16 Nisan 2012 Pazartesi
TAŞLARI YERLİ YERİNE OTURTALIM
Mihrac Ural - 8 Nisan 2012 / Pazar. Cisir el Şuğur - Sınır köyü Katrin
"KESİK BAŞLAR" başlıklı makalem altta. Bu makalemde, her alanda süren hezimetlerini örtmek için vahşetin sınırlarını zorlayanların eylemlerini anlattım. Cisir el Şuğurdaki kafa kesme girişimlerini ve mahiyetini detaylarıyla açıkladım. Bu makaleme yorum yapan Hemşerim Kazım Secerli, her zamanki iğneleyici yorumlarını burada da ortaya koydu. Dedi ki;
"Kişilerdeki ve kurumlardaki vahşet, Ortadoğu ülkelerinde 1960 ve sonrası yönetimlerin yozlaşmasındandır?"
CEVABIMDIR
Değerli hemşerim Kazım Secerli, eksik doğru her zaman yanlıştır ve yanlışa yönlendirir. Suriye gerçeğinde durumu irdelersek ki konumuz budur.
Suriye'yi bilmiyorsunuz ve bilmeden yanlış söylem ve soyutlamalar üretiyorsunuz diyerek sözlerime başlayacağım. Suriye'de soğuk savaş döneminden kalma tek partili sistemin tıkanması elbette önemli yarala açtı. Ancak bu ülke, kendi sistemini, dış işgale ya da Irak'ta, Mısır'da, Tunus'ta olduğu gibi devleti yıkarak ya da hiç bir olduğu gibi bırakarak değil, devrim gibi demokratik reformlarla nitelikçe değiştirip, toplumun ihtiyacı olan hakları Resmi gazetede yayınlayarak halkına sundu. Halkın kazanç hanesine yazılan bu adımlarla tıkanmadan çıkış yolu buldu.
Buna rağmen, özellikle Erdoğan yönetiminin kışkırttığı iç savaş, Katar-Suudi gibi yoz, tarihsiz ve kimliksiz devletlerce mali destek sunup, ABD-İsrail- Fransa-İngiltere gibi emperyalist yayılmacı devletlerin medya dahil her türden diplomasi baskısıyla Suriye halkının kazanç hanesine yazılan bu reformları değerlendirmesine fırsat tanınmadı. Tanınmak da istenmemektedir. Bu bir yol kesme hareketiydi ve tamamen Suriye düşmanlarının işiydi. 1 Nisan 2012'de İstanbul’da toplanan devletlerin konumu tamamıyla budur.
Dünyanın şer güçleri böylece, hukuki olarak bölgenin en demokratik sistemini yaratma olanağı bulan Suriye'nin özgür olmasını sağlayacak güvenlik koşulunu yok ettiler, etmeye de devam ediyorlar. Böyle olunca sokakların sıcak tutulmasını, yani gergin bir çatışma ortamının sürmesi halkasında ısrarlı oldular; bunu herkesin malumu olan "insan hakları, güvenlik koridoru, insanı destek" gibi yaftalarla yapmaya çalıştılar.
Bu komplo, BOP planın önemli bir parçası olarak zaten yıllardır sürüp durmaktaydı. Ancak, askeri, mali, siyasi ve diplomatik iflastan kurtulamadılar. Buna rağmen, ikinci perde için bu kışkırtmaya devam etmektedirler. Bu görüntü sizi aldatmasın.
Suriye'de geriye kalan öbeklerin çırpınışları ne bir halk hareketidir ne de kitlesel bir özelliği kalmış hareketlerdir; tabloda bu yapılanlar birer cinayet şebekesinin yaptıklarından ibarettir.
Suriye zafer kazanmıştır ancak tarama devam edecektir. Bu taramanın medya abartılarıyla sunulmasını, baştan bu yana ortaya konan yalanların, abartıların kurguların komplo senaryolarının bir parçası olarak algılamak en doğru olanıdır. Bunları size yerinde tanıklığımla iletiyorum. Sonuç olarak komşumuz başardı diyeceğim.
Erdoğan bu başarının altında ezilecektir ve gittikçe yalnızlaşan Türkiye, malum tarihi hatalarının içinde bölgeden tekme tokat atılmış olacaktır; Özellikle II. Dünya savaşı öncesi ve sonrası süren "Bağdat paktı", CENTO,Nasır hareketine karşı İngiliz emperyalizminin ajanlığını yapmak "Büyükelçi Tugay olayı ( 4 Ocak 1954), "Yeşil Kuşak Projesi", 1958 Lübnan iç savaşında Amerikancı falanjistlerle birlikte olmak ve lojistik destek sağlamak, 1958 Irak devrimine karşı kralcılar lehine saldırmak, tüm Arap-İsrail savaşlarında İsrail lehine müdahalelerde yer almak, 12 Eylül rejimi döneminde özellikle 1982 İsrail'in Lübnan'ı işgaline yardım etmek ve sonrası tüm olaylarda emperyalist-Siyonist kuklası olarak rol oynamak. Bunlar bilinen başlıca kirli duruşlardır.
Suriye, 20.Yüz yılın bu kirli verileri ve 400 yıllık zalim Osmanlı sürecine rağmen, Türkiye'yi bölgeye girişi için kardeşçe çırpındı; elinden tutu ve bu alana girmesine kapı araladı. Kardeşlik adına, dostluk adına, tarihi kültürel ortaklık adına bunu masumca ve öz veriyle yapan Suriye, bunun karşılığında ihaneti gördü, arkadan hançerlemeye gördü.
Türkiye’yi istila eden Erdoğancı gerici algı iktidarı, Yeni-Osmanlının Ahmet Davutoğlu eliyle "STARTEJİK DERİNLİK" kitabında formüle ettiği yayılmacı militarist yaklaşımlara yönelmek gibi bir macerayı tercih etti. Türkiye halkının siyasi iradesinin çiğnenerek sahnelenen bu çirkin politika sözde komşularla sıfır sorunu sonsuz sorun haline getirdi.
Bunun en basit anlamı, Atatürk'ün "YURTTA SULH CİHANDA SULH" tezini yıkmaktır. Cumhuriyetteki Osmanlıyı ifade eden bir dış politik girişimi ikame etmektir. Bu akıl karanlık bir akıldır, zayıfların, güçsüzlerin askeri zorla ya da onun uydusu vatan hainleriyle komşu ülkeye saldırmaktır. Türkiye'nin bölgeyle yüz yıllık kopukluğunu gideren Suriye'nin yüz yüze bırakıldığı bu ihanet, doğal olarak Erdoğan iktidarı için oynanan son oyun olacaktır. Türkiye halkının makus kaderi bu nedenle Suriye’nin başarısıyla son bulacaktır demek abartılı olmayacaktır (bu cümlemi de bir kenara yazın).
Bunun için, "Bu gün hepimiz Suriyeliyiz" diyorum. Suriye halkıyla direnen halkçı yönetimiyle omuz omuza olmak ülkemizin demokratik süreci içinde önemli hale gelmiştir.
Buradan bakınca Suriye olaylarındaki ana olguları yakalamak zor olmaz. Suriyelilik bilinçaltı, yani vatan algısı, 7000 yıllık tarihin oluşturduğu kimlikle, gericiliğin simgesi vahşetin temsilcisi mezhepsel, bölgeci, ayrımcı, ötekileştirici her türden bilinçaltını yenilgiye uğratmıştır diye bu konuyu özetleyeceğim.
Kurtuluş savaşının 7 düvele karşı zaferi, bu anlamıyla Suriye'de bizim tanıklığımızda gerçek olmuştur.
Lütfen taşları yerli yerine oturtun, Dünya şer medyasının esiri algılarla olayları yorumlamayın...
"KESİK BAŞLAR" başlıklı makalem altta. Bu makalemde, her alanda süren hezimetlerini örtmek için vahşetin sınırlarını zorlayanların eylemlerini anlattım. Cisir el Şuğurdaki kafa kesme girişimlerini ve mahiyetini detaylarıyla açıkladım. Bu makaleme yorum yapan Hemşerim Kazım Secerli, her zamanki iğneleyici yorumlarını burada da ortaya koydu. Dedi ki;
"Kişilerdeki ve kurumlardaki vahşet, Ortadoğu ülkelerinde 1960 ve sonrası yönetimlerin yozlaşmasındandır?"
CEVABIMDIR
Değerli hemşerim Kazım Secerli, eksik doğru her zaman yanlıştır ve yanlışa yönlendirir. Suriye gerçeğinde durumu irdelersek ki konumuz budur.
Suriye'yi bilmiyorsunuz ve bilmeden yanlış söylem ve soyutlamalar üretiyorsunuz diyerek sözlerime başlayacağım. Suriye'de soğuk savaş döneminden kalma tek partili sistemin tıkanması elbette önemli yarala açtı. Ancak bu ülke, kendi sistemini, dış işgale ya da Irak'ta, Mısır'da, Tunus'ta olduğu gibi devleti yıkarak ya da hiç bir olduğu gibi bırakarak değil, devrim gibi demokratik reformlarla nitelikçe değiştirip, toplumun ihtiyacı olan hakları Resmi gazetede yayınlayarak halkına sundu. Halkın kazanç hanesine yazılan bu adımlarla tıkanmadan çıkış yolu buldu.
Buna rağmen, özellikle Erdoğan yönetiminin kışkırttığı iç savaş, Katar-Suudi gibi yoz, tarihsiz ve kimliksiz devletlerce mali destek sunup, ABD-İsrail- Fransa-İngiltere gibi emperyalist yayılmacı devletlerin medya dahil her türden diplomasi baskısıyla Suriye halkının kazanç hanesine yazılan bu reformları değerlendirmesine fırsat tanınmadı. Tanınmak da istenmemektedir. Bu bir yol kesme hareketiydi ve tamamen Suriye düşmanlarının işiydi. 1 Nisan 2012'de İstanbul’da toplanan devletlerin konumu tamamıyla budur.
Dünyanın şer güçleri böylece, hukuki olarak bölgenin en demokratik sistemini yaratma olanağı bulan Suriye'nin özgür olmasını sağlayacak güvenlik koşulunu yok ettiler, etmeye de devam ediyorlar. Böyle olunca sokakların sıcak tutulmasını, yani gergin bir çatışma ortamının sürmesi halkasında ısrarlı oldular; bunu herkesin malumu olan "insan hakları, güvenlik koridoru, insanı destek" gibi yaftalarla yapmaya çalıştılar.
Bu komplo, BOP planın önemli bir parçası olarak zaten yıllardır sürüp durmaktaydı. Ancak, askeri, mali, siyasi ve diplomatik iflastan kurtulamadılar. Buna rağmen, ikinci perde için bu kışkırtmaya devam etmektedirler. Bu görüntü sizi aldatmasın.
Suriye'de geriye kalan öbeklerin çırpınışları ne bir halk hareketidir ne de kitlesel bir özelliği kalmış hareketlerdir; tabloda bu yapılanlar birer cinayet şebekesinin yaptıklarından ibarettir.
Suriye zafer kazanmıştır ancak tarama devam edecektir. Bu taramanın medya abartılarıyla sunulmasını, baştan bu yana ortaya konan yalanların, abartıların kurguların komplo senaryolarının bir parçası olarak algılamak en doğru olanıdır. Bunları size yerinde tanıklığımla iletiyorum. Sonuç olarak komşumuz başardı diyeceğim.
Erdoğan bu başarının altında ezilecektir ve gittikçe yalnızlaşan Türkiye, malum tarihi hatalarının içinde bölgeden tekme tokat atılmış olacaktır; Özellikle II. Dünya savaşı öncesi ve sonrası süren "Bağdat paktı", CENTO,Nasır hareketine karşı İngiliz emperyalizminin ajanlığını yapmak "Büyükelçi Tugay olayı ( 4 Ocak 1954), "Yeşil Kuşak Projesi", 1958 Lübnan iç savaşında Amerikancı falanjistlerle birlikte olmak ve lojistik destek sağlamak, 1958 Irak devrimine karşı kralcılar lehine saldırmak, tüm Arap-İsrail savaşlarında İsrail lehine müdahalelerde yer almak, 12 Eylül rejimi döneminde özellikle 1982 İsrail'in Lübnan'ı işgaline yardım etmek ve sonrası tüm olaylarda emperyalist-Siyonist kuklası olarak rol oynamak. Bunlar bilinen başlıca kirli duruşlardır.
Suriye, 20.Yüz yılın bu kirli verileri ve 400 yıllık zalim Osmanlı sürecine rağmen, Türkiye'yi bölgeye girişi için kardeşçe çırpındı; elinden tutu ve bu alana girmesine kapı araladı. Kardeşlik adına, dostluk adına, tarihi kültürel ortaklık adına bunu masumca ve öz veriyle yapan Suriye, bunun karşılığında ihaneti gördü, arkadan hançerlemeye gördü.
Türkiye’yi istila eden Erdoğancı gerici algı iktidarı, Yeni-Osmanlının Ahmet Davutoğlu eliyle "STARTEJİK DERİNLİK" kitabında formüle ettiği yayılmacı militarist yaklaşımlara yönelmek gibi bir macerayı tercih etti. Türkiye halkının siyasi iradesinin çiğnenerek sahnelenen bu çirkin politika sözde komşularla sıfır sorunu sonsuz sorun haline getirdi.
Bunun en basit anlamı, Atatürk'ün "YURTTA SULH CİHANDA SULH" tezini yıkmaktır. Cumhuriyetteki Osmanlıyı ifade eden bir dış politik girişimi ikame etmektir. Bu akıl karanlık bir akıldır, zayıfların, güçsüzlerin askeri zorla ya da onun uydusu vatan hainleriyle komşu ülkeye saldırmaktır. Türkiye'nin bölgeyle yüz yıllık kopukluğunu gideren Suriye'nin yüz yüze bırakıldığı bu ihanet, doğal olarak Erdoğan iktidarı için oynanan son oyun olacaktır. Türkiye halkının makus kaderi bu nedenle Suriye’nin başarısıyla son bulacaktır demek abartılı olmayacaktır (bu cümlemi de bir kenara yazın).
Bunun için, "Bu gün hepimiz Suriyeliyiz" diyorum. Suriye halkıyla direnen halkçı yönetimiyle omuz omuza olmak ülkemizin demokratik süreci içinde önemli hale gelmiştir.
Buradan bakınca Suriye olaylarındaki ana olguları yakalamak zor olmaz. Suriyelilik bilinçaltı, yani vatan algısı, 7000 yıllık tarihin oluşturduğu kimlikle, gericiliğin simgesi vahşetin temsilcisi mezhepsel, bölgeci, ayrımcı, ötekileştirici her türden bilinçaltını yenilgiye uğratmıştır diye bu konuyu özetleyeceğim.
Kurtuluş savaşının 7 düvele karşı zaferi, bu anlamıyla Suriye'de bizim tanıklığımızda gerçek olmuştur.
Lütfen taşları yerli yerine oturtun, Dünya şer medyasının esiri algılarla olayları yorumlamayın...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder