28 Eylül 2011 Çarşamba
MURAT BARDAKÇ’NIN MEZHEP IRKÇILĞI VE ALEVİLİK
Mihrac Ural
28 Eylül 2011
Murat Bardakçı'nın 9 Eylül Tarihli bu makalesi, belli çevrelerin demokrat, laik olma iddialarına rağmen Arap Aleviliği hakkındaki bilinçaltı reflekslerinde, akıl almaz çirkinliklerin yattığını gösteriyor.
Bardakçı’nın makalesi, hak ettiği tepkiyi ilgisizlik nedeniyle görmediğini söylemek yanlış değildir. Bu Arap Alevilerinin örgütsüzlüğü ve duyarlılığını aktif bir çabayla ortaya koymamalarının sonucudur. Murat Bardakçı gibilerin ortaya koyduğu tutumlar, bölgedeki son gelişmelerle de kesiştikçe bu inanç topluluğunun göstereceği reflekslerle yüz yüze kalacağı kesindir. O zaman herkes bu tepkiler nerede ve neden başladı diye araştırma yapmaması için, bu satırları tarihe yazıyorum.
Oysa bu duruşların toplumsal açıdan ağır cezaları olmalıydı. Bu konuyu yazacağım. Ama 9 Eylülde yayınlanmış bir makaleyi bu gün gösterilecek tepki biraz geç gibi. Kendi alan ve etkinlik sahalarımızda bunun teşhiri ise hiçbir zaman geç olmayacaktır. Birilerimiz bu örnekleri bir kenarda arşivlemelidir.
Ülkede bizi yeterince ötekileştirmiş akıllara karşı bir duruş sergilerken bu denelerin anlamlı olacağına inanıyorum. Bunu da duyarlı her birimiz kendi alanında başlatmalıdır. Arap Aleviliği sahipsiz değildir bunu herkes er ya da geç anlayacaktır.
Murat Bardakçı bir hakirdir,
Bu hakirin, sözleri sadece kendi dini ahlakıyla ilgilidir ve doğrudan kendine yönelik bir tahkirdir. Bardakçı’nın algısı, ötekileştiricidir. Mezheplerle oynamak inancı birbirine kırdırmak geleneğinden gelmektedir. İslam’ı maddi dünya çıkarlarına göre ölçüp tartan, lafzi sınırların dar ölçüleri içinde, bilinç altı bir Muaviyeciliktir. Bu akıl, tekfiri Vahhabi’cilikle ikiz kardeştir. Laik diye geçinenlerin, demokrat olduğu sanısında olanların yaptığı bu ahlaksızlık gerçek anlamda akılların ne tür karanlık örgülerle oluştuğuna yeterli bir kanıttır.
Kimse bizleri aldatmasın, Murat bardakçının kof bilgileri, oturmamış araştırmalarıyla kendini ansiklopedi sayarak konuşmasının handikabı burada açık olmuştur. Bu tarih bilgisi itibariyle de, yorum ve yaklaşım itibariyle de yanlışlıklar içindedir.
Alevilik tek kaynaktandır. Öz ilişkin hiçbir farklılığı yoktur. İnsan merkezlidir ve ilahı olan, kutsal sayılan her önermeyi insan için görendir. Biat kültürü, ölüm kültürü yerine, İslam masajını, aklın cesaretiyle yorumlanarak, evrensel insan erdemleri, barışı ve diyalogunu esas alan bir inanç algısıdır. Kökü insanlığın kadim toplumsal ilk var oluşuna kadar uzansa da Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi’nin (Kas) 9.yy daki külliyatında formüle edilmiştir. Yeryüzünün tüm Aleviliğinin temel esin kaynağı, İslam algıları buradan başlar. Murat Bardakçı bu ayrıntıyı bilmez, çünkü cahildir ama konuşur.
Bardakçı, öncelikle, bilge Hasibi (Kas) ve onun, tüm Alevileri ifade eden öğrencilerinde yani kaynağından öğrensin, bunun için 10 Ocak 2010 tarihli “MİHRAC URAL BİLGELERİN TALİBİDİR” başlıklı makalemdeki şu satırları okusun;
“Şeyh El-Hasibi, "akıl süzgecinden geçmeyen şer-i olamaz" diye "aklı kullanma cesareti" göstererek, aydınlanma çağından 800 yıl önce bu yaklaşımı ortaya atan bilgedir.
Bilge El Hasibi,10.yy anahtarıdır. Bu yüzyıl sonraki tüm yüz yılların düşünsel dokularını belirler. Bu dönem yeryüzünde bilgi dönüşümünün en evrensel olduğu dönemdir. Abbasilerin kültür atılımlarıyla başlayan tercümeler dönemidir, müsamereler, seminerler, aydınların tartışma dönemidir. Bu dönemde sanat, şiir, müzik, hattatlık, giyim, kuşam ve fanteziler dönemidir. Gerçek anlamda bir Arap-İslam uygarlık hamlesinin yeryüzüne kendi değerleriyle ağırlık koyma dönemidir. Bu dönemin bilim, teknik, buluş, ticaret, edebiyat konusundaki verileri ve bilgelerini sıralamaya sayfalar yetmez. Bu dönemde bin yılların birikimi sentezleşti ve soyutlamalarla yollar, mezhepler ortaya çıktı. Bütün bunlar aklın dinamizmini gösterdi. Aklı da şeriata karşı koyma cesaretini de bilge şeyh El Hasibi (874-958) yazılı hale getirdi. Mevlana (1207-1273), Hacı Bektaş-i Veli (1281-1338), Hacı Bayram-ı veli (1352-1429), Şeyh Bedreddin (... -1420) ve bu meşreplerin beslediği ozanlar çağı, Anadolu’ya aydınlık saçan değişler, nefesler çağı El Hasibi'nin de içinde olduğu bilgelerden beslendi. Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-i veli, Hacı Bayram-ı Veli bu bilgenin, 1100 yıl önce yazdığı, belge haline gelmiş kitaplarındaki değişlerin bir biçimdeki yansımalarını terennüm etti, çevrelerine yaydı.
Şeyh El Hasibi (Kas), aklın evrimi uygarlıkların evrimidir. Her uygarlık ( El Hasibi (Kas) buna, doruk anlamında "kubbe" diyor), belli isimlerin öncülüğünde kurumlaşmış insanlığa bilgi ve bilinç taşımıştır, yönlü ifadeleriyle, Farsları, Yunanları, Sasanileri, Arapları düşünce birikim evrimleriyle ve gelişmeleriyle ele alarak, tilmizlerine (taliplerine) öğretmiştir. Kurduğu yolun yolcuları bu güne kadar bu bilinçle çevrelerini yorumlamaya ve algılamaya çalışmıştır. Şeyh El Hasibi (Kas), Alevilikte her türden kastı (hükümranlığı) reddetmiş, "el bera vel vela " ilkesiyle, herkesi eşit saymış, topluluğunda eşitlik ve adalet bilincini yerleştirmiştir. Şiilikte ve Sünnilikte bir biçimde var olan kasttan çok farklı bir yol çizmiştir.
İnsana "aklın rehberindir" başka rehberin olmayacaktır; hurafelere, gaipten bilgi satan telalara itibar göstermeyeceksin diyerek sunduğu pusula, aydınlanma çağının pusulasıdır.
İşte, Mihrac Ural da tarih okumalarının ürünü olarak düşüncesini şekillendiren, Sümer, Roma, Yunan, Bizans, Sasani, Hıristiyan, İslam ve batı uygarlıklarına ait yüzlerce bilgenin dev kültür mirasları arasında biri olarak Şeyh Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi'yi de veri olarak saymayı görev bilir.”
Bu aktarımda, bu gün sözü edilen Alevi toplumunun temel, ilk yazınsal kaynağının bir olduğu yeterince açıktır. Dil sorunu, siyasi iktidar farklılaşması, gelenek ve göreneklerin etkisi, coğrafi verilerin katkısıyla ritüellerde kimi farklılaşmalar olsa da, her türden Alevilikte felsefenin özünü anlatan, ritüellerin de ayrılmaz parçası olan nefesler, şiirler, divanlar aynı konuyu işler aynı terennümü yapar.
Şu beyitleri her şeyi açıkça ortaya koymaya yeter. Alevilik iki değil aynıdır ve aynı kaynaktandır;
5 Ciltlik Alevi-Bektaşi şiir Antolojisi bize Aleviliğin nasılda ortak algılarla bir inanç dünyasına sahip olduğunu anlatır. Bu dev eserde insan en yüce değer olarak Alevilerin ortak kanısı sergilenir. Bardakçının sığ düzeyi bunu anlamanın çok uzağındadır çünkü o, okumadan kulaktan dolma bilgilerle kirlilik saçma çabasındadır.
Onun yaptığı bir ön yargıdır, bilinçaltı refleksidir.
Anadolu Alevi Ozanlarının, aşıklarının dile getirdiği kasideler, şiirler, aynıyla eksiksiz nesir olarak Arap İnancının temelini oluşturan söylemlerdir. Öyle ki, Arap Alevi inanç algısının 12 imam adını tek tek anarak dile getirdiği ve inancın en önemli vurguları, Anadolu ozanlarının ağzından da bire bir terennüm edildiğini bilmek aynıların ayrı gösterilemeyeceğini ifade etmeye yeterlidir.
Şu beyitleri her şeyi açıkça ortaya koymaya yeter. Alevilik iki değil aynıdır ve aynı kaynaktandır;
Tutum aynayı yüzüme
Ali göründü gözüme
nazar eyledim özüme
Ali göründü gözüme
Adem baba Havva ile
Hem allemi'l esma ile
çarh-ı felek sema ile
Ali göründü gözüme
Hazreti Nuh nebiyullah
Hem İbrahim Halilullah
Sina'daki kelamullah
Ali göründü gözüme
İsa'yı ruhallah odur
iki alemde şah odur
müminlere penah odur
Ali göründü gözüme
Ali evvel Ali Ahir
Ali batın Ali zahir
Aili tayyib Ali tahir
Aili göründü gözüme
Ali candır Ali canan
Ali dindir Ali İman
Ali rahim Ali rahman
Ali göründü gözüme.
Bu beyitler gibi binlercesi buraya aktarmam güç değildir.
Alevilik yeryüzünün her alanında, İnsan merkezli, evrimci, İslam’ın konusu olan yüksek ahlak ve toplumsal yaşam için gerekli ruhsal arınmayı ilke edinmiş bu nedenle, Kuran'da açıkça belirtilmiş olan ve Allahın emriyle ruhun bir kez daha ve bir kez daha arınıp yükselerek yeniden yaşama dönmesini temel alan bir felsefi yaşam biçimidir. İslam’ın mezhepleri kadar her bir yorumcunun kendi algısıyla oluşan binlerce yorumu varken, Arap Alevileri, aynı kök ve algı üzerinde yürüyen Anadolu Aleviliğini böylesine çirkin bir dille ayırıp, birini alt diğerini üst sayan, ahlak yoksunu Murat Bardakçı için söylenecek çok şey olur. Ama söz anlayana gereklidir, anlamak istemeyenlerin düzeyine Arap Aleviliğinin indiği görülmeyecektir.
Bu ülke, kendini bir şey sananların güç bende dediği bir ülkedir. Bunu biliyoruz. Kılıç hakkının arkasına sığınan barbarların egemen olduğu bir ülke olduğunu da biliyoruz. Bu türler, orijinal olmayan türlerdir. Üzerinde yaşadığı topraklarda hiç bir yerliliği olmayan, yerlileri zorbalıkla ezip, asimile ederek sindirip, üzerinde hüküm sürmek isteyenlerdir. Bunlar bu toprakları hazır haliyle gasp eden akılların mirasyedileridir; bu bakir coğrafyalarda ilk insan topluluklarını oluşturup uygarlık kuran, toprağı yaşama açan ziraata açarak onu tarihsel ve bilimsel anlamıyla anavatana dönüştüren yerli halkların yarattığı tüm değerleri kılıçla gasp eden, hükmünü ilkel aklıyla sonsuza kadar yaşatabileceğini sananlardır. Bu nedenle, sonradan edindikleri inanç ve mezheplerde kraldan çok kralcılık yaparak, bu torakların öz inançlarını sindirmeye, kast tanımlamalarıyla tanımlayarak küçük düşürmeye çalışacaklardır. Eksik olanların sığındıkları dolu türlerinden biri de budur. Bardakçı, müptezel nakıstır, doğal olarak inançlarla böylesine ırkçı bir duruş sergileyecektir; gördüğü eğitim dolaysıyla öve öve bitiremediği Hüseyin Çelike’le aynı türdendir. Aleviliğin bu ölçüde sıkıntı yarattığı bu insanların, şovmenler dünyasının “sürç-i lisan” adı altında bilinçaltlarından ortaya dökülen Alevi düşmanlığından hiçbir farkları yoktur. Murat Bardakçı’nın, Hüseyin Çelik’e, “on yıldır Suriye’de cirit atıp oynaşırken aklın neredeydi?” deyip “siyasetin ölçüsünü mezhepler paradigmalarıyla yapanların işi de mezhepçiliktir siyaset olamaz” uyarısı yapacağına, bunu bir kenara bırakıp Aleviler arasında düzey farkları koymaya kalkışması bu ikilinin ayni tıynetten geldiklerine yeterli bir ifadedir.
Arap Alevileri bunu unutmayacaktır. Bu gün, bu topluluğun, bir bütün olarak ortak ülkemiz Aleviliğinin, insan olma evrimini henüz tamamlamamış aklı örümceklerle örülü olanları muhatap almaması onları bu acımasız tarihin bir parçası olarak arşivlerine not etmedikleri anlamına gelmez.
Arap Alevi kökenli biri olarak, bu ahlaksız söylemleri ve sahiplerini lanetliyorum. Bölgemizi saran, şer medyasını desteğiyle parlatılan, yarım aydınlarınca doldurulup, desteklenen, ırkçılıktan, tek boyutlu milliyetçiliğe, yeni Osmanlıcılıktan, farklılıkları ötekileştirmeye kadar uzanan, bu hengamenin figüranları kirliliklerine sonuç bulamayacaktır.
Ortaçağların akıl zoru zulmüne karşı direnmiş, devletlerin, imparatorluklar, siyasi erkler ve uygarlıklar ardı arkası devrilip tarihten silinmesine rağmen, sakince, kendinden emin, insanlık erdemleriyle örülü mesajını kararlıca sürdüren Arap Alevileri, ne siyasi iktidar ne de dünyasal bir çıkara prim vermeden insanlık ailesinin inanç algıları içindeki yerini almaya ve mesajını iletmeye devam ediyor. Murat Bardakçı ve akıl kaynakları bu dünyadan binlerce kez silinmesine rağmen Alevilik bir ve bütün olarak insanlık için yoluna devam edecektir.
28 Eylül 2011
Murat Bardakçı'nın 9 Eylül Tarihli bu makalesi, belli çevrelerin demokrat, laik olma iddialarına rağmen Arap Aleviliği hakkındaki bilinçaltı reflekslerinde, akıl almaz çirkinliklerin yattığını gösteriyor.
Bardakçı’nın makalesi, hak ettiği tepkiyi ilgisizlik nedeniyle görmediğini söylemek yanlış değildir. Bu Arap Alevilerinin örgütsüzlüğü ve duyarlılığını aktif bir çabayla ortaya koymamalarının sonucudur. Murat Bardakçı gibilerin ortaya koyduğu tutumlar, bölgedeki son gelişmelerle de kesiştikçe bu inanç topluluğunun göstereceği reflekslerle yüz yüze kalacağı kesindir. O zaman herkes bu tepkiler nerede ve neden başladı diye araştırma yapmaması için, bu satırları tarihe yazıyorum.
Oysa bu duruşların toplumsal açıdan ağır cezaları olmalıydı. Bu konuyu yazacağım. Ama 9 Eylülde yayınlanmış bir makaleyi bu gün gösterilecek tepki biraz geç gibi. Kendi alan ve etkinlik sahalarımızda bunun teşhiri ise hiçbir zaman geç olmayacaktır. Birilerimiz bu örnekleri bir kenarda arşivlemelidir.
Ülkede bizi yeterince ötekileştirmiş akıllara karşı bir duruş sergilerken bu denelerin anlamlı olacağına inanıyorum. Bunu da duyarlı her birimiz kendi alanında başlatmalıdır. Arap Aleviliği sahipsiz değildir bunu herkes er ya da geç anlayacaktır.
Murat Bardakçı bir hakirdir,
Bu hakirin, sözleri sadece kendi dini ahlakıyla ilgilidir ve doğrudan kendine yönelik bir tahkirdir. Bardakçı’nın algısı, ötekileştiricidir. Mezheplerle oynamak inancı birbirine kırdırmak geleneğinden gelmektedir. İslam’ı maddi dünya çıkarlarına göre ölçüp tartan, lafzi sınırların dar ölçüleri içinde, bilinç altı bir Muaviyeciliktir. Bu akıl, tekfiri Vahhabi’cilikle ikiz kardeştir. Laik diye geçinenlerin, demokrat olduğu sanısında olanların yaptığı bu ahlaksızlık gerçek anlamda akılların ne tür karanlık örgülerle oluştuğuna yeterli bir kanıttır.
Kimse bizleri aldatmasın, Murat bardakçının kof bilgileri, oturmamış araştırmalarıyla kendini ansiklopedi sayarak konuşmasının handikabı burada açık olmuştur. Bu tarih bilgisi itibariyle de, yorum ve yaklaşım itibariyle de yanlışlıklar içindedir.
Alevilik tek kaynaktandır. Öz ilişkin hiçbir farklılığı yoktur. İnsan merkezlidir ve ilahı olan, kutsal sayılan her önermeyi insan için görendir. Biat kültürü, ölüm kültürü yerine, İslam masajını, aklın cesaretiyle yorumlanarak, evrensel insan erdemleri, barışı ve diyalogunu esas alan bir inanç algısıdır. Kökü insanlığın kadim toplumsal ilk var oluşuna kadar uzansa da Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi’nin (Kas) 9.yy daki külliyatında formüle edilmiştir. Yeryüzünün tüm Aleviliğinin temel esin kaynağı, İslam algıları buradan başlar. Murat Bardakçı bu ayrıntıyı bilmez, çünkü cahildir ama konuşur.
Bardakçı, öncelikle, bilge Hasibi (Kas) ve onun, tüm Alevileri ifade eden öğrencilerinde yani kaynağından öğrensin, bunun için 10 Ocak 2010 tarihli “MİHRAC URAL BİLGELERİN TALİBİDİR” başlıklı makalemdeki şu satırları okusun;
“Şeyh El-Hasibi, "akıl süzgecinden geçmeyen şer-i olamaz" diye "aklı kullanma cesareti" göstererek, aydınlanma çağından 800 yıl önce bu yaklaşımı ortaya atan bilgedir.
Bilge El Hasibi,10.yy anahtarıdır. Bu yüzyıl sonraki tüm yüz yılların düşünsel dokularını belirler. Bu dönem yeryüzünde bilgi dönüşümünün en evrensel olduğu dönemdir. Abbasilerin kültür atılımlarıyla başlayan tercümeler dönemidir, müsamereler, seminerler, aydınların tartışma dönemidir. Bu dönemde sanat, şiir, müzik, hattatlık, giyim, kuşam ve fanteziler dönemidir. Gerçek anlamda bir Arap-İslam uygarlık hamlesinin yeryüzüne kendi değerleriyle ağırlık koyma dönemidir. Bu dönemin bilim, teknik, buluş, ticaret, edebiyat konusundaki verileri ve bilgelerini sıralamaya sayfalar yetmez. Bu dönemde bin yılların birikimi sentezleşti ve soyutlamalarla yollar, mezhepler ortaya çıktı. Bütün bunlar aklın dinamizmini gösterdi. Aklı da şeriata karşı koyma cesaretini de bilge şeyh El Hasibi (874-958) yazılı hale getirdi. Mevlana (1207-1273), Hacı Bektaş-i Veli (1281-1338), Hacı Bayram-ı veli (1352-1429), Şeyh Bedreddin (... -1420) ve bu meşreplerin beslediği ozanlar çağı, Anadolu’ya aydınlık saçan değişler, nefesler çağı El Hasibi'nin de içinde olduğu bilgelerden beslendi. Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-i veli, Hacı Bayram-ı Veli bu bilgenin, 1100 yıl önce yazdığı, belge haline gelmiş kitaplarındaki değişlerin bir biçimdeki yansımalarını terennüm etti, çevrelerine yaydı.
Şeyh El Hasibi (Kas), aklın evrimi uygarlıkların evrimidir. Her uygarlık ( El Hasibi (Kas) buna, doruk anlamında "kubbe" diyor), belli isimlerin öncülüğünde kurumlaşmış insanlığa bilgi ve bilinç taşımıştır, yönlü ifadeleriyle, Farsları, Yunanları, Sasanileri, Arapları düşünce birikim evrimleriyle ve gelişmeleriyle ele alarak, tilmizlerine (taliplerine) öğretmiştir. Kurduğu yolun yolcuları bu güne kadar bu bilinçle çevrelerini yorumlamaya ve algılamaya çalışmıştır. Şeyh El Hasibi (Kas), Alevilikte her türden kastı (hükümranlığı) reddetmiş, "el bera vel vela " ilkesiyle, herkesi eşit saymış, topluluğunda eşitlik ve adalet bilincini yerleştirmiştir. Şiilikte ve Sünnilikte bir biçimde var olan kasttan çok farklı bir yol çizmiştir.
İnsana "aklın rehberindir" başka rehberin olmayacaktır; hurafelere, gaipten bilgi satan telalara itibar göstermeyeceksin diyerek sunduğu pusula, aydınlanma çağının pusulasıdır.
İşte, Mihrac Ural da tarih okumalarının ürünü olarak düşüncesini şekillendiren, Sümer, Roma, Yunan, Bizans, Sasani, Hıristiyan, İslam ve batı uygarlıklarına ait yüzlerce bilgenin dev kültür mirasları arasında biri olarak Şeyh Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi'yi de veri olarak saymayı görev bilir.”
Bu aktarımda, bu gün sözü edilen Alevi toplumunun temel, ilk yazınsal kaynağının bir olduğu yeterince açıktır. Dil sorunu, siyasi iktidar farklılaşması, gelenek ve göreneklerin etkisi, coğrafi verilerin katkısıyla ritüellerde kimi farklılaşmalar olsa da, her türden Alevilikte felsefenin özünü anlatan, ritüellerin de ayrılmaz parçası olan nefesler, şiirler, divanlar aynı konuyu işler aynı terennümü yapar.
Şu beyitleri her şeyi açıkça ortaya koymaya yeter. Alevilik iki değil aynıdır ve aynı kaynaktandır;
5 Ciltlik Alevi-Bektaşi şiir Antolojisi bize Aleviliğin nasılda ortak algılarla bir inanç dünyasına sahip olduğunu anlatır. Bu dev eserde insan en yüce değer olarak Alevilerin ortak kanısı sergilenir. Bardakçının sığ düzeyi bunu anlamanın çok uzağındadır çünkü o, okumadan kulaktan dolma bilgilerle kirlilik saçma çabasındadır.
Onun yaptığı bir ön yargıdır, bilinçaltı refleksidir.
Anadolu Alevi Ozanlarının, aşıklarının dile getirdiği kasideler, şiirler, aynıyla eksiksiz nesir olarak Arap İnancının temelini oluşturan söylemlerdir. Öyle ki, Arap Alevi inanç algısının 12 imam adını tek tek anarak dile getirdiği ve inancın en önemli vurguları, Anadolu ozanlarının ağzından da bire bir terennüm edildiğini bilmek aynıların ayrı gösterilemeyeceğini ifade etmeye yeterlidir.
Şu beyitleri her şeyi açıkça ortaya koymaya yeter. Alevilik iki değil aynıdır ve aynı kaynaktandır;
Tutum aynayı yüzüme
Ali göründü gözüme
nazar eyledim özüme
Ali göründü gözüme
Adem baba Havva ile
Hem allemi'l esma ile
çarh-ı felek sema ile
Ali göründü gözüme
Hazreti Nuh nebiyullah
Hem İbrahim Halilullah
Sina'daki kelamullah
Ali göründü gözüme
İsa'yı ruhallah odur
iki alemde şah odur
müminlere penah odur
Ali göründü gözüme
Ali evvel Ali Ahir
Ali batın Ali zahir
Aili tayyib Ali tahir
Aili göründü gözüme
Ali candır Ali canan
Ali dindir Ali İman
Ali rahim Ali rahman
Ali göründü gözüme.
Bu beyitler gibi binlercesi buraya aktarmam güç değildir.
Alevilik yeryüzünün her alanında, İnsan merkezli, evrimci, İslam’ın konusu olan yüksek ahlak ve toplumsal yaşam için gerekli ruhsal arınmayı ilke edinmiş bu nedenle, Kuran'da açıkça belirtilmiş olan ve Allahın emriyle ruhun bir kez daha ve bir kez daha arınıp yükselerek yeniden yaşama dönmesini temel alan bir felsefi yaşam biçimidir. İslam’ın mezhepleri kadar her bir yorumcunun kendi algısıyla oluşan binlerce yorumu varken, Arap Alevileri, aynı kök ve algı üzerinde yürüyen Anadolu Aleviliğini böylesine çirkin bir dille ayırıp, birini alt diğerini üst sayan, ahlak yoksunu Murat Bardakçı için söylenecek çok şey olur. Ama söz anlayana gereklidir, anlamak istemeyenlerin düzeyine Arap Aleviliğinin indiği görülmeyecektir.
Bu ülke, kendini bir şey sananların güç bende dediği bir ülkedir. Bunu biliyoruz. Kılıç hakkının arkasına sığınan barbarların egemen olduğu bir ülke olduğunu da biliyoruz. Bu türler, orijinal olmayan türlerdir. Üzerinde yaşadığı topraklarda hiç bir yerliliği olmayan, yerlileri zorbalıkla ezip, asimile ederek sindirip, üzerinde hüküm sürmek isteyenlerdir. Bunlar bu toprakları hazır haliyle gasp eden akılların mirasyedileridir; bu bakir coğrafyalarda ilk insan topluluklarını oluşturup uygarlık kuran, toprağı yaşama açan ziraata açarak onu tarihsel ve bilimsel anlamıyla anavatana dönüştüren yerli halkların yarattığı tüm değerleri kılıçla gasp eden, hükmünü ilkel aklıyla sonsuza kadar yaşatabileceğini sananlardır. Bu nedenle, sonradan edindikleri inanç ve mezheplerde kraldan çok kralcılık yaparak, bu torakların öz inançlarını sindirmeye, kast tanımlamalarıyla tanımlayarak küçük düşürmeye çalışacaklardır. Eksik olanların sığındıkları dolu türlerinden biri de budur. Bardakçı, müptezel nakıstır, doğal olarak inançlarla böylesine ırkçı bir duruş sergileyecektir; gördüğü eğitim dolaysıyla öve öve bitiremediği Hüseyin Çelike’le aynı türdendir. Aleviliğin bu ölçüde sıkıntı yarattığı bu insanların, şovmenler dünyasının “sürç-i lisan” adı altında bilinçaltlarından ortaya dökülen Alevi düşmanlığından hiçbir farkları yoktur. Murat Bardakçı’nın, Hüseyin Çelik’e, “on yıldır Suriye’de cirit atıp oynaşırken aklın neredeydi?” deyip “siyasetin ölçüsünü mezhepler paradigmalarıyla yapanların işi de mezhepçiliktir siyaset olamaz” uyarısı yapacağına, bunu bir kenara bırakıp Aleviler arasında düzey farkları koymaya kalkışması bu ikilinin ayni tıynetten geldiklerine yeterli bir ifadedir.
Arap Alevileri bunu unutmayacaktır. Bu gün, bu topluluğun, bir bütün olarak ortak ülkemiz Aleviliğinin, insan olma evrimini henüz tamamlamamış aklı örümceklerle örülü olanları muhatap almaması onları bu acımasız tarihin bir parçası olarak arşivlerine not etmedikleri anlamına gelmez.
Arap Alevi kökenli biri olarak, bu ahlaksız söylemleri ve sahiplerini lanetliyorum. Bölgemizi saran, şer medyasını desteğiyle parlatılan, yarım aydınlarınca doldurulup, desteklenen, ırkçılıktan, tek boyutlu milliyetçiliğe, yeni Osmanlıcılıktan, farklılıkları ötekileştirmeye kadar uzanan, bu hengamenin figüranları kirliliklerine sonuç bulamayacaktır.
Ortaçağların akıl zoru zulmüne karşı direnmiş, devletlerin, imparatorluklar, siyasi erkler ve uygarlıklar ardı arkası devrilip tarihten silinmesine rağmen, sakince, kendinden emin, insanlık erdemleriyle örülü mesajını kararlıca sürdüren Arap Alevileri, ne siyasi iktidar ne de dünyasal bir çıkara prim vermeden insanlık ailesinin inanç algıları içindeki yerini almaya ve mesajını iletmeye devam ediyor. Murat Bardakçı ve akıl kaynakları bu dünyadan binlerce kez silinmesine rağmen Alevilik bir ve bütün olarak insanlık için yoluna devam edecektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder