1 Haziran 2012 Cuma
THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması 31 Mayıs 2012 / No: 41
THKP-C (Acilciler) Basın Açıklaması 31 Mayıs 2012 / No: 41
HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ KADININDIR
Ataerkil akıllar, karanlık çağların akıllarıdır. Bu akıl öncelikle insan tarafından kadına yapılan tarihsel zulmün de sorumlusudur. Bu akıl kadını yok sayar, haklarını da. Bu akıl kadını temsil edemeyeceği gibi, gerçek insan olan erkekleri de temsil etmekten uzaktır.
Bu akıl, kadına karşı duruşu ilkel erkek içgüdüleriyle oluşan bir aptallık sendromudur. Çağdaş yaşama ait hiç bir gerekçesi de yoktur. Bunun için, ilkel çağların ölçü ve verilerine sığınmayı, kitlelerin alışkanlık güçlerine ya da metafizik dayatmaların dünyasal hiç bir geçerliliği olmayan hezeyanlarına yaslanmayı esas alır. Bilgi çağının toplumsal ilerlemeye dayalı düzenlenme dengeleri yerine, toplumsal süreçleri vehimlerle kontrol etmeye çalışır. Bu akıl tarihin her döneminde olduğu gibi, bu dönemde de toplumun yarısını, en kestirme yoldan susturmak için, kadın haklarına saldırır. Yasakçılığı önce bu alanda, kadın cinsi üzerinde dener. Gerisi ise, tüm toplumu susturacak hak gasplarıyla gelip dayanır…
Kürtaj konusunda ülkemizde koparılan fırtınanın esası budur. Kadın cinsini susturmak ve ardından toplumun üzerine ölü toprağı serpmektir. Bu da ucuz demagojilerle, aptalca ortaya atılan “ülke nüfusunun azalmasını isteyen komplo” adı altında pazarlanır. Amaç kadını yok saymaktır. Kendi bedeni üzerindeki kayıtsız şartsız hakimiyet hakkını, bin bir engel ve yasakla esir etmektir.
Bu tür dayatmalar, çoğu zaman bilinçaltı fısıltı gazetelerinin yaygın mahalle baskısına dayandığı görülür. Bu da malum olduğu gibi, kıymeti kendinden menkul din bezirganlığıyla yakından ilgilidir. Bu yaklaşımlar, dayanaklarını kutsal metinlere, vahiye kadar uzatır. Beşeri verilerin ürünü olmaktan başka bir değeri olmayan tefsirler, böylece devreye girer. İlkel ataerkli yaklaşımlarla, medeni hakların ve laik yaşamın oluşturduğu çağdaş yaşama ait tüm dengeler buradan, kadın cinsinin kendi bedeni üzerindeki hakların gasp edilmesiyle vurulmaya çalışılır.
Sonuçta, toplum kadar, vurulmak istenen ana hedef kadın cinsi olur. En çok acı ve yasak kadına bu yolla dayatılır. Kadın üzerindeki baskılar tarihin ilerleyişiyle kalkması gerekirken bu tür gerici akıl egemenleri tarafından artarak kaosa dönüştürülür. Bu kaosta boğulan tek cins yine kadındır. Bu nedenle kimse kimseyi aldatmasın, hiç bir ekonomik, siyasal, kültürel, toplumsal talep kadın cinsine yönelik bu tecavüzü, bu saldırganlığı tanımlamaya, aşmaya yetmez. Buna verilecek gerçekçi cevap, kadın cinsi duyarlılığı esası üzerinde yükselmelidir.
Bu belirlemelere eklenecek çok şey var. Ancak bu gün, siyasi iktidarın kadın cinsine yönelik haksız ve bir o kadar çizmeyi aşan yönelimleri, tek başına kadın cinsi üzerindeki dayatmalar kadar toplumu yeniden düzenlemenin ortaçağ araçlarıyla ikame edilmesi gibi bir içerikte ikame edilmeye çalışılmaktadır.
Tarihle paralel ilerlemeye karşı, toplumu ortaçağ karanlıklarına, akıl yerine ilkelliğe, bilim yerine köhnemiş geleneklere, çarpıtılmış söylemlerle vekaleti kimden alınmış belli olmayan vahi telalığını bir şeriat sistemi olarak topluma dayatmaya uğraşılmaktadır. Bu aklın girişmeleri her şeyde olduğu gibi kadın konusunda da aynıyla, otokratik Osmanlı aklının cumhuriyetin yarım yamalak olumluluklarını da lime lime doğrayıp, son düelloda onu bütünüyle yok etme girişimidir.
Bu akıl ataerkil toplumun içgüdüleriyle bezenmiş, kadın cinsi üzerindeki hakimiyeti vahiyle örtmeye çalışan din bezirganı bir akıldır. Bu akıl, toplumsal süreçleri karanlık amaçlarının esiri yapmak için, tanrı sözü üzerinden pazarlık yaparak demagojilere sarılan bir akıldır. Kadının doğasını zaaf sayıp, bunu kadın cinsine karşı kullanan akıldır.
Kadına karşı, kadının doğasını silah olarak kullanmak ise ataerkil sistemin temel dayanağıdır. Bu akıllar da bunu istismar etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadır. Oysa kadın cinsinin ihtiyaçları ve haklarını bilen, öncelikle kadının kendisidir. Başkası değil.
Kürtaj hakkı da bu alana ait bir haktır. Kadın, kendi bedeni üzerinde hak sahibi olan tek taraftır, Her ne edenle olursa, bu bedende ortaya çıkan her veri ve gelişme üzerinde karar sahibi de kadından başkası değildir. Bunun yasalarla engellenmesi, hatta yasalarla düzenlenmesi bile abestir, ilkelliktir, kadın cinsine reva görülecek en büyük hakarettir, onursuzlaştırmadır.
Bir toplumun nüfus düzenlemeleri, bu nüfusun yaşam ve eğitim standartları, her tarihi kesitin kendine özgü gerekleriyle ilerleyen helezonik bir yükseliş içinde olur. Bu toplumsal ihtiyaç ve gerekçeleri kadın cinsi üzerine dayatılan yeni baskılarla sonuç elde etmek, kadının beynine ve vücuduna dayanan bir tehdit silahıdır. Bu bir akıl tutulması, hoyratça yapılmak istenen ataerkil barbarlıktır. Bir de bunu, “ülke nüfusunun çoğalmasına karşı yapılan bir komplo” olarak görmek, kadın cinsini bu komplonun işbirlikçisi olarak yargısızca infaz etmektir. Din simsarlarının, kestirmeden sık sık başvurdukları bu yöntem, kadın cinsine olan “saçı uzun aklı kısa” hakareti, saçı da aklı da kısa erkek posalarını kutsama hezeyanıdır. Bunun ardından, çok eşli evlilik önerisinin dayatılacağı açıktır; kürtajı “nüfusun çoğalmasına karşı bir komplo” olarak gören aklın, nüfusu artırmak için “çok eşlilik” dışında bir başka önerisi olmayacağı açıktır. Bu ise, kadını bir kez daha sanık sandalyesine oturtup idam etmekle eşdeğerdir: kadın buna asla müsaade etmelidir.
Bu gidiş erkekler için bir olanak değil tersine erkek türünü onursuzlaştıran ve onun da hakları egemen erkeklerin eline vermek isteyen gerçek bir komplodur. Bu akıl, çağdaş bir toplumu kurmak ya da yönetmek bir yana, varlığını koruyacak bir katkı bile olamaz. Bu bir kaos, yıkım, gerilik ve ilkelliktir. Bu akılla hiçbir yere varılamaz.
Bundandır ki, ülkemiz ve halkımızın kaderi, bölge maceralarına rehin edilmektedir. Bundandır ki, ölümcül senaryo denklemleri içinde, emperyalist çıkarların bir kuklası olarak komşularımıza haksız ve vicdansızca saldırılar organize edilmektedir. Diplomatları sınır dışı edilmekte, eli kanlı şebekelerin topraklarımızda üs kurup her türden lojistik desteği alarak kanlı kıyımlar yapılmasına olanak sağlanmaktadır.
Tam bu noktada Uludere katliamını kürtaj sorunuyla tanımlamak çok daha vahim bir algıdır. Bu yönelim, devletin Kürt halkına karşı işlediği katliamı örterken bile kadını istismar etmektir; katliam çağrışımlarını, toplumsal travmaları kürtajla betimleyerek yasakçılığa gerekçe aramak, devletin toplum üzerinde oynamak istediği kirli oyunlarda hangi boyutlara uzanabileceğine açık bir göstergedir. Yapılan “hem katlederim hem de yasaklarım” dayatmasıdır. Gericilik tamamıyla budur. Topluma dayatılan akıl zoru girişimlerin ifadesidir.
Bilinmelidir ki, kadın öncelikle kendi bedeni üzerinde kayıtsız şartsız bir hakimiyet sahibidir. Bu hakimiyet doğal olandır. Buna dayanarak çağrımız o dur ki, kadın bu hakkı kullanırken, toplumun da erkek cinsinin de kayıtsız şartsız kadının yanında saf tutmalıdır. Kadın cinsine binlerce yıldır acı çektiren ataerkil barbarlıkla yüzleşmenin, kadın cinsine karşı özür dilemenin fırsatı olan bu kesitler, aynı zamanda insanca eşit yaşamın temel taşıdır. Bu aynı zamanda toplumsal siyasal yükümlülüklerimizin de anlamlı mesajlarını içerir.
Bölgemizde insan kıyımına, eli kanlı şebekelerin katliamlarına, mali, askeri, lojistik destekleriyle ortak olan Erdoğan yönetiminin, Suriye üzerinde açıkça belirginleşen cürümleri bu ikiyüzlü siyasetin halkımız sırtına neler yıkacağını göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Bu tabloda, kürtajı Uludere katliamına benzetmek, devletin katil bir devlet olduğu gerçeğini asla örtemeyecektir. Bu aynı zamanda kadın haklarını gasp eden tarafın yönetimiyle birlikte devletin egemen mantığı olduğun göstermektedir.
THKP-C(Acilciler)
31 Mayıs 2012
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder