9 Şubat 2010 Salı
DEVLETİN ALEVİ ÇALIŞTAYI MİLLİYETÇİ BİR BÖLÜCÜLÜKTÜR
Mihrac Ural
10 Şubat 2010
AKP demeyeceğim, adını doğrudan koyacağım. Devlet demokrasinin bütünsel olarak algılanmasına karşı, demokrasi güçlerini ve taleplerini bölerek güçsüzleştirmeye ve yok etmeye çalışıyor.
Çalıştay devletin milliyetçi girişimidir. İnanç konusunda bütünü büyük fay hatlarıyla birbirine karşı düşürme çabasıdır. Anadolu Aleviliğini Türk ekseninde döndürme, Kürt ve Arap Aleviliğini dışlayarak, ortak bir demokratik talebi, milliyetçi paydalarda birbirine karşı savaşan karşıtlar haline getirme çabasıdır; "Temiz operasyon" denilen, bölgemiz Ortadoğu’da "Yaratıcı Anarşi"nin bir versiyonu olarak, halkın birbirini kırmasını sağlayacak girişimlerin uzantısıdır.
Bunu doğru algılamak için, Aleviliğin ülkemizin üçte biri oranındaki nüfusunu bilmek yeterlidir. Böylesine dev bir kitle, bin yılın gerici baskıları altında, akıl almaz kıyımlara uğramış haliyle gerçekleştireceği demokratik atılım, her iktidarın korkulu rüyasıdır. Devletin ise altından kalkamayacağı bir duruştur. Yeryüzünün hiç bir ordusunun bu kitlenin hak telebi karşısında durması mümkün değildir. Bunun için "Aleviler bölünmelidir" kararı alınmıştır. Çalıştay bunun adıdır.
Kuklalar da az değildir. Bilmedikleri konuda kunuşma, duyum, söylem, belgesiz kanıtsız iddia üzerine oluşmuş yaklaşımlarla, Alevilik üzerine söz söyleme çabaları devletin Aleviliğe karşı saldırısının bir parçasıdır. Cahillerin Arap Alevilerini Anadolu Alevilerinden ayırma çabaları ise, işin artık nasıl bir aymazlıkla ele alındığını göstermektedir.
Aleviliği bilmiyorlar. Olayı siyasal bir kurgu, bir oyun, bir askeri kuşatma olarak algılama çabasındalar. Bir Osmanlı akıl algısı, düşmana karşı girişilmiş bir çaba. Bu nedenle bitip tükenmez, yılları deviren ve sonu olmayan bir girişim olarak Çalıştay, Alevi safları bölmekten başka bir sonuç üretme eğilimi taşımamaktadır. Beyaz Alevilerin, siyahlara karşı zaferi organize edilmektedir; kimin galip gelceğinin hiç önemi yoktur; galibinin mağlup olduğu bu savaşta, tek karlı taraf anti-demokratik devlettir, gerici iktidardır.
Aleviliğin, çoğu Alevinin, hatta dedelerinin bile yazılı kaynaklara ulaşamaması nedeniyle yetirince bilince çıkartılmamış bir yaşam biçimi olduğunu belirleyeceğim. Bunun yazılı kaynakları, bin yıllık tarih içinde ve birikimleriyle batini kitaplarda çok açık olarak yer alır. Anadolu Aleviliği dil, coğrafya ve siyasal bölünmeler sonucu bu kaynaklardan uzak kalmış olsa da Alevilik bölgemizin en bütünsel inanç oluşumudur.
Alevilik felsefi temel algılar üzerine yükselen bir yaşam tarzıdır. Alevilik hiç bir zaman siyasal bir mücadele unsuru, iktidar olma hevesi değildir. Alevilikte fıkıh donmuş bir veri olarak algılanmaz, bunun çin onun yaptırımlarını koramakla ilgili bir devlet arayışı yoktur. Kaynağını akıldan alır daha çok. Bu nedenle devlet gibi, güvenlik gücü teşkilatlara ihtiyaç duymaz, bunu ele geçirme diye bir kaygının peşinde değildir; bu yanıyla İslamın temel tüm mezheplerinden hatta Şiilik’ten de kökten faklıdır. Bu gerçeği anlamak için Aleviliği iyi irdelemiş olmak gerek. Bunu bilmeyen kimi kişiler, Türkiye’deki Alevi Çalıştayını takip eden Avrupa alevi Çalıştayına katılımı ya da bir kurum adına konuşma yapmayı servet olarak görmektedirler. Bu fakirlik, bataklıkta çamur olmakla övünmek gibidir.
Çalıştay bir devlet girişimidir. Bunu bilmeyen Aleviliğe bir değer katmak yerine onu bölmeye, siyasi oyunların aleti yapmaya hizmet etmiş olur.
Alevilik tüm bölgemizde bir bütündür. Kökleri en eski insan topluluklarına kadar uzanan erdem, onur ve felsefi algıların sentezidir. İslam'ın da insanlık bilgi birikemlerine kattığı değerlerden yararlanmış bir yol olarak 10. yy birikimleriyle paradigmasını oluşturmuştur. Alevilik bölgemizin her yerinde, akıl çözümlemelerine dayalı Yunan felsefi değerlerinin, İslam’ın uydurma hadislere yaslanan şeriatından çıkış eğilimleriyle harmanlanmış, insan merkezli evrimci bir yoldur.
Evrimcilik Aleviliğin esasıdır ve akılla uyumunun kaynağı da burasıdır. Tarih algısı değişim ve herekete dayalıdır; hiç bir şeye donuk olarak bakmaz, gelişimi ve gelişime uyumu, inancının merkezinde görür. Bu nedenle İslam’ın tüm mezhepleriyle nitelik olarak çatışma halinde durur; akıl, Alevi inancında mecazi anlamda da olsa tanrının kendisidir. Bu yüzden akıl süzgecinden geçmeyen şer-i olamaz.
Aleviliğin temel üç parametresi AKIL, EVRİM ve İNSAN demek yanlış olmayacaktır.
Bu yaklaşımın temelleri 10. yy da atılmıştır. Alevi aleminin bilgesi (batini kurallar nedeniyle adının anılması bile özenle gizlenen) ve temel kaynaklarından biri olan Şeyh Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi Alevilik inancının teorik temellerinin oluşumunda önemli bir figürdür. Bunu, çağın büyük aydını olarak öğrencilerine çalışma programını açıklarken dile getirdiği tarih araştırmalarıyla gösterir ve "aklın evrimi temel doruklardan yükselerek geçer birikim bunun sonucudur" mealinde özetlenecek cümleleri dile getirir (batini kitaplarından en önemlisi olan Ras Başin (Doğru Yol), bu verilerle doludur. Aklın evrimi üzerine geliştirdiği tezler, 18. yy aydınlanmasını 900 yıl gibi bir farkla aşmış olduğu görülür).
Bu bilgenin aydınlık okyanusundan feyz almakla onurlanan bu satırların yazarı, insan merkezli sosyal-siyasal algılarını Batılı aydın bilgelerden aldıklarıyla sentezleyerek siyasal yönelimlerini belirlemiştir. Alevilik algıları bir ate olarak da bu zemin üzerinde yükselir.
Bilge Hasibi, aynı zamanda ardılı olan tüm Anadolu Alevi bilgelerinin de kaynağıdır. Bu konuda batini kaynaklar bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. Bu gerçek bölge Aleviliğinin kaynak birliğine ve bütünlüğüne de önemli bir veridir.
Bu konuyla ilgili yazdığım makalede şu yaklaşımı ortaya koydum. "Bilge El Hasibi,10.yy anahtarıdır. Bu yüzyıl sonraki tüm yüz yılların düşünsel dokularını belirler. Bu dönem yeryüzünde bilgi dönüşümünün en evrensel olduğu dönemdir. Abbasilerin kültür atılımlarıyla başlayan tercümeler dönemidir; müsamereler, seminerler, aydınların tartışma dönemidir. Bu dönemde sanat, şiir, müzik, hattatlık, giyim, kuşam ve fantaziler dönemidir. Gerçek anlamda bir Arap-İslam uygarlık hamlesinin yeryüzüne kendi değerleriyle ağırlık koyma dönemidir. Bu dönemin bilim, teknik, buluş, ticaret, edebiyat konusundaki verileri ve bilgelerini sıralamaya sayfalar yetmez. Bu dönemde bin yılların birikimi sentezleşti ve soyutlamalarla yollar, mezhepler ortaya çıktı. Bütün bunlar aklın dinamizmini gösterdi. Aklı da şeriata karşı koyma cesaretini de bilge şeyh El Hasibi (... -960) yazılı hale getirdi. Mevlana (1207-1273), Hacı Bekteş-i Veli (1281-1338), Hacı Bayram-ı Veli (1352-1429), Şeyh Bedreddin (... -1420) ve bu meşreplerin beslediği ozanlar çağı, Anadolu’ya aydınlık saçan değişler, nefesler çağı El Hasibi'nin de içinde olduğu bilgelerden beslendi. Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-i Veli, Hacı Bayram-ı Veli bu bilgenin, 1100 yıl önce yazdığı, belge haline gelmiş kitaplarındaki değişlerin bir biçimdeki yansımalarını terenmüm etti, çevrelerine yaydı." (Mihrac Ural bilgelerin talibidir. Bkz. http://mirural.blopspot.com )
Bu yaklaşım sadece bütünü parçalamak isteyen algılara karşı bir duruş için değil, ama aynı zamanda tarihin bilimsel verilerini bilince çıkarmak için de gerekli bir yaklaşımdır. Ayrıca, bilge Hasibi'nin kendini hiç bir yerde etnik olarak tanımlamamış olması, bu gerçeğin bir başka boyutudur. Bu nedenle Aleviliği Arap, Türk, Kürt diye bölmek isteyen devlet çalıştayları ve onların borozancılığını yapan kuklalarının sallama söylemleri batıldır.
Çalıştay milliyetçi bir platformdur. Türk Alevilerini etnik alana çekerek, Kürt ve Arap aleviliğinden koparma girişimidir. Bununla da kalmamaktadırlar, Türk aleviliğini de kamplara ayırıp iç bölünmelerle takatsiz bırakmaya çalışmaktadırlar. Bunu ayrıca bölge çapındaki yönelimlere alet yaparak bölgedeki Aleviliği Türkiyeli, Suriyeli, Iraklı ayrımlarla, Yeni Osmanlıcılığın bölge politikasına zenginlik katmaya çalışmaktadır. Çalıştay bu yanıyla da bölgede egemenlik arzularıyla kaynaşmış bir sivil diktanın, parçalanmış Alevilik karşısında rahat nefes almasını sağlama girişimi olarak tanımlamak yanlış değidir.
Aleviliğini bütün olarak kavramayan bir algı, ülkemizdeki sivil dikta eğilimlerine karşı mücadele etme şansına sahip değildir. Bölgede Alevilik ezilen bir inançtır. Türkiye'de olduğu kadar Suriye’de de ezilmektedir. Suriye devlet Sünni mezhep normlarıyla çalışır ve Vakıflar bakanlığı, ülkemizdeki Diyanet İşleri Başkanlığının işlevini görür. Bu kurumda, Aleviliğin esamesi bile anılmaz. Hiç bir kurum, kuruluş ya da olanak Suriye Alevileri için hizmet sunmaz. Devlet nezdinde, Hafız Esat ve ardılı Beşşar Esad'ın Alevi olması, Turgut Özal'ın Kürt olması gibidir. Suriye'de de Türkiye'de de devletin başında ya da sorumluluğun her hangi bir yerinde kim ve ne olursa olsun Sünni mezhep egemenliğinin anti-demokratik baskılarını temsil eder. Bunu anlamakta yetersiz olanların bilgi dağarcıkları, Alevi bir aileye mensup kişinin belli bir merkezde olması ile o merkezin Alevi bir kimlikle yönetilmesi arasındaki farkı kavramaya yetmez.
Aleviler Türkiye'de olduğu kadar Suriye'de ve Ortadoğu’nun her köşesinde ezilen bir inanç topluluğudur. Suriye'de hakim mezhep ve devletin tek resmi mezhebi Sünniliktir. Alevilik adına Suriye'de hiç bir resmi kurum yoktur. Lübnan'da Alevi Yüksek Meclisi diye yarı-resmi bir kurum olmasına karşın Suriye'de bu da bulunmamaktadır. Bu açıdan alevilik ve hakları, aleviliğin bölgemizdeki konumu ve geleceğine ilişkin cahillerin söylemlerine kapı aralamış bu tür çalıştayların Alevilere sunacağı tek şey, onları bölüp zayıflatmaktan başka bir anlama sahip değildir.
Çalıştayın demokratik bir algısı yoktur. Devletin iradesi, demokrasinin temel haklar kapsamında ele aldığı her türden farklılığı eşit olarak algılamayı red eder. Bu irada ayrıca her türden özgürlüğe de karşıdır. Çalıştay, demokrasinin bütünsel talepleri, ortak ülkemizde süren ve kaoslarıyla, kimlik bunalımlarıyla bellirginleşen sosyal-siyasal yaşamın bütünselliğini parçalayarak ve her parçayı tek tek teslim almaya çalışma yönelimi de bu iradenin tecellisidir.
Bilinmeli ki, ülkemizde Alevilerin tek başına ele alınması gereken demokratik bir sorunları yoktur. Aleviler kadar, diğer inanç türlerinin demokratik hak ve talepleride önemli bir sorundur. Buna Kürtlerin, Arapların ve diğer azınlakların sorunları eklenmelidir. Çalıştayın oluşum mantığında, böylesi bir bütünsel yaklaşım yoktur. Her unsuru diğerinden ayırarak ele almak vardır. Oysa Alevilerin sorunu ortak ülkemizin demokrasi sorunlarının bütünü içinde ele alıdğı ölçüde bir anlam kazanır ve gerçekçi sonuçlara ulaşabilir. Ancak devlet ve AKP iktidarı bununla ilgili değildir. İlgili oldukları, bu büyük demokrasi kitlesini hangi yollarla bölüp, zayıflatırız noktasındadır.
Aleviler büyük bir kitledir. Önce bunları parçalamak, etnik farklılıklarıyla birbirine karşı organize etmek devletin çalıştaydan beklediği en önemli sonuçtur. Bu çabalar, kuklaların ağzından açıkça dile gelmektedir; Türk Aleviyi, Arap Alevisinden, Kürt Alevisinden kopararak ırkçılığa uzanan bir yaklaşım sergilenmektedir.
Alevi Araştırma Merkezi Başkanı değerli dostum Av. Ali Yıldırım açık ve net konuşuyor "AKP'nin alevileri olmayacağız" diyor. Buna, devletin Alevisi olmayacağız, milliyetçiliğin, bölücülüğün aleti olmayacağız diye ek yapmak istiyorum. Demokratik hakları Alevi, Sünni, Kürt, Arap vb diye ayırarak varılacak yer, sivil dikta heveslerine yer döşemesi olmaktır. Buna geçit vermemeliyiz.
Bunun için, kurum ve kuruluşlarıyla, yasa ve anayasasıyla farklılıklarımızı birer eşit olarak algılayan ve haklarını güvenceye alan demokratik bir cumhireyet için çalışmalıyız. Bölücü çalıştaylar demokratik güçleri, milliyetçiliğe ve bölücülüğüne, devlete ve kuklalarına yem yapar.
10 Şubat 2010
AKP demeyeceğim, adını doğrudan koyacağım. Devlet demokrasinin bütünsel olarak algılanmasına karşı, demokrasi güçlerini ve taleplerini bölerek güçsüzleştirmeye ve yok etmeye çalışıyor.
Çalıştay devletin milliyetçi girişimidir. İnanç konusunda bütünü büyük fay hatlarıyla birbirine karşı düşürme çabasıdır. Anadolu Aleviliğini Türk ekseninde döndürme, Kürt ve Arap Aleviliğini dışlayarak, ortak bir demokratik talebi, milliyetçi paydalarda birbirine karşı savaşan karşıtlar haline getirme çabasıdır; "Temiz operasyon" denilen, bölgemiz Ortadoğu’da "Yaratıcı Anarşi"nin bir versiyonu olarak, halkın birbirini kırmasını sağlayacak girişimlerin uzantısıdır.
Bunu doğru algılamak için, Aleviliğin ülkemizin üçte biri oranındaki nüfusunu bilmek yeterlidir. Böylesine dev bir kitle, bin yılın gerici baskıları altında, akıl almaz kıyımlara uğramış haliyle gerçekleştireceği demokratik atılım, her iktidarın korkulu rüyasıdır. Devletin ise altından kalkamayacağı bir duruştur. Yeryüzünün hiç bir ordusunun bu kitlenin hak telebi karşısında durması mümkün değildir. Bunun için "Aleviler bölünmelidir" kararı alınmıştır. Çalıştay bunun adıdır.
Kuklalar da az değildir. Bilmedikleri konuda kunuşma, duyum, söylem, belgesiz kanıtsız iddia üzerine oluşmuş yaklaşımlarla, Alevilik üzerine söz söyleme çabaları devletin Aleviliğe karşı saldırısının bir parçasıdır. Cahillerin Arap Alevilerini Anadolu Alevilerinden ayırma çabaları ise, işin artık nasıl bir aymazlıkla ele alındığını göstermektedir.
Aleviliği bilmiyorlar. Olayı siyasal bir kurgu, bir oyun, bir askeri kuşatma olarak algılama çabasındalar. Bir Osmanlı akıl algısı, düşmana karşı girişilmiş bir çaba. Bu nedenle bitip tükenmez, yılları deviren ve sonu olmayan bir girişim olarak Çalıştay, Alevi safları bölmekten başka bir sonuç üretme eğilimi taşımamaktadır. Beyaz Alevilerin, siyahlara karşı zaferi organize edilmektedir; kimin galip gelceğinin hiç önemi yoktur; galibinin mağlup olduğu bu savaşta, tek karlı taraf anti-demokratik devlettir, gerici iktidardır.
Aleviliğin, çoğu Alevinin, hatta dedelerinin bile yazılı kaynaklara ulaşamaması nedeniyle yetirince bilince çıkartılmamış bir yaşam biçimi olduğunu belirleyeceğim. Bunun yazılı kaynakları, bin yıllık tarih içinde ve birikimleriyle batini kitaplarda çok açık olarak yer alır. Anadolu Aleviliği dil, coğrafya ve siyasal bölünmeler sonucu bu kaynaklardan uzak kalmış olsa da Alevilik bölgemizin en bütünsel inanç oluşumudur.
Alevilik felsefi temel algılar üzerine yükselen bir yaşam tarzıdır. Alevilik hiç bir zaman siyasal bir mücadele unsuru, iktidar olma hevesi değildir. Alevilikte fıkıh donmuş bir veri olarak algılanmaz, bunun çin onun yaptırımlarını koramakla ilgili bir devlet arayışı yoktur. Kaynağını akıldan alır daha çok. Bu nedenle devlet gibi, güvenlik gücü teşkilatlara ihtiyaç duymaz, bunu ele geçirme diye bir kaygının peşinde değildir; bu yanıyla İslamın temel tüm mezheplerinden hatta Şiilik’ten de kökten faklıdır. Bu gerçeği anlamak için Aleviliği iyi irdelemiş olmak gerek. Bunu bilmeyen kimi kişiler, Türkiye’deki Alevi Çalıştayını takip eden Avrupa alevi Çalıştayına katılımı ya da bir kurum adına konuşma yapmayı servet olarak görmektedirler. Bu fakirlik, bataklıkta çamur olmakla övünmek gibidir.
Çalıştay bir devlet girişimidir. Bunu bilmeyen Aleviliğe bir değer katmak yerine onu bölmeye, siyasi oyunların aleti yapmaya hizmet etmiş olur.
Alevilik tüm bölgemizde bir bütündür. Kökleri en eski insan topluluklarına kadar uzanan erdem, onur ve felsefi algıların sentezidir. İslam'ın da insanlık bilgi birikemlerine kattığı değerlerden yararlanmış bir yol olarak 10. yy birikimleriyle paradigmasını oluşturmuştur. Alevilik bölgemizin her yerinde, akıl çözümlemelerine dayalı Yunan felsefi değerlerinin, İslam’ın uydurma hadislere yaslanan şeriatından çıkış eğilimleriyle harmanlanmış, insan merkezli evrimci bir yoldur.
Evrimcilik Aleviliğin esasıdır ve akılla uyumunun kaynağı da burasıdır. Tarih algısı değişim ve herekete dayalıdır; hiç bir şeye donuk olarak bakmaz, gelişimi ve gelişime uyumu, inancının merkezinde görür. Bu nedenle İslam’ın tüm mezhepleriyle nitelik olarak çatışma halinde durur; akıl, Alevi inancında mecazi anlamda da olsa tanrının kendisidir. Bu yüzden akıl süzgecinden geçmeyen şer-i olamaz.
Aleviliğin temel üç parametresi AKIL, EVRİM ve İNSAN demek yanlış olmayacaktır.
Bu yaklaşımın temelleri 10. yy da atılmıştır. Alevi aleminin bilgesi (batini kurallar nedeniyle adının anılması bile özenle gizlenen) ve temel kaynaklarından biri olan Şeyh Hüseyn Bin Hamdan El Hasibi Alevilik inancının teorik temellerinin oluşumunda önemli bir figürdür. Bunu, çağın büyük aydını olarak öğrencilerine çalışma programını açıklarken dile getirdiği tarih araştırmalarıyla gösterir ve "aklın evrimi temel doruklardan yükselerek geçer birikim bunun sonucudur" mealinde özetlenecek cümleleri dile getirir (batini kitaplarından en önemlisi olan Ras Başin (Doğru Yol), bu verilerle doludur. Aklın evrimi üzerine geliştirdiği tezler, 18. yy aydınlanmasını 900 yıl gibi bir farkla aşmış olduğu görülür).
Bu bilgenin aydınlık okyanusundan feyz almakla onurlanan bu satırların yazarı, insan merkezli sosyal-siyasal algılarını Batılı aydın bilgelerden aldıklarıyla sentezleyerek siyasal yönelimlerini belirlemiştir. Alevilik algıları bir ate olarak da bu zemin üzerinde yükselir.
Bilge Hasibi, aynı zamanda ardılı olan tüm Anadolu Alevi bilgelerinin de kaynağıdır. Bu konuda batini kaynaklar bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. Bu gerçek bölge Aleviliğinin kaynak birliğine ve bütünlüğüne de önemli bir veridir.
Bu konuyla ilgili yazdığım makalede şu yaklaşımı ortaya koydum. "Bilge El Hasibi,10.yy anahtarıdır. Bu yüzyıl sonraki tüm yüz yılların düşünsel dokularını belirler. Bu dönem yeryüzünde bilgi dönüşümünün en evrensel olduğu dönemdir. Abbasilerin kültür atılımlarıyla başlayan tercümeler dönemidir; müsamereler, seminerler, aydınların tartışma dönemidir. Bu dönemde sanat, şiir, müzik, hattatlık, giyim, kuşam ve fantaziler dönemidir. Gerçek anlamda bir Arap-İslam uygarlık hamlesinin yeryüzüne kendi değerleriyle ağırlık koyma dönemidir. Bu dönemin bilim, teknik, buluş, ticaret, edebiyat konusundaki verileri ve bilgelerini sıralamaya sayfalar yetmez. Bu dönemde bin yılların birikimi sentezleşti ve soyutlamalarla yollar, mezhepler ortaya çıktı. Bütün bunlar aklın dinamizmini gösterdi. Aklı da şeriata karşı koyma cesaretini de bilge şeyh El Hasibi (... -960) yazılı hale getirdi. Mevlana (1207-1273), Hacı Bekteş-i Veli (1281-1338), Hacı Bayram-ı Veli (1352-1429), Şeyh Bedreddin (... -1420) ve bu meşreplerin beslediği ozanlar çağı, Anadolu’ya aydınlık saçan değişler, nefesler çağı El Hasibi'nin de içinde olduğu bilgelerden beslendi. Şeyh Bedreddin, Hacı Bektaş-i Veli, Hacı Bayram-ı Veli bu bilgenin, 1100 yıl önce yazdığı, belge haline gelmiş kitaplarındaki değişlerin bir biçimdeki yansımalarını terenmüm etti, çevrelerine yaydı." (Mihrac Ural bilgelerin talibidir. Bkz. http://mirural.blopspot.com )
Bu yaklaşım sadece bütünü parçalamak isteyen algılara karşı bir duruş için değil, ama aynı zamanda tarihin bilimsel verilerini bilince çıkarmak için de gerekli bir yaklaşımdır. Ayrıca, bilge Hasibi'nin kendini hiç bir yerde etnik olarak tanımlamamış olması, bu gerçeğin bir başka boyutudur. Bu nedenle Aleviliği Arap, Türk, Kürt diye bölmek isteyen devlet çalıştayları ve onların borozancılığını yapan kuklalarının sallama söylemleri batıldır.
Çalıştay milliyetçi bir platformdur. Türk Alevilerini etnik alana çekerek, Kürt ve Arap aleviliğinden koparma girişimidir. Bununla da kalmamaktadırlar, Türk aleviliğini de kamplara ayırıp iç bölünmelerle takatsiz bırakmaya çalışmaktadırlar. Bunu ayrıca bölge çapındaki yönelimlere alet yaparak bölgedeki Aleviliği Türkiyeli, Suriyeli, Iraklı ayrımlarla, Yeni Osmanlıcılığın bölge politikasına zenginlik katmaya çalışmaktadır. Çalıştay bu yanıyla da bölgede egemenlik arzularıyla kaynaşmış bir sivil diktanın, parçalanmış Alevilik karşısında rahat nefes almasını sağlama girişimi olarak tanımlamak yanlış değidir.
Aleviliğini bütün olarak kavramayan bir algı, ülkemizdeki sivil dikta eğilimlerine karşı mücadele etme şansına sahip değildir. Bölgede Alevilik ezilen bir inançtır. Türkiye'de olduğu kadar Suriye’de de ezilmektedir. Suriye devlet Sünni mezhep normlarıyla çalışır ve Vakıflar bakanlığı, ülkemizdeki Diyanet İşleri Başkanlığının işlevini görür. Bu kurumda, Aleviliğin esamesi bile anılmaz. Hiç bir kurum, kuruluş ya da olanak Suriye Alevileri için hizmet sunmaz. Devlet nezdinde, Hafız Esat ve ardılı Beşşar Esad'ın Alevi olması, Turgut Özal'ın Kürt olması gibidir. Suriye'de de Türkiye'de de devletin başında ya da sorumluluğun her hangi bir yerinde kim ve ne olursa olsun Sünni mezhep egemenliğinin anti-demokratik baskılarını temsil eder. Bunu anlamakta yetersiz olanların bilgi dağarcıkları, Alevi bir aileye mensup kişinin belli bir merkezde olması ile o merkezin Alevi bir kimlikle yönetilmesi arasındaki farkı kavramaya yetmez.
Aleviler Türkiye'de olduğu kadar Suriye'de ve Ortadoğu’nun her köşesinde ezilen bir inanç topluluğudur. Suriye'de hakim mezhep ve devletin tek resmi mezhebi Sünniliktir. Alevilik adına Suriye'de hiç bir resmi kurum yoktur. Lübnan'da Alevi Yüksek Meclisi diye yarı-resmi bir kurum olmasına karşın Suriye'de bu da bulunmamaktadır. Bu açıdan alevilik ve hakları, aleviliğin bölgemizdeki konumu ve geleceğine ilişkin cahillerin söylemlerine kapı aralamış bu tür çalıştayların Alevilere sunacağı tek şey, onları bölüp zayıflatmaktan başka bir anlama sahip değildir.
Çalıştayın demokratik bir algısı yoktur. Devletin iradesi, demokrasinin temel haklar kapsamında ele aldığı her türden farklılığı eşit olarak algılamayı red eder. Bu irada ayrıca her türden özgürlüğe de karşıdır. Çalıştay, demokrasinin bütünsel talepleri, ortak ülkemizde süren ve kaoslarıyla, kimlik bunalımlarıyla bellirginleşen sosyal-siyasal yaşamın bütünselliğini parçalayarak ve her parçayı tek tek teslim almaya çalışma yönelimi de bu iradenin tecellisidir.
Bilinmeli ki, ülkemizde Alevilerin tek başına ele alınması gereken demokratik bir sorunları yoktur. Aleviler kadar, diğer inanç türlerinin demokratik hak ve talepleride önemli bir sorundur. Buna Kürtlerin, Arapların ve diğer azınlakların sorunları eklenmelidir. Çalıştayın oluşum mantığında, böylesi bir bütünsel yaklaşım yoktur. Her unsuru diğerinden ayırarak ele almak vardır. Oysa Alevilerin sorunu ortak ülkemizin demokrasi sorunlarının bütünü içinde ele alıdğı ölçüde bir anlam kazanır ve gerçekçi sonuçlara ulaşabilir. Ancak devlet ve AKP iktidarı bununla ilgili değildir. İlgili oldukları, bu büyük demokrasi kitlesini hangi yollarla bölüp, zayıflatırız noktasındadır.
Aleviler büyük bir kitledir. Önce bunları parçalamak, etnik farklılıklarıyla birbirine karşı organize etmek devletin çalıştaydan beklediği en önemli sonuçtur. Bu çabalar, kuklaların ağzından açıkça dile gelmektedir; Türk Aleviyi, Arap Alevisinden, Kürt Alevisinden kopararak ırkçılığa uzanan bir yaklaşım sergilenmektedir.
Alevi Araştırma Merkezi Başkanı değerli dostum Av. Ali Yıldırım açık ve net konuşuyor "AKP'nin alevileri olmayacağız" diyor. Buna, devletin Alevisi olmayacağız, milliyetçiliğin, bölücülüğün aleti olmayacağız diye ek yapmak istiyorum. Demokratik hakları Alevi, Sünni, Kürt, Arap vb diye ayırarak varılacak yer, sivil dikta heveslerine yer döşemesi olmaktır. Buna geçit vermemeliyiz.
Bunun için, kurum ve kuruluşlarıyla, yasa ve anayasasıyla farklılıklarımızı birer eşit olarak algılayan ve haklarını güvenceye alan demokratik bir cumhireyet için çalışmalıyız. Bölücü çalıştaylar demokratik güçleri, milliyetçiliğe ve bölücülüğüne, devlete ve kuklalarına yem yapar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder