31 Mart 2009 Salı
Mahir ÇAYAN’ın Yazdığı Şiirler
Rıza Aydın
30 Mart 2009
Kızıldere katliamında kaybettiğimiz arkadaşlarımızı anmaya giderken, belki gerekirde okurum diye, Mahir ÇAYAN’ın yazdığı bu şiirleri yanımda götürmüştüm, geçen yıl. Yapılan konuşmalarda, okunan şiirlerde öyle bir Mahirle Çayan portresi anlatıldı ki söyleyecek söz bulamadım. Etkinlik sonrası, arkadaşlarla bir yerde oturup etkinliği değerlendirirken gördüm ki yaşça tevellüdü benden daha eski olan arkadaşlardan bile Mahir ÇAYAN’ın şiirlerini bilmeyenler, hatta şiirlerin varlığından haberi olmayanlar var. Kurtuluş Dergisinin, 1977 Mart tarihli, 10. sayısında yayınlanan bu şiirleri bilgisayara aktarıp yayınlamayı, o günlerde düşünmüştüm bu güne kadar kaldı.
O gün, etkinliği izlerken “şimdi, Mahir içimizde olsaydı, kendisiyle ilgili bu ilahlaştırmaları dinleseydi acaba ne derdi diye düşündüm kendi kendime. Aklıma, Picasso’nun kendini anlatan bir eseri okuduktan sonra, yazarına buna bir bölüm daha ekleyip,“Picasso’nun bir başı, bir burnu, bir kalbi vardır, dışarıdan bakınca tıpkı bir insana bezer; sen beni insanlıktan çıkarıp bir ilah yapmışsın” dediği geldi. Şimdi Mahirde içimizde oturup, kendisiyle ilgili bu anlatılanları dinleseydi, acaba oda bize böyle bir nasihatte bulunur muydu diye düşündüm. Niyeyse, biz sevdiğimiz insanları överken, ölçü karar bilmiyoruz, onu ilahlaştırıp, putlaştırarak, erişilmez bir konuma getirerek anlatmayı seviyoruz. Bu iyimi kötümü bilmem ama sanırım bu böyle.
Bunu anlayışla karşılamak gerekir belki de. Bir zamanlar bende böyle düşünürdüm. Niğde cezaevinde yaşadığım, aklımdan çıkmayan bir anımı burada paylaşmak istiyorum. Niğde Cezaevinde, 68 gençlik hareketinden gelen devrimci arkadaşların yanında, biraz kalıp, oradaki entelektüel ortamdan azda olsa biraz gıdalanınca Mahir’in teorilerine, eleştirel yaklaşıp, bunu dışa vurduğum sıralarda, bir gün yemek hanede tek başıma oturmuş, halimi düşünüyordum. Birden başımı yukarı kaldırıp bakınca, birden bire yukarda asılı olan Mahirin resmini gördüm, bir kötü oldum, bir kötü oldum ki anlatamam. Saki Mahir oradan bana bakmış, “Sendemi Rıza” diyordu. Mahirin gösterdiği yolda, onca şeyimi, sevdiğim insanları kaybettikten sonra, bu teoriden kuşkulanıp bunu eleştirmeye başlamıştım; hayatımın garip bir yanıydı bu.
Mahir’in teorik görüşlerini, kısaca PASS (Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisini) diye bilinen anlayışını, 30 Mart gibi duygusal bir zaman dışında değerlendirip üzerine konuşmak - yazmak isterim. Bugün şiirlerinin sunumu babında kısaca şunları söylemek istiyorum.
Belinski, bir fikir, şiiriyet özelliği taşımıyorsa, güzel fikirler öbeğinden başka bir şey değildir der. Bu şiirlerin, edebi, şiirsel yanının ötesinde, taşıdığı duygular, düşünceler yönünden değerlendirilmesini, bunların bilinmesini istiyorum. Mahir ÇAYAN 1946 doğumluydu; şiirinde “eyleme geçtik” dediği “1971 baharında” 25, Kızıldere’de katledildiğindeyse 26 yaşındaydı.
Burada şu kadarını söylemek istiyorum. Ben TİP’de ki ayrılıkta MDD (Milli Demokratik Devrim) dalgasını tamamen yanlış buluyorum. Bu yanlış gidiş, bu yanlış düzen içerisinde düzgün çark olamayacağını düşünüyorum.
TİP zayıflatan iki önemli hareket olmuş. Bunlardan biri: TİP’e destek veren ya da destek verme ihtimali oluşan, Alevi kitlesinin, TİP’e yönelimini önlemek için Hasan Tahsin BERKMAN önderliğinde, 1966 yılında kurulan ya da kurdurulan Birlik Partisi (BP), diğeri de TİP gençliğini oradan koparıp, millici güçler denilen kesimlerle ittifaka yönelten MDD hareketidir. Birlik Partisinin kurucu Genel başkanı Hasan Tahsin BERKMAN üzerinde durulması gerek ilginç bir kişilik, ben burada şu kadarını söyleyeyim, bu zat hem Milli Emniyet Teşkilatı (bugünkü MİT) içerisine hem de NATO içinde Anti Sovyet kampanyasını örgütleme çalışmalarında bulunmuş bir generaldir. Süreci başlatmış ondan sonrası malum.
Sosyalist devrimi savunan TİP içinde, MDD ( Milli Demokratik Devrim) tartışmasını önce Doğan AVCUOĞLU başlatır. Bunu kısaca anlatılırsak şöyle diye biliriz, MDD önümüzdeki devrim sosyalist devrim değildir, milli demokratik devrimdir, buda millici güçlerle ittifak içerisinde yapılır, bu dönemde sosyalist devrimi savunmak millici güçleri böleceğinden devrim sürecine zarar verir, bu yüzden sosyalist devrimi savunmak yanlıştır der. Sonradan, Dev – Genç adını alacak olan FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) TİP içinde başlayan bu ayrışmada MDD tezini destekleyenlerin hâkimiyetine girer. FKF. 1969 da toplanan, dördüncü Kurultayında Sosyalist Devrimi savunanları F.K.F. den atma kararı alarak sosyalist devrimi savunanları F.K.F. den artarlar. Bunun için Oral Çalışlar, Sadun ARAN öldüğünde, Sadun hocayı FKF den atıkları için hata yaptıklarını yazarak üzüntülerini belirtmişti. Mahir ÇAYAN’ın “Toplu Yazıları” adıyla yayınlanan kitabından, küçük bir pasajı buraya alırsak bu konuda Mahir’in tavrını da göstermiş oluruz.
Mahir ÇAYAN, Zonguldak’daki bir toplantıda Sadun AREN ile karşılaşmalarını “Aren Oportünizminin Niteliği” adlı yazısında şöyle anlatıyor. “Sadun Aren’in gerçekleri tahrif edip, söylenmemiş sözleri söylenmiş gibi anlattığını, YALAN söylediğini ve yarı sömürge – yarı feodal bir ülkede, bir ileri aşamanın devrimini, yani sosyalist devrimi savunmanın, sosyalizme ihanet ve milli cepheyi böldüğü için Amerikan emperyalizmine hizmetten başka birşey olmadığını, nedenlerini açık bir biçimde ortaya koyduk, diğer ülkelerin devrimlerinden örnekler verip, kısaca izah ettik.
Odaya girdiğimizde hayretlerini gizlemeyerek ve burada ne aradığımızı sorarak bu karşılaşmadan müthiş sıkılmış görünen (emperyalizme hizmetten dolayı F.K.F.’den atılmasını önerenlerden olduğumuz için) Aren’i bu, köşeye sıkışmış durumdan Senato’daki sosyalizmin (!) sesi olan Bayan Fatma Hikmet İşmen kurtardı.”. Toplu Yazılar. Say. 12-13. Devrimci Yol yayınları.
“Sosyalist Devrimi savunuyor” diye, TİP’den kopup, Millici Güçler denilen kesimlere yönelmenin bir adı olan MDD yöneliminin, sosyalist saflara gelen insanları yeniden burjuva güçlere yönelttiği, yani düzen içi güçlerin yanına çektiği için toptan yanlış bir eğilim olarak görüyorum. MDD adıyla bilinen bu yönelim devrimciler açısından olumlu şeylere vesile olmamıştır. Mahir Çayanla, Deniz gezmiş bu yanlış gidişatta düzgün çark olmaya çalışmışlarsa da sonuç hazindir. Mahir “Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve Teori” adlı yazısında, “Küçük burjuvazinin en bilinçli kesimini oluşturan “Kemalistlerin” Amerikan Emperyalizmine karşı kıyasıya bir mücadele vermenin hazırlığı içinde bulunduğu bilinen bir gerçektir.” diyor. Ancak bu beklentilerinin hiç birisi hiçbir zaman gerçekleşmiyor.
Sosyalist hareketlerin, bu MDD çizgisiyle hesaplaşıp, bu mantıktan kurtulmadan doğru bir çizgiye oturamayacağını düşünüyorum. “Bozuk düzende düzgün çark olmaz” diyen ne güzel demiş, bende bu MDD çizgisi içinde kalınarak doğru bir yol tutturulamayacağını düşünüyorum. Kızıldere katliamının bu yıl dönümünde Mahir ÇAYAN’ın yazdığı bu şiirleri dostlarımla paylaşırken bu düşüncelerimi de belirmek istedim. Bu arkadaşlarımız bizim arkadaşlarımızdır, öncülerimizdir. Son derece samimi duygularla, doğruluğuna inanarak girdikleri bu yanlış yolda, devrimci duygularıyla yaşayıp, onurluca savaşarak bu yolda can vermişlerdir. Bu arkadaşlarımızın, duyguları, niyetleri, kendileri son derece devrimcidir ama tuttukları bu yol, bizi de, toplumumuzu da kurtuluşa götürmeyecek yanlış bir yoldur. Bunun böyle bilinmesini isterim.
Mahirlerin şahsında, bütün bir 68 kuşağını, bu yolda emek vermiş, can vermiş arkadaşlarımızı saygıyla, sevgiyle anıyorum. Bu duygularla Mahir ÇAYAN’ın şiirlerini Paylaşmak istiyorum. Sevgilerimle.
Rıza Aydın. 30 Mart 2009. Adana
Mahir ÇAYAN’ın Yazdığı Şiirler
-1-
Bu Adam Kurşunların Değil Kahredici Okların Hedefi.
“Vedat, Taylan, Battal, Mehmet, Nemci…
Devrim için öldüler…”
Yürüyoruz başkentin sokaklarında,
Önde gidiyor devrim şehidi.
Hep beraber söylüyoruz bu marşı, tek bir adam söylemiyor.
O marşta yaşıyor, marşı söyleyenlerden birisi,
Kendi sırasının yakın olduğunu bilen birisi.
Marştaki şehitler listesine, şeref listesine
Kendi adını sokuyor, sessiz ve mahçupça.
Ve sırası geldi, sırasını bekleyen o neferin.
Ama öylemi gelecekti sırası?
Oysa neler kurmuştu neler…
Erkekçe vurulacaktı kalbinden
“Yaşasın THKP” olacaktı son sözü.
Bu fırsat geçti eline
Ama kahpe kader o kadarını bile çok gördü.
Olmadı olmadı…
O diye yoldaşını delik deşik ettiler.
Kahpenin kurşunu
Ceketini, pantolonunu delik deşik etti
Ama kalbini delemedi.
Ve o kendisini vurdu.
Talih ne gezer bu adamda,
Tetiğini kaldırmayı unuttu, unutmaz olasıca.
Tabancası sarsıldı, kurşun hedefinin altına girdi.
O cezasını çekiyordu, ezeli derdi unutkanlığının ve solaklığının.
Oligarşinin hastahanesi, mapushanesi…
Karanın siyahın her tonu…
Paspal kurbağa Ganzales
Ve ünlü kement atıcı şefkat Kakomço.
Oportünizm atmıştı oklarını yakalanmadan önce,
“Bölücü, kariyerist, pasifist” diye.
Oligarşinin gazeteleri atmıştı oklarını yakalanmadan önce,
“Teslim oldu” diye.
Vuruştu, yine teslim oldu denildi, konuşmadı.
İşkence altındaki arkadaşının bölük pörçük ifadelerini topladılar, tek bir ifade yaptılar.
Ve konuştu diye ilan etti paspal kurbağa Gonzales.
Bu adamın kaderi bu.
Bu adam kurşunların değil kahredici okların hedefi.
Açık vermişti bir kere
Neden korktuğunu hissettirmişti düşmana.
Anlamıştı düşman,
Bu adam işkenceden, kurşundan değil,
Zehirli oktan korkar.
Üzülme aslanım, hatırla bak, ne diyor usta:
“Düşman bize ne kadar çok ok atarsa, biz o kadar doğru yoldayız.”
Varsın bütün oklar üstüne yağsın.
Devrimcilerin gözleri kör kulağı sağır değil.
Biliyorum seni bu oklar yaralıyor.
Bak ne diyor usta:
“Unutma ki devrim şehidi sadece kurşunla olmaz,
Şefkat Kakamço’nun kementleri de şehit eder adamı.”
30 Mart 2009
Kızıldere katliamında kaybettiğimiz arkadaşlarımızı anmaya giderken, belki gerekirde okurum diye, Mahir ÇAYAN’ın yazdığı bu şiirleri yanımda götürmüştüm, geçen yıl. Yapılan konuşmalarda, okunan şiirlerde öyle bir Mahirle Çayan portresi anlatıldı ki söyleyecek söz bulamadım. Etkinlik sonrası, arkadaşlarla bir yerde oturup etkinliği değerlendirirken gördüm ki yaşça tevellüdü benden daha eski olan arkadaşlardan bile Mahir ÇAYAN’ın şiirlerini bilmeyenler, hatta şiirlerin varlığından haberi olmayanlar var. Kurtuluş Dergisinin, 1977 Mart tarihli, 10. sayısında yayınlanan bu şiirleri bilgisayara aktarıp yayınlamayı, o günlerde düşünmüştüm bu güne kadar kaldı.
O gün, etkinliği izlerken “şimdi, Mahir içimizde olsaydı, kendisiyle ilgili bu ilahlaştırmaları dinleseydi acaba ne derdi diye düşündüm kendi kendime. Aklıma, Picasso’nun kendini anlatan bir eseri okuduktan sonra, yazarına buna bir bölüm daha ekleyip,“Picasso’nun bir başı, bir burnu, bir kalbi vardır, dışarıdan bakınca tıpkı bir insana bezer; sen beni insanlıktan çıkarıp bir ilah yapmışsın” dediği geldi. Şimdi Mahirde içimizde oturup, kendisiyle ilgili bu anlatılanları dinleseydi, acaba oda bize böyle bir nasihatte bulunur muydu diye düşündüm. Niyeyse, biz sevdiğimiz insanları överken, ölçü karar bilmiyoruz, onu ilahlaştırıp, putlaştırarak, erişilmez bir konuma getirerek anlatmayı seviyoruz. Bu iyimi kötümü bilmem ama sanırım bu böyle.
Bunu anlayışla karşılamak gerekir belki de. Bir zamanlar bende böyle düşünürdüm. Niğde cezaevinde yaşadığım, aklımdan çıkmayan bir anımı burada paylaşmak istiyorum. Niğde Cezaevinde, 68 gençlik hareketinden gelen devrimci arkadaşların yanında, biraz kalıp, oradaki entelektüel ortamdan azda olsa biraz gıdalanınca Mahir’in teorilerine, eleştirel yaklaşıp, bunu dışa vurduğum sıralarda, bir gün yemek hanede tek başıma oturmuş, halimi düşünüyordum. Birden başımı yukarı kaldırıp bakınca, birden bire yukarda asılı olan Mahirin resmini gördüm, bir kötü oldum, bir kötü oldum ki anlatamam. Saki Mahir oradan bana bakmış, “Sendemi Rıza” diyordu. Mahirin gösterdiği yolda, onca şeyimi, sevdiğim insanları kaybettikten sonra, bu teoriden kuşkulanıp bunu eleştirmeye başlamıştım; hayatımın garip bir yanıydı bu.
Mahir’in teorik görüşlerini, kısaca PASS (Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisini) diye bilinen anlayışını, 30 Mart gibi duygusal bir zaman dışında değerlendirip üzerine konuşmak - yazmak isterim. Bugün şiirlerinin sunumu babında kısaca şunları söylemek istiyorum.
Belinski, bir fikir, şiiriyet özelliği taşımıyorsa, güzel fikirler öbeğinden başka bir şey değildir der. Bu şiirlerin, edebi, şiirsel yanının ötesinde, taşıdığı duygular, düşünceler yönünden değerlendirilmesini, bunların bilinmesini istiyorum. Mahir ÇAYAN 1946 doğumluydu; şiirinde “eyleme geçtik” dediği “1971 baharında” 25, Kızıldere’de katledildiğindeyse 26 yaşındaydı.
Burada şu kadarını söylemek istiyorum. Ben TİP’de ki ayrılıkta MDD (Milli Demokratik Devrim) dalgasını tamamen yanlış buluyorum. Bu yanlış gidiş, bu yanlış düzen içerisinde düzgün çark olamayacağını düşünüyorum.
TİP zayıflatan iki önemli hareket olmuş. Bunlardan biri: TİP’e destek veren ya da destek verme ihtimali oluşan, Alevi kitlesinin, TİP’e yönelimini önlemek için Hasan Tahsin BERKMAN önderliğinde, 1966 yılında kurulan ya da kurdurulan Birlik Partisi (BP), diğeri de TİP gençliğini oradan koparıp, millici güçler denilen kesimlerle ittifaka yönelten MDD hareketidir. Birlik Partisinin kurucu Genel başkanı Hasan Tahsin BERKMAN üzerinde durulması gerek ilginç bir kişilik, ben burada şu kadarını söyleyeyim, bu zat hem Milli Emniyet Teşkilatı (bugünkü MİT) içerisine hem de NATO içinde Anti Sovyet kampanyasını örgütleme çalışmalarında bulunmuş bir generaldir. Süreci başlatmış ondan sonrası malum.
Sosyalist devrimi savunan TİP içinde, MDD ( Milli Demokratik Devrim) tartışmasını önce Doğan AVCUOĞLU başlatır. Bunu kısaca anlatılırsak şöyle diye biliriz, MDD önümüzdeki devrim sosyalist devrim değildir, milli demokratik devrimdir, buda millici güçlerle ittifak içerisinde yapılır, bu dönemde sosyalist devrimi savunmak millici güçleri böleceğinden devrim sürecine zarar verir, bu yüzden sosyalist devrimi savunmak yanlıştır der. Sonradan, Dev – Genç adını alacak olan FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) TİP içinde başlayan bu ayrışmada MDD tezini destekleyenlerin hâkimiyetine girer. FKF. 1969 da toplanan, dördüncü Kurultayında Sosyalist Devrimi savunanları F.K.F. den atma kararı alarak sosyalist devrimi savunanları F.K.F. den artarlar. Bunun için Oral Çalışlar, Sadun ARAN öldüğünde, Sadun hocayı FKF den atıkları için hata yaptıklarını yazarak üzüntülerini belirtmişti. Mahir ÇAYAN’ın “Toplu Yazıları” adıyla yayınlanan kitabından, küçük bir pasajı buraya alırsak bu konuda Mahir’in tavrını da göstermiş oluruz.
Mahir ÇAYAN, Zonguldak’daki bir toplantıda Sadun AREN ile karşılaşmalarını “Aren Oportünizminin Niteliği” adlı yazısında şöyle anlatıyor. “Sadun Aren’in gerçekleri tahrif edip, söylenmemiş sözleri söylenmiş gibi anlattığını, YALAN söylediğini ve yarı sömürge – yarı feodal bir ülkede, bir ileri aşamanın devrimini, yani sosyalist devrimi savunmanın, sosyalizme ihanet ve milli cepheyi böldüğü için Amerikan emperyalizmine hizmetten başka birşey olmadığını, nedenlerini açık bir biçimde ortaya koyduk, diğer ülkelerin devrimlerinden örnekler verip, kısaca izah ettik.
Odaya girdiğimizde hayretlerini gizlemeyerek ve burada ne aradığımızı sorarak bu karşılaşmadan müthiş sıkılmış görünen (emperyalizme hizmetten dolayı F.K.F.’den atılmasını önerenlerden olduğumuz için) Aren’i bu, köşeye sıkışmış durumdan Senato’daki sosyalizmin (!) sesi olan Bayan Fatma Hikmet İşmen kurtardı.”. Toplu Yazılar. Say. 12-13. Devrimci Yol yayınları.
“Sosyalist Devrimi savunuyor” diye, TİP’den kopup, Millici Güçler denilen kesimlere yönelmenin bir adı olan MDD yöneliminin, sosyalist saflara gelen insanları yeniden burjuva güçlere yönelttiği, yani düzen içi güçlerin yanına çektiği için toptan yanlış bir eğilim olarak görüyorum. MDD adıyla bilinen bu yönelim devrimciler açısından olumlu şeylere vesile olmamıştır. Mahir Çayanla, Deniz gezmiş bu yanlış gidişatta düzgün çark olmaya çalışmışlarsa da sonuç hazindir. Mahir “Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve Teori” adlı yazısında, “Küçük burjuvazinin en bilinçli kesimini oluşturan “Kemalistlerin” Amerikan Emperyalizmine karşı kıyasıya bir mücadele vermenin hazırlığı içinde bulunduğu bilinen bir gerçektir.” diyor. Ancak bu beklentilerinin hiç birisi hiçbir zaman gerçekleşmiyor.
Sosyalist hareketlerin, bu MDD çizgisiyle hesaplaşıp, bu mantıktan kurtulmadan doğru bir çizgiye oturamayacağını düşünüyorum. “Bozuk düzende düzgün çark olmaz” diyen ne güzel demiş, bende bu MDD çizgisi içinde kalınarak doğru bir yol tutturulamayacağını düşünüyorum. Kızıldere katliamının bu yıl dönümünde Mahir ÇAYAN’ın yazdığı bu şiirleri dostlarımla paylaşırken bu düşüncelerimi de belirmek istedim. Bu arkadaşlarımız bizim arkadaşlarımızdır, öncülerimizdir. Son derece samimi duygularla, doğruluğuna inanarak girdikleri bu yanlış yolda, devrimci duygularıyla yaşayıp, onurluca savaşarak bu yolda can vermişlerdir. Bu arkadaşlarımızın, duyguları, niyetleri, kendileri son derece devrimcidir ama tuttukları bu yol, bizi de, toplumumuzu da kurtuluşa götürmeyecek yanlış bir yoldur. Bunun böyle bilinmesini isterim.
Mahirlerin şahsında, bütün bir 68 kuşağını, bu yolda emek vermiş, can vermiş arkadaşlarımızı saygıyla, sevgiyle anıyorum. Bu duygularla Mahir ÇAYAN’ın şiirlerini Paylaşmak istiyorum. Sevgilerimle.
Rıza Aydın. 30 Mart 2009. Adana
Mahir ÇAYAN’ın Yazdığı Şiirler
-1-
Bu Adam Kurşunların Değil Kahredici Okların Hedefi.
“Vedat, Taylan, Battal, Mehmet, Nemci…
Devrim için öldüler…”
Yürüyoruz başkentin sokaklarında,
Önde gidiyor devrim şehidi.
Hep beraber söylüyoruz bu marşı, tek bir adam söylemiyor.
O marşta yaşıyor, marşı söyleyenlerden birisi,
Kendi sırasının yakın olduğunu bilen birisi.
Marştaki şehitler listesine, şeref listesine
Kendi adını sokuyor, sessiz ve mahçupça.
Ve sırası geldi, sırasını bekleyen o neferin.
Ama öylemi gelecekti sırası?
Oysa neler kurmuştu neler…
Erkekçe vurulacaktı kalbinden
“Yaşasın THKP” olacaktı son sözü.
Bu fırsat geçti eline
Ama kahpe kader o kadarını bile çok gördü.
Olmadı olmadı…
O diye yoldaşını delik deşik ettiler.
Kahpenin kurşunu
Ceketini, pantolonunu delik deşik etti
Ama kalbini delemedi.
Ve o kendisini vurdu.
Talih ne gezer bu adamda,
Tetiğini kaldırmayı unuttu, unutmaz olasıca.
Tabancası sarsıldı, kurşun hedefinin altına girdi.
O cezasını çekiyordu, ezeli derdi unutkanlığının ve solaklığının.
Oligarşinin hastahanesi, mapushanesi…
Karanın siyahın her tonu…
Paspal kurbağa Ganzales
Ve ünlü kement atıcı şefkat Kakomço.
Oportünizm atmıştı oklarını yakalanmadan önce,
“Bölücü, kariyerist, pasifist” diye.
Oligarşinin gazeteleri atmıştı oklarını yakalanmadan önce,
“Teslim oldu” diye.
Vuruştu, yine teslim oldu denildi, konuşmadı.
İşkence altındaki arkadaşının bölük pörçük ifadelerini topladılar, tek bir ifade yaptılar.
Ve konuştu diye ilan etti paspal kurbağa Gonzales.
Bu adamın kaderi bu.
Bu adam kurşunların değil kahredici okların hedefi.
Açık vermişti bir kere
Neden korktuğunu hissettirmişti düşmana.
Anlamıştı düşman,
Bu adam işkenceden, kurşundan değil,
Zehirli oktan korkar.
Üzülme aslanım, hatırla bak, ne diyor usta:
“Düşman bize ne kadar çok ok atarsa, biz o kadar doğru yoldayız.”
Varsın bütün oklar üstüne yağsın.
Devrimcilerin gözleri kör kulağı sağır değil.
Biliyorum seni bu oklar yaralıyor.
Bak ne diyor usta:
“Unutma ki devrim şehidi sadece kurşunla olmaz,
Şefkat Kakamço’nun kementleri de şehit eder adamı.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder