1 Haziran 2012 Cuma
ERDOĞAN’IN SURİYE’YE MÜDAHALE PLANI
ERDOĞAN’IN SURİYE’YE MÜDAHALE PLANI
Mihrac Ural – 30 Mayıs 2012 / Çarşamba
Cib el Ahmar (Kızıl Kuyu) bir köy. 870 rakımlı. Ğab bölgesiyle (Hama şehrinden Amik ovasına uzanan tarım alanları) Alevi dağlarını birbirine bağlayan en önemli yolun, en keskin virajında yer alır. Bu köye, Cumartesi günü yapılan baskın (26 Mayıs 2012), ortaçağlara ait bir mizansenle, çoluk çocuk yalın ayak, dondurucu soğuklarla örülü doruklarda, ormanlık ve çalılıklar arasında canlarını kurtarmak üzere kaçıştılar. Evleri yakıldı, küçük-büyük baş sürülerine el kondu, öldürüldü yaralandılar; uzaktan kurşunlarla yakında ise her zamanki gibi bıçak ve satırlarla doğrandılar. Stratejik bir kavşağın ele geçirilmesinin ötesinde mezhep ayrımcılığına dayanan bir kinle sahnelenen bu kıyım, bölgede dizginlenmesi zor bir etki yarattı. Mezhep çatışması için bir kez daha provokasyon yapılmış oldu. Suriye yönetimi ise bir kez daha bu oyuna gelinmemesi için halkı sükunete davet etti ve meşru güvenlik gücü olarak kendisinin yükümlülüklerini yerine getireceğini belirtti. Doğrusu da buydu. Ancak koşullar öylesine zorlanıyor ki, saat başı bir kaçırılma, rehin alma, katletme haberiyle çalkalanır oldu. Bu satırlar yazılırken aynı bölgede tarım çiftliğinde çalışan bir baytar yardımcısı Velit Sabit Şahin adlı genç, Alevi olması nedeniyle bir kenara çekilerek katledildiği haberi verildi. Son bir ay içinde, aldıkları ağır darbeler altında kaçışan eli kanlı şebekeler akın akın bu bölgeye geliyorlardı. Türkiye sınırına yakın bu dağlık bölgede toparlanmaya çalıştıkları belirtilmektedir. Sözünü ettiğim alan Cebal el Ekrad bölgesidir, bir süredir de bu bölgede de dikkat çeken bir tırmanış gündemdedir. Eli kanlı şebekeler ısrarla bu bölgede yerleşmeye mevzi elde etmeye çırpınmaktadır.
Neden bu bölge sorusu ise, bir başka dehşetle karşı karşıya kalacağımızı gösteriyor.
Konuyu, karışıklığa yol açmadan kavramak için aklınıza bir dikdörtgen getirin. 20x50 Km² = 100km² alanında bir dikdörtgen.
1. Bir köşesi Türkiye’nin en güney noktası sayılan ve hala Suriye’den kaçan eli kanlı şebekelerin askeri kamplarını bulunduğu nokta, Hatay’ın en güney ucu (Topraktutan), Suriye içene cep gibi inen yaklaşık 36” 48’ K 36” 09’ D Yayladağı’na bağlı nokta.
2. Kuzeyde Afrin nehrinin Hatay sınırıyla kesiştiği nokta
3.Doğuda Cisir el Şuğur’u içine alan Halep-Şam otoyolunun Lazkieye-Halep otoyoluyla kesiştiği nokta
4. Güneyde, Alevi dağlarının kuzey ucu (Türkiye/Hatay sınırına teğet olan Cebel el Akrad tepelerinin en güney noktası) 870 rakımlı Cib el Ahmar mevkii (Kızıl Kuyu köyü).
Bu yaklaşık 100km²lik alanın köşegeni Lazkiye-Halep otoyoludur. Otoyolun güneyi cebel el Akrad (Kürt dağları), kuzeyi ise Derkuş beldesi (Cisir el Şuğura bağlı bir nahiye). En güneydeki tepe ve yol çatısı olan Cib el Ahmar (Kızıl kuyu) eli kanlı şebekeler tarafından saldırıya uğrayıp mevzi haline getirilerek köşegen olana otoyola, yani Türkiye sınırına doğru inmeye çalışıyorlar. Cuma günü ise Derkuş beldesinde yapılacak silahlı saldırıyla, otoyolun Türkiye sınıra bitişik olan kuzey bölgesini mevzi haline getirmeye çalışacaklar. Otoyolu Lazkiye’ye 40. Km sinden itibaren bir alanda köprüleri hava uçurarak, her türden ulaşıma son vermeye çalışacaklar. Böylece devletin bu otoyolu kullanması, ve her iki yakayı denetim altına alması engellenmiş olacaktır. Türkiye sınırı ise yeni durum nedeniyle, emrivaki koşullar gereği eli kanlı şebekelere açık bir sınır haline gelerek dünya şer güçlerinin “silahtan arındırılmış bölge” dedikleri alan, her türden silahın ikame edileceği alan haline getirilecektir.
Bu bölge Suriye’nin en verimli topraklarının tahıl ambarı, zeytin ve meyve ağaçlarının merkezidir. Baas devriminin ıslah ettiği ve halka toprak reformuyla dağıttığı topraklar, devletin etkin tarım desteğiyle Suriye’nin orta tabakasının önemli bir kesimini temsil eder. Tarımda küçük üreticiliğin dünyadaki gelen toplumsal özelliklerin taşıyan bu alanlarda din etkinliği de diğer bölgelere göre çok yoğundur. Kapalı toplum özelliği burada da aşırı dini tutuculuğun zemin bulmasını sağlar. Hama ve İdlip iline bağlı bu alanlar aynı zamanda kapalı toplumsal yapısıyla olaylarda önemli rol oynamaktadır.; Wahabilik ve her türden Selefi Cihat akımları bu alanların kapalı yapılarında, vekaleti kimden alınmış belli olmayan Allah adına her türden yalan, yıkım ve kıyımı meşru sayar. Din ticarete en revaçta olan ticarettir. Küçük bir silahlı azınlığı ortaylığa saçtığı dehşet, bu öbeklerin beldeler üzerinde belli bir etkinlik sağlamalarına yol açmıştır. Silahtan arındırılacak bölgede, bu kitle hedef kitle olarak ele alınmaktadır.
Plan özetle budur. Fransız istihbaratı, Türkiye MİT’i, Katar ve Suudi istihbaratının birlikte planladığı bu girişimin ilk adımlarının atıldığı dikkat çekecek ölçekteki alan hareketleriyle belirgin hale gelmiştir. Bu kanlı senaryonun hayat bulması için Türkiye sınırları esas alınmıştır. Bu günden, Cuma gününe (1 Haziran 2012) yoğun bir baskı altına alınmak istenen bölge şiddetli askeri çatışmaların merkezi olmaya doğru gitmektedir.
Suriye halkı, halkçı yönetimi ve Mukaveme Suriyyi güçleri bu planı yerle bir edecek tüm hazırlıkları almış olduğunu ve bu plan sahiplerinin başına bir çuval gibi geçirileceğini önemli belirtirim. Vatan hainlerinin dış güçlerle sahnelemek istediği böylesi planlar, bölgede savaş süreçlerini açmaktan başka bir işe yaramayacağı ise açıktır. Bölge halkları ise her türden savaşa şiddetle karşı durma kararlılığı içindedir.
Bu plan, dünya şer güçlerinin tüm desteğine rağmen yaşam şansı olmayan bir plandır. Suriye halkı, ülkenin her bir bölgesini her bir köşesini kanla canla başla savunma kararlılığını gösterdiği gibi bundan sonra göstereceği açıktır. Ülkede gelen bir çağrı yapılmamasına karşın, halkın yönetimle omuz omuza çatışmalara girme yönünde gösterdiği kararlı duruş, güvenlik güçlerine bir moral destek ve ülkeyi kana bulamak isteyenleri sınırlayan bir veridir.
II. PERDE
Suriye’ye üzerine oynanan oyanların ikinci perdesinin açıldığını önceki makalelerimde izah ettim. Bir yıllı aşkın süredir yeryüzünün tüm şer güçleri, öncelikle medya üzerinden 7/24 kesintisiz yalan, abartma, kurgu, uydurma haberler yaparak bilgi kirliliği içinde dünya kamuoyunu da yanıltarak Suriye üzerine yürüdüler. Siyasi içeriği olmayan, sonrası için bir program ve hedefi bulunmayan halk adına hangi amaçların olduğunu dahi ilan etme gereği duymadan, düzen yıkma harekatı başlatıldı. Iskat el nizam çığlıkları bir elin parmak sayısı kadar insandan çıkmamışken medyaya binlerce insanın haykırışı gibi yansıtıldı; Tunus’ta, Katar’da, Hatay’da uydurulan senaryo çekimlerle, ”Suriye’nin farklı yerlerindeki gösteriler” olarak izleyicinin önüne sürüldü. Özellikle mezhep ayrımcılığı üzerinde durularak ilkel alt kimlikler bilinçaltı labirentlerinden çıkarılıp iç savaş yaratmak için ortaya atıldı. Bölgeler arası ayrım üzerine, aşiretler, Tarihi şahsiyetler üzerine, Ordu ve güvenlik güçlerini bölünmesi üzerine aklın sınırlarını zorlayan kurgular yapılar pazarlanıp durdu. Tarihin en kapsamlı ve en büyük yalanları sergilendi mali ve askeri lojistik destekler öyle bir boyut aldı ki, devlet bütçelerini aşar oldu. Ancak sonuç alınamadı.
Suriye halkı, ezici çoğunluğuyla yönetimin arkasında durarak bu oyunları hezimete uğrattı. Bu hezimetini zemini olayların birçok haklı demokratik taleplerle belirmeye başladığı andan itibaren halkçı Suriye yönetiminin ilan ettiği reform paketinin ikamesinde ortaya koyduğu takvime sadık kalıp, bunu halkın müktesebatı içine resmi olarak katmasıydı. Suriye yönetimi, soğuk savaş bakiyesi bir sistem olarak kendi iç evrimini böylesine güçlücü yapabilmesi önemli bir öz güven belirtisiydi. Bu tür sistemlerde devlette yıkım ve kırılma olmadan dönüşümlerin gerçekleşmesi mümkün değildi. Suriye bunu halkıyla yönetimi omuz omuza vererek üstelik tarihin en amansız baskıları ve iç sorunları altında başarmıştı. Yapılan reformlarla, demokratik, katılımcı, parlamenter çoğulcu bir sisteme kavuşan ve bunu üç seçim sürecinden de geçirerek sınayan Suriye, halkıyla yönetimiyle üzerine kurgulanan tüm oyunlara karşı direneceğini göstermişti. Bu, dünya şer güçlerinin yaklaşık bir buçuk yıldır sürdürdükleri çırpınışların, sarf ettikleri malı ve askeri fonların hezimetiydi. Ancak direnme devam ettikçe komploların da süreceği açıktı. Birinci perdenin kapanışını kısa bir süre sonra ikinci perdenin açılışı takip etti.
İkinci perdeyi en iyi tanımlayacak şey kaostur. “Yaratıcı Anarşi”nin ortaya koyacağı bu tablo, Suriye’yi sürekli bir karışıklık içinde tutup, enerjisini iç kanamayla tüketene kadar zorlamaktır; sokaklar, şehirler, beldeler sürekli sıcak askeri çekişme ve gerginliğin baskısı altında tutup devletin tüm kurum ve kuruluşlarını işlemez hale getirmek ya da güvenilirliğini yok etme üzerine kurgulanmış çabalar gündeme gelmeye başlamış bulunmaktadır.
Bu aşama bir iç kanama aşamasıdır; iç savaş olmadığı için de uzun süreli olacağı söylenebilir. Devletin kimi alanlarda güvenlik sağlama güçlüğü çekmesi, o alanlarda türedi şebekelerin fide karşılığı adam kaçırma olaylarının aldığı boyut, yer yer silahlı çatışmalarla da kendini ifade eder hale gelmiştir. Silah yardımlarının Türkiye üzerinden akın akın Suriye’ye sızma girişimleri bir yana, Libyalı, Yemenli Iraklı el kaide militanlarının sürece etkin olarak müdahale etmesi, bu mücadelenin boyutlarına bir gösterge olmaktadır.
Sonuç olarak Türkiye karanlık ve kukla akılların yönetimi altında, Suriye’ye düşmanlık etme ısrarını sürdürmektedir. Düşmanlığında hiçbir nedeni ve gerekçesi olmamasına karşın, kardeşin kardeşi katletmesi için elinden elini yapmıştır: Bunu da dünya şer üçlerinin kuklası olarak yapmaktadır. Türkiye alnına kaldırılması mümkün olmayan bir kara lekeyi böylece sürmüş bulunmaktadır.
Osmanlı tarihinin karanlık istila süreçlerinden sonra gündeme gelen Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” tezi bölgede olumlu yolda bir istikrar getirmiştir. Bu dengeyi, Amerikan ve NATO süreçleriyle sarsan II: dünya savaşı sonrası gelişmeler, bir yandan ülkeyi tahrip eden diğer yandan dış ilişkileri düşmanlık üzerine kurgulayan bir Yeni-Osmanlıcı gelişim olarak gündeme gelmiştir. Bundan sonra ülke içi cumhuriyetten geriye kalan ve zaten çok çelişkili olan yapının tasfiyesiyle karanlık çağlara çekilme sürece başlamıştır.
Cumhuriyetteki Osmanlı aklı olarak bölgede vahşet denklemleri örmeye bir kukla olarak devam etmektedir. Türk halkının bu sorumsuz iktidarla bölge halkları adına hesaplaşması bir yükümlülük haline gelmiştir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder