16 Nisan 2012 Pazartesi
SURİYE ETKİSİ
Mihrac Ural – 16 Nisan 2012 / Pazartesi. Türkiye-Suriye sınırı Zenbakiyya köyü.
Bu makalemde iki eşkıya çevresinden söz edeceğim. Biri dünya şer güçleri eşkıyalarının Suriye halkının reformlarla kazandıklarını kullanma yollarını nasıl kestiğinden. Diğeri ise ülkemizde Erdoğan iktidarının, halkımızın demokratik haklarını kullanma hakkını, eşkıya gibi nasıl engellemeye çalıştığından söz edeceğim. Bu eşkıyaların esasında, insanlığa, halklara, ülke ve haklı davalara karşı karanlık örgülerle örülü bir saf oluşturduklarını belirteceğim. Bu şer güçlerinin karşısında Suriye’nin halkı ve yönetimiyle ortaya koyduğu direnmenin anlamından söz edeceğim, ülkemiz solunun yeniden toparlanıp dirilmesi için bu direnmenin yaptığı katkıdan söz edeceğim. Yani, “kelebek etkisi” (Lorenz) tezini Suriye etkisi olarak anlatmaya çalışacağım. Solun, Suriye olaylarıyla “yakaladığı havayı”, yeniden dirilişinin yükselişi için nasıl kontrol etmesi gerektiği üzerinde duracağım.
Yazımın özetini de şu cümlelerle siz okurlara aktaracağım:
Türkiye solu yakaladığı bu havayı doğru yönlendirmesi gerektiğini ise söylemeye gerek yok. Galileo Aristo’nun anlamadığı fizik gerçeğini yaklaşık olarak şöyle tanımlar “ hareket eden bir cisim harekete devam etme eğilimindedir, hızında ya da yönünde meydana gelecek bir değişiklik ancak bir dış kuvvetle, mesela sürtünmeyle açıklanabilir”. Bu tezi Türkiye solunun Suriye dinamiğiyle gerçekleştirdiği hareketini, milliyetçilik, klasik “sınıf mücadelesi” gibi etmenlerle sürtünerek yavaşlatmaması, farklı yönlere kaydırmaması gerekir.
Suriye etkisi, ülkemiz halkı için bu gerici iktidardan kurtuluşa kadar gidecek bir etkidir. Erdoğan iktidarının Suriye’yle ilgili her etkinlikte gösterdiği reflekslerin kaynağı da buradadır. Çünkü bu dış sorun içte halkımız için bir güç ve can simidi gibi işlev görmekte…
İKTİDAR EŞKIYALIĞI
Erdoğan iktidarı artık yol kesiyor. Demokratik hakların dile gelmesini engellemek için devletin güvenlik güçlerini harekete geçiren iktidar, Suriye’ye yönelik savaşa karşı durmak üzere, dün 15 Nisan 2012 tarihi itibariyle Antakya’da miting kararı alan demokratik güçlerin toplanmasına karşı anti demokratik, gayri meşru eşkıyalık yöntemlerine başvuruyor. Mitinge katılmak üzere ülkenin her köşesinden akıp gelen barış gönüllüleri, güvenliklerini sağlayacak güçler yerine, yol kesen eşkıyaları buluyor; otobüsler kent çıkışında durduruluyor, arama, kimlik kontrolü adı altında yola devam etmeleri engelleniyor. Demokratik bir hakkın kullanılması böylece dizginlenmeye çalışılıyor.
Demokrasiden korkan iktidar, insan hakları ihlalleri yanı sıra tüm demokrasi söylemlerinin bir aldatmaca olduğunu ortaya koyan tavırlarla, savaşa karşı toplanmak isteyen ve anayasaca güvence altına alınmış gösteri hakkının kullanmasına engel oluyor. Başkasına demokrasi dersleri verme iddiasında olan Erdoğan iktidarı, kendi vatandaşının iller arası dolaşım hakkını engelliyor. Suriye düşmanlığının bu ölçüde pervasızca tırmandırılmasının, bölgemizde hangi ateşlere atılmak anlamına geldiğini bilmeyenlerin, ülkemizi maceralara sürükleyeceği açıktır.
Komşumuz Suriye’ye tarihte eşine ender rastlanır bir vicdansızlık ve ahlaksızlık örneğiyle düşmanlık güdülerek, iç işlerine karışıldığı artık çuvala sığmayan bir mızrak gibidir. İktidar bunu izah etmek için de çalışmamaktadır. BOP çerçevesinde alınan kararların infazcısı olarak ortaya konan bu tutum, Suriye başardıkça çılgınlıklarına, eli kanlı şebekelere verdiği desteği artırmıştır. Bu öylesi bir boyut almaya başladı ki, ülke içinde demokratik güçlerin iflasla malul siyasete karşı duruşlarına da anti-demokratik yaptırımlar reva görülür oldu. Suriye lehine olacak her girişimin arkasından yasaklar birbirini kovalar hale geldi; 25 Haziran 2011 tarihli ve 19 Şubat 2012 tarihli Antakya’da miting düzenleme etkinliğine karşı yapılan yasakçı baskılar, bunların bir örneğidir.
YASAKÇI ZİHNİYETİN SONUÇLARI
Bu yasakçı zihniyeti bir çok boyutuyla incelediğimizde, Türkiye Arap halkına verilen göz dağlarını, Hatay’ın emperyalist istihbarat teşkilatlarını askeri karargahı olma girişimleri, inanç farklılıkları nedeniyle yapılan bin bir baskıyı ve sınırları cehenneme çevirecek, şehrin demografik yapısını değiştirmek için iskan oyunları organize etmek, tarihin kirli bir cilvesiyle iki ayrı devlette yaşamaya mahkum edilen aynı halkı, aynı anda kıyıma uğratma planlarını da görmek güç değildir. Ancak bu oyunların kesiştiği ortak bölen, demokrasi düşmanlığıdır, sivil diktatörlük kurma hezeyanlarıdır, bölgemizde emperyalist oyunların eş başkanlığına soyunma çırpınışlarıdır diyeceğim. Başka hiçbir izah bu gidişin, nedensiz komşu düşmanlığını açıklayamaz.
İÇ VE DIŞ POLİTİKADA İFLAS
Sorun iflas eden iç politikanın dış politikada da iflasıdır. İç politika iflaslarının dökümünü burada yapmayacağım demokratikleşme sürecinin nasıl bir traji-komik yalan olduğu artık çok açıktır; Kürtlerin KCK davası yargılanmalarından aydınlara, gazetecilere, hatta rastgele subay tutuklamalarına kadar, 135 yıldır yapılamayan sivil anayasadan bu yıllar içinde halka dayatılan ölüm denklemlerine kadar her şey bu iflasın bir belgesidir. İçteki bu çöküş, dış politikadaki iddialı tüm söylemlerin de bir aldatmaca olduğunu gösterdi; komşularla sıfır sorun, bölge işbirliği, komşu ülkelerle adil, eşit ve kardeşçe üretim ve paylaşım iddiaları birer yalandan ibaret olarak kendini gösterdi. Üstelik bu öylesine ahlaksızca sergilendi ki, bir milletin alnına yöneticileri tarafından bundan daha kara bir leke sürülemezdi.
Erdoğan iktidarı, cumhuriyetteki Osmanlı iktidarıdır. Bölgede kardeşlik değil, hegemonya peşinde koşan ve 21. Yy da bunu ancak emperyalist uşağı olarak ikame etmeye çalışan bir iktidar olarak belirmiştir. Bu duruş, Türkiye’yi bölgede tecrit eden, hızla yalnızlaştıran bir sona gelip dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Emperyalistlerin de istediği tamamen budur; emperyalistler için çevresinden yalıtılmış bir Türkiye, en iyi kukladır. İşte bu, Erdoğan iktidarının ülkemizi sürüklediği yer budur.
TÜRKİYE SOLU ÜZERİNDE SURİYE ETKİSİ
Türkiye solu yeniden bir canlanma sürecine giriyor; solun silikleşen takati tükenen iç dinamiği Suriye aşısıyla hayat dönüyor. 12 Eylül faşist askeri darbesinden bu yana Kürt özgürlük hareketinin kanatları altında bitkisel hayatta devam eden sol, Suriye olaylarını doğru algıladıkça, halkın bir parçası olarak orijinalleşip gerçeklere yaklaştıkça üzerindeki ölü toprakları atmaya başlıyor.
Tam bu noktada algılanması gereken ön önemli gelişme Türkiye halklarının yaptığı ataktır.; Erdoğan’ın iç ve dış politikalardaki iflaslarına karşı, Suriye gerçeğini kavrayan savaş karşıtı eğilimler bunun ifadesidir. Sol siyasal güçlerin bu yönde attığı adımlar halkın arkasından gelen adımlardır; hala bu düzeye yükselmeyen kimi sol güçlerin olması da bu gerçeğe işaret eder.
Bu gelişmelerin diğer boyutu, Erdoğan yönetiminin, ülkemizi bölgeden yalıtmaya başlayan duruşları karşısında halkımız bölge halklarıyla daha çok dayanışmaya yönelmeleriyle belirginleşiyor. Bu unsur da, ülkemiz solunun yeniden dirilişi için bir manivela görevi görmektedir. Bir yıl önce Suriye olayları başladığında hayır hah tutum takınanlar bile, artık gerçekleri germekte ve Suriye üzerine oynanan oyunlara karşı, komşuluk refleksini gösterme sürecine girmektedir. Türkiye solu, demokratları, emekçileri, çeyrek asrı aşkın süredir Kürt özgürlük hareketinin kanatları altındaki konumundan sıyrılma yönünde adımları Suriye sayesinde atmaya başlamış bulunmaktadır. Bu, ülkemizin demokrasi mücadelesi açısından, Suriye konusunu tutulacak önemli bir dal haline getiriyor. Bu da bir kez daha Suriye’nin her zaman sığınılacak bir liman olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Suriye bir kez daha bölgede pusula durumunda oluyor.
Türkiye solu yakaladığı bu havayı doğru yönlendirmesi gerektiğini ise söylemeye gerek yok. Galileo Aristo’nun anlamadığı fizik gerçeğini yaklaşık olarak şöyle tanımlar “ hareket eden bir cisim harekete devam etme eğilimindedir, hızında ya da yönünde meydana gelecek bir değişiklik ancak bir dış kuvvetle, mesela sürtünmeyle açıklanabilir”. Bu tezi Türkiye solunun Suriye dinamiğiyle gerçekleştirdiği hareketini, milliyetçilik, klasik “sınıf mücadelesi” gibi etmenlerle sürtünerek yavaşlatmaması, farklı yönlere kaydırmaması gerekir.
Suriye etkisi, ülkemiz halkı için bu gerici iktidardan kurtuluşa kadar gidecek bir etkidir. Erdoğan iktidarının Suriye’yle ilgili her etkinlikte gösterdiği reflekslerin kaynağı da buradadır. Çünkü bu dış sorun içte halkımız için bir güç ve can simidi gibi işlev görmekte
Bu gün itibariyle Suriye Türkiye sol hareketinin ana dinamosu olmuştur, demek abartılı olmayacaktır. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinden bu yana çözülmenin, kimlik bunalımının, dağılmanın marjinal olmanın kaosları içinde olan sol hareket bir yıldır devam eden Suriye olaylarının dersleriyle ve sağladığı zeminle yeniden yeşermeye başlamış gibidir. İçte Kürt özgürlük hareketinin kapsadığı genişlik ve derinlik nedeniyle, kendi konumu ötelenen sol hareket, Suriye olaylarını başlamasıyla geçirdiği hayır hah tutumlar, uzaktan gözlemci duruşlarını terk edip, savaş karşıtlığı adı altında tutum geliştirmeye başlamıştır. Bu atılımın önemli bir adımı olarak yeniden yükselişin de belirtisi olmuştur
SONUÇ
Dünya şer güçleri, Suriye halkının, resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe geçen devrim gibi reform kazanımlarının yaşam bulmasının yolunu keserken, Erdoğan iktidarı, halkımızın demokratik haklarını kullanma, savaşa karşı protestolarını dile getirme yolunu kesiyor. Bu iki güç dünyanın yol kesen eşkıyaları olarak halklara düşmanlık yapmaya, halkları kanlı süreçlere sürüklemeye devam ediyor. Bu gün Suriye’yi kanlı bir iç savaşa sürmek isteyen ama bir türlü bunu başaramayanlar da bu güçlerdir
“Bu gün hepimiz Suriyeliyiz” derken işte bu gerçekleri dile getiriyoruz. Bu, Suriye’nin gücüdür, başarısının da sırrıdır. Böylesi bir komşuya sahip çıkmak, halkımızın demokrasi mücadelesinde başarısı için oldukça önemlidir. Bunun için Ortadoğu halkları sıklaştırın safları diyeceğiz
Bu makalemde iki eşkıya çevresinden söz edeceğim. Biri dünya şer güçleri eşkıyalarının Suriye halkının reformlarla kazandıklarını kullanma yollarını nasıl kestiğinden. Diğeri ise ülkemizde Erdoğan iktidarının, halkımızın demokratik haklarını kullanma hakkını, eşkıya gibi nasıl engellemeye çalıştığından söz edeceğim. Bu eşkıyaların esasında, insanlığa, halklara, ülke ve haklı davalara karşı karanlık örgülerle örülü bir saf oluşturduklarını belirteceğim. Bu şer güçlerinin karşısında Suriye’nin halkı ve yönetimiyle ortaya koyduğu direnmenin anlamından söz edeceğim, ülkemiz solunun yeniden toparlanıp dirilmesi için bu direnmenin yaptığı katkıdan söz edeceğim. Yani, “kelebek etkisi” (Lorenz) tezini Suriye etkisi olarak anlatmaya çalışacağım. Solun, Suriye olaylarıyla “yakaladığı havayı”, yeniden dirilişinin yükselişi için nasıl kontrol etmesi gerektiği üzerinde duracağım.
Yazımın özetini de şu cümlelerle siz okurlara aktaracağım:
Türkiye solu yakaladığı bu havayı doğru yönlendirmesi gerektiğini ise söylemeye gerek yok. Galileo Aristo’nun anlamadığı fizik gerçeğini yaklaşık olarak şöyle tanımlar “ hareket eden bir cisim harekete devam etme eğilimindedir, hızında ya da yönünde meydana gelecek bir değişiklik ancak bir dış kuvvetle, mesela sürtünmeyle açıklanabilir”. Bu tezi Türkiye solunun Suriye dinamiğiyle gerçekleştirdiği hareketini, milliyetçilik, klasik “sınıf mücadelesi” gibi etmenlerle sürtünerek yavaşlatmaması, farklı yönlere kaydırmaması gerekir.
Suriye etkisi, ülkemiz halkı için bu gerici iktidardan kurtuluşa kadar gidecek bir etkidir. Erdoğan iktidarının Suriye’yle ilgili her etkinlikte gösterdiği reflekslerin kaynağı da buradadır. Çünkü bu dış sorun içte halkımız için bir güç ve can simidi gibi işlev görmekte…
İKTİDAR EŞKIYALIĞI
Erdoğan iktidarı artık yol kesiyor. Demokratik hakların dile gelmesini engellemek için devletin güvenlik güçlerini harekete geçiren iktidar, Suriye’ye yönelik savaşa karşı durmak üzere, dün 15 Nisan 2012 tarihi itibariyle Antakya’da miting kararı alan demokratik güçlerin toplanmasına karşı anti demokratik, gayri meşru eşkıyalık yöntemlerine başvuruyor. Mitinge katılmak üzere ülkenin her köşesinden akıp gelen barış gönüllüleri, güvenliklerini sağlayacak güçler yerine, yol kesen eşkıyaları buluyor; otobüsler kent çıkışında durduruluyor, arama, kimlik kontrolü adı altında yola devam etmeleri engelleniyor. Demokratik bir hakkın kullanılması böylece dizginlenmeye çalışılıyor.
Demokrasiden korkan iktidar, insan hakları ihlalleri yanı sıra tüm demokrasi söylemlerinin bir aldatmaca olduğunu ortaya koyan tavırlarla, savaşa karşı toplanmak isteyen ve anayasaca güvence altına alınmış gösteri hakkının kullanmasına engel oluyor. Başkasına demokrasi dersleri verme iddiasında olan Erdoğan iktidarı, kendi vatandaşının iller arası dolaşım hakkını engelliyor. Suriye düşmanlığının bu ölçüde pervasızca tırmandırılmasının, bölgemizde hangi ateşlere atılmak anlamına geldiğini bilmeyenlerin, ülkemizi maceralara sürükleyeceği açıktır.
Komşumuz Suriye’ye tarihte eşine ender rastlanır bir vicdansızlık ve ahlaksızlık örneğiyle düşmanlık güdülerek, iç işlerine karışıldığı artık çuvala sığmayan bir mızrak gibidir. İktidar bunu izah etmek için de çalışmamaktadır. BOP çerçevesinde alınan kararların infazcısı olarak ortaya konan bu tutum, Suriye başardıkça çılgınlıklarına, eli kanlı şebekelere verdiği desteği artırmıştır. Bu öylesi bir boyut almaya başladı ki, ülke içinde demokratik güçlerin iflasla malul siyasete karşı duruşlarına da anti-demokratik yaptırımlar reva görülür oldu. Suriye lehine olacak her girişimin arkasından yasaklar birbirini kovalar hale geldi; 25 Haziran 2011 tarihli ve 19 Şubat 2012 tarihli Antakya’da miting düzenleme etkinliğine karşı yapılan yasakçı baskılar, bunların bir örneğidir.
YASAKÇI ZİHNİYETİN SONUÇLARI
Bu yasakçı zihniyeti bir çok boyutuyla incelediğimizde, Türkiye Arap halkına verilen göz dağlarını, Hatay’ın emperyalist istihbarat teşkilatlarını askeri karargahı olma girişimleri, inanç farklılıkları nedeniyle yapılan bin bir baskıyı ve sınırları cehenneme çevirecek, şehrin demografik yapısını değiştirmek için iskan oyunları organize etmek, tarihin kirli bir cilvesiyle iki ayrı devlette yaşamaya mahkum edilen aynı halkı, aynı anda kıyıma uğratma planlarını da görmek güç değildir. Ancak bu oyunların kesiştiği ortak bölen, demokrasi düşmanlığıdır, sivil diktatörlük kurma hezeyanlarıdır, bölgemizde emperyalist oyunların eş başkanlığına soyunma çırpınışlarıdır diyeceğim. Başka hiçbir izah bu gidişin, nedensiz komşu düşmanlığını açıklayamaz.
İÇ VE DIŞ POLİTİKADA İFLAS
Sorun iflas eden iç politikanın dış politikada da iflasıdır. İç politika iflaslarının dökümünü burada yapmayacağım demokratikleşme sürecinin nasıl bir traji-komik yalan olduğu artık çok açıktır; Kürtlerin KCK davası yargılanmalarından aydınlara, gazetecilere, hatta rastgele subay tutuklamalarına kadar, 135 yıldır yapılamayan sivil anayasadan bu yıllar içinde halka dayatılan ölüm denklemlerine kadar her şey bu iflasın bir belgesidir. İçteki bu çöküş, dış politikadaki iddialı tüm söylemlerin de bir aldatmaca olduğunu gösterdi; komşularla sıfır sorun, bölge işbirliği, komşu ülkelerle adil, eşit ve kardeşçe üretim ve paylaşım iddiaları birer yalandan ibaret olarak kendini gösterdi. Üstelik bu öylesine ahlaksızca sergilendi ki, bir milletin alnına yöneticileri tarafından bundan daha kara bir leke sürülemezdi.
Erdoğan iktidarı, cumhuriyetteki Osmanlı iktidarıdır. Bölgede kardeşlik değil, hegemonya peşinde koşan ve 21. Yy da bunu ancak emperyalist uşağı olarak ikame etmeye çalışan bir iktidar olarak belirmiştir. Bu duruş, Türkiye’yi bölgede tecrit eden, hızla yalnızlaştıran bir sona gelip dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Emperyalistlerin de istediği tamamen budur; emperyalistler için çevresinden yalıtılmış bir Türkiye, en iyi kukladır. İşte bu, Erdoğan iktidarının ülkemizi sürüklediği yer budur.
TÜRKİYE SOLU ÜZERİNDE SURİYE ETKİSİ
Türkiye solu yeniden bir canlanma sürecine giriyor; solun silikleşen takati tükenen iç dinamiği Suriye aşısıyla hayat dönüyor. 12 Eylül faşist askeri darbesinden bu yana Kürt özgürlük hareketinin kanatları altında bitkisel hayatta devam eden sol, Suriye olaylarını doğru algıladıkça, halkın bir parçası olarak orijinalleşip gerçeklere yaklaştıkça üzerindeki ölü toprakları atmaya başlıyor.
Tam bu noktada algılanması gereken ön önemli gelişme Türkiye halklarının yaptığı ataktır.; Erdoğan’ın iç ve dış politikalardaki iflaslarına karşı, Suriye gerçeğini kavrayan savaş karşıtı eğilimler bunun ifadesidir. Sol siyasal güçlerin bu yönde attığı adımlar halkın arkasından gelen adımlardır; hala bu düzeye yükselmeyen kimi sol güçlerin olması da bu gerçeğe işaret eder.
Bu gelişmelerin diğer boyutu, Erdoğan yönetiminin, ülkemizi bölgeden yalıtmaya başlayan duruşları karşısında halkımız bölge halklarıyla daha çok dayanışmaya yönelmeleriyle belirginleşiyor. Bu unsur da, ülkemiz solunun yeniden dirilişi için bir manivela görevi görmektedir. Bir yıl önce Suriye olayları başladığında hayır hah tutum takınanlar bile, artık gerçekleri germekte ve Suriye üzerine oynanan oyunlara karşı, komşuluk refleksini gösterme sürecine girmektedir. Türkiye solu, demokratları, emekçileri, çeyrek asrı aşkın süredir Kürt özgürlük hareketinin kanatları altındaki konumundan sıyrılma yönünde adımları Suriye sayesinde atmaya başlamış bulunmaktadır. Bu, ülkemizin demokrasi mücadelesi açısından, Suriye konusunu tutulacak önemli bir dal haline getiriyor. Bu da bir kez daha Suriye’nin her zaman sığınılacak bir liman olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Suriye bir kez daha bölgede pusula durumunda oluyor.
Türkiye solu yakaladığı bu havayı doğru yönlendirmesi gerektiğini ise söylemeye gerek yok. Galileo Aristo’nun anlamadığı fizik gerçeğini yaklaşık olarak şöyle tanımlar “ hareket eden bir cisim harekete devam etme eğilimindedir, hızında ya da yönünde meydana gelecek bir değişiklik ancak bir dış kuvvetle, mesela sürtünmeyle açıklanabilir”. Bu tezi Türkiye solunun Suriye dinamiğiyle gerçekleştirdiği hareketini, milliyetçilik, klasik “sınıf mücadelesi” gibi etmenlerle sürtünerek yavaşlatmaması, farklı yönlere kaydırmaması gerekir.
Suriye etkisi, ülkemiz halkı için bu gerici iktidardan kurtuluşa kadar gidecek bir etkidir. Erdoğan iktidarının Suriye’yle ilgili her etkinlikte gösterdiği reflekslerin kaynağı da buradadır. Çünkü bu dış sorun içte halkımız için bir güç ve can simidi gibi işlev görmekte
Bu gün itibariyle Suriye Türkiye sol hareketinin ana dinamosu olmuştur, demek abartılı olmayacaktır. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinden bu yana çözülmenin, kimlik bunalımının, dağılmanın marjinal olmanın kaosları içinde olan sol hareket bir yıldır devam eden Suriye olaylarının dersleriyle ve sağladığı zeminle yeniden yeşermeye başlamış gibidir. İçte Kürt özgürlük hareketinin kapsadığı genişlik ve derinlik nedeniyle, kendi konumu ötelenen sol hareket, Suriye olaylarını başlamasıyla geçirdiği hayır hah tutumlar, uzaktan gözlemci duruşlarını terk edip, savaş karşıtlığı adı altında tutum geliştirmeye başlamıştır. Bu atılımın önemli bir adımı olarak yeniden yükselişin de belirtisi olmuştur
SONUÇ
Dünya şer güçleri, Suriye halkının, resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe geçen devrim gibi reform kazanımlarının yaşam bulmasının yolunu keserken, Erdoğan iktidarı, halkımızın demokratik haklarını kullanma, savaşa karşı protestolarını dile getirme yolunu kesiyor. Bu iki güç dünyanın yol kesen eşkıyaları olarak halklara düşmanlık yapmaya, halkları kanlı süreçlere sürüklemeye devam ediyor. Bu gün Suriye’yi kanlı bir iç savaşa sürmek isteyen ama bir türlü bunu başaramayanlar da bu güçlerdir
“Bu gün hepimiz Suriyeliyiz” derken işte bu gerçekleri dile getiriyoruz. Bu, Suriye’nin gücüdür, başarısının da sırrıdır. Böylesi bir komşuya sahip çıkmak, halkımızın demokrasi mücadelesinde başarısı için oldukça önemlidir. Bunun için Ortadoğu halkları sıklaştırın safları diyeceğiz
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder