20 Mart 2010 Cumartesi
BELDEN AŞAĞICILAR
BOK YEMENİN DİLİ
Mehmet Yavuz
24 Mart 2010
Bok yemenin Arapçasını duymuştum. Ne yazık ki, Nebil’in istismarı ile bunun Türkçesine de tanık oldum.
Her şeyi Nebil’e mal ederek geçmişe sövüp saymak, insanları aşağılamak için yırtınmak; bok yemenin Türkçesi oldu.
Harbiye’de oturduk. Güzel bir gece geçirdik. Sonrasında Mustafa, Erkan ve ben Antakya parkında gezerken Fuat’ı cebinden arayıp selamladık. Üçümüz de kendisiyle ayrı ayrı konuşup hal hatır sorduk, saygılar sunduk.
O günden bu yana hiç kimsenin aklına Fuat gelmemişti. Ne zaman ki Fuat oturup bir birkaç çift laf söyledi, uğramadığı hakaret kalmadı. Hatta bu hakaretlerden mezardaki babasına kadar tüm ailesi payını aldı..
Olamaz böyle bir şey.
İnsan olan bir yerde durur diyorum, ama olmuyor.. Her seferinde daha da acımasız bir bombardıman başlıyor..
Ne diyeyim…
Bok yemelerin her lisanını biliyorlar.
Yazıklar olsun
BELDEN AŞAĞICILAR YAZISINA YENİ BİR EK...
Mihrac Ural'ın notu:
Mehmet Yavuz, yazısına yeni bir ek gönderdi.
Bu ek, ölü konuşturucusu sinsi yılan ve patronları İtirafçı Engin'e, MİT ajanı İbrahim Yalçın'ın suratına iz bırakancinsten yeni bir şemardır...
Sinsi yılan Erkan, evi bilmiyorsa adresini vereyim. Patronlarına da söylesin, kol kola girip evi temaşe etmeye gelsinler. Geliş kararları kendilerine ait. Geri dönelermi onun garantisini veremem, biz bekliyoruz da...
Bu ev tastamam, onurlu insan Mehmet Yavuz'un tarif ettiği gibidir. Kevkep ve Hikmiye teyzelerimin sokağında, ORHANLI MAH. KURTDERE ÇIKMAZI'ında dır. Çıkmazın sol kol üzerinde, son kapıdır.
Yakın bir tanıdıktan, aylık kirası 35 TL karşılığı almıştım. Üç mahalleye açılan, kaçış için çok uygun bir ev. Arka tarafında Hıdır bil Cib'in olduğu mahalle ve Hac Halil çıkmazının olduğu mahalle, sağ tarafından ise caminin olduğu ana sokak...
Üst üste iki odadan ibarettir. Üst odaya tahta merdivenle çıkılır. Kapısı yoktur, yaklaşık 70-90cm boyutlarında, bir açıklıktan üst odaya girilir. Böylesi bir evde ahlaksızlık için kurgu yapacak olan sadece ve sadece amacı kirli bir şerefsiz olur. Ömürü kirletmek için, Erkanın izlediği yol da budur. Nebil için de aynı yol izlenmiştir; "Nebil'deki "ben"i, ben de görmüştüm" diyerek, onu ahlaksız suçlamamalarla katledenlere onay vermiştir.
Sonra, Ömür bu evde kocası Rıza Salman'la birlikte kalmıştır. Tek başına hiç bir zaman kalmamıştır; Tek olduğu zamanlar, baba evimde misafirimdi. Fuat Çiler yoldaşı karalamak için gerçeğe dayalı hiç bir şey yoktur.
Tekrarla diyeceğim o ki, bu yalan furyasının amacını Özel Harp Dairesinde aramak gerek.
Şehit Ömür Karamollaoğluyla ilgili son bilgi:
Ömür'ün giydiği son elbise ve fuları hala Mihriban Ural'ın yanındadır. Ömür, mihriban'a "bunlar burada kalsın sürekli gidip geleceğim, ben evinizin bir kızıyım artık" diyerek bırakmıştır.
Bu bilgi de bu gün, 23 Mart 2010'ta Ömür yoldaşın anısı konuşulurken dile getirilmiştir. Ben de böylece ilk kez duymuş oldum.
Mehmet Yavuz'un ekini birlikte okuyalım.
BELDEN AŞAĞICILAR YAZISINA EK...
Mehmet Yavuz
23 Mart 2010
Not: Bir kez daha vurgulamak istiyorum. Nebil, konuşma sırasında iddia edilen türde bir açıklama ya da gerekçe söylemedi.
Buna ilaveten bir de hatırlatma yapayım. Dörtayak'da Ömür'ün de kaldığı ev alt-üst iki odadan ibaret küçücük iç avlusu olan bir evdi. Alt kattan üste tahta bir merdivenle çıkılıp basamak sonundaki bir delikten odaya girilirdi Yani, düzgün bir oda olmadığı için kapısı da yoktu.
Demem o ki; kapısı dahi olmayan bir yerde hangi anahtar deliğinden ront yapılmış ? Tabii, evin fiziki durumu Engincik tarafından bilinmeyince, kendince senaryoya uygun bir de anahtar deliği uydurmuş.
Ne diyeyim, adamın fantazileri geniş.
Mihrac Ural'ın notu:
Çirkin bir tartışma, kin ve ihbarla devam ediyor. Bu tartışmanın oluşturduğu lağım, çevreye de zarar verir hale geldi. Ancak görevli kuklalara emir üstten gelmiş, yaşamaları için bunu sürdürmeleri gerek. Halkın çıkarları, demokrasinin gerekleri için ortaya tek bir siyasi çaba koymamalarının dile getirdiği gerçek de budur. Bunlar, anaları, babaları, çocukları, karıları, kızkardeşleri ve de dedeleri bile, insan aklının almayacağı bir çirkinlikle bu tartışmalara karıştırılıyorlar.
Bu ahlaksızlara sahip çıkanların kim olduğu bellidir. Şu siteye bir göz atın, orada İtirafçıyı sahiplenenlerin neler yazdığını görün. http://uluturkculuk.com/forum/index.php?topic=1369.msg8893;topicseen
Bir de ölü konuşturucusu var. Sinsi yılan, Sus diyoruz. Arsız, ahlaksız diyoruz, adınla yaz, imzanı koy korkak, ödlek pislik diyoruz. Kendi adına konuş, misafiri olduğun şehrin ekmeğini yemiş bir hakir olarak, altan alta dedikodularla kimseyi kirletme diyoruz. Sen o kadar kirlisin ki, siyasi terbiyemiz bunları açıklamaya el vermez: obuşan bizi zorlama, bunlara girmeyeceğiz . Yalan kurgularınla, Antakyalıyı Antakyalıya kırdırma intikamını açıkça koy. Sana da söylüyorum, zamanı hakem koyduk aramıza; türkümü söylersin, türkümü dinlersin o zaman göreceksin.
MİT ajanıyla, itirafçıyla bir arada utanmadan da Mehmet Yavuz'u şahit gösteriyorlar. Öyle mi?..
Alın o zaman… İşte şahit gösterdiğiniz onurlu insan burada. Yazısını okuyun.Yüzünüz kızarama nedir bilirse, yediğiniz şamarın izi kalmıştır, aynaya bakın.
Bunlar, gösterdikleri şahide bile güvenmezler, balans ayarına yönelirler; MİT ajanı Nebil'den aldığı altınların hikayesine balans ayarı yapa yapa, düzeni iyice bozmuş. Şimdi bir daha havlayacaklar, kin kusacaklar, Atatürkçülükten başlayıp, onurlu çalışmalara kadar her şeyi kirletmeye çalışyacaklar. Ancak boşuna, ne kendilerine benzer bulabilecekler ne de sırtlarına oturan kamburu örtebilecekler. Biri MİT ajanı İbrahim Yalçın diğeri itirfçı Engin Erkiner ve yamakları ölü konuşturucusu.
Mehmet Yavuz'u birlikte okuyalım...
***
Mehmet Yavuz
20 Mart 2010
Uzunca bir süre BREMEN MIZIKACILARINI takip etmedim. Nedenim çok basit: Bu tür insanlarla tartışmanın bir fayda ya da anlamının olmadığını anladım.. Çünkü, sıkışınca hemen belden aşağı vurmaya, iftiralarla insanlara çamur atmaya başlıyor ve adeta insanları belli merkezlere ihbar ediyorlar.
Arkadaşın biri palavracı güruhun sitesinde yayınlanan MİHRACIN PAPATYALARI başlıklı yazıyı bana göndermiş... Her ne kadar yazı İbrahim Yalçın imzalıysa da, onun Erkan Ulaşan merkezli olduğu bayağı açık. O'nun da belden aşağı vuruşlarla insanları çoluk çocuğu önünde SAPIK durumuna getirmesini yadırgadım ve kendisine yakıştıramadım.
Lakin kerameti kendinden menkul ajan devrimci İbrahim Yalçın efendi, görevli olarak girdiği kısa süreli örgütsel yapıda yine görevli olarak katıldığı tek eylemle hiç tanımadığı, nerelerde neler yaptıklarını bilmediği insanlar hakkında fetvalar vermeye pek bir hevesli.
Ama ben bu konulara hiç girmeyeceğim. Hiç kimseyi böyle çirkin yöntemlerle vurmaya çalışmayacağım. Ancak bir konuyu burada açıklığa kavuşturmam gerekiyor.
Evet, daha önce de yazmıştım: Nebil, örgütlenmenin henüz ilk aşamalarında bir süre ortalıktan yok olmuştu... Bir kaç gün ortada görünmeyince kendisini merak etmeye başlamıştık.
Belli bir gurup içinde bu konu görüşülürken Erkan ve ben Nebil'in evine gitmeye karar vermiştik. Bu konuda Mihrac'ın görev vermesi gibi bir durum yoktu. Aramızda konuşmuş ve Nebil'i ziyarete karar vermiştik.
Nihayet evine gittik. Odasında yatağının üstünde uzanmış halde bulduk. Uzun uzun konuştuk ama Nebil, yazıda anlatıldığı gibi bir gerekçe hiç ifade etmedi.
Kendisiyle çok şey konuştuk ama asla o yazıda anlatılan türde bir gerekçe söylenmedi.
Birilerini vurmak, aşağılamak için: Nebil'in katline neden olan belden aşağı taktikleri hem de O'nun adını alet ederek kullanmak ne kadar acı.
Nebil'e sahip çıkmak; böylesi yöntemleri kullanarak değil, reddetmekle mümkündür. Bunun aksini yapmak; Nebil'in anısına yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
Mehmet Yavuz
24 Mart 2010
Bok yemenin Arapçasını duymuştum. Ne yazık ki, Nebil’in istismarı ile bunun Türkçesine de tanık oldum.
Her şeyi Nebil’e mal ederek geçmişe sövüp saymak, insanları aşağılamak için yırtınmak; bok yemenin Türkçesi oldu.
Harbiye’de oturduk. Güzel bir gece geçirdik. Sonrasında Mustafa, Erkan ve ben Antakya parkında gezerken Fuat’ı cebinden arayıp selamladık. Üçümüz de kendisiyle ayrı ayrı konuşup hal hatır sorduk, saygılar sunduk.
O günden bu yana hiç kimsenin aklına Fuat gelmemişti. Ne zaman ki Fuat oturup bir birkaç çift laf söyledi, uğramadığı hakaret kalmadı. Hatta bu hakaretlerden mezardaki babasına kadar tüm ailesi payını aldı..
Olamaz böyle bir şey.
İnsan olan bir yerde durur diyorum, ama olmuyor.. Her seferinde daha da acımasız bir bombardıman başlıyor..
Ne diyeyim…
Bok yemelerin her lisanını biliyorlar.
Yazıklar olsun
BELDEN AŞAĞICILAR YAZISINA YENİ BİR EK...
Mihrac Ural'ın notu:
Mehmet Yavuz, yazısına yeni bir ek gönderdi.
Bu ek, ölü konuşturucusu sinsi yılan ve patronları İtirafçı Engin'e, MİT ajanı İbrahim Yalçın'ın suratına iz bırakancinsten yeni bir şemardır...
Sinsi yılan Erkan, evi bilmiyorsa adresini vereyim. Patronlarına da söylesin, kol kola girip evi temaşe etmeye gelsinler. Geliş kararları kendilerine ait. Geri dönelermi onun garantisini veremem, biz bekliyoruz da...
Bu ev tastamam, onurlu insan Mehmet Yavuz'un tarif ettiği gibidir. Kevkep ve Hikmiye teyzelerimin sokağında, ORHANLI MAH. KURTDERE ÇIKMAZI'ında dır. Çıkmazın sol kol üzerinde, son kapıdır.
Yakın bir tanıdıktan, aylık kirası 35 TL karşılığı almıştım. Üç mahalleye açılan, kaçış için çok uygun bir ev. Arka tarafında Hıdır bil Cib'in olduğu mahalle ve Hac Halil çıkmazının olduğu mahalle, sağ tarafından ise caminin olduğu ana sokak...
Üst üste iki odadan ibarettir. Üst odaya tahta merdivenle çıkılır. Kapısı yoktur, yaklaşık 70-90cm boyutlarında, bir açıklıktan üst odaya girilir. Böylesi bir evde ahlaksızlık için kurgu yapacak olan sadece ve sadece amacı kirli bir şerefsiz olur. Ömürü kirletmek için, Erkanın izlediği yol da budur. Nebil için de aynı yol izlenmiştir; "Nebil'deki "ben"i, ben de görmüştüm" diyerek, onu ahlaksız suçlamamalarla katledenlere onay vermiştir.
Sonra, Ömür bu evde kocası Rıza Salman'la birlikte kalmıştır. Tek başına hiç bir zaman kalmamıştır; Tek olduğu zamanlar, baba evimde misafirimdi. Fuat Çiler yoldaşı karalamak için gerçeğe dayalı hiç bir şey yoktur.
Tekrarla diyeceğim o ki, bu yalan furyasının amacını Özel Harp Dairesinde aramak gerek.
Şehit Ömür Karamollaoğluyla ilgili son bilgi:
Ömür'ün giydiği son elbise ve fuları hala Mihriban Ural'ın yanındadır. Ömür, mihriban'a "bunlar burada kalsın sürekli gidip geleceğim, ben evinizin bir kızıyım artık" diyerek bırakmıştır.
Bu bilgi de bu gün, 23 Mart 2010'ta Ömür yoldaşın anısı konuşulurken dile getirilmiştir. Ben de böylece ilk kez duymuş oldum.
Mehmet Yavuz'un ekini birlikte okuyalım.
BELDEN AŞAĞICILAR YAZISINA EK...
Mehmet Yavuz
23 Mart 2010
Not: Bir kez daha vurgulamak istiyorum. Nebil, konuşma sırasında iddia edilen türde bir açıklama ya da gerekçe söylemedi.
Buna ilaveten bir de hatırlatma yapayım. Dörtayak'da Ömür'ün de kaldığı ev alt-üst iki odadan ibaret küçücük iç avlusu olan bir evdi. Alt kattan üste tahta bir merdivenle çıkılıp basamak sonundaki bir delikten odaya girilirdi Yani, düzgün bir oda olmadığı için kapısı da yoktu.
Demem o ki; kapısı dahi olmayan bir yerde hangi anahtar deliğinden ront yapılmış ? Tabii, evin fiziki durumu Engincik tarafından bilinmeyince, kendince senaryoya uygun bir de anahtar deliği uydurmuş.
Ne diyeyim, adamın fantazileri geniş.
Mihrac Ural'ın notu:
Çirkin bir tartışma, kin ve ihbarla devam ediyor. Bu tartışmanın oluşturduğu lağım, çevreye de zarar verir hale geldi. Ancak görevli kuklalara emir üstten gelmiş, yaşamaları için bunu sürdürmeleri gerek. Halkın çıkarları, demokrasinin gerekleri için ortaya tek bir siyasi çaba koymamalarının dile getirdiği gerçek de budur. Bunlar, anaları, babaları, çocukları, karıları, kızkardeşleri ve de dedeleri bile, insan aklının almayacağı bir çirkinlikle bu tartışmalara karıştırılıyorlar.
Bu ahlaksızlara sahip çıkanların kim olduğu bellidir. Şu siteye bir göz atın, orada İtirafçıyı sahiplenenlerin neler yazdığını görün. http://uluturkculuk.com/forum/index.php?topic=1369.msg8893;topicseen
Bir de ölü konuşturucusu var. Sinsi yılan, Sus diyoruz. Arsız, ahlaksız diyoruz, adınla yaz, imzanı koy korkak, ödlek pislik diyoruz. Kendi adına konuş, misafiri olduğun şehrin ekmeğini yemiş bir hakir olarak, altan alta dedikodularla kimseyi kirletme diyoruz. Sen o kadar kirlisin ki, siyasi terbiyemiz bunları açıklamaya el vermez: obuşan bizi zorlama, bunlara girmeyeceğiz . Yalan kurgularınla, Antakyalıyı Antakyalıya kırdırma intikamını açıkça koy. Sana da söylüyorum, zamanı hakem koyduk aramıza; türkümü söylersin, türkümü dinlersin o zaman göreceksin.
MİT ajanıyla, itirafçıyla bir arada utanmadan da Mehmet Yavuz'u şahit gösteriyorlar. Öyle mi?..
Alın o zaman… İşte şahit gösterdiğiniz onurlu insan burada. Yazısını okuyun.Yüzünüz kızarama nedir bilirse, yediğiniz şamarın izi kalmıştır, aynaya bakın.
Bunlar, gösterdikleri şahide bile güvenmezler, balans ayarına yönelirler; MİT ajanı Nebil'den aldığı altınların hikayesine balans ayarı yapa yapa, düzeni iyice bozmuş. Şimdi bir daha havlayacaklar, kin kusacaklar, Atatürkçülükten başlayıp, onurlu çalışmalara kadar her şeyi kirletmeye çalışyacaklar. Ancak boşuna, ne kendilerine benzer bulabilecekler ne de sırtlarına oturan kamburu örtebilecekler. Biri MİT ajanı İbrahim Yalçın diğeri itirfçı Engin Erkiner ve yamakları ölü konuşturucusu.
Mehmet Yavuz'u birlikte okuyalım...
***
Mehmet Yavuz
20 Mart 2010
Uzunca bir süre BREMEN MIZIKACILARINI takip etmedim. Nedenim çok basit: Bu tür insanlarla tartışmanın bir fayda ya da anlamının olmadığını anladım.. Çünkü, sıkışınca hemen belden aşağı vurmaya, iftiralarla insanlara çamur atmaya başlıyor ve adeta insanları belli merkezlere ihbar ediyorlar.
Arkadaşın biri palavracı güruhun sitesinde yayınlanan MİHRACIN PAPATYALARI başlıklı yazıyı bana göndermiş... Her ne kadar yazı İbrahim Yalçın imzalıysa da, onun Erkan Ulaşan merkezli olduğu bayağı açık. O'nun da belden aşağı vuruşlarla insanları çoluk çocuğu önünde SAPIK durumuna getirmesini yadırgadım ve kendisine yakıştıramadım.
Lakin kerameti kendinden menkul ajan devrimci İbrahim Yalçın efendi, görevli olarak girdiği kısa süreli örgütsel yapıda yine görevli olarak katıldığı tek eylemle hiç tanımadığı, nerelerde neler yaptıklarını bilmediği insanlar hakkında fetvalar vermeye pek bir hevesli.
Ama ben bu konulara hiç girmeyeceğim. Hiç kimseyi böyle çirkin yöntemlerle vurmaya çalışmayacağım. Ancak bir konuyu burada açıklığa kavuşturmam gerekiyor.
Evet, daha önce de yazmıştım: Nebil, örgütlenmenin henüz ilk aşamalarında bir süre ortalıktan yok olmuştu... Bir kaç gün ortada görünmeyince kendisini merak etmeye başlamıştık.
Belli bir gurup içinde bu konu görüşülürken Erkan ve ben Nebil'in evine gitmeye karar vermiştik. Bu konuda Mihrac'ın görev vermesi gibi bir durum yoktu. Aramızda konuşmuş ve Nebil'i ziyarete karar vermiştik.
Nihayet evine gittik. Odasında yatağının üstünde uzanmış halde bulduk. Uzun uzun konuştuk ama Nebil, yazıda anlatıldığı gibi bir gerekçe hiç ifade etmedi.
Kendisiyle çok şey konuştuk ama asla o yazıda anlatılan türde bir gerekçe söylenmedi.
Birilerini vurmak, aşağılamak için: Nebil'in katline neden olan belden aşağı taktikleri hem de O'nun adını alet ederek kullanmak ne kadar acı.
Nebil'e sahip çıkmak; böylesi yöntemleri kullanarak değil, reddetmekle mümkündür. Bunun aksini yapmak; Nebil'in anısına yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder