bileşke içinde toplumsal yaşamı yeniden düzenlemektedir. Kapitalizm bu zemin üzerinde yadsınmaktadır, tarihe karışmaktadır. Tarihsel devrim de budur, geri dönüşü mümkün olmayan devrim, siyasal iktidarın bir gece ansızın ele geçirilmesi olmayan devrim budur. Daha çok özgürlük ve demokrasi bu devrimin en temel sloganıdır ve talebidir. Üretici güçleri önünü tıkayan gerici siyasal ve toplumsal engelleri aşacak etkinlik de budur.
Bu üretim tarzı, hala gelişme sürecinde olmasından dolayı kapitalizmin kanatları altında görünmesi, nitelikçe farklı bir üretim tarzı olduğu gerçeğini değiştirmez; unutulmamalıdır ki kapitalizmde yüz yıllar boyu feodal kralların kanatları altında evrimleşerek egemen bir sistem haline gelmiştir…
1Mayıs, sistem içi mücadelenin taçlandığı bir günüdür. Ancak, özgürlükler ve demokrasi için açtığı alanla gelecek küresel üretim ilişkisi toplumunun, yani yeni bir uygarlığın da yapı taşlarını oluşturan süreçlerin de günüdür. Yadsınmanın yadsınması, eskinin içinde doğan yeninin özgürlük ve demokrasi kazanımlarıyla var olmasıdır. Bu, tarihle uyumlu bir sürecin ilerletilmesi anlamında devrimci olmanın da adıdır.
Tarihsel devrim bu anlamıyla, bu günün rahminde yatan devrimci unsurlara sahip çıkmakla başlar. 1 Mayısın tarihsel anlam ve içeriğinin devrimci öğesi de buradadır. İhmal edilmez reformist bir mücadele ola sınıf mücadelesinde taraf olmanın devrimciliği de buradadır. Bu da daha çok demokrasi ve özgürlük anlamındadır.
Tarihsel devrim, geri dönüşü olmayan devrimdir. Yeni bir üretim tarzının, yeni bir toplumsal düzenlenişin tüm verileriyle olgunlaşıp hakim olmasıdır. Böylesi bir dönüşüm, siyasal iktidarı bir gece ansınız almakla gerçekleşmez, aynı gece yayınlanacak bir siyasal kararnameyle yeni ve daha ileri bir üretim tarzına girilmez. Bu nedenle sınıf mücadelesini siyasal iktidarı ele geçirme mücadelesi olarak algılamak, onu yüklenemeyeceği sorumlulukların altına sokmak demektir. Asli işlevinden saptırmak ve dolaysıyla işlevsiz kılmak demektir.
Sınıf mücadelesi, demokrasi ve özgürlük alanlarını daha çok genişletmek için gerekli bir araçtır. Bu anlamıyla, bu günün rahminde yatan devrimci unsurlara sahip çıkmak, sınıf mücadelesinde de aktif olmayı gerektirir. 1 Mayıs’ın tarihsel anlam ve içeriğinin devrimci öğesi de buradadır. İhmal edilmez reformist bir mücadele ola sınıf mücadelesinde taraf olmanın devrimciliği de buradadır.
Tarihsel devrim algısı, devrimci görevlerin tarihe ertelenmesi değildir; devrimciliği güncel pratik görevler içinde her an yaşamak ve bunun hangi boyutta bir süreklilik içinde olduğunu bilince çıkartmaktır. Gerçek ve geri dönüşü olmayan ileri bir üretim tarzına, yeni bir uygarlığa geçişin beslenme kaynaklarını güncelin her mücadelesinde yaratmak, tarihsel devrimin güncelde anlam bulması olarak tecelli eder.
Sınıf mücadelesi yanı sıra, çevre için, kadın hakları için, çocuklar için, inanç ve etnik haklar ve özgürlükleri uğruna mücadelenin ikame edeceği her boyutta demokrasi için mücadele etmek, tarihsel devrimciliğin güncel sorumluluğudur.
Bu sorumluluklar temel iktidar programlarımızda gerçekleştirdiği tüm değişim ve ilerlemelere rağmen, bir örgütsel yapı ve disiplini içinde olmayı gerekli kılar. Bunun temelleri ise dünün ve bu günün verileri içinde değişim ve gelişmeleriyle iktidar mücadelesini taşıyabilen bir örgütsel yapıdır. Böylesi bir örgütlü yapının kuralları ise, hiçbir zaman reformist olamaz; disiplini dışlamaz, laçka ve açık olamaz.
Örgütsel disiplinin bittiği yerde, devrimci mücadele de biter. Sınıf mücadelesini ihmal edilmez de olsa bir reformist mücadele olduğunu belirleyen algımız, devrimci mücadelenin önemine ve sıkılığına çok daha fazla önem veren bir algıdır. Bunun için örgütsel yapımız kararlı bir siyasi irade olarak, disiplinli olma yükümlülüğü taşır. Tarihsel devrimin, tarihe ertelenmez görevlerini yerine getirmenin yolu da buradan geçer.
1 Mayıs bu temel parametrelerle bilince çıkarılmalı, gelecek için taşıdığımız umutların rahmi olmalıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder