28 Haziran 2012 Perşembe
KILIÇDAROĞLU VE SURİYE
CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU’NUN SURİYE’YE YÖNELİK
AKP KUYRUKÇUSU MİLLİYETÇİ-MİLİTARIST HEZEYANI
Mihrac Ural – 28 Haziran 2012 / Perşembe
CHP liderinin, Suriye hava sahasını ihlal etmesi nedeniyle düşürülen savaş uçağı krizinde gösterdiği duruş, utanç verici, ilkesiz, ırkçı, yayılmacı militarist bir duruştur. Bu duruş,gerçekleri göz aradı eden sahtekarların suçluların acizlerini ötrem duruşudur. Güç odaklarına yaslanarak yapılan mahalle kabadayılığıdır. Boş tenekenin çok ses çıkaran halleridir. Kılıçdaroğlu, CHP geleneğinin kirli tarihinden kaynaklanan, Cumhuriyetteki Osmanlının sözcüsü olduğunu göstermiştir.
Kılıçdaroğlu; “Uçağımızın kasten düşürüldüğü ortadadır. Bu saldırı sineye çekilemez. Bu olay zamana yayılarak unutturulamaz.” (24 Haziran 2012 basın açıklaması) diyerek, Suriye’ye geç kalmadan cevap verilmesi gerektiğini dile getirdi. Bu şaşkın açıklama, bu kraldan çok kralcı sokak edası, açık bir yalan ve Suriye hava sahasına ahlaksızca bir provokasyon olarak yapılan hava sahası ihlali üzerine dile gelmiştir.
Oysa gerçekler tüm yönleriyle bilinmektedir. CHP adına sık sık Suriye’ye giden heyetlerin ortaya koyduğu ve kendi gözlemleriyle oluşturdukları raporlar Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dahilindedir. CHP lideri, buna rağmen AKP’nin iflas ve hezimetle örülü dış politikasının peşine sürüklenmiştir. Milliyetçilik ortak paydası altında gündeme gelen bu sürükleniş, bu güne kadar barış adına CHP’ye gönül verenleri de dehşete düşürmüştür. Bölgemizi ve halkımızı ilgilendiren böylesi ciddi bir konuda siyaset üretemeyenlerin, içine düştükleri kimliksiz duruş bundan daha açık ifade edilemez. CHP bu duruşuyla demokrat, barışçıl kitlesini arkadan vurmuştur. Katletmiştir.
Görgü tanığıyım, uçaklar Suriye’nin Basit kasabasındaki evimin üzerinden en fazla 100 metre yüksekten geçti. Hava sahası ihlalini yapan uçağın dünyada çekilen tek fotoğraf karesi de bizim tarafımızdan kaydedildi. Bu gerçek 22 Haziran 2012 / Cuma saat 11.40 sonrası iki uçak ve daha sonra, 17:30’da da gelen iki uçak için geçerlidir. Kimse dile getirmiyor ama tekrarla söylüyorum 4 savaş uçağı sınır ihlali yaptı ve bu çok bilinçliydi. F4 uçağı sıfır hazlı ilerleyerek evlerimizi yalayıp geçmiştir. Gerçek sadece budur. AKP ve Erdoğan’ın parlamento konuşması ve açıklamalarındaki hiçbir veri gerçek değildir yalan ve gerçeği çarpıtmadır. CHP ve lideri aynı yalanı tekrar ederek Komşumuz Suriye’yi, haksızca vicdansızca ve onursuzca tehdit etmiştir. Bir anamuhalefet partisinin böylesine ucuz, böylesine kuyrukçu politika yapması halkın iradesine vurulmuş ağır bir darbedir. Milliyetçilik ortak paydasıyla, ortak dış politika oluşturma aptallığı, halkın iradesini çiğnemek kadar, halkı tarihi düşmanlıklara sürüklemektir; Erdoğan iktidarının dış politikada ürettiği tek sonuç budur. Bunun da ötesinde Erdoğan yönetimiyle Suriye’ye karşı saldırganlık yarışının başlamış olması, CHP gerçek yüzünü açığa vuran bir gelişmedir.
Bu tehditler CHP’nin bildik kirli tarihinin devamıdır. Bunu ayrıntılarıyla ele almak yanlış değildir.
CHP, eski Osmanlının vardığı milliyetçi evrimin ittihatçı militarist yayılmacılığın genetik devamıdır. Tarihinin her kesitinde de bunu kabaca ortaya koymaktan çekinmemiştir. Kılıçdaroğlu’nun Suriye’ye karşı gösterdiği refleks bunun tecellisidir. Bu refleks karanlık amaçların maşası AKP’nin, Erdoğan yönetiminin kuyruğuna takılmaktır. CHP, Osmanlıdan cumhuriyete geçişin anlamlı ve olumlu tarihi rolü; sadece bir çimilse rol olduğunu her defasında ortaya koymuştur. CHP, içinde taşıdığı Osmanlı virüsüyle, cumhuriyeti katleden ilk darbeleri de vurandır. Bu parti, Osmanlı istilalarının at nallara altında ezdiği topraklarda yaşayan uygar ve yerli halklar üzerinde milliyetçi bir baskı sistemi kurmuştur. Olmayan bir ulusun, olmayan tarihini yerli halkların anavatan haline getirdikleri topraklarda siyasal bir rejim olarak dayatmış partidir. Buna rağmen, bu coğrafyanın yerli ulusları barış içinde bir arada yaşamak için ortak vatan, ortak ülke algısıyla gaspçıları bile içselleştirmiş özgürlük ve demokrasi paydasında ortak bir yaşama evet demiştir: Ancak bu da gerçekleşmemiştir. Baskı, zulüm, yasak, devam etmiş hiçbir hak alınmamıştır. CHP bu sürecin mimarıdır.
Tek partili dönemin kıyım süreçleri 18 Kürt halk ayaklanmasının kanlı kıyımla, kitle katliamıyla tasfiyesi bu partinin elleriyle gerçekleşmiştir. CHP, Lozan anlaşmasıyla verilen sınırları ilk fırsatta Osmanlı genlerinin harekete geçmesiyle ihlal ederek Hatay’ı ilhak etmiştir. Hatay’a, II. Dünya savaşı hazırlıkları içindeki Fransa’yla yapılan hukuksuz protokollerle, 5 Temmuz 1938’de Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasında askeri işgal kuvveti olarak girmiştir. Hatay, İki halk oylamasında ilhakı ret eden Hatay halkının bağımsız siyasi iradesi ayaklar altına alınarak Türkiye’ye ilhak edildi.
CHP, ülkemizin sivil siyasal kimyasını bozan bir mihraktır. Üç askeri darbenin arkasında CHP’nin olması bu anlama gelir. Denizlerin idamında CHP’nin hayır hah tutumu etkin rol oynamıştı. 1974 Kıbrıs işgalinde yine bu parti. CHP vardı; bu güne kadar bitmeyen sorunumuzun, 75 milyon Türkiye insanını, 150 bin insana rehin eden istilacı girişimin başrol oyuncusu CHP’dir.
İttihatçı artığı CHP, özünde yayılmacı, militarist milliyetçi bir partidir. Başında Kılıçdaroğlu, gibi silik bir kişiliğin, kendi özünü inkar eden bir haramzade tipin, yeni Osmanlıcı AKP’nin iflastan iflasa sürüklenen dış politikası arkasından nal toplaması, bu nedenle gayet normaldir. 60 yıldır neden iktidar olamadığını sorgulayan CHP, bu tabloya bakarak marjinalliğinin nedenlerini bulması zor değildir.
Liderinin son açıklamalarıyla da anlaşılmıştır ki, CHP’de bu gerçekleri görecek ne bir göz ne de bir algı yoktur. CHP, sosyal-demokrat güçlerin alternatifsizlik nedeniyle kerhen sığındığı bir partidir. Bu, kara deliğe sığınma gibidir içine soğurur ve sündürerek yok eder. Olan da budur. Gerçekler, CHP kara deliğinde böyle yok ediliyor. Kılıçdaroğlu’nun Suriye’ye karşı gösterdiği ahlaksız saldırganlık bunu ifade ediyor.
CHP’nin, AKP peşine takılmasının en önemli nedenlerinden biri, en az onun kadar ilkesizliğidir. CHP bir ittihatçı, militarist yayılmacı parti olarak, faşizan eğilimleri az değildir. Yıllar önce (1979'da Konya cezaevinde olduğum bir kesitte) bu parti için MODERN FAŞİST PARTİ tanımlaması yapmıştım. O gün bu gündür yanılmadığımı görüyorum... CHP ve lideri geleneksel derin devletin bir parçası ve sözcüsüdür. CHP’nin halklara ilgisi, dostluk ve barış ilkesiyle değil, hükümranlık, üstünlük, baskı ve kuşatma aklıyla şekillenmiştir. Cumhuriyetteki Osmanlı esprisinin bir boyutu da CHP de böyle tecelli etmektedir.
Eski Osmanlının İttihatçı CHP’siyle, Yeni -Osmanlının AKP’si arasında bu anlamda hiç bir fark yoktur...
“MİLLİYETÇİ CHP’NİN IRKÇI APTALLARI”
14 Şubat 2011 tarihli “MİLLİYETÇİ CHP’NİN IRKÇI APTALLARI” başlıklı makalemi bu sayfadan da yayınlamıştım. Ele aldığım konu “CHP Milletvekili Canan Arıtman’ın “Arap kadınları gibi olmak istemiyoruz“ diyerek, Arap kadınına ve onun adında Arap halkına yaptığı hakaret, milliyetçi aptallığın ırkçı refleksinden başka bir şey” olmadığını açıklamaya çalışmıştım: Bunu da CHP’nin tarihi köklerine ve çeşitli süreçlerine ilişkin verileri ortaya koymuştum. Aynıyla geçerli olan bu verileri bir kez daha siz okurlarımla paylaşıyorum;
CHP’ye umut bağlayanları bir kez daha uyarmak gerek, bin kez daha.
Ancak nafile, CHP’li olmak ne kadar itici hale geldiyse, onun genetik uzantılarının CHP’den kopması da o kadar zor.
Bu bir akıl türüdür. İlgili yazılarımda anlatmaya çalışıyorum; CHP, Osmanlı aklının ittihatçı evriminin cumhuriyetteki halidir. Darbeci, milliyetçi, Teşkilatı Mahsusiyeci halktan kopmuş, ayakları yere basmayan bir akıl.
Bu akı Osmanlı aklının rahminde şekillendi, 20. Yüzyılda da tek ulusçu bir boyut kazandı.
OSMANLI AKLI
Osmanlı aklı, talan ve gasplar peşinde koşan, barbarlıkla, fetihlerle yaşamayı strateji kabul eden, her şeyi ve herkesi düşman görerek, hükümran olduğu topraklarda bile sık sık iç fetihlere yönelin, kendi etnik aidiyetine karşı “Etraki bila idrak” (Akılsız Türk) diyecek kadar sorumsuz bir akıldır.
Ortaçağlar içinde kılıç hakkıyla gasp ettiği topraklarda yaşayan binlerce yıllık uygarlığı söndüren, Anadolu’yu 1000 yıl sürecek bir karanlık örtüyle örten akıl, bu akıldır.
Osmanlı aklı ortaçağ aklıdır. Onun evladı olan ittihatçı akıl ise, Osmanlı rahminde karanlık çağların ölüm denklemlerinden beslenerek 20. Yüzyılda da devam etmeye yönelmiştir; İttihatçı ideoloji, emperyal militarizmin yayılmacı milliyetçiliğidir. Bu akıl, yayılma uğruna Alman emperyalizminin kuklası olarak I. Dünya paylaşım savaşına sürülmüştür; Mısır fethi hayaliyle girişilen Süveyş Kanalı macerasından (4-16 Şubat 1915), 90.000 askerin Sarıkamış’ta, Allahuekber dağlarının beyaz cehenneminde donarak (22 Aralık 1914 – 5 Ocak 1915) ölüme kadar, ölüm ve yıkım bu aklın adı olmuştur.
Felaket gelip çatınca, bu aklın öncüleri halkını kaderiyle baş başa bırakıp ilk kaçanlar olması tesadüf değildi. Birleri Tacikistan’da (Enver Paşa, 4 Ağustos 1922), biri Tiflis’te (Cemal Paşa, 21 Temmuz 1922), biri Berlin’de ( Talat Paşa, 15 Mart 1921) çil yavrusu gibi dağılmanın, sorumsuz maceralarının kurbanı oldular. Ama bu akıl ölmedi. Cumhuriyetteki Osmanlı olarak yaşamaya devam etti.
Batılı emperyalistler, yüz yıllık hasta adamın bir süre daha kendi aralarındaki güç dengeleri nedeniyle yaşamasına müsaade ettiler. Osmanlının son kesiti “Suyu Arayan Adam” hallerindeydi (C.Süreyya); Pan-İslamcılıktan, Turancılığa savrulup duran, çağı kavramamış halleriyle rahmindeki İttihatçılığı üretti. Ancak bu ilkel yönelimler sonuç bulamıyordu. Köşeye sıkışmanın kurtuluş yolu olarak, ideolojisi sonra şekillenecek tek ulusçu eğilim ağır bastı. Bu yönelimin dinamikleri arasında, Anadolu’nun yerlisi olmayan kimi sermaye güçlerinin kendi aralarında süren hegemonya mücadelesi, “Beyaz Türkler”in öne geçmesiyle, Cumhuriyet kuruldu.
CUMHURİYETTEKİ OSMANLI
Farklı bir planla kurulduğu iddia edildi. Başkasının ne toprağında ne de üretiminde gözü olmayan, fetihçiliği ret eden, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” diyen yeni bir plan. Bu yaklaşım Osmanlıdan bir kopuş çabasıydı. Atatürk’ün Osmanlı tanımlaması bu planın da ipuçlarını verir.
“Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Rumlar sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişlerdir. Bizim milletimiz de böyle fetihlerin akasından serserilik etmiş ana yurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu böyle bir gerçektir ki, tarihin her devrinde ve dünyanın her yerinde aynen olagelmiştir.” (Aktaran, Cemal Kutay,Türkçe İbadet, s;154)
“Osmanoğulları, zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüz yıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini eline almış bulunmaktadır.” (Nutuk.II, s:475)
Ancak bu olmadı. Atatürk bile, Cumhuriyetteki ittihatçı aklın darbeci, militarist şehvetlerinden kurtulamadı, İzmir suikastı bir boyutuyla bunu ifade eder.
Cumhuriyetin kuruluşunda emek veren Anadolu mozaiği, etkisini devam ettiremedi, Hasta adam ilk nefesini düzgün almaya başlayınca azı dişlerini göstermeye başladı. Dr. Rıza Nur anılarında, Sağlık ve eğitim bakanlığı görevindeyken, Arnavutlara, Araplara Türk olmayanlara ya köle ya kapı dışarı diyordu.( Dr.Rıza Nur “Hayat ve Hatıratım C2. S461) Özellikle de 1929 dünya ekonomik krizi sonrası, tek ulusçuluk bir faşizan yön alarak ırkçılık haline geliyordu. Osmanlı aklı Cumhuriyette egemen oluyordu.
CHP KİMİN DEVAMI
CHP bu düşüncenin devamıdır. Atatürk’ün olduğu kadar Osmanlının bir bileşkesidir. İttihatçılık da tas tamam budur.
CHP’nin tarihi bir ilkel tek boyutlu milliyetçiliğin tarihidir.
Ülkemizdeki süren iç katliamların temsilcisi CHP’dir. 19 Kürt isyanı, Hatay’ın ilhakı, Kıbrıs’ın işgali, varlık vergileri, ABD ile kölelik anlaşmalarının ilk adımları toptan CHP’nin sicilinde yer alan kirliliklerdir. Çağdaş uygarlık seviyesi iddiaları ise bu partiyi birkaç gömlek aşar; çağdışı bu algılarıyla, çağdaşlıktan anladıkları tek şey tek boyutlu milli çıkarlardır; bu nedenle komşularıyla sür git düşmanlıklar içinde olunmuştur. Oysa evrensel değerler, tek millete ait olamaz, bu değerler tüm insanlık içindir. Bu değerleri kazanmak isteyen, başkasının da kazanmasına yardımcı olmasını bilmelidir. Bunu bilmiyorsa kazandıklarıyla başkasını hükümranlığı altına alma amacı taşır ki, “Yeni-Osmanlıcılık”, CHP’nin olduğu kadar AKP’nin de ortak gündemidir. Aradaki fark, CHP Misak-ı Milli sınırları içinde farklı milletleri egemenliği altında tutma kaygısında, diğeri ise orta-doğudan, Balkanlara, Kafkaslara Osmanlı milletler topluluğunu bir biçimde egemenlik altına almaya yönelmiştir. İşte bu beyhude çabalar iktidarından muhalefetine, bir ölçüde de sol kesimlerine kadar, akıl almaz milliyetçiliği körükleyerek, ırkçılığa kadar yükseltiyor.
Bu günkü CHP milliyetçiğinin ırkçı boyutları, 20 yüzyıldan kalmadır.
Ekonomik krizlerde daha çok demokrat olunması gerekirken, tıkanan ekonomiyi daha çok özgürlük ve demokrasiyle çözmek gerekirken CHP tek parti egemenliği sürecinde, daha katı bir milliyetçiliğe, bunun da ötesinde Avrupa’da gelişen faşist-Nazist yönelimlere sürüklenmiştir. Öyle ki, İnönü gibi bir Cumhur Başkanı, biçimsel olarak Hitler’e benzeme adına badem bıyık bırakma komikliğine düşebiliyordu. O günün siyasal söylem ve yazılarında yer alan, devlet politikası olarak oturtulmaya çalışılan Türkçülük, Turancılık “Bu ülkede Türk olmayanların, yerine getirmek zorunda oldukları iki tercih bulunuyor; ya Türk’e köle olmak ya da ölmektir” .Yani, bu toprakları yaşama ilk kez açıp gerçek anlamda anavatan haline getirmiş olanlar, bırakın kaçmayı canını kurtarmayı ya köle ya ölümle yüz yüze kalacaktır. 24 nisan 1915 Ermeni jenoside de böyle gerçekleşmişti.
21. Yüzyılda bu cümlelerin ne anlama geldiğini kavramak için mutlaka azınlıklardan birine mensup olmaya gerek yok. İnsan olmak yeterlidir.
Bu köklerden gelen CHP, siyasal parametreleri ve statüsü açısından aşırı milliyetçi bir parti olma vasfını, değişmeye karşı direnen yapısıyla böyle kazanmıştır.
CHP, Ecevit’le başlayan milliyetçi yuvarlanışı, Baykal’la doruk yapmıştır.
CHP, Baykal’la, siyaset bilimine komik katkılar bile yapmıştır.
Üst kimlik alt kimlik tartışmalarında, kimlik bunalımını aşamamış ülkemizde farklı etnik toplulukları anayasal vatandaşlıkta tek ulusa yükseltebiliyordu. Tarihinin en kanlı dönemlerinde bile, istila ettiği Anadolu ve üzerinde yaşayan uygar uluslara, daha üst bir uygarlık getiremeyen Osmanlı’nın, bunu 21. Yüzyılın bilgi ve iletişim devrimleri çağında, tek ulusçu cumhuriyetle dayatmaya kalkışması, bir tür ırkçılık olarak kendini gösteriyordu. Anayasal vatandaşlığı, tek ulusçu çimento alarak görmek ise basit bir demagojiden ibaretti. Vatandaşın egemen devletle ilişkisini düzenleyen medeni yasa ve kurumları, tek ulus olmanın bir unsuru olarak görmek aptallık değilse, milliyetçi son bir hamlenin, kıymeti itibarı olamayan iddiasıdır.
Baykal’ın en ırkçı çevrelerle el ele CHP’ye giydirdiği elbise, esasında CHP’nin öz dokusuyla da çok uyumluydu. Ancak mevsim bahardı, kara paltolarla dolaşma zamanı değildi. 21. Yüzyılda bu elbiseler sadece ağır çekim ölüm demekti. Siyasal intihardı.
KILIÇDAROĞLU’NUN CHP’Sİ
Bu tarih ve statülerle, CHP Kılıçdaroğlu’yla farklı bir yere gidebilir miydi? Bu sorunun cevabı konusunda kuşkulu olanları anlayışla karşılamak gerek. CHP’ye bir defa daha kredi tanımak gerek diyenleri de anlamak mümkün. Halka bütünleşememiş, muhalefeti kadar bilmiş bir partinin iyimser taraftarları, sivil diktatörlüğe yönelen bir iktidara karşı sığınacakları tek şemsiye olarak CHP’yi görmeleri normaldir. Ama bu şemsiyenin her santimetre karesi delik deşiktir bunun farkında olmak gerek.
Kürt ve Alevi olan CHP liderinin, kraldan çok kralcı söylemlerle sürdürdüğü milliyetçi çizgi, ırkçı söylemler karşısındaki sessizliği, darbeci akıllara verdiği tolerans, ülkemizin en temel sorunu olan Kürt ve Alevi sorununda sesiz kalması, CHP’ denilen dinazorun midesinde, bu tür gastrit asitlerle eriyip yok olmaktan başka bir sonuç vermez. CHP’yi sol sananlar, her defasında yanılacaklar ve her defasında da “ne yapalım başka alternatif mi var” diyecekler. Onlara dönün bölgemizdeki gelişmelere bir göz atın diyeceğim, Tunus’ta, Mısır’da Arap halkının ayağa kalkmasını görün diyeceğim. Ama nafile, at gözlükleri buna geçit vermiyor.
CHP, Osmanlının devamıdır. Bu yüzden gerçek halkı tanımıyor, bilmiyor, bilmek istemiyor; tahayyülündeki algının yanıltıcı etkisi altında elit kalmaya devam ediyor. Ne ülkemizin gerçek sorunları için bir politika üretebiliyor ne de halka dayanarak siyasal bir başarı sağlayabiliyor.
Bu yüzden, iç dünyasında darbelere sığınmayı amaçlayanların toplandığı yer CHP olmaktadır. Süheyl Batum’un ordu için “kağıttan kaplan” sözü, darbe yapamadığı için orduyu suçlama refleksi olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Dil sürçmesi, amacını aşan bir söylem gibi kaçamaklarla dile gelenler ne bir özürdür ne de başka bir şey. CHP milliyetçiliği, ırkçılığa yönelmiş aptalların hiçte az olmadığı bir partidir, demek yanlış değildir.” (Mihrac Ural, 14 Şubat 2011 tarihli “MİLLİYETÇİ CHP’NİN IRKÇI APTALLARI” başlıklı makale)
SONUÇ
İşte bu CHP, bu gün lideri Kılıçdaroğlu’nun ağzından, tüm gerçekleri, NATO’ ve onun kuklası Genelkurmayın talimatıyla casusluk, gözlem ve taktik kışkırtma amaçlı olarak savaş uçaklarının Suriye hava sahasını bilinçlice ihlal etkilerini ve buna karşı Suriye’nin savunma amaçlı duruşu dışında hiç bir düşmanlık belirtisi bulanmamasına rağmen, AKP’nin kuyruğuna takılan ve Komşumuzu tehdit eden sözleri, CHP‘de ırkçılığın sadece kadrolarla sınırlı olmadığını göstermiştir. CHP lideri, CHP gibi ilkesidir, yayılmacı Osmanlı geni taşımaktadır. CHP lideri, komşularla barış içinde bir arada yaşama, Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi yerine Yeni-Osmanlıcı, militarist yayılmacılığın kuyruğuna takılmıştır. Halktan kopuk siyasetiyle marjinallikten çıkamayan bu parti, gerçek çehresiyle yayılmacı siyasetlerin yedek tekerleri olduğunu bir kez daha göstermiştir.
CHP, korkakça, sinsice, vicdansız ve ahlaksızca gerçeklerin üzerinden atlayarak, Erdoğan yönetiminin aldatma, yalan, abartma ve saptırmalarının peşine takılmıştır; uçak krizinde Erdoğan yönetiminin, kukla Türk ordusu Genel Kurmayının ve NATO’nun bir sözcüsü konumuna düşmüştür. Haklıyı haksız yapan, gerçekleri çarpıtarak komşumuz Suriye’ye saldırgan bir düşmanlıkla tutum takınan açıklamalar, CHP ve lideri Kılıçdaroğlu’nun hangi karanlık amaçların esiri olduğunu, bir kez daha göstermiştir.
CHP’de, bu çirkin gelişmeleri görmesine rağmen sesini çıkarmayan ve sinesine onursuzca çekip tavırsız kalan bir dizi Arap milletvekili de bulunmaktadır. Türkleşmiş-Arapları temsil eden bu sürü içinde, yakından tanıdığım, dost insanlar da bulunmaktadır. Bunlar arasında Nihat Matkap gibi eski bakan, parti başkan yardımcısı, milletvekilleri ve yöneticilerin olması onur kırıcıdır. Bu satırlardan, bu sürü içinde iradesiyle takılı kalanları ayıplıyorum, şiddetle protesto ettiğimi bildiriyorum
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Bloğunuzdaki paylaşımlar bizim için çok önemli Beton buz olarak bloğunuzu yakından takip ediyoruz. Paylaşımlarınızın devamını dileriz
Yorum Gönder