3 Haziran 2009 Çarşamba
TARİHTE BU GÜN
1982 Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) kuruluşu
İsrail’in Lübnan’a karşı savaşında Türkiye devrimci hareketleri
Mihrac Ural
3 Haziran 2009
Örgüt arşivimizi bilimsel çalışma yapmak isteyen akademisyen ve sorumlu devrimci siyasi çevrelere açacağımı söylemiştim siyasi. Bu konuda istekli olanlar az değil. Gelecek kuşaklar için bu çabalara benim de katkım olsun istedim.
O yıllardan bu güne taşınacak çok önemli kolektif çabalar, anekdotlar, veriler ve örnekler var. Amacım da bunu yapmak. “Tarihte bu gün” başlığını geçmişimizin kolektif değerlerini, tüm devrimci hareketimizin onurla omuzladığı olumlulukları bu gün için örnek olması amacıyla koydum. Bu süreçleri tarihimizdeki olumlukları sık, sık öne çıkartmak için, olumsuzluk telalarlının kirli göstermek istedikleri Türkiye devrimci hareketinin anlı ak çabalarını genç kuşaklara aktarmak için ele alacağım. Belgeleriyle, fotoğraflarıyla, bu olumlu kesitleri taşıyıcısı olmak, örgütümün arşivinde yer alan ve gelecek kuşakların halklarımız için atacakları adımlarda onlara katkı sağlayacak değerleri taşımak benim için bir görev olarak durduğu kanaatindeyim.
Okurlarımı alıştırdığım gibi her anlatım gerçekçi bir tarih algısıyla, tarihçinin tarih yazımında yer alışının taraflı ihtiyatlarıyla belgeli ve kanıtlı olumluluklarından söz edeceğim. Bir periyot takip etmese de bu görevi yerine getirmeye çalışacağım. Doğrularım arasındaki tarihi, belgeler ikame eder; duyumlar, söylenceler, karalamalar ise kirletir.
Geçmişin olumluluklarını öne çıkartmak bir yöntemdir, bir algı ve olaylara bakıştır. Terside bir algı ve bakış. Bu ikincisinin kirlettiği tarihe karşı yüzlerce insanın gönüllü öz verileriyle oluşan ve ezici bir yoğunlukla olumlu olan bir tarihin olduğunu bir kez daha bilence çıkartmamız gerektiğine inanıyorum.
***
1982 yılı insanlık için çok önemli bir yıldı. Soğuk savaş yıllarının en kasvetli süreçleri bu yıllarda yaşanıyordu. Bölgemizin savaşlar içinde yakılıp yıkıldığı bir dönem. Ülkemiz 12 Eylül faşist askeri darbesinin balyozları altında ezildiği bir kesit.
Türkiye devrimci hareketi güvenli limanlarda toparlanma arayışları içindeydi. Ortadoğu bu ihtiyaca en kestirme cevaptı. Akın, akın Suriye’ye akıyordu devrimciler; kimliksiz, pasaportsuz, dağlar geçitler sınır telleri delik deşik edilmiş güvenli limana geliniyordu. Arap halkı kucak açmıştı devrimci harekete, Filistin halkı kucak açmıştı militanlara kadrolara. Avrupa’nın sıkıntı veren evrak rotinleri yoktu. Bu topraklar bir bütün gibiydi, sınır tanımaz şekilde. Evler iş olanakları bu ülkenin karınca kadarınca sunduğu olanaklar olarak devrimci hareketin istihdamındaydı. Devrimci hareketin onurlu insanları bu vefa borcunu her zaman minnetle anar. Burada toparlanacak buradan süreci bir kez daha yükselmek için çaba harcayacaktık hep birlikte.
Halklarımızın 12 Eylül faşist rejimine karşı direnmesini yükseltme kaygılarımız, yayın faaliyetlerimiz, siyasal eğitim çalışmalarımız, Avrupa ve orta-doğuda örgütsel etkinliklerimizin devamı gerekiyordu. Bu kesit onurluca çalışma kesitleriydi. Zindanlarda direnen yoldaşlarımıza dışardan yapılacak bir yaşam nefesiydi de aynı zamanda. Doğrular araksında durma süreçleri vardı. Bu kesiti bir kaçış fırsatı sayanlar da oldu. Onursuzca kaçış yoldaşları geride bırakırken arkasına bakmadan “sıvışma” vardı. Bu nedenle de kaçanların yarattığı tahribatları onarma, siyasal süreçleri yükseltme emekleri veriliyordu. 1982 en yoğun en güzel ve en acıyı iç içe yaşatan yıllardı. O yıllardan bu güne taşınacak çok önemli veriler, örnekler var. Amacım da bunu yapmak. “Tarihte bu gün” başlığını geçmişimizin kolektif değerlerini, tüm devrimci hareketimizin onurla omuzladığı olumlulukları bu gün için örnek olması amacıyla koydum. Bu süreçleri tarihimizdeki olumlukları sık, sık öne çıkartmak için, olumsuzluk telalarlının kirli göstermek istedikleri Türkiye devrimci hareketinin anlı ak çabalarını genç kuşaklara aktarmak için ele alacağım. Belgeleriyle, fotoğraflarıyla, bu olumlu kesitleri taşıyıcısı olmak, örgütümün arşivinde yer alan ve gelecek kuşakların halklarımız için atacakları adımlarda onlara katkı sağlayacak değerleri taşımak benim için bir görev olarak durduğu kanaatindeyim.
Okurlarımı alıştırdığım gibi her anlatım gerçekçi bir tarih algısıyla, tarihçinin tarih yazımında yer alışının taraflı ihtiyatlarıyla belgeli ve kanıtlı olumluluklarından söz edeceğim. Bir periyot takip etmese de bu görevi yerine getirmeye çalışacağım. Doğrularım arasındaki tarihi, belgeler ikame eder; duyumlar, söylenceler, karalamalar ise kirletir.
Geçmişin olumluluklarını öne çıkartmak bir yöntemdir, bir algı ve olaylara bakıştır. Terside bir algı ve bakış. Bu ikincisinin kirlettiği tarihe karşı yüzlerce insanın gönüllü öz verileriyle oluşan ve ezici bir yoğunlukla olumlu olan bir tarihin olduğunu bir kez daha bilence çıkartmamız gerektiğine inanıyorum.
THTKP-C(Acilciler) bu süreçte diğer devrimci hareketlerle birlikte büyük emekler vererek yaşadı. Bu sürecin ön saflarında yerini aldı. Bu örgüte gönül veren, siyasal yönelimleriyle doğruları kesişen kadrolar, militanlar, yöneticiler, sempatizanlar omuz omuza sürecin yükselmesi için canla başla çalıştı. Tüm örgütler halkı için faşizme karşı direniş için çırpınıyordu. Zorluklar inanılmayacak kadar çoktu, ihanetler de. Ama genel olarak ülkemiz devrimci hareketi bu olumsuzlukları aşarak bu süreçte yerini aldı yapabildiği kadarını, sonuna kadar zorlayarak yerine getirdi. Çok onurlu bir siyasal rekabet vardı ve bunun sonuçları faaliyetlerde kendini açıkça gösteriyordu.
Bunun belgeleriyle okurla paylaşmak istedim. Hata ve yanlışları aşmak için, olumluyu, emeğin verimliklilerini öne çıkarmayı daha geçerli bir yol olarak algılarım. Öz eleştirinin de bu örnekleri çoğaltma hedef olarak yerine gelmesi gerektiğine inanırım. Olumsuzluk yaygaracılığıyla hiçbir yere varılamayacağını, tahribata yeni tahribatlar katacağına dikkat çekerim. Bu açıdan devrimci hareketimizin tüm yönleriyle olumluluklarını öne çıkartmamız gerek. Geçmişi aşmak, geçmişin gelecekte yer alacak unsurlarını doğru seçmek bu açıdan çok önemlidir.
Ülkemiz devrimci hareketi geçmişinde öylesine olumlu ve öylesine önemli emekler üretilmiştir ki, bunlar günümüzü kuran geçmişin değerlerleri olarak işlenmelidir. Geçmişe takılmamak ancak geçmişin bu günün içinde canlı olduğu gerçeğini unutmamak gereklidir.
Bu olumlu anılardan biri de 12 Eylül faşist rejimine karşı ülkemiz devrimci hareketinin duyarlı duruşu ve Cephe girişimidir.
1 Hazira1982’de Şam şehri civarında Filistin Halkı için Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDHKC) kampında toplanmıştık. Bu toplantıda gözlemcilerle birlikte 10’u aşkın Türkiye devrimci hareketinden örgüt temsilcisi bulunuyordu; Mihrac Ural, Mihri belli, Abdullah Öcalan, Taner Akçam, Teslim Töre gibi bilinen isimler bir araya gelmişti. Birkaç gece birlikte uzun siyasal sohbet ve anekdotların verimli havası vardı. Sonuçta Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) kuruluşunu ilan edildi.
Kurucu üyeler: Devrimci Yol, PKK, “EMEKÇİ”, SVP, TKEP; TKP/ML, THKP-C(Acilciler), DEVRİMCİ SAVAŞ, “İŞÇİNİN SESİ” Olarak yola çıkılmıştı. Tüm devrimci demokrat güçlere ve etkinliklere bu Cephe’ye katılma çağrısı yapılmıştı.
FKBDC’nin kuruluş bildirgesinin girişi:” tüm siyasal hakları gaspedilmiş, kendi kaderini tayinden yoksun, emperyalist sömürü ve baskı altındaki halklarımızı, holdinglerin, bankaların ve onların müttefiki toprak ağalarının çiftliği haline getirilmiş ülkemizi, Milli Güvenlik Konseyi adlı Askeri faşist cuntanın esaretinden kurtarmak ve demokratik halk iktidarını gerçekleştirmek için FAŞİZME KARŞI BİRLEŞİK DİRENİŞ CEPHESİ kurulmuştur.” (FKBDC kuruluş bildirgesi. Örgüt arşivi ve THKP-C (Acilciler) merkez yayın organı CEPHE, sayı 9-10. Mayıs-haziran 1982)
Bildirgenin son dört paragrafı bu gün için de çok önem taşıyan belirlemelere sahip:
“12 Eylül öncesinde devrimciler, faşist saldırganlığa karşı halk yığınlarının devrimci gücünü uyandırma görevini üstlenmişlerdi. Oysa şimdi çok daha karmaşık görevle, askeri faşist yönetimin baskıları altında yok edilmek istenen tüm devrimci-ilerici, yurtsever güçleri demokratik halk iktidarı uğruna mücadeleye seferber etme göreviyle karşı karşıyayız. Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi bu görevi hakkıyla başarıya ulaştırmanın tarihsel sorumluluğunu taşımaktadır.
Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi, Türkiye Kürdistanı’nın ulusal baskı altında tutulan, faşist rejim ve toprak ağalığı tarafından katliamlara uğratılan Kürt ulusunun yoksul köylülerini ve tüm ezilenlerin toplumsal gelişmelerini durduran her türlü insani değerini çiğneyen bu eli kanlı düzenden kurtulmak için Türkiye halkıyla omuz omuza savaşmaya bağımsız ve özgür temellerde Türkiye halkıyla birliğini oluşturmak için mücadeleye çağırıyor.
Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi, Ortadoğu’nun mazlum halklarını, bölgemizde ABD emperyalizminin ileri karakolunu oluşturan Siyonizm’in ve bölge gericiliğinin işbirlikçisi, savaş kışkırtıcılığı yapan ve işgal emelleri güden faşist rejime karşı Türkiye halklarının mücadelesini desteklemeye çağırıyor.
Faşizme karşı Birleşik Direniş Cephesi, Barıştan ve Silahsızlanmadan yana tüm insanlığı, dünyamızı barut fıçısına çeviren emperyalizme ve onun Ortadoğu’daki maşası faşist Ankara rejimine karşı halkımızın mücadelesiyle dayanışmaya çağırıyor.
1 Haziran 1982
FKBDC GENEL KOMİTESİ”
(FKBDC kuruluş bildirgesi. Örgüt arşivi ve THKP-C (Acilciler) merkez yayın organı CEPHE, sayı: 9-10. Mayıs-haziran 1982)
Bu adım ülkemizde ilk kez atılıyordu. Böylesine geniş böylesine aktif ve direngen kesimler ilk kez faşizme dur demek için direnme çağrısını birleşik bir cepheyle yapıyordu. Uzun tartışmalar yapıldı. Nükteli anlar yaşandı. Eleştiriler yapıldı ama hepimizin tek amacı vardı halkımıza yönelen bir karabasana karşı direnmek. Bu amaç için zoru kolay hale getirdik. Bu gün de böylesine güzel adımların atılması için zorun kolay yapılması gereklidir diye tarihe not düşmek için bunları aktarıyorum. Bu oluşumun günleri ve gecelerinde geçen ilginç ve tarihe önemli göndermeleri içeren anıları ise anılarda aktaracağım.
İşte bu önemli ve tarihi adım atılırken, İsrail Siyonistleri Lübnan’a savaş açmıştı, işgale de başlamış, Filistinlileri katletmek üzere hızla büyük bir askeri yığılma başlamıştı. Bu saldırılar Beyrut’un kuşatılması, Sabra-Şatilla Filistin mülteci kamplarındaki katliamlarla sonuçlandı (15-16 Eylül 1982).
3 Haziran1982’de, sonrada tüm belgeleri ve itiraflarıyla ortaya çıktığı gibi, İsrail istihbarat teşkilatı MOSAD, İsrail’in İngiltere büyük elçisini öldürdü. Hedef yaralamaktı ve bunu bahane ederek, “Filistinliler vurdu” yaygarasıyla savaşı başlatma komplosu kurulmuştu. Büyük elçilerini öldürdüler. Zalimce ve ahlaksızca Filistinlilerin sırtına yıktılar ve 4 Haziran 1982’de Lübnan başkenti Beyrut bomba yağmuruna tutuldu. Önceden her şey hazırdı. 6 Haziranda ise 100 000 askeriyle işgaline başladılar. Savaş kanlı bir süreç olarak yürüdü. Her zamanki gibi haksız ve kurguları, yalanları, kendi provokasyonlarını temel alarak yürümüştü. Türkiye devrimci hareketi bu gerçeği o günde tüm yönleriyle takip ediyor, siyasi tavrını savaş ortamında yer alarak fiili bir sürece taşıyordu.
Örgütümüz bu savaştan ülkemiz devrimci örgütleriyle birlikte en ön saftaydı. Sonuna kadar İsrail siyonizmine karşı dirindi. Enternasyonal görevini yerine getirdi. Bu savaşta FKBDC üyesi birçok örgütün savaşçıları da omuz omuza savaşıyordu. Türkiye devrimci hareketinin bu alanda tarihine altın harflerle yazılacak olan bölge halklarıyla dayanışması, İsrail’e emperyalistlere ve tüm Arap gericiliğine karşı bir savaş olarak belirginleşiyordu. Anadolu halklarının bu güne dek süren kararlı duruşlarını o gün ülkemiz devrimci hareketi gösteriyordu. Bu duruş halkı temsil eden net bir duruştu. Bu duruşun tek amacı bu dayanışmaydı. Devrimci hareketin olgunluğunun etkinliğinin bir kendin ifade edişiydi.
Bu savaşın direnişini II. Satlingrad direnişi olarak yorumladım. Bu başlığı taşıyan ve savaşta direnen yoldaşlarıma hitaben yazdığım açık mektubun son paragrafını şöyle bağlamıştım: “En yüce duygu ve heyecan içinde hiçbir karşılık beklemeksizin, enternasyonalist devrimci görevi şerefle yerine getirmekte olan siz yoldaşlarımın kahramanca direnişi biz yoldaşlarınıza, bir bütün olarak örgütümüz ve emekçi halklarımıza gurur veriyor. Örnek oluyor…Örgüt tarihi sayfalarına yaptığınız katkı bizlere büyşük azim ve kararlılık vermiştir. THKP-C (acilciler) Genel Sekreteri Ali Kasım (Mihrac Ural. Bn)” (CEPHE sayı. 11-12 .Temmuz-Ağustos 1982) Savaşın detaylarını savaşa katılan yoldaşlarımızın tek tek yazdıkları raporlarda anlatılmıştır. Bunların bir kısmı, CEPHE, Aralık 1982 ve Ocak 1983’te ki 16-17. Sayıda yer almıştır.)
Savaş sona erdiğinde, örgütümüz diğer devrimci güçlerle birlikte Beyrut’tan çıktı 28/30 Ağustos 1982). O anı belgeleyen fotoğraf, THKC amblemiyle kendi bağımsız var oluşumuzun bu dayanışmadaki yer alışını ifade ediyordu. Bu savaşta en önde yer alan yoldaşları arkadan vurmak isteyen Avrupa kaçkınları ise kirli amaçlarıyla 1982 yılının acılarını, çirkinliklerini örüyordu.
Bu mücadeleyi kendi sapkın ve onursuz duruşlarına örtü yapmak için şaibelerle kirletmek isteyen Avrupa konformizminin köleleri, bu dayanışmayı kirletmek için ellerinden gelen tüm şaibelerin yayıcıları olarak görevlendiriyorlardı. Tarihte Bu gün’ün diğer yüzünü de böylesi kirli duruşlar oluşturuyordu. Ancak tarih olumluların kurduğu geleceğin tarihiydi. Anılarda belgelerde beleklerde bu gerçekler yer alıyordu.
Tesadüf değil nesnel ve öznel gelişmelerin kesiştirdiği bir süreç. Bir yandan ülkemizdeki 12 Eylül faşist rejimine karşı Cephe örgütlerken diğer yandan Filistin halkına yönelen Siyonist saldırıya karşı cephede, savaş halindeydik. Türkiye devrimci hareketi bu sınavı, alnının akıyla geçmiştir. Bu duygu ve algıdan uzak olanların ulaşamadıkları değerleri kirletmeleri ise kirliliğiyle anılmaktan öteye bir anlamı olmamaktadır. Bu sürecin, Kürt halkının özgürlük hareketine kattıkları ise yeterince bilinen bir gerçektir. Türkiye devrimci hareketinin Ortadoğu topraklarına ve halklarına büyük vefa borcu bu sürecin olumluluğudur.
Tüm Türkiye devrimci hareketlerinin bu önemli kesitte, tarihlerine böylesine olumlu bir tutum sergilemesi bu gün için önemle anılmayı hak ediyor. Bu duruşun, ortak ülkemizde Kürt halkının özgürlük hareketiyle, Anadolu halklarının özgün ve özgür örgütlenme ve mücadele süreçleriyle de paylaşılması gerekli. Geçmişin, günümüzde yaşayacak canlı algısı bu olmalıdır diyorum. Milliyetçiliği yenmemizin yolu da buradan geçecektir.
İsrail’in Lübnan’a karşı savaşında Türkiye devrimci hareketleri
Mihrac Ural
3 Haziran 2009
Örgüt arşivimizi bilimsel çalışma yapmak isteyen akademisyen ve sorumlu devrimci siyasi çevrelere açacağımı söylemiştim siyasi. Bu konuda istekli olanlar az değil. Gelecek kuşaklar için bu çabalara benim de katkım olsun istedim.
O yıllardan bu güne taşınacak çok önemli kolektif çabalar, anekdotlar, veriler ve örnekler var. Amacım da bunu yapmak. “Tarihte bu gün” başlığını geçmişimizin kolektif değerlerini, tüm devrimci hareketimizin onurla omuzladığı olumlulukları bu gün için örnek olması amacıyla koydum. Bu süreçleri tarihimizdeki olumlukları sık, sık öne çıkartmak için, olumsuzluk telalarlının kirli göstermek istedikleri Türkiye devrimci hareketinin anlı ak çabalarını genç kuşaklara aktarmak için ele alacağım. Belgeleriyle, fotoğraflarıyla, bu olumlu kesitleri taşıyıcısı olmak, örgütümün arşivinde yer alan ve gelecek kuşakların halklarımız için atacakları adımlarda onlara katkı sağlayacak değerleri taşımak benim için bir görev olarak durduğu kanaatindeyim.
Okurlarımı alıştırdığım gibi her anlatım gerçekçi bir tarih algısıyla, tarihçinin tarih yazımında yer alışının taraflı ihtiyatlarıyla belgeli ve kanıtlı olumluluklarından söz edeceğim. Bir periyot takip etmese de bu görevi yerine getirmeye çalışacağım. Doğrularım arasındaki tarihi, belgeler ikame eder; duyumlar, söylenceler, karalamalar ise kirletir.
Geçmişin olumluluklarını öne çıkartmak bir yöntemdir, bir algı ve olaylara bakıştır. Terside bir algı ve bakış. Bu ikincisinin kirlettiği tarihe karşı yüzlerce insanın gönüllü öz verileriyle oluşan ve ezici bir yoğunlukla olumlu olan bir tarihin olduğunu bir kez daha bilence çıkartmamız gerektiğine inanıyorum.
***
1982 yılı insanlık için çok önemli bir yıldı. Soğuk savaş yıllarının en kasvetli süreçleri bu yıllarda yaşanıyordu. Bölgemizin savaşlar içinde yakılıp yıkıldığı bir dönem. Ülkemiz 12 Eylül faşist askeri darbesinin balyozları altında ezildiği bir kesit.
Türkiye devrimci hareketi güvenli limanlarda toparlanma arayışları içindeydi. Ortadoğu bu ihtiyaca en kestirme cevaptı. Akın, akın Suriye’ye akıyordu devrimciler; kimliksiz, pasaportsuz, dağlar geçitler sınır telleri delik deşik edilmiş güvenli limana geliniyordu. Arap halkı kucak açmıştı devrimci harekete, Filistin halkı kucak açmıştı militanlara kadrolara. Avrupa’nın sıkıntı veren evrak rotinleri yoktu. Bu topraklar bir bütün gibiydi, sınır tanımaz şekilde. Evler iş olanakları bu ülkenin karınca kadarınca sunduğu olanaklar olarak devrimci hareketin istihdamındaydı. Devrimci hareketin onurlu insanları bu vefa borcunu her zaman minnetle anar. Burada toparlanacak buradan süreci bir kez daha yükselmek için çaba harcayacaktık hep birlikte.
Halklarımızın 12 Eylül faşist rejimine karşı direnmesini yükseltme kaygılarımız, yayın faaliyetlerimiz, siyasal eğitim çalışmalarımız, Avrupa ve orta-doğuda örgütsel etkinliklerimizin devamı gerekiyordu. Bu kesit onurluca çalışma kesitleriydi. Zindanlarda direnen yoldaşlarımıza dışardan yapılacak bir yaşam nefesiydi de aynı zamanda. Doğrular araksında durma süreçleri vardı. Bu kesiti bir kaçış fırsatı sayanlar da oldu. Onursuzca kaçış yoldaşları geride bırakırken arkasına bakmadan “sıvışma” vardı. Bu nedenle de kaçanların yarattığı tahribatları onarma, siyasal süreçleri yükseltme emekleri veriliyordu. 1982 en yoğun en güzel ve en acıyı iç içe yaşatan yıllardı. O yıllardan bu güne taşınacak çok önemli veriler, örnekler var. Amacım da bunu yapmak. “Tarihte bu gün” başlığını geçmişimizin kolektif değerlerini, tüm devrimci hareketimizin onurla omuzladığı olumlulukları bu gün için örnek olması amacıyla koydum. Bu süreçleri tarihimizdeki olumlukları sık, sık öne çıkartmak için, olumsuzluk telalarlının kirli göstermek istedikleri Türkiye devrimci hareketinin anlı ak çabalarını genç kuşaklara aktarmak için ele alacağım. Belgeleriyle, fotoğraflarıyla, bu olumlu kesitleri taşıyıcısı olmak, örgütümün arşivinde yer alan ve gelecek kuşakların halklarımız için atacakları adımlarda onlara katkı sağlayacak değerleri taşımak benim için bir görev olarak durduğu kanaatindeyim.
Okurlarımı alıştırdığım gibi her anlatım gerçekçi bir tarih algısıyla, tarihçinin tarih yazımında yer alışının taraflı ihtiyatlarıyla belgeli ve kanıtlı olumluluklarından söz edeceğim. Bir periyot takip etmese de bu görevi yerine getirmeye çalışacağım. Doğrularım arasındaki tarihi, belgeler ikame eder; duyumlar, söylenceler, karalamalar ise kirletir.
Geçmişin olumluluklarını öne çıkartmak bir yöntemdir, bir algı ve olaylara bakıştır. Terside bir algı ve bakış. Bu ikincisinin kirlettiği tarihe karşı yüzlerce insanın gönüllü öz verileriyle oluşan ve ezici bir yoğunlukla olumlu olan bir tarihin olduğunu bir kez daha bilence çıkartmamız gerektiğine inanıyorum.
THTKP-C(Acilciler) bu süreçte diğer devrimci hareketlerle birlikte büyük emekler vererek yaşadı. Bu sürecin ön saflarında yerini aldı. Bu örgüte gönül veren, siyasal yönelimleriyle doğruları kesişen kadrolar, militanlar, yöneticiler, sempatizanlar omuz omuza sürecin yükselmesi için canla başla çalıştı. Tüm örgütler halkı için faşizme karşı direniş için çırpınıyordu. Zorluklar inanılmayacak kadar çoktu, ihanetler de. Ama genel olarak ülkemiz devrimci hareketi bu olumsuzlukları aşarak bu süreçte yerini aldı yapabildiği kadarını, sonuna kadar zorlayarak yerine getirdi. Çok onurlu bir siyasal rekabet vardı ve bunun sonuçları faaliyetlerde kendini açıkça gösteriyordu.
Bunun belgeleriyle okurla paylaşmak istedim. Hata ve yanlışları aşmak için, olumluyu, emeğin verimliklilerini öne çıkarmayı daha geçerli bir yol olarak algılarım. Öz eleştirinin de bu örnekleri çoğaltma hedef olarak yerine gelmesi gerektiğine inanırım. Olumsuzluk yaygaracılığıyla hiçbir yere varılamayacağını, tahribata yeni tahribatlar katacağına dikkat çekerim. Bu açıdan devrimci hareketimizin tüm yönleriyle olumluluklarını öne çıkartmamız gerek. Geçmişi aşmak, geçmişin gelecekte yer alacak unsurlarını doğru seçmek bu açıdan çok önemlidir.
Ülkemiz devrimci hareketi geçmişinde öylesine olumlu ve öylesine önemli emekler üretilmiştir ki, bunlar günümüzü kuran geçmişin değerlerleri olarak işlenmelidir. Geçmişe takılmamak ancak geçmişin bu günün içinde canlı olduğu gerçeğini unutmamak gereklidir.
Bu olumlu anılardan biri de 12 Eylül faşist rejimine karşı ülkemiz devrimci hareketinin duyarlı duruşu ve Cephe girişimidir.
1 Hazira1982’de Şam şehri civarında Filistin Halkı için Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDHKC) kampında toplanmıştık. Bu toplantıda gözlemcilerle birlikte 10’u aşkın Türkiye devrimci hareketinden örgüt temsilcisi bulunuyordu; Mihrac Ural, Mihri belli, Abdullah Öcalan, Taner Akçam, Teslim Töre gibi bilinen isimler bir araya gelmişti. Birkaç gece birlikte uzun siyasal sohbet ve anekdotların verimli havası vardı. Sonuçta Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC) kuruluşunu ilan edildi.
Kurucu üyeler: Devrimci Yol, PKK, “EMEKÇİ”, SVP, TKEP; TKP/ML, THKP-C(Acilciler), DEVRİMCİ SAVAŞ, “İŞÇİNİN SESİ” Olarak yola çıkılmıştı. Tüm devrimci demokrat güçlere ve etkinliklere bu Cephe’ye katılma çağrısı yapılmıştı.
FKBDC’nin kuruluş bildirgesinin girişi:” tüm siyasal hakları gaspedilmiş, kendi kaderini tayinden yoksun, emperyalist sömürü ve baskı altındaki halklarımızı, holdinglerin, bankaların ve onların müttefiki toprak ağalarının çiftliği haline getirilmiş ülkemizi, Milli Güvenlik Konseyi adlı Askeri faşist cuntanın esaretinden kurtarmak ve demokratik halk iktidarını gerçekleştirmek için FAŞİZME KARŞI BİRLEŞİK DİRENİŞ CEPHESİ kurulmuştur.” (FKBDC kuruluş bildirgesi. Örgüt arşivi ve THKP-C (Acilciler) merkez yayın organı CEPHE, sayı 9-10. Mayıs-haziran 1982)
Bildirgenin son dört paragrafı bu gün için de çok önem taşıyan belirlemelere sahip:
“12 Eylül öncesinde devrimciler, faşist saldırganlığa karşı halk yığınlarının devrimci gücünü uyandırma görevini üstlenmişlerdi. Oysa şimdi çok daha karmaşık görevle, askeri faşist yönetimin baskıları altında yok edilmek istenen tüm devrimci-ilerici, yurtsever güçleri demokratik halk iktidarı uğruna mücadeleye seferber etme göreviyle karşı karşıyayız. Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi bu görevi hakkıyla başarıya ulaştırmanın tarihsel sorumluluğunu taşımaktadır.
Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi, Türkiye Kürdistanı’nın ulusal baskı altında tutulan, faşist rejim ve toprak ağalığı tarafından katliamlara uğratılan Kürt ulusunun yoksul köylülerini ve tüm ezilenlerin toplumsal gelişmelerini durduran her türlü insani değerini çiğneyen bu eli kanlı düzenden kurtulmak için Türkiye halkıyla omuz omuza savaşmaya bağımsız ve özgür temellerde Türkiye halkıyla birliğini oluşturmak için mücadeleye çağırıyor.
Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi, Ortadoğu’nun mazlum halklarını, bölgemizde ABD emperyalizminin ileri karakolunu oluşturan Siyonizm’in ve bölge gericiliğinin işbirlikçisi, savaş kışkırtıcılığı yapan ve işgal emelleri güden faşist rejime karşı Türkiye halklarının mücadelesini desteklemeye çağırıyor.
Faşizme karşı Birleşik Direniş Cephesi, Barıştan ve Silahsızlanmadan yana tüm insanlığı, dünyamızı barut fıçısına çeviren emperyalizme ve onun Ortadoğu’daki maşası faşist Ankara rejimine karşı halkımızın mücadelesiyle dayanışmaya çağırıyor.
1 Haziran 1982
FKBDC GENEL KOMİTESİ”
(FKBDC kuruluş bildirgesi. Örgüt arşivi ve THKP-C (Acilciler) merkez yayın organı CEPHE, sayı: 9-10. Mayıs-haziran 1982)
Bu adım ülkemizde ilk kez atılıyordu. Böylesine geniş böylesine aktif ve direngen kesimler ilk kez faşizme dur demek için direnme çağrısını birleşik bir cepheyle yapıyordu. Uzun tartışmalar yapıldı. Nükteli anlar yaşandı. Eleştiriler yapıldı ama hepimizin tek amacı vardı halkımıza yönelen bir karabasana karşı direnmek. Bu amaç için zoru kolay hale getirdik. Bu gün de böylesine güzel adımların atılması için zorun kolay yapılması gereklidir diye tarihe not düşmek için bunları aktarıyorum. Bu oluşumun günleri ve gecelerinde geçen ilginç ve tarihe önemli göndermeleri içeren anıları ise anılarda aktaracağım.
İşte bu önemli ve tarihi adım atılırken, İsrail Siyonistleri Lübnan’a savaş açmıştı, işgale de başlamış, Filistinlileri katletmek üzere hızla büyük bir askeri yığılma başlamıştı. Bu saldırılar Beyrut’un kuşatılması, Sabra-Şatilla Filistin mülteci kamplarındaki katliamlarla sonuçlandı (15-16 Eylül 1982).
3 Haziran1982’de, sonrada tüm belgeleri ve itiraflarıyla ortaya çıktığı gibi, İsrail istihbarat teşkilatı MOSAD, İsrail’in İngiltere büyük elçisini öldürdü. Hedef yaralamaktı ve bunu bahane ederek, “Filistinliler vurdu” yaygarasıyla savaşı başlatma komplosu kurulmuştu. Büyük elçilerini öldürdüler. Zalimce ve ahlaksızca Filistinlilerin sırtına yıktılar ve 4 Haziran 1982’de Lübnan başkenti Beyrut bomba yağmuruna tutuldu. Önceden her şey hazırdı. 6 Haziranda ise 100 000 askeriyle işgaline başladılar. Savaş kanlı bir süreç olarak yürüdü. Her zamanki gibi haksız ve kurguları, yalanları, kendi provokasyonlarını temel alarak yürümüştü. Türkiye devrimci hareketi bu gerçeği o günde tüm yönleriyle takip ediyor, siyasi tavrını savaş ortamında yer alarak fiili bir sürece taşıyordu.
Örgütümüz bu savaştan ülkemiz devrimci örgütleriyle birlikte en ön saftaydı. Sonuna kadar İsrail siyonizmine karşı dirindi. Enternasyonal görevini yerine getirdi. Bu savaşta FKBDC üyesi birçok örgütün savaşçıları da omuz omuza savaşıyordu. Türkiye devrimci hareketinin bu alanda tarihine altın harflerle yazılacak olan bölge halklarıyla dayanışması, İsrail’e emperyalistlere ve tüm Arap gericiliğine karşı bir savaş olarak belirginleşiyordu. Anadolu halklarının bu güne dek süren kararlı duruşlarını o gün ülkemiz devrimci hareketi gösteriyordu. Bu duruş halkı temsil eden net bir duruştu. Bu duruşun tek amacı bu dayanışmaydı. Devrimci hareketin olgunluğunun etkinliğinin bir kendin ifade edişiydi.
Bu savaşın direnişini II. Satlingrad direnişi olarak yorumladım. Bu başlığı taşıyan ve savaşta direnen yoldaşlarıma hitaben yazdığım açık mektubun son paragrafını şöyle bağlamıştım: “En yüce duygu ve heyecan içinde hiçbir karşılık beklemeksizin, enternasyonalist devrimci görevi şerefle yerine getirmekte olan siz yoldaşlarımın kahramanca direnişi biz yoldaşlarınıza, bir bütün olarak örgütümüz ve emekçi halklarımıza gurur veriyor. Örnek oluyor…Örgüt tarihi sayfalarına yaptığınız katkı bizlere büyşük azim ve kararlılık vermiştir. THKP-C (acilciler) Genel Sekreteri Ali Kasım (Mihrac Ural. Bn)” (CEPHE sayı. 11-12 .Temmuz-Ağustos 1982) Savaşın detaylarını savaşa katılan yoldaşlarımızın tek tek yazdıkları raporlarda anlatılmıştır. Bunların bir kısmı, CEPHE, Aralık 1982 ve Ocak 1983’te ki 16-17. Sayıda yer almıştır.)
Savaş sona erdiğinde, örgütümüz diğer devrimci güçlerle birlikte Beyrut’tan çıktı 28/30 Ağustos 1982). O anı belgeleyen fotoğraf, THKC amblemiyle kendi bağımsız var oluşumuzun bu dayanışmadaki yer alışını ifade ediyordu. Bu savaşta en önde yer alan yoldaşları arkadan vurmak isteyen Avrupa kaçkınları ise kirli amaçlarıyla 1982 yılının acılarını, çirkinliklerini örüyordu.
Bu mücadeleyi kendi sapkın ve onursuz duruşlarına örtü yapmak için şaibelerle kirletmek isteyen Avrupa konformizminin köleleri, bu dayanışmayı kirletmek için ellerinden gelen tüm şaibelerin yayıcıları olarak görevlendiriyorlardı. Tarihte Bu gün’ün diğer yüzünü de böylesi kirli duruşlar oluşturuyordu. Ancak tarih olumluların kurduğu geleceğin tarihiydi. Anılarda belgelerde beleklerde bu gerçekler yer alıyordu.
Tesadüf değil nesnel ve öznel gelişmelerin kesiştirdiği bir süreç. Bir yandan ülkemizdeki 12 Eylül faşist rejimine karşı Cephe örgütlerken diğer yandan Filistin halkına yönelen Siyonist saldırıya karşı cephede, savaş halindeydik. Türkiye devrimci hareketi bu sınavı, alnının akıyla geçmiştir. Bu duygu ve algıdan uzak olanların ulaşamadıkları değerleri kirletmeleri ise kirliliğiyle anılmaktan öteye bir anlamı olmamaktadır. Bu sürecin, Kürt halkının özgürlük hareketine kattıkları ise yeterince bilinen bir gerçektir. Türkiye devrimci hareketinin Ortadoğu topraklarına ve halklarına büyük vefa borcu bu sürecin olumluluğudur.
Tüm Türkiye devrimci hareketlerinin bu önemli kesitte, tarihlerine böylesine olumlu bir tutum sergilemesi bu gün için önemle anılmayı hak ediyor. Bu duruşun, ortak ülkemizde Kürt halkının özgürlük hareketiyle, Anadolu halklarının özgün ve özgür örgütlenme ve mücadele süreçleriyle de paylaşılması gerekli. Geçmişin, günümüzde yaşayacak canlı algısı bu olmalıdır diyorum. Milliyetçiliği yenmemizin yolu da buradan geçecektir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder