19 Mart 2010 Cuma
EDEPLİ YAZILAR...
Nurettin KURTULUŞ
19 Mart 2010
Çoğunlukta olan-çoklaştırılan ödlekler-korkaklar topluluğu, azınlıktaki külhanbeyi cesurlarının karşısında biat etme alışkanlığına kapılarak kendilerinin temsil edildiğine inanabilirler.
Bunu gelenek haline getirmek ise ödlekler-korkaklar için sevgi-saygı ve onur kıstası olabilir, O’nlara yani külhanbeyi cesurlarına çeşitli payeler verilebilir. Karşılığını alan azgınlar olacaktır, istediğini alamayanlar ise rütbeler takmaya devam edebilir…
Külhanbeyi cesurları, seçkinlerin seçkini olurken seçkinlerine biat ederler, vekâlet alıp vekilleri olduklarına ise korku salarlar.
Çünkü O’nlar seçkinler ve seçkinleri yani külhanbeyi cesurları kendi korkularını ötelemek-örtelemek telaşına kapılırlar.
Din bezirgânlığı ise her iki taraf için vazgeçilmez beyin mastürbasyonu olurken, yoksulluk-açlık fani dünya için imtihan gerekçeleri olarak kabul ettirilir-edilir…
Böylesi cesaret ve korku irade dışıdır, tersine çevirecek olursak korkunun cesarete dönüşmesi-külhanbeyi cesurlarının korkaklaşması iradi bir sonuçtur…
Hiçbir insan iradesini kullanarak mantığıyla karar vererek korkaklığı tercih etmez…
İradesini-mantığını başkalarına teslim eden baskılara boyun eğer, işini-geleceğini-sonunu belirleme hakkını bilemez-kullanamaz biat kültürü ile dışa bağımlı olur.
Külhanbeyi cesurları da gücünü kendi iradesiyle tayin edemediği için hızlı koşar yorulur, dinlenirken beyin viagrasıyla beslenerek yürümeye başlar seçkinlere biat etmeye devam eder, çünkü O’nların geleceği de iradelerinin dışarıdakilere bağlıdır.
Eğitimle-kültürle verilmesi gerekenlerin yasalarla korku haline getirilmesi, korku yasalarıyla insanların hayatının hareket kabiliyetinin kısıtlanması doğrular üzerinde düşünmesini engellediği gibi iradesi ve karakteri de yok edilmiş olur.
Burada, her iki kesim de yani ödlek-korkak toplum ve külhanbeyi cesurları sorumlu-sağduyulu olmaktan uzak adaletli-Barışçıl yaşamanın ne anlama geldiğini demagojilerle (lafazanlıkla) idare etmeye çalışırlar…
Adalette-hakkaniyette ölçü eğitim ve kültürle olması gerekirken cezaların ağırlaştırılması-çoğaltılması toplumun susturulmaya çalışılması caydırıcılık olur mu?
Bir eğitim-kültür haline getirilmesi gereken “diline-eline-beline hâkim ol” deyimi toplumun temel ilkesi olması gerekirken, bunun cezalarla zorunlu hale getirilmeye çalışılması işin kolayı olmuyor nu?
İnsanın doğaldır ki, kötü yanı ağır cezalarla tedavi edilir mi?
Eğitim bunun en önemli panzehiri değil midir?
Ekmek çalanı Barış isteyeni hapislerde çürütecek yasalar yerine O’nu ekmek alacak Barış içinde yaşayacak düzeye getirmek daha mantıklı daha adilane olmaz mı?
Din bezirgânlığı-milliyetçi-Şovenist kalıtımlarla Emek-Barış çalan seçkinler ve seçkinleri kendilerini korumak için korku vermeleri adaletin-hakkaniyetin hangisidir?
Kendini yönetme kabiliyetinden yoksun, kendine hâkim olamayan külhanbeyi cesurlar etrafında yoğunlaşan-dizginlerini kaptırdığı O’na yapay cesaret aşılayan kişilerin desteğiyle ve “öfkeli hitabet sanatıyla” daha da saldırganlaşabilirken kendi meşruluğunu ispat etmek için “berikilere” nazlanabilir…
Ödlekler-korkaklar aynı zamanda tasaları-acıları ulaşamadıkları böyle kaldıkça da ulaşamayacakları arzuları çok olanlardır, bir başka eklemeyle de yönetilenlerdir, kimin kimlerin yöneteceği konusunda uzlaşamazlar.
Bunu daima değerlendiren seçkinler-mutlu azınlıklar ya da bir diğer tabirle mutlu azgınlar kendilerine en yakın mükemmel doğru plânlama güçleriyle iyi eğittikleri az sayıdaki külhanbeyi cesaretli/leri korunmaları için yönlendirirler tayin ederler…
Bu Tablonun en vahim olanı ise ödlekler-korkaklar topluluğu ya da “toplatılmış besleme kıtalar” kendi kullanmak istediği dili külhanbeyi cesurunda görünce-duyunca biat etmeye daha olgun (!) biçimde devam eder…
HERKES YERİNE
19 Mart 2010
Çoğunlukta olan-çoklaştırılan ödlekler-korkaklar topluluğu, azınlıktaki külhanbeyi cesurlarının karşısında biat etme alışkanlığına kapılarak kendilerinin temsil edildiğine inanabilirler.
Bunu gelenek haline getirmek ise ödlekler-korkaklar için sevgi-saygı ve onur kıstası olabilir, O’nlara yani külhanbeyi cesurlarına çeşitli payeler verilebilir. Karşılığını alan azgınlar olacaktır, istediğini alamayanlar ise rütbeler takmaya devam edebilir…
Külhanbeyi cesurları, seçkinlerin seçkini olurken seçkinlerine biat ederler, vekâlet alıp vekilleri olduklarına ise korku salarlar.
Çünkü O’nlar seçkinler ve seçkinleri yani külhanbeyi cesurları kendi korkularını ötelemek-örtelemek telaşına kapılırlar.
Din bezirgânlığı ise her iki taraf için vazgeçilmez beyin mastürbasyonu olurken, yoksulluk-açlık fani dünya için imtihan gerekçeleri olarak kabul ettirilir-edilir…
Böylesi cesaret ve korku irade dışıdır, tersine çevirecek olursak korkunun cesarete dönüşmesi-külhanbeyi cesurlarının korkaklaşması iradi bir sonuçtur…
Hiçbir insan iradesini kullanarak mantığıyla karar vererek korkaklığı tercih etmez…
İradesini-mantığını başkalarına teslim eden baskılara boyun eğer, işini-geleceğini-sonunu belirleme hakkını bilemez-kullanamaz biat kültürü ile dışa bağımlı olur.
Külhanbeyi cesurları da gücünü kendi iradesiyle tayin edemediği için hızlı koşar yorulur, dinlenirken beyin viagrasıyla beslenerek yürümeye başlar seçkinlere biat etmeye devam eder, çünkü O’nların geleceği de iradelerinin dışarıdakilere bağlıdır.
Eğitimle-kültürle verilmesi gerekenlerin yasalarla korku haline getirilmesi, korku yasalarıyla insanların hayatının hareket kabiliyetinin kısıtlanması doğrular üzerinde düşünmesini engellediği gibi iradesi ve karakteri de yok edilmiş olur.
Burada, her iki kesim de yani ödlek-korkak toplum ve külhanbeyi cesurları sorumlu-sağduyulu olmaktan uzak adaletli-Barışçıl yaşamanın ne anlama geldiğini demagojilerle (lafazanlıkla) idare etmeye çalışırlar…
Adalette-hakkaniyette ölçü eğitim ve kültürle olması gerekirken cezaların ağırlaştırılması-çoğaltılması toplumun susturulmaya çalışılması caydırıcılık olur mu?
Bir eğitim-kültür haline getirilmesi gereken “diline-eline-beline hâkim ol” deyimi toplumun temel ilkesi olması gerekirken, bunun cezalarla zorunlu hale getirilmeye çalışılması işin kolayı olmuyor nu?
İnsanın doğaldır ki, kötü yanı ağır cezalarla tedavi edilir mi?
Eğitim bunun en önemli panzehiri değil midir?
Ekmek çalanı Barış isteyeni hapislerde çürütecek yasalar yerine O’nu ekmek alacak Barış içinde yaşayacak düzeye getirmek daha mantıklı daha adilane olmaz mı?
Din bezirgânlığı-milliyetçi-Şovenist kalıtımlarla Emek-Barış çalan seçkinler ve seçkinleri kendilerini korumak için korku vermeleri adaletin-hakkaniyetin hangisidir?
Kendini yönetme kabiliyetinden yoksun, kendine hâkim olamayan külhanbeyi cesurlar etrafında yoğunlaşan-dizginlerini kaptırdığı O’na yapay cesaret aşılayan kişilerin desteğiyle ve “öfkeli hitabet sanatıyla” daha da saldırganlaşabilirken kendi meşruluğunu ispat etmek için “berikilere” nazlanabilir…
Ödlekler-korkaklar aynı zamanda tasaları-acıları ulaşamadıkları böyle kaldıkça da ulaşamayacakları arzuları çok olanlardır, bir başka eklemeyle de yönetilenlerdir, kimin kimlerin yöneteceği konusunda uzlaşamazlar.
Bunu daima değerlendiren seçkinler-mutlu azınlıklar ya da bir diğer tabirle mutlu azgınlar kendilerine en yakın mükemmel doğru plânlama güçleriyle iyi eğittikleri az sayıdaki külhanbeyi cesaretli/leri korunmaları için yönlendirirler tayin ederler…
Bu Tablonun en vahim olanı ise ödlekler-korkaklar topluluğu ya da “toplatılmış besleme kıtalar” kendi kullanmak istediği dili külhanbeyi cesurunda görünce-duyunca biat etmeye daha olgun (!) biçimde devam eder…
HERKES YERİNE
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder